1. yüz (Toplam 1 yüz)

5. Dünya Su Forumu (Pazarı)

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 12, 2009 19:54
gönderen Oğuz Kağan
Rumlar geliyor KKTC yok!

Dünya Su Konseyi, toplantıya KKTC'yi davet etmedi.

İstanbul’da 16-22 Mart tarihleri arasında yapılacak 5. Dünya Su Forumu öncesinde davet skandalı patlak verdi. Forum çerçevesinde Dünya Su Konseyi, Kıbrıs adına Rum kesimine davet yaparken KKTC yok sayıldı. Dışişleri Bakanlığı’nın girişimleri sonuç vermezken Ankara, diplomatik olarak tanımadığı Rum yönetiminin, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla İstanbul’da temsil edilmesini kabul etmek zorunda kaldı.

Dünyanın suyla ilgili en büyük etkinliği olan Dünya Su Forumu, Fas (1997), Hollanda (2000), Japonya (2003) ve Meksika’dan (2006) ardından bu yıl İstanbul’da gerçekleştirilecek. Dünya Su Forumu’nda “Farklılıkların Suda Yakınlaşması” teması ele alınacak. Türkiye, Dünya Su Forumu çerçevesinde 11 devlet ve hükümet başkanı,120 bakan ve 20 bin katılımcıyı ağırlayacak.

Ancak forum öncesi yaşanan gelişmeler, İstanbul’da su ve suyla ilgili konulardan çok katılımcı ülkelerin gündemde olacağını gösterdi. Toplantı hazırlıkları sürerken, Dünya Su Konseyi, İstanbul Forumu için ilgili ülkeleri davet etmeye başladı. Davet gönderilen ülkeler arasında, Kıbrıs Cumhuriyeti adına Rum yönetimi de yer aldı. Ancak Dünya Su Konseyi, forumun Türkiye’de yapılacak olmasına karşın KKTC’yi yok saydı. Dışişleri Bakanlığı’nın girişimleri de sonuç vermeyince Türkiye, Rum yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti adına İstanbul’daki toplantıda bir bakan ile temsil edilmesini kabul etmek zorunda kaldı. Türkiye’nin tanımadığı bir ülkenin bakanına nasıl bir protokol uygulayacağı ise henüz netleşmedi.


123 ülke temsil edilecek

Foruma 123 ülkenin devlet bakanları ve yerel yönetimlerinden isimler katılırken 23 konuda 110 oturum gerçekleştirilecek. Organizasyon forum ve zirve olarak iki ayrı çerçevede düzenlenecek. Forum kapsamında ilk kez yapılacak Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne Monako Prensi, Tacikistan, Irak, Somali Cumhurbaşkanları ile Azerbaycan, Tuvalu, Fas, Kırgızistan, Güney Kore başbakanları ile Hollanda Veliaht Prensi ile Japonya Veliaht Prensi katılacak. Zirveye BM, ECOSO, UNESCO ve OECD gibi uluslararası kuruluşlardan da temsilciler katılacak. Zirve sonunda devlet ve hükümet başkanları su ile ilgili çağrı metni imzalayacak.

Foruma ayrıca Suriye, İran, Ermenistan, İsrail ve Amerika gibi ülkelerden de bakanların katılması bekleniyor. İstanbul’da Türkiye’nin hassasiyetle üzerinde durduğu sınırı aşan sular konusu da ele alınacak. Forum sonunda bakanlar da bir su bildirgesi yayımlayacak.

Forumun bütçesi yaklaşık 18 milyon Avro olarak belirlendi. Bu bütçenin 7.5 milyon dolarını DSİ üstlenirken, 11 milyon Avro’luk kısmını ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İSKİ sponsor olarak karşıladı. Foruma katılmak isteyenler de akreditasyon ücreti ödemek zorunda kalacak. Gelişmiş ülkeler kısmına girenler 500 Avro, gelişmekte olan ülkeler bölümüne girenler ve genç katılımcılar da 300 Avro katılım payı ödeyecek.


Kaynak

Re: Dünya Su Konseyi toplantısına Rumlar geliyor KKTC yok!

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 12, 2009 20:05
gönderen bezgin
5. Dünya Su Forumu yazdı: “Farklılıkların Suda Yakınlaşması”


:alkis:

:alkis:

:alkis:

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 12, 2009 20:40
gönderen Ram
Buna, örümceklerin yoğun ilgisi var, içinde bulunanlar da var.

Re: Dünya Su Konseyi toplantısına Rumlar geliyor KKTC yok!

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 12, 2009 20:46
gönderen Türk-Kan
Dışişleri Bakanlığı’nın girişimleri de sonuç vermeyince Türkiye, Rum yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti adına İstanbul’daki toplantıda bir bakan ile temsil edilmesini kabul etmek zorunda kaldı.

Neden? 1. Recep "van minüt" diyemedi mi?

Sömürge olursaniz, tanimadiginiz bir devletin tanimadiginiz bir bakanini kabul etmek zorunda kalirsiniz!

Dünya Su Forumu nedir, amaci nedir? :arrow: http://www.guncelmeydan.com/forum/yolsuzluk-ve-yoksulluk-100209-kuresel-su-ceteleri-ve-turkiye-vt19128.html

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 12, 2009 21:20
gönderen maydonos
Akp ab ye girme ugruna tanimis ve bir seri imzalar atmislardi.Hatta bu Formula mi mormulami nedir acilirken. Talat mi? bir konusma yapmisti odul mu vermisti.Buyuk sorun yasanmisti.Ceza mi odedik ne?Yani soyle hafizamizi kurcalayinca akp onlari tanimis oluyor.Yapacak bir sey yok.

İletiGönderilme zamanı: Prş Mar 12, 2009 22:19
gönderen bezgin
[img]http://suplatformu.net/images/stories/munzurafis.jpg[/img]



Munzurda Barajlara Geçit Vermeyeceğiz
14 Mart Uluslararası Nehirler,Su ve Yaşam için Barajlara Karşı Eylem Günü
14 Mart 2009 Saat 12.30 da BEYOĞLU-TÜNELDEYİZ
14 Mart 2009 Saat 12.30 da TUNCELİ -SANAT SOKAĞINDAYIZ
14 Mart 2009 Saat 12.30 da İZMİR - KONAK PİER ÖNÜNDEYİZ
14 Mart 2009 Saat 12.30 da ANKARA-YUKSEL CADDESİNDEYİZ


http://www.suplatformu.net/

İletiGönderilme zamanı: Pzr Mar 15, 2009 2:14
gönderen Türk-Kan
Su Politikaları Uzmanı, Devlet Su İşleri Eski Yöneticisi Dursun YILDIZ


İletiGönderilme zamanı: Pzr Mar 15, 2009 2:19
gönderen Türk-Kan
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi, Tarım ve Su Politikaları Uzmanı, Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL

"Forum latincedir ve pazar anlamına gelir. Türkiye'nin 18 milyon Avro harcadığı bir pazar yeri."



İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 16, 2009 14:51
gönderen Türk-Kan
Sütlüce'de 'su' savaşları!

5. Dünya Su Forumu'nu protesto için yürümek isteyen gruba polis müdahale etti.


5. Dünya Su Forumu'nu protesto için forumun yapıldığı Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi'ne yürümek isteyen gruba polis müdahale etti.

Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla oluşturulan ve kendilerine ''Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu'' adını veren grup üyeleri, Beyoğlu Adliyesi önünde toplandı.

Resim

''Su hayattır satılamaz'', ''Herkese yeterli su'' yazılı dövizler taşıyan ve yelekler giyen grup, slogan ve ıslık eşliğinde kongrenin yapıldığı alana doğru yürümeye başladı. Bir süre yürüyen grup, güvenlik güçlerince yolu trafiğe kapatmaları nedeniyle uyarıldı.

Resim

Bunun üzerine, 5. Dünya Su Forumu'nu protesto eden açıklamalarını bulundukları yerde yapan grup, daha sonra forumun yapıldığı Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi'ne tekrar yürümek istedi. Gruba polisin, biber gazı kullanarak müdahale etmesi sonucu, arbede yaşandı. Bu sırada, bir polis kolundan yaralandı.

Resim

Gruptakilerden 17 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar, Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.

Yurt dışından kongreyi izlemeye gelen bazı yabancıların da protestoya katıldığı gözlendi.

Kongre nedeniyle Beyoğlu Adliyesi'nin bulunduğu alanda çok sayıda çevik kuvvet ekibi görevlendirildi.

Resim


Kaynak

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 16, 2009 18:25
gönderen Efe
maydonos yazdı:Akp ab ye girme ugruna tanimis ve bir seri imzalar atmislardi.Hatta bu Formula mi mormulami nedir acilirken. Talat mi? bir konusma yapmisti odul mu vermisti.Buyuk sorun yasanmisti.Ceza mi odedik ne?Yani soyle hafizamizi kurcalayinca akp onlari tanimis oluyor.Yapacak bir sey yok.


Bahsettiğin olay 2006 yılında Formula 1'in İstanbul ayağında meydana geldi, verilen ceza da yanılmıyorsam 5 milyon $ dı

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197114

Bu kongreye Dikkat!

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 16, 2009 20:22
gönderen mukanorkan


5. Dünya Su Forumu bugün İstanbul'da başlıyor. Belediyelerin su yetkisi özelleştirmeyle yabancılara satılabilir.

İstanbul, 16-23 Mart 2009 tarihlerinde bu yılın en önemli etkinliklerinden birine şahit olacak. Her geçen gün yok olma ve acil çözüm stratejilerine duyulan ihtiyaçtan yola çıkarılarak gerçekleştirilecek ''Dünya Su Formu''nda en az 23 konu, anılan tarihler arasında yapılacak 100 ayrı oturum halinde ele alınacak.

İstanbul'da bugün başlayacak olan 5. Dünya Su Forumu, suyun özelleştirilmesine yönelik girişimleri hızlandıracak. Çokuluslu su şirketlerinin yönlendirmesi altında geçmesi planlanan Su Forumu'nda su kaynaklarının özelleştirilmesi yönünde özel sektörün önünü açmaya dönük bir takım argümanların geliştirilmesi bekleniyor.

Başta içme suyu olmak üzere Türkiye'nin su kaynakları üzerinde oynanan tehlikeli oyuna dikkat çekmek üzere yaptığı çalışmalarla bugüne kadar kamuoyu oluşturan Hizmet-İş Sendikası, 5. Dünya Su Forumu'na da katılarak çokuluslu su şirketlerinin 'su oyununu' bozmaya çalışacak. 16-22 Mart tarihlerinde yapılacak forumun çeşitli oturumlarında, başta Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Mahmut Arslan olmak üzere sendika uzmanları 5 sunumda bulunacak. Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Mahmut Arslan, su forumuna katılmalarındaki temel amaçlarının suyun ticarileştirilmesinin tehlikelerini ortaya koymak olduğunu bildirdi.

Dünya Su Forumu'nu 'küresel sermayenin su kaynaklarımız üzerindeki egemenliği için bir tür Truva Atı' olarak gördüklerini bildiren Arslan, forumun Türkiye'de yapılmasındaki amacın ise tamamen özel sektörü güçlendirmek olduğunun altını çizdi. "Dikkat ediniz, Türkiye'de kamuoyu yavaş yavaş suyun özelleştirilmesine hazırlanıyor" uyarısında bulunan Arslan, İstanbul Sütlüce Kültür Merkezi'nde bugün başlayacak ve 7 gün sürecek olan 5. Dünya Su Forumu ile ilgili olarak gazetemize önemli değerlendirmelerde bulundu.

Küresel ısınmayla birlikte suyun öneminin daha da arttığına vurgu yapan Arslan, küresel güçlerin de buradaki önemi acımasız bir şekilde fırsata dönüştürmenin derdine düştüğünü söyledi. Çokuluslu su şirketlerinin, IMF, Dünya Bankası, BM ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslar arası kurumları kullanarak suların özelleştirilmesi konusunda Türkiye üzerinde ciddi baskılar yaptıklarını bildiren Arslan, su forumlarının da bir baskı aracı olduğunu bildirdi.

"Örneğin Dünya Bankası 1990'dan beri verdiği su yatırım kredilerinin yüzde 70'ini özelleştirme şartına bağlıyor. Dünya Su Forumları ve 2002 yılı Eylül ayında Rio 10 dünya toplantısında suyun ticarileştirilmesi için alınan kararlar çeşitli baskılarla ulusal devletlerin önüne konuluyor ve su sektöründe Dünya Bankası kredileri ile gelen özelleştirme dalgası sinsi sinsi yayılıyor" diye konuşan Arslan, Dünya Bankası'nın teşvik ve özelleştirme politikalarının sonucunda, 1990'larda dünyada su ile ilgili özel şirketlerin sadece 10-15 ülkede aktif iken bugün 100'ü aşkın ülkede faaliyet gösterdiklerini anımsattı.

Ortada büyük bir rant bulunduğunun altını çizen Arslan, dünyadaki nüfusun sadece yüzde 5'inin suyu çokuluslu şirketlerden satın aldığı halde, bu şirketlerin yıllık gelirlerinin dünya petrol ticaretinin yarısına ulaştığına dikkat çekti. Türkiye'de su kaynaklarının ucuz oluşunun yabancı yatırımcıların iştahını kabarttığını bildiren Mahmut Arslan, Su Forumu'nun da Türkiye'de su özelleştirmelerini hızlandırmak için yapıldığını anlattı. Türkiye'nin bu tehlikeli oyuna karşı çok dikkatli olması gerektiğini ifade eden Arslan, "İki tehlike ile karşı karşıyayız. Bir, su sıkıntısı, iki suyun özelleştirilmesi" diye konuştu. Su hizmetlerinin özelleştirilmesinin yerel yönetimler aracılığıyla yapıldığını belirten Arslan, "Kendilerini aşırı liberal dinamiğe kaptıranlar her şeyin özelleştirilebileceği havasında" eleştirisinde bulundu. Suyun dünyanın pek çok yerinde mülkiyeti ve işletmeciliği ile birlikte kamu yönetiminin tekelinde olduğunu anımsatan Arslan, "doğru olan da budur" dedi.

Belediyeler bünyesinde yapılan su özelleştirmelerinin hiç birisinin başarılı olmadığını ve bunun faturasının ağır bir şekilde ödendiğini bildiren Arslan, "şimdi çokuluslu şirketler belediyelerin dışındaki su kaynaklarını da ele geçirmek istiyorlar. Marmara Bölgesindeki yeraltı sularının, neredeyse tamamına yakınının çok uluslu şirketler tarafından ele geçirildiğini görüyoruz. Bazı belediyelerin suyu 30-40 yıllığına özel sektöre devrettiklerini duyuyor, şahit oluyoruz. Bu, tehlikeli bir gidişin işaretidir" diye konuştu.

Arslan, suyun özelleştirilmesinin getireceği sonuçları da şu şekilde anlattı: "suyun özelleştirilmesi, dünyanın pek çok yerinde toplum için bir felakete dönüşmüştür. Çünkü özelleştirilen yerlerde su çok pahalıya satılmaktadır ve kalitesi de düşmektedir. Tarım sularının özelleştirilmesi geçimini tarımla sağlayan milyonlarca insanın sektörde kalmasını zorlaştırmakta ve bu durum göç, yığınsal işsizlik, çarpık kentleşme gibi ağır ve yıkıcı etkilere neden olmaktadır. Suyun ticarileştirilmesi en başta yoksulların temiz suya erişim hakkını tehdit etmektedir"

Dünyadan örnekler de veren Arslan, "Bundan birkaç yıl önce Bolivya'da su hizmetlerinin özelleştirilmesi sonucu yoksul halkın temiz suya erişmesinin zorlaşması sonucunda çıkan ayaklanmalar hala hafızalardadır. Bolivya'nın La Paz kentinde su hizmeti özelleştirildi. Su fiyatları 6 kat yükseldi. Halk evinde duş yapamaz hale geldi. Yine aynı şekilde Arjantin'de, Gana'da, Filipinler'de, Güney Afrika ve Nikaragua'da büyük toplumsal muhalefetler baş gösterdi" diye konuştu.
İklim değişikliği sel ve çığ riskini artırdı

Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atabay Düzenli, Türkiye'nin son aylarda büyük bir iklim değişimine uğradığını ve uğramaya devam ettiğini kaydederek, ''Değişim sonucu yaşanan yağışların sürmesi halinde, önümüzdeki günlerde sel ve çığ felaketleri gündeme gelebilir'' dedi. Düzenli, dünya genelinde yaşanan kuraklığın sona erdiğini ve bu kez de mevsim normallerinin üzerinde yağışların gündeme geldiğini kaydetti. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün internet sitesindeki verilere göre, Türkiye'nin son aylarda büyük bir iklim değişimine uğradığını ve bu değişimin sürdüğünü kaydeden Düzenli, şöyle devam etti: ''Nemlilik ve yağış, bununla beraber de sıcaklık artmış durumda. Ne var ki yağışlı günlerde sıcaklıklar düşmekte. Bu durum özellikle batı kesimlerde hissediliyor. Eğer yağışlardaki artış bu şekilde giderse, yer altı suları ve toprak yeteri kadar doyduğu için yağışı tutup, bağlayamayacak. Yağan su toprak üstünden akıp gidecek ve toprak üstünde büyük bir su hareketi meydana getirecek. Yani su taşkınları ve seller gündeme gelecek. Ayrıca, doğu bölgelerde ise çığ felaketleri yaşanabilecek.''

kaynak

İletiGönderilme zamanı: Cum Mar 27, 2009 14:26
gönderen Balasagun
PROF. DR. HÜSNÜ YUSUF GÖKALP, DÜNYA SU FORUMU'NU DEĞERLENDİRDİ:


Su özelleşirse toprak da gider!



"Su forumunun derdi, Fırat-Dicle ve diğer sularla birlikte su havzalarının özelleştirilmesidir. Türk milleti olarak su forumunun bir aldatmaca olduğunu, Türkiye'deki su havzalarının özelleştirilmesinin istendiğini ve asıl gözün Fırat-Dicle ve GAP'ta olduğunu unutmamalıyız." Suyun özelleştirilmesi, su havzalarının özelleştirilmesi anlamına geliyor...


Tarım ve Köyişleri Eski Bakanı Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp, 5. Dünya Su Forumu'nun ardından şu değerlendirmeyi yaptı: "Su forumunun derdi Fırat-Dicle ve diğer sularla birlikte su havzalarının özelleştirilmesidir. Türk milleti olarak su forumunun bir aldatmaca olduğunu, Türkiye'deki su havzalarının özelleştirilmesinin istendiğini ve asıl gözün Fırat-Dicle ve GAP'ta olduğunu unutmamalıyız".

2006 yılında Meksika'da yapılan 4. Dünya Su Forumu'nda "suyun özelleştirilmesi" ile ilgili genel bir eğilim ortaya çıkarılmıştı. Bunun arkasında "Dünya Su Ailesi" olarak adlandırılan ve emperyalist devletlerce desteklenen uluslararası su şirketleri var.

DAĞLAR, OVALAR, YAYLALAR SATILACAK!

"Suyun özelleştirilmesi" su havzalarının özelleştirilmesi anlamına geliyor. Su havzaları ise suyun toplandığı dağlar, ovalar ve yaylalar demek.

2006 yılında Meksika'da suyun özelleştirilmesinin ardından, Meksika hem tarımsal sulamada, hem kullanım suyunda hem de sanayide sıkıntı çekti. Bu ülkede su fiyatları yüzde 300-400'lere varan artış gösterdi. Özelleştirme, su havzaları üzerindeki ulusal egemenliğin sona ermesi ve denetimin uluslararası yabancı şirketlerin eline geçmesi anlamına geliyor.

AKP GAP'I YABANCILARA AÇIYOR

Prof. Dr. Gökalp, 24 Şubat 2003 tarihinde AKP hükümeti ile Avrupa Birliği arasında yapılan bir anlaşmayı hatırlatıyor. Anlaşmanın içeri: "Avrupa Birliği ile Türkiye arasında oluşturulan bir konsorsiyum ile GAP'ın kültürel mirasını geliştirme, sosyo-ekonomik alanlarda projeleri ortak oluşturma." Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp, bunun, GAP'ı AB'ye vermek anlamına geldiğini kaydediyor. 2008 yılı GAP eylem planı içinde, "GAP'a Yabancı Sermaye Çekme Dairesi" kurulması, burayı yabancılara verme kararının bir ifadesi oluyor.

FIRAT VE DİCLE MESELESİ

Batılı ülkelerin Fırat ve Dicle'ye ilgisi 1921 yılına kadar uzanıyor. Fransa, Kurtuluş Savaşı sırasında 1921'de yapılan Ankara Anlaşmasında, Fırat ve Dicle'yi pazarlık konusu yapmak istedi. Ancak Mustafa Kemal buna kesinlikle izin vermedi. 1923'teki Lozan Anlaşmasında da Avrupalılar Fırat ve Dicle'nin, kendilerinin de içinde yer alacağı bir konsorsiyuma devredilmesini istediler. Son yıllarda yeniden ve bu kez Avrupa Birliği, Fırat ve Dicle'nin uluslararası bir konsorsiyuma devredilmesini Türkiye'ye dayatıyor.

İP GENEL BŞK. YRD. BÜLENT ESİNOĞLU: 'Su havzaları ve su satılamaz!'

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Esinoğlu, "Suyun ticarileştirilmesi ve su havzalarının özelleştirilmesi AKP'nin programında yer almaktadır. Suyun meta haline dönüştürülmesi ve yabancı tekellere peşkeş çekilmesi için, AKP tarafından tüm yasal alt yapı hazırlanmıştır" dedi. Su forumunun, dünya tekeli üç yabancı firma tarafından organize edildiğini belirten Esinoğlu, şöyle konuştu: "Forumda su kaynaklarının yönetiminin halka açılması benimsenmiştir. Bunun anlamı, suyun yönetimini DSİ'den alalım, çokuluslu tekele ve-relimdir. işçi Partisi'nin iktidarında sularımızın yönetimi kesinlikle devletin denetiminde olacaktır. Su yönetiminin kimseyle paylaşılmasına izin verilmeyecektir."

Aydınlık Dergisi - 22 Mart 2009 - Sayı: 1131

İletiGönderilme zamanı: Prş Nis 09, 2009 10:01
gönderen Oğuz Kağan
Su forumu mu suyun başını tutmak mı?

5. Dünya Su Forumu ( 5.World Water Forum ) 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’ da toplandı. Dünya Su Konseyi, toplantının ana temasını “Farklılıkların Suda Yakınlaşması” olarak belirlediklerini açıkladı. BM üyesi 182 ülkeden çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, bakan, yerel yönetici, akademisyen, çeşitli kuruluşlar ve uluslar arası şirket temsilcilerinden oluşan 30 bini aşkın kişinin bu nedenle İstanbul’ a gelmesi işin pek de sudan bir şey olmadığını gösteriyor.

Dünya Su Forumu düşüncesini ortaya atıp toplantılar düzenleyen Suez, RTW, Viole gibi dünyanın önde gelen dev şirketleri kendilerini Dünya Su Ailesi olarak tanımlıyorlar. Tekellerin amacı ülkelerin su kaynaklarının ulus devlet denetiminden çıkarılarak çok uluslu şirketlere devredilmesi, kısacası özelleştirilmesi!

İstanbul öncesinde düzenlenen 4 forumun sonuç bildirgelerine bakınca, dünyadaki tüm su kaynaklarının dev tekeller arasında paylaşılması, fiyatlandırılması ve bunlar tarafından yönetilmesi konularına ağırlık verildiği görülmektedir. Forumlarda alınan tavsiye kararlarında su havzalarının kamunun denetiminden çıkarılması, özel girişimcilere devredilmesi, devletin aradan çıkartılıp, nehir, göl, yer altı sularının metalaştırılarak tekelci sermaye tarafından pazarlanmasının yararları sıralanmaktadır.

İnsani amaçlarla düzenlendiği söylenen toplantının giderlerinin başta Dünya Su Forumu olmak üzere DSİ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ tarafından karşılandığını öğreniyoruz. Önümüzdeki yıllarda suyun, kar oranı petrolden bile yüksek bir ticari metaya dönüşeceğini göz önüne alınırsa, forumun çok uluslu su tekellerinin CEO’ larınca düzenlenme nedeni anlaşılmaktadır.

Forumda hararetle önerilen suyun özelleştirilmesinin yol açacağı olası sonuçları öğrenmek için iki uygulamaya bakmak yeterli olacaktır: 4.Dünya Su Forumuna ev sahipliği yapan Meksika, öneriler doğrultusunda suyu özelleştirdi. Suyun başına geçen tekeller konut, işyeri ve tarımsal amaçla kullanılan suyun tarifesini sürekli artırırken ( % 300- 400 ), gerekli arıtma işlemlerini yapmayarak kalitesini düşürdü. Böylece kısa sürede halkın sağlıklı içme suyuna kavuşma olanağı ortadan kalktı. Özelleştirmeden sonra suyun karne ile satıldığı Hindistan’ da ise su kıtlığı ve yüksek fatura nedeniyle hafta sonları toplu banyo yapmak gibi yeni gelenekler oluşmuş durumda! Su tekellerinin baskısıyla hükümetler her iki ülkede halkın tarımsal amaçla yağmur sularını biriktirmelerini de yasakladı!

Ülkemizde son yıllarda küresel sermaye ile içerdeki müttefiklerinin suyun devlet denetiminden çıkarılarak özelleştirilmesi ve piyasaya açılmasına yönelik çalışmalarının yoğunluğu düşündürücüdür. 2008’ de TÜSİAD tarafından hazırlanan “ Küresel Su Krizine Çözüm Arayışları: Şebeke Suyu Hizmetlerine Özel Sektör Katılımı: Dünya Örnekleri Işığında Türkiye İçin Öneriler” başlıklı raporda özelleştirme çağrısı yapılmaktadır.

Su tekellerinin bastırmasıyla yapılacak özelleştirmeler su havzalarını da kapsamaktadır. Bu durumda suyun toplandığı dağlar, yaylalar, ovalar ulusal egemenlik ve denetim sahası dışına çıkıp yabancıların eline geçecektir.

Forumcuların, suyun eşit paylaşımı, herkesin yararına sunulması, küresel ısınmaya, kuraklığa karşı önlemler, sağlıklı su gibi etkileyici söylemlerinin hipnoz etkisine kapılmadan bakıldığında; görsellik sanatının mükemmel örneği etkili sunumların, insani söylemlerle bezeli raporların, saman altından su yürüterek suyun başını tutmaya, doğanın insana bahşettiği hayat kaynağını metalaştırmaya, para kazanmaya yönelik olduğu görülmektedir.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, nun Forum’ la ilgili olarak 23 Mart tarihli Sabah Gazetesine yaptığı açıklamada: “Su yatırımları için en azından yap-işlet-devret veya benzeri birtakım finans yollarının açılması gibi konuları kararlaştırdık. Mesela Nijer’ e yaklaşık 260 milyon dolarlık yatırım yapılacak” sözleri forumcuların hiç zaman kaybetmeyip, su gibi yol aldıklarını gösteriyor.

İnsan, doğa ve tüm canlıların hayat kaynağı olmasının yanında ülkenin stratejik varlıklarının başında gelen suyun insan kullanımı, tarımsal ve enerji üretimi alanında değerlendirilmesinin, ulusal çıkarlar doğrultusunda planlamasının yapılmasının önemi ortadadır. Çok uluslu tekellerin ve ulus ötesi güçlerin çıkarları doğrultusundaki su dayatmalarına karşı Türkiye kendi yararlarının gerektirdiği su stratejisini oluşturmalıdır. 1921 Ankara Anlaşması’nda Fransa’ nın Fırat ve Dicle’yi pazarlık konusu yapma girişimi, 1923’ te Lozan’ da yine batılıların ısrarla her iki nehrin uluslar arası bir Konsorsiyuma devri istemleri tarafımızdan kesin bir dille reddedilmiş, Türkiye akarsuları üzerindeki egemenliğini hiçbir şekilde paylaşmayacağını göstermişti.

Kasım 2004 AB Komisyonu Etki Raporu’ ndaki : “ Ortadoğu’ da su artan biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Fırat ve Dicle nehir havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemlerinin, İsrail ve ona komşu ülkelerin ihtiyacı açısından uluslar arası bir yönetime devri önemlidir” sözüyle, 80 yıl önce Atatürk Türkiye’ sinin reddettiklerinin tozlu arşivlerden çıkararak önümüze konması ulusumuz için ciddi bir uyarı olmalıdır.

Kalkınmanın ön koşulu, doğal kaynaklarına sahip çıkma ve milli çıkarlar doğrultusunda kullanabilmedir. Türkiye kömür ve akarsularını bu anlamda değerlendirerek enerjide dışa bağımlılığa son vermek zorundadır. Türkiye’ nin doğayı, tarihsel ve kültürel mirası tahrip etmeden enerji kaynaklarını değerlendirmeye yönelik baraj inşası ve madenlerini çıkarma çabalarına karşı açılan çevre soslu kampanyaların ardındaki ulus ötesi güçler görülmediği sürece toplum kendi zenginliklerini değerlendiremeyecektir.

Çevre kirliliğinde, doğanın geri dönülemez biçimde yok olmasındaki sorumlulukları birincil derecede olan sanayileşmiş kapitalist devletlerin az gelişmiş ülkelerdeki kimi çevreci oluşumların finansörlüğüne soyunmaları bizler için uyarıcı olmalıdır.

Çevre emperyalizmi olarak adlandırılan, içtenlikten uzak söylemlerin bizim gibi ülkeler açısından enerji tutsaklığı anlamına geldiği gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye’ nin bazı baraj projelerine karşı çıkarılan uluslar arası gürültüler bu açıdan incelendiğinde ilginç sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Enerji kaynaklarına sahip çıkıp değerlendiremeyen, aciz bir devlet görüntüsü işin yalnız çivisinin değil, suyunun da çıkmış olduğunu gösteren acı bir örnek olarak önümüzde durmaktadır.

Av. HÜSEYİN ÖZBEK

Re: 5. Dünya Su Forumu (Pazarı)

İletiGönderilme zamanı: Sal Kas 10, 2009 12:50
gönderen bezgin
Akla gelebilecek ve şimdilik gelmeyen her şey, işbirlikçi AKP iktidarı tarafından satışa çıkarılmıştır ya da koşulları uygun bulduğu sürece çıkarılacaktır.

AKP, İKTİDAR DEĞİL,
EMPERYALİST TEKELLERİN MEMURUDUR!


Satıyorlar. Durmaksızın satıyorlar. Bütün emperyalist tekeller AKP'den memnun. Ülkemizde "iş" yapan tüm tekelci burjuvaların ağzı kulaklarında. Çünkü, daha önceki hiçbir iktidar döneminde, bugünkü kadar yağma ve talan özgürlüğü elde edememişlerdi. Bunun için memnunlar AKP'den. Bugün politik açıdan da, ekonomik rakamlar açıdan şu sonuca rahatlıkla varabiliriz artık: AKP, gelmiş geçmiş en işbirlikçi hükümettir. Menderes ve Özal, emperyalizmin işbirlikçiliğinin ülkemizdeki yol açıcılarıdır. Başka bir deyişle, işbirlikçiliğin ağababasıdır onlar. Menderesler'in, Özallar'ın öğrencisi Tayyip Erdoğan ve AKP'li bakanlar, yöneticiler, açılan yoldan çok daha büyük bir hızla ve pervasızlıkla ilerlemeye devam ediyorlar.

Son olarak akarsularımızı satılığa çıkarmış bulunuyor AKP hükümeti. Pervasızca yapılan özelleştirmelere başta işçiler olmak üzere, halkın neredeyse tamamı karşı çıktı. AKP özelleştirmelerden vazgeçmedi. Uygulamaya koydukları tarım politikalarına, hemen tüm köylülük karşı çıktı, AKP köylüyü dinlemedi bile. Gözünüzü toprak doyursun deyip susturdu onları. AKP, geçen 4.5 yıllık iktidar döneminde, sadece emperyalist tekelleri ve onların işbirlikçilerini dinledi. Onlar özelleştirmelere devam et diyorlardı. Onlar, tarımı tasfiye et diyorlardı. Onlar, hazine arazilerini, ormanları, limanları, akarsuları sat diyorlardı. AKP satıyor. AKP'nin kendine ait bir ekonomi programı hiç olmadı. Sadece dikte edileni uyguladı. Dikte edenler, IMF'ydi, Dünya Bankası'ydı, TÜSİAD'dı, doğrudan emperyalist devletlerin kendisiydi... Dikte edilenin biraz dışına çıktığında, dünyanın kendisine dar edileceğini biliyor AKP. Ve o yüzden, bu ülkenin hükümeti gibi değil, tekellerin memuru gibi davranıyor.

AKP hükümeti, bu yanıyla bağımsız, kendi kararlarını alıp uygulayan bir hükümetten ziyade, tekellerin özel memurlarından oluşturulmuş bir ekip gibidir...

İki tür iktidar vardır; halkın iktidarı, sömürücülerin iktidarı... Birinin politikalarını her şeyi "halk için" yapmak belirler. Diğerinde ise halk yoktur. Halkın düşünceleri yoktur. Halkın talepleri kaale alınmaz. Kapitalizm en genelde "insanı" sadece "artı-değer yaratacak" bir üretim aracı olarak görür. Ötesini düşünmez. Dünya çapındaki kapitalist tahribatın kaynağı budur. Kapitalizmin iktidarları, hiçbir şeyi "halka göre" yapmaz, planlamaz, düşünmezler. Bu anlamda, "halktan uzak", kapitalistlere göre ayarlanmış politikaları uygulayan iktidarların depremdi, kuraklıktı, benzer sorunlara karşı halkı esas alan politikalar geliştirmesi beklenemez.

AKP halkın suyunu satıyor, çünkü tekeller öyle istiyor. Susuzluk daha bugünden gelip hayatı zindan etmeye başladı. Gazetelerin sayfalarında, televizyon ekranlarında sadece iki büyük şehrin su sıkıntısı var. Fakat asıl ciddi sorun kırsal alanda, derdin büyüğünü yaşayan köylülük. Tarlada kuruyan ürünler, sulanamayan bahçeler, ödenemeyecek borçlar... Gazeteler, televizyonlar göllerimizin; akarsularımızın bir bir kuruduğunu, ülkemizin çölleştiğini yazıyor. Kalan su kaynakları da emperyalist tekellere peşkeş çekilecek, bunun hazırlıkları yapılıyor. Neden, nasıl, kim kazanacak?.. Bunlar tartışılmıyor. Oysa en başta bunların tartışılması gerekiyor.

2002'de Johannesburg'da emperyalistlerin inisiyatifinde toplanan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde, 2015 yılına kadar "temiz suyu bulunmayan milyarlarca insanın sayısını, yarıya indirmek" kararı alındı. Emperyalist zirvelerde alınan ve lafta kalan kararlardan biriydi bu da. Zaten bu sonuçtan da son derece açık. O günden bu yana, yeryüzünde temiz su bulamayan insanların sayısı, bırakın yarıya inmeyi, arttı ve hâlâ artmakta.

Bilmeliyiz ki, su sorunu ve suyun tekellere peşkeş çekilmesi, yalnız ülkemize özgü bir durum değil. Emperyalist ABD ve Avrupa, "su dağıtım şebekelerinin tekellere devredilmesi" için yeni-sömürge ülkeler üzerinde yoğun ve sistemli bir baskı uyguluyorlar. Bu baskının koçbaşları tahmin edileceği gibi IMF ve Dünya Bankası. Bir fikir vermesi açısından benzer bazı süreçleri örnek olarak aktaralım.

Afrika'da 2001'de sekiz ülke, kredi karşılığında suyu özelleştirmeye zorlandı. Ve sonuçta Angola, emperyalistlerden kredi alabilmek için su fiyatını artırmak zorunda bırakıldı. Benin'de su ve elektrik dağıtım şirketleri özelleştirildi. Gine-Bissau'da su ve elektrik dağıtımı özel şirkete devredildi. Nijer'de Dünya Bankası ile anlaşma uyarınca, borçların ödenmesi için su, telekomünikasyon, elektrik ve petrol Şirketlerinin özelleŞtirilmesine karar verildi.

1990'larda, Afrika'da sadece sınırlı alanlarda faaliyet gösteren birkaç özel su Şirketi vardı. Bugün sular Fransız Saur, Suez ve Vivendi, Portekiz Şirketi Aguas de Portugal ve İngiliz Şirketi Biwater ve benzerlerinin elinde toplanıyor. Suyun özelleŞtirilmesi, Kamerun, Gana, Nijerya, Tanzanya ve Uganda'ya da dayatılıyor. Çad, Güney Afrika, Mali, Gabon, Burkina Faso ve Mozambik'te ise; özel Şirketlere su tedarik hakkının satıldığı belirtiliyor çeşitli raporlarda.

Suyun özelleştirilmesinin başladığı bir yer de Latin Amerika. Fakat Latin Amerika halkları güçlü direnişlerle karşıladılar bu saldırıyı. Mesela, 2000 yılında Bolivya'nın en büyük şehirlerinden Cochabamba'da su sisteminin özelleştirilmesine, suyun emperyalist şirketlere satılmasına karşı işçiler ve köylüler direnişe geçtiler ve sularını sattırmadılar. Keza, suyu yağmalama saldırısının sürmesi karşısında 2003'te de işçi sendikaları ve köylüler ortak örgütlenmeler kurarak direndiler saldırıya.

Suyun özelleştirilmesi sonucunda, 2000 yılı Ağustos'unda Güney Afrika tarihinde görülen en korkunç kolera salgını yaşandı. Bilimsel raporlar ortaya koyuyor ki, "temiz su ve arıtma imkânlarının yokluğu" sonucunda, ölümcül hastalıkların yeşereceği ortamlar oluşuyor. Sonuç: "Her yıl iki milyon çocuk, yani her 15 saniyede bir çocuk, önlenebilir basit hastalıklar nedeniyle yaşamını kaybediyor." Raporlar açıkça gösteriyor ki, yeni-sömürge ülkelerde sudan -daha doğrusu susuzluktan- kaynaklanan hastalıklar en yaygın ölüm nedeni durumundadır...

Peki ne yapacağız? Ne olacak, nasıl olacak? Bugünlerde herkes parlamentonun açılışıyla, yeni meclis üzerine teori ve spekülasyonlar yapmakla, yeni cumhurbaşkanıyla meşgul olduğu için, ne gündemdeki grevler, ne AKP'nin akarsuların satışına hazırlanıyor oluşu, gündeme giremiyor. Bu meclis neyi çözebilir? Bir grup demokratın, kendini sosyalist olarak tanımlayan bir-iki parlamenterin girmesiyle bir meclisin niteliği değişmiş mi olur? Bu meclisin "kurucu meclis" gibi çalışacağı, bu meclisin tüm Türkiye halkını temsil niteliği taşıdığı gibi iddialar, tespitler, abestir. Politik açıdan oligarşik diktatörlüğün aklanmasıdır. Başta belirttiğimiz gibi iki tür iktidar vardır. Sömürücü egemen sınıfların iktidarı ve halkın iktidarı. Mevcut iktidar tartışmasız sömürücü sınıfların iktidarıdır. Devlet onların devleti, meclis onların meclisidir. Birkaç demokratın, sosyalistin varlığı, demokrasicilik oyununun vitrinini değiştirir sadece, kendisini değil.

AKP'nin sürdürdüğü ekonomi politikaya bakın; Ortadoğu konusunda, BOP konusunda söylediklerine ve yaptıklarına bakın; Kürt sorunu konusunda izlediği politikaya bakın; görülür ki, gerçekte emperyalistler ve oligarşik diktatörlük ve onların temsilcisi olarak AKP, politikasında nettir. Kimin çıkarlarını savunduğu konusunda bir bulanıklık yoktur. Keza meclisteki diğer partilerin, CHP, MHP ve DSP'nin de neyi savundukları, daha 5 yıl önce iktidarken neler yaptıkları da ortada. Onlara ilişkin de bir muğlaklık sözkonusu değil. Emperyalizme bağımlılığı, halka karşı faşizmi sürdürmekte, emperyalist tekellerin (ve aynı doğrultuda IMF ve Dünya Bankası'nın) empoze ettiği programları sürdürmekte, bu mecliste egemen sınıflar açısından bir sorun olmayacaktır. O halde, meclis üzerine söylenen yukarıdaki sözler nereden çıkıyor? O halde, tartıştığımız bu hayati sorunların çözümünü meclise havale edebilir miyiz?

Emperyalist kuşatma gün be gün daralıyor. Kuşatma, suyumuza elini uzatmış durumda. Ve elini uzatmayacağı hiçbir şey yok. Akla gelebilecek ve şimdilik gelmeyen her şey, işbirlikçi AKP iktidarı tarafından satışa çıkarılmıştır ya da koşulları uygun bulduğu sürece çıkarılacaktır. Afrika'da, Latin Amerika'da yaşanan süreç, şimdi ülkemizde dayatılıyor. Yağmaya, talana dur demeliyiz. Emperyalist dayatmanın başarıya ulaşıp ulaşmayacağını halk olarak, suyumuza, ülkemizin doğal kaynaklarına ve kendi geleceğimize sahip çıkma kararlılığımız belirleyecek. Suyumuz için savaşacağız. Halk olarak yapmamız gereken budur. Şimdi vatanseverliği göstermenin zamanıdır işte. Kızılırmak'ımıza, Yeşilırmak'ımıza, göllerimize, madenlerimize, havamıza, suyumuza, aşımıza, işimize sahip çıkma zamanıdır. Vatanseverlik budur. Demokratlık budur. Bu alçakça satışı, emperyalizme uşaklığı seyredenler ve onaylayanlar, vatana ihanet ediyor demektir. Su meselesi, sadece su meselesi değildir, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele meselesidir.

Yürüyüs - 12.08.2007