1. yüz (Toplam 2 yüz)

ABDullah Gül'ün 2 Sayfa 9 Maddelik Gizli Anlaşması

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 29, 2008 16:44
gönderen Balasagun
Gül'ün kökenini bırak "gizli anlaşma"sına bak!

Eyyy BOP Eşbaşkanı geldiysen masaya üç kez vur!
Şimdiye kadar herhangi bir ruhun masaya vurduğu görülmemiştir.
Masa mı kabahatlidir, yoksa ruhlar mı gelmemiştir ya da ruh diye bir şey yok mudur, bu tartışmaya girmiyoruz.

BOP EŞBAŞKANLIĞI SİZLERE ÖMÜR

Ancak bir gerçek var: BOP Eşbaşkanlığı sizlere ömür. 15-16 Şubat 2004 gecesinden sonra bizim saptadığımız 31 kez ortalıkta "Ben ABD'nin BOP Eşbaşkanıyım" diye fiyaka yapan kimse, bu şerefli göreviyle 32. kez iftihar edemiyor. BOP Eşbaşkanlığı sıfatı hangi deliğe saklanmıştır bilinemiyor.

Bu, İşçi Partisi'nin başarıları arasında tarihe geçmiştir.

Evet, tek başına İşçi Partisi! 16 Şubat 2004 sabahından beri, "Türkiye Başbakanlığı ile BOP Eşbaşkanlığı birlikte yürütülebilecek görevler değildir" diye bir mücadele yürüttük. BOP Eşbaşkanı, en sonunda yardımcısı Nazım Ekren'i TBMM kürsüsünden yalan söylemeye memur etti. "Hayır o, BOP Eşbaşkanı değil, Medeniyetler Projesi'nin Eşbaşkanıdır" türünden açıklamalarla kıvrandı durdular.

Sonra Kendisi, Anayasa Mahkemesi'ne verdiği dilekçede aynı yalanın altını imzaladı. Artık hiç kimse BOP Eşbaşkanıyım diye boy gösteremiyor.

İHANETİN ÖVÜNCÜ OLMAZ EYLEMİ OLUR

BOP, bizim milletimiz açısından Tükiye'yi parçalama projesidir. Dünyada 'ben vatana ihanetle görevliyim' diyen görülmemiştir. Bu tür büyük utançların övüncü olmaz, ancak eylemi olur.

İşte bugün o eylem bütün hızıyla devam ediyor ve belki de en can alıcı aşamasına gelmiştir. ABD'nin Irak'ın kuzeyinde kurduğu kukla devleti resmileştirmesi, Türkiye'ye tanıtması ve güneydoğu bölgemizin bu kukla devletin bir uzantısı haline getirilmesi işinin başında artık Abdullah Gül bulunuyor. Ermeni soykırımı yalanının Türkiye'ye kabul ettirilmesinde de yine Abdullah Gül'ün başrolde olduğunu herkes görüyor. Bu iki süreç, birbiriyle bağlantılıdır.

BÜYÜK SIRRI AĞZINDAN KAÇIRDI

Abdullah Gül'ün, BOP kapsamında yüklendiği hizmet sözleşmeye bağlanmıştır. 24 Mayıs 2003 günü, Vatan gazetesinin birinci sayfada başlık üstünden verdiği o haber, bugün Türkiye'nin gündemini işgal ediyor.

Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü buluştuğu ABD Dışişleri Bakanı Powell ile "2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yaptığını" Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu'na kendi ağzıyla itiraf ediyor. Böylece Gül, belki de dünya tarihinde başka bir devlete gizli hizmet sözleşmesiyle bağlandığını ağzından kaçıran ilk Dışişleri Bakanı'dır. Kendisini önemli gösterme, liyakat arzusu, büyük sırrı koruma dikkatini çiğnemiş geçmiş.

Abdullah gül'ün ABD ile gizli bir hizmet sözleşmesi yapması ne anayasa bırakmıştır ortada, ne de devlet geleneği. Ama daha önemlisi bu gizli sözleşmenin içeriğidir.

BEŞ OLMUŞ

İhanet, her zaman gizlidir. İhanetin açık anlamı görülmemiştir. Vatan ve millete ihanet ise milletten gizlenir.
Abdullah Gül'ün "2 sayfa 9 madde" diye son derece somut bilgiler vererek açığa vurduğu hizmet sözleşmesinin içeriğini Temmuz 2003'ten beri açıklıyoruz. Beş yıl olmuş.

BU NASIL DEVLET BU NASIL MECLİS?

Bu beş yıl içinde Abdullah Gül'e nedir bu 2 sayfa 9 madde diye sormayan bütün devlet organları, yasaması, yürütmesi, yargısı herkes sorumludur.

Bu nasıl devlettir?

Bu nasıl meclistir?

Bu nasıl hükümettir demeyeceğiz, çünkü herhalde "2 sayfa 9 maddelik" sözleşmeyi bilmekte ve uygulamaktadır.

TARİHİN EN BÜYÜK UTANÇLARINDAN

ABD emperyalizmi ile Fas'tan Orta Asya'ya kadar 24 ülkenin sınırlarının ve rejimlerini değiştirmek için hizmet akti yapan bir kişinin Çankaya koltuğuna oturtulması, Türk milletinin tarihindeki en büyük utançlardan biridir.
Biridir diyoruz.

Bu ülke Vahdettinleri gördü. Sevr Anlaşması'na teslim olmuşlardı. Hıyanetin mazereti olmaz ama onlar, "savaşta yenilmiştik" diyorlardı. Bugün yenilgi de yok, Ordu dimdik ayakta.

Peki parçalanma planına bu hizmetin adı nedir?

CUMHURİYETİ YIKAN CUMHURİYETİN TEPESİNDE

Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı yasal değildir. Anayasa Mahkemesi, AKP'nin Cumhuriyeti yıkma eyleminin odağı olduğunu saptarken, Abdullah Gül'ün özel sorumluluğunu vurgulu olarak belirtmiştir. Cumhuriyet yıkıcılığı en yüksek yargı kararıyla hükme bağlanmış bir kimsenin, o Cumhuriyetin tepesinde oturması kadar ağır bir hukuk cinayeti bulunmaz.

Türk Milleti'nin vicdanı Bekir Coşkun, Hürriyet'ten sık sık "O benim Cumhurbaşkanım değil" diyor.

Abdullah Gül, Türk Milleti'nin Cumhurbaşkanı değildir.

Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı saymak, önünde Cumhurbaşkanımdır diye selam durmak, bunların hepsi, her gün yaşanan hukuk facialarıdır.

NA ZAMANA KADAR

Türkiye bir süredir Abdullah Gül'ün annesinin ermeni kökenli olduğu, ailesinin 1915'te Ermeni olayları sırasında Siirt'ten Kayseri'ye geldiğini konuşuyor.

Fethullahçı ve liboş basın bu konuya çok sevindi. Ama Abdullah gül'ün "2 sayfa 9 maddelik" gizli hizmet sözleşmesi üzerine, beş yıldır İşçi Partisi ve Aydınlık dergisi dışında hiçbir parti ve hiçbir yayın organı tek satır söz etmiyor.
Ne zamana kadar?

Bugün BOP Eşbaşkanı kimliği nasıl büyük bir utanç haline gelmişse, hiç kuşkunuz olmasın çok yakın zamanda o "2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma"yı yapan da, başını kaldırıp yurttaşlarının yüzüne bakamayacaktır.

Aydınlık, bu sayısında "2 sayfa 9 maddelik" o "gizli anlaşma"nın içeriğini bir kez daha ilan ediyor.

İşte Vatan gazetesi!

İşte o gazetenin başlık üzerinden verdiği itiraf!

Bütün kanıtlar belgeli!

İşte Abdullah Gül ile o görüşmeyi yapan Sedat Sertoğlu.
Tanıklar da yaşıyor!

Abdullah Gül, bu haberi beş yıl önce okumuş ve kabul etmiş.
Ve işte o gizli sözleşmenin içeriği üzerine beş yıldır yaptığımız açıklamalar.

Daha önemlisi beş yıldır yürütülen uygulama. Beş yıl önce açıkladığımız maddeler bir bir hayata geçirildi.
Gizli Anlaşma'nın her maddesi, her satırı bir ihanetin kanıtıdır!
Üstelik uygulanmış. Uygulanıyor.
Abdullah Gül, o 2 sayfanın her satırının hesabını vermek zorundadır.
Abdullah Gül, o 9 maddenin tek tek her maddesinin hesabını vermek durumundadır.

Meclis, diğer partiler, yargı ve diğer devlet organları görevlerini yapmıyor olabilir.
Ancak Millet, Abdullah Gül'ün açıklamasını bekliyor.

İşçi Partisi, bu gizli anlaşmanın peşini bırakmayacaktır.


Doğu PERİNÇEK - Aydınlık




İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 29, 2008 18:48
gönderen Türk-Kan
Görüntü eklenmistir.

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 29, 2008 18:57
gönderen Parola Vatan
Teşekkürler, yüreğinize sağlık!

İletiGönderilme zamanı: Sal Oca 06, 2009 3:54
gönderen dervishizir
Doğu Perinçek demiş işte biz içerdeyiz. buyrun sizide içeriye alalım :) Biri içeride diğerleri dışarıda olmayacak iş :evil:

İletiGönderilme zamanı: Cmt Şub 21, 2009 12:26
gönderen mukanorkan
Bilgiler için saolun

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 22, 2009 15:52
gönderen evimnet
AB'cilikten Önce ABD Mandacılığı
Kopenhag Kriterlerinden Önce Wilson İlkeleri Vardı...
1918 Ekim'inde imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin emperyalistlerin dayatmalarına kayıtsız şartsız teslim oluşu demekti.

10 Ağustos 1920'de de Osmanlı yönetimi ile İtilaf Devletleri arasında Sevr Anlaşması imzalandı; bu anlaşmaya göre, Osmanlı'ya sadece Anadolu'nun iç kesimleriyle sınırlı bir alan bırakılmış, Osmanlı'ya bağlı çeşitli bölgeler emperyalistlere dağıtılmıştı; Filistin İngiltere'nin, Suriye de Fransa'nın mandası altına girecek, Irak, Hicaz ve Yemen Osmanlı Devleti'nden ayrılacaktı. Dahası, emperyalistler bunların dışında kalan yerleri de "gerek duydukça" işgal edebileceklerdi.

Önce Mondros, ardından Sevr, özellikle aydın kesimde büyük bir karamsarlığa yol açmış, sırtlarını yaslayacak bir yer, emperyalist paylaşım savaşının fırtınalı ortamında sığınacak bir liman aramaya başlamışlardı.

Halka güvenmeyen, sırtını halkına yaslamayan bir aydın ne yapabilirse aydınların önemli bir kısmı da öyle yaptı. Kurtuluşu, "uygarlığın temsilcisi" olduğu varsayılan ülkelerde aramaya başladılar. İşte bu arayış içinde, ABD Başkanı Woodiow Wilson'un bir iki yıl önce Amerika Kongresi'ne sunduğu 14 maddeyi içeren program, Osmanlı "aydınları" arasında önemli etkilerde bulundu.
*
Amerikan emperyalizmi tüm emperyalistler içinde "hızla gelişen" bir konumdaydı. Bu anlamda da peşpeşe ekonomik, siyasi askeri etkisini artıracak hamleler yapıyordu. Daha sonra "Wilson İlkeleri" olarak anılacak programın ilanı da bu hamlelerden biriydi. Programda ortaya konulan "ilkeler" de, Amerika'nın diğer emperyalist ülkelerin hakimiyetine karşı kendi lehine bir alan açma amacını yansıtmaktaydı.

"Wilson İlkeleri" olarak adlandırılacak programdaki bazı maddeler şunlardı:
- Gizli diplomasiye son verilmesi.
- Silahların azaltılması.
- Denizlerde tam serbestliğin sağlanması.
- Milletler Cemiyeti'nin kurulması.
- Sömürge halklarının bağımsızlıklarına kavuşmaları.
- Tüm ulusların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemeleri...

Görüldüğü gibi, her biri demokrasi adına, eşitlik adına, özgürlükler adına savunulabilecek maddelerdi.

Osmanlı'nın halktan kopuk "aydınlar"ı özellikle "tüm ulusların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi" ilkesine sarıldılar; Wilson İlkeleri, Anadolu'nun kurtuluşunu da sağlayacaktı onlara göre.
*
Wilson İlkeleri'ni savunanlar zamanla daha açık bir şekilde Amerika mandacılığını savunmaya başladılar. Bu kadar "medeni ve uygar" bir devletin himayesine girmekte ne sakınca vardı ki???

Amerikan mandacılığını savunanlardan biri olan Halide Edip Adıvar, 10 Ağustos 1910'da Mustafa Kemal'e yazdığı mektupta "Serüven ve savaş döneminin artık geçtiğini" ileri sürüyor, "kalkınma"ktan söz ediyor ve kalkınma için de sözü Amerika'ya getirip şöyle diyordu:

"Filipin gibi vahşi bir ülkeyi bugün kendi kendini yöneten yepyeni bir makina haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. Onbeş, yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye'yi ancak Yeni Dünyanın (Amerika'nın) yeteneği yaratabilir."
*
Wilson İlkeleri sempatisi ve mandacılık eğilimleri o kadar alenileşti ve yaygınlaştı ki, İstanbul'da Wilson Prensipleri Cemiyeti adıyla bir dernek kuruldu. 4 Aralık 1918'de kurulan derneğin kurucuları arasında bakın kimler vardı:

Yazar Halide Edip Adıvar, Gazeteci Yunus Nadi, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman, Akşam Gazetesi Başyazarı Necmettin (Sadık), Sabah Gazetesi Başyazarı Ali Kemal, Ati ve İkram Gazeteleri Başyazarı Celal Nuri (İleri), Eski Bakanlardan Velid Ebuzziya, Refik Halit Koray, Leman Gazetesi Başyazarı Cemal Bey, Yeni Gazete Başyazarı Mahmut Sadık Bey...

Cemiyet, ilk toplantısından sonra 6 Aralık 1918'de bir bildiri yayınlayarak açık bir biçimde Amerikan mandasından yana olduklarını ilan ettiler. ABD Devlet Başkanı Wilson'a da bir mektup göndererek Amerikan mandasının sağlanması için başvuruda bulundular. Mektupta şu istemlerde bulunulmaktaydı:

1) Padişah egemenliği ve Meşruti Hükümet biçimi korunacaktır.
2) Tüm seçimlerde nispi temsil uygulanarak azınlıkların hakları sağlanacaktır. Tüm Osmanlı uyrukları... tüm hükümet memurluklarına atanacaklardır.
3) Maliye, Tarım, Sanayi, Ticaret, Bayındırlık ve Eğitim Bakanlıkları' nın her birine uzman yardımcılarla birlikte bir Amerikan başmüsteşarı atanacak ve bu müsteşarlardan kurulu Amerikan komisyonu... ülkenin mutluluğu ve maddi gelişmesini sağlayacak reformları yapacak yeni yöntemleri ülkeye getirecek, öte yandan ülkemizdeki çeşitli siyasal akımlar yüzünden hiçbir zaman düzenli biçimde yerine getiremeyeceğimiz toplumsal gönenç ve öğretim ile ilgili tüm işleri düzenleyecek...tir.
4) Adliyede reform için yürürlükteki hukuk siteminin kurallarını ortadan kaldırmak amacıyla Amerikan Başmüsteşarı'nın uygun göreceği ülke ve uluslardan seçilerek uzman bir kurul yapılacaktır. Bu kurul Türk yasalarını tüm Osmanlılar'a adalet ve eşitlik sağlayacak biçimde yenileştirecektir.
5- Jandarma ve polis işleri bir Amerikan genel müfettişine... bırakılacaktır.
6- Türkiye'nin her ilinde görevi yöresel yönetimde reform yapmak olan bir Amerikan başmüfettişi ve ona bağlı uzmanlar bulunacaktır.
8- .... Amerika'dan yönetilmesi istenen Türk imparatorluğunun sınırları Barış Konferası'nda saptanacaktır.
*
Mandacı aydınların Wilson'a mektubunu biraz uzun aktardık. Ama bu mektup aydının "utanç tarihi"nin en önemli belgelerinden biri olarak bilinmeli diye düşündük.

Mandacıların isteklerinden ziyadesiyle memnun olmuştu Amerika. Fakat onun kendine göre planları vardı: ABD Devlet Başkanı, mandacıların taleplerine karşılık "Türk olan bölgelere güvenlik ve egemenliğin verilmesini" kabul ederken, diğer yandan şu planları yapıyordu: Yunanlılar'ın yoğun bulundukları kıyı bölgeleri uluslararası denetim altında Yunanlılar'a verilmeli, Doğu Anadolu'yu kapsayan bir Ermeni devleti kurulmalı, Türkler Trakya'dan çıkartılmalı, Boğazlar ve çevresinde tek ya da çok uluslu bir manda düzeni sağlanmalı.

Bu koşullarda Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin ömrü pek uzun olmadı. Ama mandacılık düşüncesi devam etti yine de. İzmir'in işgal edilmesinden sonra Amerikan Mandası görüşü daha da yayıldı. Sonraları Kurtuluş Savaşı' nın komutanlarından, yeni kurulacak Cumhuriyetin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı da olacak olan İsmet İnönü de o dönemde 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e yazdığı mektupta şöyle diyordu:

"Tüm ülkeyi parçalamadan bir Amerikan denetimine bırakmak, yaşayabilmek için tek zararsız çare gibidir.."

Evet, İsmet İnönü de mandacıydı o sıralar. Erzurum Kongresi'nde de mandacılık konusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştı. Orada da, daha sonraları Kurtuluş Savaşı dönemi meclisinde bakanlık, başvekillik yapacak olan Rauf Orbay ve Rafet Bele de mandacılığı savunanlar arasındaydılar.

Mandacılık, Anadolu'da Kurtuluş Savaşı geliştikçe etkisini kaybetti. Mandacılığı savunan birçok aydın, politikası, asker, Kurtuluş Savaşı cephesine katıldı. Mandacılık mahkum edildi; emperyalist işgali yaşamış bu topraklarda artık onyıllar boyunca kimse mandacılığı savunmaya cesaret edemeyecekti... Ta ki...
*
Ta ki... 1945'lere kadar.

Yıl 1947; bir milletvekilli Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde konuşuyor; sanki mandacılar hortlamış, sanki 1920'lerin başında Wilson İlkeleri için cemiyet kuran mandacılardan biri konuşuyor:

"... Maddi ilerlemeler sahasında en önde gelen millet, ruh yüksekliği bakımından da en baştadır. Gerçekten, ABD'nin gerek harp içinde ve gerek şu harp sonrası aleminde oynadıkları asil rol bu millet tarihinin en büyük şereflerinden biri olarak yad edilecektir. ... ABD'nin yeni bir hükümranlık, taptaze bir ekonomik anlayışının öncüsü olarak bu bütün insanlık için hayırlı işler başarmak isteği görülüyor ve takdirle karşılıyoruz. (Bravo sesleri)." (Çetin Yetkin; Türkiye'de askeri darbeler ve Amerika. Syf. 19)

Konuşan CHP Milletvekili Nihat Erim'dir. Fakat CHP'lisi, DP'lisi tüm meclis "bravo" sesleriyle alkışlamaktadır bu konuşmayı.

Menderes'in açtığı "Küçük Amerika" olma yolunda, mandacılar dizginsizce ilerlemektedir artık.

1920'de gerçekleşmeyen Amerikan mandası, 1945'lerden sonra "yeni-sömürgecilik" biçiminde gerçekleşecekti ne yazık ki..
*
Dönem 2000'lerin başı; ABD Başkanı Wilson'a 1918'de yazılan mektuptan tam 82 yıl sonra.

Ülkenin maliye, tarım, sanayi, ticaret, bayındırlık işlerine, eğitimine, jandarmasına, polisine, adliyesine Amerikan müfettişleri ve uzmanları tarafından çeki düzen verilmesini isteyen mektubu yazanların yerini, ülkenin ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, hukuki tüm kurumlarına Avrupa Birliği tarafından çeki düzen verilmesini isteyen aydınlar, politikacılar almıştır.

Bizi AB'ye alın, bize, ülkemize çeki düzen verin, biz kendi başımıza bunları yapamıyoruz diyen mandacı aydın ve politikacılar, utanç tarihine yeni sayfalar eklemektedir.

Fakat sayfalar eklenmekle bitmez. Mandacılığın utanç tarihi, kalın bir kitap olacaktır.
*
Yıl, 2006; Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı konuşuyor:

"Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu'yu demokratikleştirecek, barış ve huzuru getirecek bir projedir... Biz... Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD ile birlikte hareket edeceğiz. ... BOP'u destekliyoruz, bu proje Türkiye'nin dış politika hedef ve ilkelerine uymaktadır... İslam ülkelerinde demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin geliştirilmesini ve tüm İslam dünyasına yayılmasını amaçlıyoruz..."

Döndük yine 1910'a. Halide Edip'in Mustafa Kemal'e yazdığı mektuba; ne diyordu orada Halide Edip:

"Filipin gibi vahşi bir ülkeyi bugün kendi kendini yöneten yepyeni bir makina haline koyan Amerika.."

Ne diyor Abdullah: "Afganistan, Irak gibi vahşi islam ülkelerini kendi kendini yöneten yepyeni bir makina haline koyan Amerika...
*
Yazık ki, ülkemizi Wilson Prensipleri'ne yürekten inanan, aradan geçen 80 küsur yıla rağmen mandacılık bataklığından çıkamamış BOP'cu Abdullahlar yönetiyor.

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 25, 2009 12:19
gönderen kurtulus

ABDullah'in gizli anlasmasi

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 25, 2009 13:09
gönderen alamancı
Benim aklima takilan iki soru var. Tamam ABDullah anlasilan 9 maddelik gizli bir anlasma yapmis ama bu maddelerin resmi belgesi ele geçmis mi yoksa sadece uygulamalara bakilarak bir tahmin mi yapiliyor? ikincisi, bu ABDullah ve AKP tayfasi Türkiyeyi parçalayacak bu ödünleri ABDye neden veriyorlar? karsiliginda ne bekliyorlar? mesela daha önceki bir gizli anlasmada ABD bunlara dinci dikta için her türlü siyasi destek sözümü vermis? yoksa ABD CIA araciligiyla bu kisilere dogrudan santaj mi yapiyor? sunu unutmayalim. ABDullah ve AKP tayfasi çok kolay yalan söyleyen gizli kapakli isler çeviren güvenilmez tipler. Fakat bu sadece Türk halki için degil ABD için de geçerli. Bunlarin esas niyetleri nedir? neleri göze almislar?

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 25, 2009 13:59
gönderen maydonos
:| .

ABDullah'in gizli idealleri

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 25, 2009 14:55
gönderen alamancı
maydonos yazdı:Dunyanin hirsizlari ile birleserek bizi somurmek dunya sermayesinin icinde ve hizmetinde olmak.Baska hicbir amaclari ve ideolojileri yok.Para, para para.Diger seyler(din) sadece kullanmak icin.


ben öyle düsünmüyorum. bunlar yolsuzlugu ve talani kendilerine hak görüyorlar, bunlari bir hirsizlik olarak düsünmüyorlar. yesil sermaye olusturmak falan onlarin gerici kafalarina göre hep belli bir amaca hizmet ediyor. bütün dertleri para olsaydi küpünü dolduran sessiz sedasiz çeker gider bir yerde güvenlik ve bolluk içinde yasardi. ama bunlar Türk halkinin yarisina ters düsme ve hatta isbirlikçi vatan haini görülme pahasina devam ediyorlar. eger iktidari kaybederlerse eninde sonunda yüce divani ve hapsi boylayacaklar. hele bu Ergenekon sorusturmasiyla yaptiklari her türlü siniri asti. kafalarinda kesinlikle bir idealleri var o yüzden de bütün bu riskleri göze aliyorlar. o ideal de bence Türkiyeyi demokratik bir cumhuriyetten ayni Arap seyhlikleri gibi ABD güdümlü bir dinci diktaya dönüstürmek. ilimli islam falan... sözde demokrasi özde dikta seklinde. ayni Osmanlidaki gibi yönetim kesimi elit egitimli olacak, gerçi kendileri egitim olarak vasat, ama halk cahil ve fakir tutulup sadakayla yobaz bir dinle uyutulacak. hatta bir ümmet devleti kurup bütün islam alemine liderlik etmeyi bile hayal ediyor olabilirler. Unutmayalim bunlar imam hatiplerde tarikatlerde ciddi sekilde beyni yikanmis ve Atatürk nefretiyle yetismis tipler. Sadece Atatürkten degil Atatürkçü olan herkesten nefret ediyorlar. ABDyle temelde ortak çikarlari da burada. ABD yine adamini iyi bulmus.

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 25, 2009 15:01
gönderen maydonos
.

Re: Gül'ün kökenini bırak "gizli anlaşma"sına bak!

İletiGönderilme zamanı: Prş Eyl 10, 2009 12:48
gönderen FahrettinAltay
Alamanci, size katiliyorum kesinlikle....
AKP partisi yeryuzunde en buyuk Turk Dusmanidir. Bunu ispatlamak icin son 5 yilda yaptiklarina bakmaniz yeterlidir... Hele artik Ergenekoncu Ataturk dedikten sonra... daha bunlardan hersey beklenir. Bunlar Vatani bolmekle yetinmiyecektir, hepimizi somurup Anadoludan def edecektir bizleri...
Herhalde ABD ve AB bunlara "Kormayin biz arkanizdayiz" dediler...
Kendi orumcek kafalarina gore, Osmanli gibi tahta oturup, tum Islam alemi kontrol altina aliriz diye dusunuyorlar.
Bunlardan kesinlikle kurtulacaz! Inanmiyorum Turkiye CUMHURIYET sadece buraya kadardir diye... daha biz binlerce yil ANADOLUDAYIZ.

ABD de kafalarina gore, Turkiye uzerinden tum Turkic dunyasindaki yeralti zenginlikleri (Ki bunlarin degeri en az 3 Trilyon Dolar!!) kendilerine alacaklar.
AB'de gelecegin Turkiye gencinden ve ekonomisinden korkuyor. Su an 35 milyon 25 yas alti akranlarimiz var. Turkiyenin ekonomiside onumuzde 50 yilin icinde tum Avrupa kadar olacak.
Ermeni soykirim yalanlari kabul edilince, Turkiyenin basina dusun ne isler acilacak? Kac Para tazminat odeyecegiz? Almanya hala Israil'e oduyor... Turkiye bu yukun altindan kalkamaz. Tum gelecekte TURK nesiller Ermenilerin cebini doldurarak hayati gecirecekler.

Dusunun, hic derdi olmayan Turkiye 50 yilin icinde neler basarir? Bir dusunun ne tehlikeli durumdur bu ABD ve AB icin. Zahaten hepsi Turk dusmani...

Bence ustteki yaziyi herkez kopyalasin ve bazi satirlar eklesin, ondan sonra gnkur@tsk.tr adresine atsin...
Eninde sonunda TSK tum TURK milleti onlarin arkasinda oldugunu ogrenip birseyler yapacaktir. Artik cok gec, hic demokrasiyle halolacak isler degil bunlar.

Saygilarimla

Re: Gül'ün kökenini bırak "gizli anlaşma"sına bak!

İletiGönderilme zamanı: Cum Eyl 11, 2009 14:50
gönderen |Kuralsız|
Millet mi ? Uykuya devam . .


paylaşım için tşk.

Re: Gül'ün kökenini bırak "gizli anlaşma"sına bak!

İletiGönderilme zamanı: Sal Eki 13, 2009 23:00
gönderen Oğuz Kağan
(AB-D)ullah Gül’ün Gizli Mutabakatı Tam Yol(Mu?)

2003 yılında Gül’ün Powell ile yaptığı gizli anlaşma Perinçek tarafından deşifre edilmiş, Gül cephesinden hiçbir itiraz gelmemişti. Bu günkü açılım-saçılım, PKK’ya af ve Ermeni açılımı gibi projenin ne olduğunu daha iyi anlamak için inkar edilmeyen anlaşmanın bazı maddelerini tekrar hatırlayalım:

7. Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve “Kürdistan” adı verilen devlet resmen ilan edildikten sonra Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin böyle bir devletin kuruluşunu ‘savaş nedeni’ sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. (AKP gereğini yaptı. Kırmızı çizgilerimiz kalmadı, hatta Kürdistan’ı ilk önce Türkiye tanıyacak deniyor.)

8. Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. (Bu geniş kapsamlı affı da AKP yerine getireceğini zaten ilan etti.)

10. Kamu Reformu Yasası ve Yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılacak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. (AKP bu süreci de bir şekilde yürütmeye çalışıyor.)

13. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan ‘it dalaşı’ sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek. (Bülent Arınç Ege'de 20 mil kıta sahanlığı savaş nedeni sayılmamalı demişti.)

14. Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı sınırlamalar kaldırılacak. (Bu gizli mutabakatın gereği de yerine getirildi. Bizzat ABDullah Gül’ün çabalarıyla...)

AKP iktidar olma ve iktidarda kalabilmenin bedelini Türkiye’ye ödetiyor. RTE Kürt Açılımı için ne dedi? 7 yıldır üzerinde çalışıyorlarmış(!) Birtakım yazar-çizer “ABD Irak’tan çekildiği için Irak’ta Kürtlere bir hami arıyor, o nedenle PKK işini çözmek istiyor” diye hedef saptırıyor. Hayır efendim, AB-D gibi emperyalist devletler öyle günübirlik hedef saptamazlar. Bu yüzyılın projesidir. AKP gibi içi boş ama hırslı, milli duyguları zayıf, birçoğunun Atatürk düşmanı olduğu, cumhuriyet ve Atatürk’e karşı kuyruk acısı olan toplama insanların bir araya geldiği bir partiyi hazır bulmuşken projeyi uygulamaya koymuştur. Olay bundan ibarettir!

AKP iktidara geldiğinde terör sıfırdı, AKP’nin iktidar oluşuyla yeniden hortladı veya hortlatıldı. AKP PKK ile mücadele etmedi, edilmesi de engellendi. PKK’ya gerilla diyen yabancı istihbarat ajanı birtakım aydınlar öne çıkarıldı. Televizyon televizyon dolaşıp, Türk Halkına karşı yürütülen psikolojik savaşın bir neferi gibi çalıştılar. Farklı sesler susturuldu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanlarının tamamı PKK’yı destekliyormuş intibaı veren haber ve yayınlar sürekli pompalandı. PKK, bebek katili Öcalan ve PKK’nın siyasi ayağı olduğunu gizlemeyen DTP’liler hapşırsa haber yapıldı. RTE sürekli birileri ile kavga ederek hedef saptırdı, muhalefet ve Türk Halkı’nın kendi belirlediği suni gündem dışına çıkmasını yandaş basın ve tetikçileri vasıtasıyla engelledi. Ne yazık ki muhalefet yakın zamana kadar bu tuzağa düştü.

Türk Halkı ne satılan mülkler ve arkasındaki karanlık ilişkileri, ne Vakıflar Yasası ile neler kaybedeceğini, yasallaşan GDO tohum yasası ile gırtlağından küresel yamyamlara nasıl teslim edildiğini öğrenemedi.


Kıbrıs Konusunda çözümsüzlük çözüm değildir diyen RTE artık Kıbrıs’ı ağzına bile almıyor. Rumların AB’ye girişine onay vererek zaten Kıbrıs çözümsüzlüğe mahkum edildi. Ya da yakında bir açılımla Kıbrıs Türklerini Rum’a yamayıp kurtulurlar. Hem bir asker bile “Kıbrıs stratejik değil” dememiş miydi? ABD, Rum, İngiliz için stratejik olan Kıbrıs ne hikmetse bizim için stratejik değilmiş(!)

Beyler ve bayanlar, bu süreç bir projedir. Artık altında, üstünde bir şey aramaktan vazgeçin. Bu proje yeni dünya düzeni hedefleyen yamyam, Federal Hazinenin de sahibi olan, İMF ve Dünya Bankası vasıtası ile ülkeleri sömüren ailelerin ABD’yi kullanarak yürüttüğü bir projedir!

Süheyl Batum’un yerinde tespiti gibi: ”Medya kullanılarak sanal bir dünya yaratıldı. Gerçek olmayan bu sanal dünya gerçekleri örtüyor, karartıyor.”

Medya kullanılarak şuur altımıza sürekli pompalanan ve Kürt vatandaşlarımızla özdeşleştirilerek yapılan PKK haberleri, yürütülen psikolojik harbin gereğidir.
Bu ülkede açlık yok, işsizlik yok, binlerce kepenk indiren esnaf yok, intihar eden insanlar yok, bitirilen çiftçi yok, vesika almak için bekleyen binlerce kadın yok, okul kapılarında satılan esrar-eroin yok..(!) Çünkü hepsi yaratılan sanal dünya ile karartılıyor.

Bakınız, bir panelde dinlediğim Urfa doğumlu Mehmet Faraç Güneydoğu hakkında ne anlatıyor:

“Fethullahçılar olmak üzere kimi cemaatler de bölgede mürit-sempatizan avını sürdürüyor!..
Bu durum devletin PKK’ya karşı din stratejisini sürdürdüğünü gösteriyor! Eskisi gibi medrese talebelerinin ellerine silah verilmese de AKP’den güç alan mürit-müteahhitler, PKK ve DTP’nin belini kırmak için mücadele ediyor!

İşte bu gelişmeler son dönemde PKK’yı da değişime zorluyor! Örgüt bir dönem kanlı bir savaşa girdiği dincilerin stratejisine yönelerek muhafazakâr Kürtleri de kazanmak için her yolu deniyor!

DTP’nin Diyarbakır’da, Van’da, Batman’da düzenlediği mitinglerde Nur tarikatının lideri Said Nursi’nin posterleri bu yüzden taşınmıştı!..

Kürt “Melle”ler bu mitinglerde ellerinde Kuran’la yürümüşlerdi...

Son olarak Öcalan’ın Fethullah Gülen’e zeytin dalı uzatması, DTP’li Osman Baydemir’in 250 imama iftar yemeğinde kristal şekerlik armağan etmesi!..

Tüm bunlar ‘PKK, Kürt-İslam sentezci çizgiye doğru mu ilerliyor’ sorusunu gündeme getiriyor!

Örgüte en çok katılımın olduğu Urfa’nın Suruç ilçesinde, 11 Eylül akşamı düzenlenen yürüyüşte atılan çok ilginç bir slogan da PKK tabanındaki tehlikeli dönüşümü gösteriyor!

Suruç’ta kendilerine ‘Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi’ (YDG-M) adını veren DTP’li bir grubun ‘Werin Ru’ (Yola gelin) adıyla düzenlediği yürüyüşte yalnızca ‘Biji serok Apo’ (Yaşasın Başkan Apo) gibi bildik sloganlar atılmadı!.. Kitle, Güneydoğu tarihinde ilk kez, ‘Ya Allah, Bismillah seroke me Abdullah’ (Ya Allah, Bismillah, Başkanımız Abdullah) diye de bağırdı!.. Bu sloganı hiç unutmayın!“

Ayrıca Faraç, siyasallaşan PKK’nın şehirlerde çok yüksek milis güce ulaştığını, bu sürecin çok tehlikeli bir yerlere gittiğini anlatıyor. PKK’lı cenazesine 42 bin nüfusu olan bir ilde 80 bin kişi katılıyorsa bu PKK’nın şehirlerde ulaştığı milis gücü de gösterir diyerek tehlikeye dikkat çekiyor.


Şehit cenazelerine katılımı yasaklayan ve engelleyen, bu yasaklamayla şehit cenazelerini sahipsizleştirerek garip hale getiren hükümete, PKK cenazelerine katılımı sürekli gösteren medyaya, bu psikolojik savaşa göz yuman RÜTÜK’e buradan selamlarımızı yollayalım..(!)

“Gizli Süreç PKK’lılaşmak Mı” diye bir yazı yazmıştım. Gezdiğim illerde PKK’nın siyasallaşma sürecini görmüştüm. Peki, benim gördüğüm, Faraç’ın araştırarak ulaştığı ve yazdığı, anlattığı bu bilgiler devleti yönetenlerin ve istihbarat, güvenlik güçlerinin elinde olmaz mı? Olur… O zaman niye göz yumuluyor? Bu sorunun cevabını da sen ver ey arif okur.

PKK genelde ataist, dine mesafeliydi. Bu yüzden de muhafazakar Doğu ve Güneydoğu halkında temelde kabul görmüyordu. AKP sayesinde dini kullanmanın cazibe ve kandırma gücünü tespit etmiş olmalılar ki, tarikat ve cemaatlerin yoğun olduğu o bölgede dini kullanmaya başlamışlar. Fetullah Grubu ABD güdümünde, PKK'yı besleyen ülkelerden biri de ABD olduğuna göre, ABD taşı ile ABD kuşu vurulur mu? Vurulması akıl ve mantığa ters. Faraç gene çok önemli bir konuya dikkat çekiyor. Diyor ki; "birbirini yiyen PKK ve Hizbullah ilk defa Fetullah grubuna karşı birleşti(!)" O zaman din tuzağıyla tabanda güçlenmeleri isteniyor olabilir mi? İşte AKP eli ile yaratılan yeni bataklık.

Bütün bu açılımlar küresel eşkiyanın dikte ettirdiği projeleri hayata geçirmek için yapılmaktadır.

Tarihin tekerrür etmesi ise bir trajedidir.

Sevr’i kimler imzaladı? Kimler İtilaf Devletlerinin yerli işbirlikçisiydi? O dönemin işbirlikçi aydınları ne yapmıştı?

Dünün sapkını Abdullah Cevdet, Türk Halkını ıslah etmek için Avrupa’dan damızlık erkek getirmeyi önermişti. Bugün Ahmet Altan enses(aile içi) cinselliği savunuyor. Abdullah Cevdet mütareke döneminde İngiltere yanlısı bir tutum izledi. İngiliz Muhibleri Cemiyeti'nin kuruluşunda aktif rol oynadı. Kürt Teali Cemiyeti'nde çalıştı. Ahmet Altan ABD(CİA) tertibi ile ordu üzerinde provakatif haber yapmak üzere Taraf denilen paçavra gazeteyi yönetiyor. Ahmet Cevdet milli mücadele ve Atatürk’e karşıydı, Altanlar’da karşı. Asıl trajik olan dindarım(!) diyen AKP’nin bu sapık düşüncelerin insanları ile aynı kulvarda koşması. Ne diyordu AKP’liler? Bizim TARAF diyordu değil mi? Yakışır, yakışır. Tabii ki onların olacak, ne de olsa küçücük çocukları karı yaftası ile koynuna alanlar da onların tarafta..(!)

RTE “etnik kökeninizle övünün” diyor. Türk olmakla övünürsen de, “Ergenekoncu-faşist” yaftası vuruluyor. Adana’nın CİA ajanı ABD Konsolosu Diyarbakır’da “farklılıklarınızı vurgulayın” demişti değil mi? Başbakan’ın ABD Konsolosu ile dolaylı da olsa aynı söylemde bulunması sizler için ne ifade ediyor? RTE siyasi etnik bölücülük yapmıyor mu?

Dedik ya, bu bir projedir! 7 Yıldır gözümüzün önünde zehirli bir sarmaşık büyüyor, büyütülüyor. Bütün ulus fark etmeden yavaş yavaş zehirleniyor.

Bu proje sadece siyasiler eli ile mi yürütülüyor yoksa devlet projesi mi? Artık bu kodları da çözmenin zamanı geldi. Türk Halkı bağımsızlığını korumak istiyorsa 1919 ruhunu iyi anlamalı, kimseden yardım gelmeyeceğini varsayarak, “ülkenin bütün kaleleri zapt edilmiş” farzederek, hukuk çerçevesi dışına çıkmadan çevresini uyandırmalıdır.

Bu da zor olabilir(mi?)… YARSAV Başkanı’nın tarihe not düşecek bir tespiti var:

“Hukuk mücadelesi Türkiye de zor bir mücadele. Ancak ilginç olan Türkiye'de hukukun içinde kalanlar, hukuksuz olarak gösterilmekte ve hukukun dışına çıkmayan bu kişiler, hukuka ulaşmak için mücadele etmek durumunda bırakılmakta. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU”

Gene de Mehmet Faraç’ın söylediği gibi: ”Şartlar ne kadar kötü olsa da, 1919 öncesinden iyidir.”

Z_eucar@yahoo.com.tr


Zahide UÇAR - 12 Ekim 2009, İnternetajans

Re: ABDullah Gül'ün 2 Sayfa 9 Maddelik Gizli Anlaşması

İletiGönderilme zamanı: Çrş Eki 14, 2009 17:47
gönderen Türk-Kan
Gizli Anlaşmanın En Önemli Maddelerinden Biriydi

Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokol, Meclis onayından geçerse, Ermenistan ile ilişkiler «normalleşecek», sınır kapıları karşılıklı olarak açılacak ve ticari ilişkiler başlayacak.


Ancak bu Obama döneminde karar verilen bir mutabakat değil. Bush döneminde de bu plan gündemdeydi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken, ABD'nin o dönemki Dışişleri Bakanı Colin Powell ile bir gizli anlaşma gerçekleştirdi. Gül, 24 Mayıs 2003 tarihli Vatan Gazetesinde de aktarıldığı gibi, Sedat Sertoğlu'na şunları söylemişti:

    «Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye'ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var» .

Bu açıklama daha sonra gündeme oturmuş, ancak Gül ısrarla açıklama yapmamıştı. Cumhurbaşkanı seçilme sürecinde de konu gündeme gelmiş, Gül bu açıklamasını reddetmişti. Ancak Sertoğlu, yaptığı açıklamalarda, Gül'ün bu sözleri söylediğini teyit etmişti.

2 sayfalık, 9 maddelik bu gizli mutabakatın maddeleri daha sonra ortaya çıktı. İşte Ermenistan ile ilişkileri ilgilendiren madde 9'uncu maddeydi. Bu madde

    «Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye'ye gezilerindeki bazı sınırlamalar kaldırılacak»

şeklindeydi.

Bu da ABD'nin aslında yönetimlerin değişse bile politikalarının değişmeyeceğinin bir göstergesi olduğunu ispatlar nitelikte. Yani «şahin» olarak gösterilen Bush ile «güvercin» Obama arasında pek bir fark yok. En azından Türkiye politikaları açısından öyle görünüyor. Bunu bir maddeye dayandırarak söylemiyoruz.

Anlaşmanın diğer 8 maddesi incelendiğinde de bu sonuca varmamız mümkün. Anlaşmanın diğer 8 maddesi hatırlanacak olursa şöyleydi:

    1. Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecek, sınır harekâtlarına son verilecek ve PKK'ya askerî harekât için ABD'den izin alınacak.

    2. Türkiye'ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi

    3. ABD'nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım.

    4. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim.

    5. Irak'ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak.

    6. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af ve PKK'nın yasallaştırılması.

    7. Güneydoğu belediyelerine özerklik ve federasyona geçiş.

    8. Kıbrıs'ta Denktaş devre dışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak ve Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tavır alınacak.

Şimdi tek tek maddeler hatırlanacak olursa, ABD'nin mevcut yönetiminin bu politikalar dışında hareket ettiği pek söylenemez. Başta da söylediğimiz gibi, Bush ile Obama yönetimlerinin Türkiye politikalarında çok ciddi temel değişiklikler göze çarpmıyor.

Bu nedenle Ermeni açılımı ile başlanan süreci de bu şekilde görmek, yanıltıcı olmaz.


Kaynak