5. yüz (Toplam 8 yüz)

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 13:15
gönderen sessiz sedasız
TEKEL'e sanatçı desteği

55. gününde açlık grevi ile devam eden TEKEL işçilerinin eylemine destek.
Seyhan Müzik'in sahibi Bülent Seyhan ile birlikte Seyhan Müzik'in sanatçıları Yavuz Bingöl, Onur Akın, Ege, Mazlum Çimen, Edip Akbayram, Derya Köroğlu, şarkıcı-manken Tuba Özay ve oyuncu Tarık Akan ile Rutkay Aziz'in de aralarında bulunduğu 20 sanatçı TEKEL eylemine destek için Ankara'ya gitti.

Bugün saat 10.00'da Kadıköy Evlendirme Dairesi önünde toplanan sanatçılar bir minibüsle Ankara'ya hareket etti. 55. gününde açlık grevi ile devam eden TEKEL işçilerinin eylemine destek vermek için İstanbul'dan yola çıkan sanatçılara Ankara'dan da bazı sanatçıların katılması bekleniyor.

Bülent Seyhan, "TEKEL işçilerinin mücadelesine biz de sanat dünyası olarak destek vermek istiyoruz. İşçilerin hakları bir an önce verilmelidir. Biz de yalnız olmadıklarını göstermek için Ankara'ya gidiyoruz" dedi.

Kaynak

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 16:07
gönderen motifcan
sakın akpli olarak görmeyin beni tam tersi karşıtıyım.. biz herşeyi kendimiz yapıyoruz.. özelleştirmeye karsıyım ama bu vatanımıda çok torpil dönüp devletin her kuruluşuna giriliyor. bakıyoruz 1 kişinin yapacağı işi 10 kişi yapıyo bu da devletin kasasından 10 kat daha fazla para cıkmak oluyor. bu da cok fazla iş yapmayıp bütün sene yatıyolar. benim babamda devlet memuru idi hastane de 2 kişinin yapacagı işi tek başına yapıyordu. hafta sonu diye bişey yoktu ve onlardan daha az maaş alıyordu onlarda dünyanın parasını alıp zevki sefa sürüyordu yazık günah.. hadi onu gectim haberlerden takip ettiğim kadarı ile söyluyorum tazminatları yatıyor ve işçilerin çoğu o paraları çekiyor. ve ben bunları oyun olarak görüyorum gündemi saptırmaktan başka bişey değil. akp gider onun yerin başka sorosun adamaları gelir aynen devam eder. tamamen gündemi saptırmaktan başka bişey değil oyuna gelmeyelim arkadaşlar benim şahsi görüşüm...

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 17:45
gönderen sessiz sedasız
dostum bu memlekette açlık-yoksulluk sınırını, hayat pahalılığını, vergilerin fazlalığını asgari ücretle ve ya ortalama maaşlarla birlikte düşünecek olursak 1000-1500 TL maaş alan bir işçi dünyanın parasını alıp sefa mı sürmüş olmaz. daha geçen gün yoksulluk nedeniyle kızının rahatsızlığıyla ilgilenemediği için bir tekel işçisi kızını kaybetti.bu sefa içinde yaşamak midir ? bu demek değildir ki senin daha kötü şartlarda çalışan babanın ve ya benim babamın çalışma koşulları, maaşları iyileşemden aynı kalsın. birileri birilerinden biraz daha iyi koşullarda çalışıyor diye daha zor durumda çalışanlar diğerlerini kendi durumlarına çekmeye çalışırsa birşey kazanılamaz.örnek 3h hareketi ! ... aksine ellerinden alınmaya çalışılan haklarını vermemek için mücadele eden tekel işçilerinden örnek alarak daha kötü koşullarda çalışan işçilerde kendilerine hiç verilmemiş olan haklarını kazanmak için seslerini yükseltirlerse ancak bu mücadele sonuç verir.

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 18:34
gönderen Başkomutan
Tekel işçilerine desteğe suç duyurusu

Ankara Emniyetinden Tekel işçilerine yiyecek ve yakacak yardımı yapan belediyeler hakkında suç duyurusu

Resim

Ankara Emniyet Müdürlüğü, resmi araçlarla Tekel işçilerine erzak ve yakacak taşıyan bazı belediyeler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

Tekel işçileri eylemlerini 55. günde de sürdürürken, Ankara polisinin Çankaya Belediyesi ile İstanbul'daki 2 ayrı belediye hakkında tutanak düzenlediği öğrenildi.

Söz konusu belediyeler hakkında düzenlediği tutanağı, İçişleri Bakanlığına gönderen Ankara Polisi, belediyelerin Tekel işçilerine yaptıkları odun, bank, çadır, naylon, çadır kurmakta kullanılan profil demir gibi yardımların belediyeye ait araçlarla yapıldığını tespit etti.

Tespit doğrultusunda, 237 sayılı Taşıt Kanunu gereğince Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu belirtildi. Kanuna göre, kamuya ait araçları amacı dışında kullananlar ve kullandırtanlar hakkında bir yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyor.

Bu arada Ankara polisi, Tekel işçilerinin eylemlerini sürdürdüğü Bayındır Sokak'ta, ''Dayanışma Çadırı'' adı altında kurulan çadırda yaptığı inceleme sonucu, söz konusu çadıra Çankaya Belediyesine ait direkten kaçak elektrik çekildiği belirlenerek, konuyla ilgili tutanak düzenlendi. Çadırda bulunan yetkililer hakkında da kaçak elektrik kullandıkları ve izinsiz çadır kurdukları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulacağı öğrenildi.

internethaber


Tekel eyleminde PKK parmağı mı var?


Resim

Hükümetin Tekel işçilerinin eylemine yönelik eleştirileri sürüyor. Bakan Yazıcı şok bir iddia da bulundu.


Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, TEKEL işçilerinin eyleminde PKK'lıların da parmağı olduğunu söyledi.

TEKEL sorununa çözüm aşamasında araya provokatörlerin karıştığını belirten Yazıcı, "İşe şeytan karıştı, hani 72 buçuk millet derler ya, Türkiye'de ne varsa, buna PKK da dahil bu işe fitne sokmaya başladı." dedi.

Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile birlikte AK Parti Sarıyer İlçe Teşkilatı'nın açılışını yaptı.

Açılış töreninde konuşan Yazıcı, TEKEL işçilerinin eylemi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. İktidara geldiklerinde özelleştirmeler sonucu işsiz kalan 17 bin işçi olduğunu hatırlatan Yazıcı, 2004'te çıkardıkları bir kararname ile, işçileri 4C statüsünde işe aldıklarını söyledi. TEKEL işçilerinin işsiz kalma sürecini anlatan Yazıcı, şuan TEKEL işçilerine verilen son imkanları anlattı. "İhtiyaçlar sonsuz, imkanlar sınırlı. Bu sınırlı imkanlarla sonsuz ihtiyaçları bir yerde denkleştireceğiz." diyen Yazıcı, şöyle devam etti: "Biz çalışmaya başladık. Çalışmalara devam ederken araya provokatörler girdi. İşe şeytan karıştı. Hani 72 buçuk millet derler ya Türkiye'de ne varsa PKK da dahil bu işe fitne sokmaya başladı."

En son TÜRK-İŞ Başkanı ile Başbakan'ın görüştüğünü hatırlatan Yazıcı, "Başbakan, Maliye Bakanı ile bize görev verdi. Oturduk, 3 gün boyunca çalıştık. Bu çalışma sonucu, ilkokul, ortaokul, fakülte diye üçe ayırdık. Her kategorinin ücretine ortalama 100 TL zam önerdik. 10 ay olan çalışma süreleri, 11 ay olsun dedik. Yılda 10 gün olan izinleri, 22 gün kullansın dedik. Emekli olurken de tazminat ödensin dedik. Öneri bu. Bunun kararnamesini de yayınladık. Elinizi vicdanınıza koyun, verdiklerimizle bu ülkenin imkanlarını değerlendirin. Şunu söylemiyoruz: 'Biz çok iyi para verdik.' Ama sağladığımız imkanlar çok kötü değil. Orada eyleme katılan insanları görüyoruz. Bu duruma insan olarak üzülüyoruz." şeklinde konuştu.

TEKEL işçilerin bu günlere gelmesinin sorumlusunu sendika yöneticisi ve bazı siyasi aktörler olarak niteleyen Yazıcı sözlerini şöyle tamamladı: "Bulunmaz bir meta gibi muhalefet bu konuyu karıştırıyor ve insanları huzursuz ediyor."

TEKEL İŞÇİLERİYLE İLGİLİ KCK AÇIKLAMASI
PKK'nın bir kolu olarak nitelendirilen KCK bir açıklama yaparak, Tekel işçilerinin Türkiye tarihinde örneği az yaşanmış bir direniş içinde olduklarını belirterek, işçilerin mücadelelerini desteklediklerini bildirmiş, hükümetin tehditvari tavrını kınamıştı.

internethaber

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzr Şub 07, 2010 20:29
gönderen Türk-Kan
Kudurmus köpekler salyalari akarak saldiriyor TEKEL iscilerine. Pekaka'yi meclise sokan hainler haklarini arayan iscilerin arkasinda pekaka ariyor. Bu kadar da acizler!

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 1:24
gönderen İL-BARS
Hemen her gün Tekel İşçilerimizin çadırlarının bulunduğu yerden geçiyorum. Bütün çadırlar Türk Bayraklarıyla dolu... Sadece haklarını arayan bu insanlarımıza, pkk'lı sıfatını yapıştırarak zavallıca acizliklerini örtme çabasındadırlar. Bu tükenişlerinin, hemen her ortamda kullandıkları standart argümanlarının çöküşünün ve ezberlerinin bozulduğunun kanıtlarıdır.

Tekel İşçilerine, Haklarını Aramak için sonuna kadar direnen o insanlarımıza, şahsen binlerce kez teşekkür ediyorum. Bunların taktıkları maskelerini yırtıp atarak Toplumumuzun önemli bir ksımının uyanmasına vesile oldular. Allah onlardan razı olsun.

Ampulcüler ! İğrenç iftiralarınız ve hezeyanlarınız sizi kurtaramayacak !

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 1:44
gönderen sessiz sedasız
bu aralar dersler yüzünden meseleleri ne yazık ki hep geriden takip ediyorum ama anlamadığım bir şey var; diğer tüm işçiler,memurlar grevde doğrudan yada dolaylı olarak tekel işçisine destek oldu.herkesde de genel kanı bu karşı duruşun haklı bir direniş olduğu yönünde.fakat yine de yalnız kalmıyorlar mı ? sonuçta 4-C kapsamına yalnız tekel işçileri mi alınıyor ya da zor durumda çalışan yalnız tekel işçileri midir ki herkes yalnızca "destek" olmakla yetiniyor ? mesela maden işçileri ve ya başka kurumlarda çalışan işçiler de gelip tekel işçilerinin yerleştiği yere yakın bir yere yerleşip onlarda benzer bir eyleme başlasalar geri de kalan her kurumun işçileri içinde böyle bir eyleme gitmeleri açısından daha fazla cesaret verici olmaz mı ? zincirleme tepkime gibi...

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 3:42
gönderen Türk-Kan
Teröristi davul zurna ile karşılayanlardan inciler: 'Tekel işçilerinin eylemine şeytan karıştı'



Elbette işlerine gelmiyor. TEKEL işçisi, birliği, beraberliği, mücadele ruhunu temsil ediyor. Açılımın âlâsını gösteriyor.

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 5:14
gönderen Başkomutan
Resim


TEKEL işçilerinin öğrettikleri

TEKEL işçilerinin direnişleri neredeyse iki aydır sürüyor. Süresiz açlık grevine başladılar. Sonunda ölümler olabilir. Sn. Başbakan açlık grevine gidenler için “bu onların tasarrufu” deyiverdi. İnsan yaşamı bu denli ucuz. Siyasal iktidar istediği kadar grevi kırmaya çalışsın, “ay sonuna dek grev sona ermezse polisleri üstlerine salarız” desin, direniş bir türlü kırılmıyor. TEKEL işçileri ekmek ve yaşam kavgası veriyor.
TEKEL işçilerinin direnişi birçok nedenle Türkiye’de bir dönüm noktası olacak. TEKEL işçilerinin grevinin kamuoyunda geniş bir destek görmesiyle ilk kez AKP’nin neo liberal siyaseti sorgulanmaya başlandı. AKP’nin sınıfsal yapısı ortaya cıktı. İşçi ve yoksul halkla AKP arasındaki temel çelişki su yüzüne çıktı. Hizmet ve hayırseverliğe dayanan iktidar anlayışının sosyal adaletle ilgisi olmadığı anlaşıldı.
Aslında AKP’nin neo liberal siyasetinin Türkiye’de yoksulluğun artmasına neden olduğunu anlamak için TEKEL işçilerinin grevine gerek yoktu. Hükümetin geçim koşullarını iyileştirmek yerine işçi maliyetlerini düşürmeye yönelen asgari ücret politikası ya da AB tarafından da eleştirilen sendikalara karşı tutumu gibi pek çok gösterge var.
Türkiye’nin kendine özgü koşulları (12 Eylül’ün sendikalara vurduğu darbe, kaçak işçi sayısındaki artış, sendikalı işçi sayısındaki düşüş) yanında küreselleşmenin getirdiği neo liberal politikalar, artık sınıfsal çelişkilerin ortadan kalktığı, kimlik siyasetlerinin geçerli olduğu gibi bir anlayışa yol açmıştı. TEKEL işçilerinin grevi bu anlayışın yanlışlığını ortaya koydu. İşçilerin eyleminde görüldüğü gibi, sınıfsal çelişkiler kimlik istemleriyle kesişiyor. TEKEL işçileri arasında Kürt de var, Alevi de var, başı örtülü olan da var.
Gerçekte, sınıflar potansiyel olarak her zaman var. Sorun, sınıf bilincinin yerleşmesi ve bunun hangi koşullarda gerçekleşeceği. Geçmiş deneyimler gösteriyor ki, sınıf bilincinin doğmasında en önemli etken sınıfsal çatışmalar. TEKEL işçilerinin eylemi bu bakımdan da önemli.
Kimlik siyasetinin işlevini yadsımamalı. Kimliklerin tanınması gerçek talepler. Demokratik bir toplumda bunlar görmemezlikten gelinemez. Ama demokratik bir toplumda sınıf temelli, eşitlikçi talepleri de görmek gerekir. Kimlik ve sosyal adalet talepleri birbirleriyle çelişmez, birbirlerini tamamlar. Bir bütünün parçaları. TEKEL işçileri grevine katılan bir Kürt, hem evine ekmek götürmek, hem de Kürt olarak kabul edilmek istiyor. TEKEL işçisi Kürt her iki bakımdan da daha adaletli, daha eşitlikçi bir toplumda yasamak istiyor. Sorun, bugün Türkiye’yi yöneten iktidarın politikalarının ekmek talebini karşılamaya yönelik olmaması, kimlik talebini karşılamakta ise yetersiz kalması.
Günümüzde demokrasi, çoğulculuk kadar sosyal adaleti, eşitliği, hak temelinde vatandaşlığı da içeriyor.
Sosyal adaletin sağlanmadığı bir ülkede gerçek bir demokrasiden söz etmenin olanağı yok. Demokrasi TEKEL işçilerine ne yarar sağlıyor? Büyük eşitsizliklerin hüküm sürdüğü Türkiye gibi bir ülkede özgürlükler de bir anlam taşımıyor. Evine ekmek götüremeyen TEKEL işçisinin sahip olduğu tek gerçek özgürlük, açlık grevi yaparak ölme özgürlüğü. Eşitsizliğe dayanan bir toplum düzenine bireyin hakları değil, güç egemen oluyor.
Vatandaşlık kavramı da eşitlikle yakından ilgili. Bireylerin içinde yaşadıkları topluma eşit bir vatandaş olarak katılabilmeleri yoksulluğun ortadan kaldırılmasına bağlı. Bunun için işçinin, memurun, bütün çalışanların eşitsizliğe karşı mücadele kapılarının açık tutulması önem taşıyor.
Daha demokratik, daha eşitlikçi, işçilerin ekmek için açlık grevine gitmelerine gerek olmayan bir Türkiye istiyorsak, TEKEL işçilerinin grevini desteklemeliyiz. Demokrasiye bağlı bir iktidar bu sese kulak vermek zorunda.

RIZA TÜRMEN / MİLLİYET / 08.02.10

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 9:30
gönderen Türk-Kan
“Faizciye para var!”

İşçilere verilmeyen paranın 120 katı faizcilere ödeniyor


Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, TEKEL işçilerine başından itibaren direniş yapmalarını teklif eden partinin kendileri olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin TEKEL işçilerine veremediği paranın 120 katını 2010 yılında faizcilere vereceğini öne sürdü. İzmir’deki muhtarlarla Ege Palas Oteli’nde bir araya gelen Kurtulmuş, muhtarların sorularını yanıtladı. Kurtuluş, TEKEL işçilerinin istediklerinin 480 milyon TL olduğunu belirtti. “Paramız yok” gerekçesiyle bu isteğin yerine getirilmediğini savunan Kurtulmuş, şöyle konuştu:

3-5 kişi zengin ediliyor

“2010 yılı içinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesinden 56.8 milyar TL’yi yani TEKEL işçilerine vermediği paranın 120 katı parayı faizcilere veriyor. Bunlar kim 16 bin kişi. Siz tercihinizi Türkiye’de içeride bir takım rant yiyicileri zengin etmek üzere yaparak, öteki tarafta TEKEL işçileri ne olursa olsun, muhtar, bakkal, eczacı ne olursa olsun derseniz, buradaki yanlışlık sizin tercihinizin yanlışlığıdır. Bu millet çalışıyor, çabalıyor, alın teriyle kazanıyor ama, maalesef 3-5 tane faizciye, dışardaki yabancıya veriliyor. 2010 yılı içinde bütçemizin borç ihtiyacı 50 milyar TL’dir. 50 milyar TL bütçe açığımız varken niçin 58.6 milyar TL borçlanıyoruz? 3 tane adamı zengin edeceğiz diye. TEKEL işçilerine başından itibaren böyle bir direniş yapmasını teklif eden Saadet Partisi’dir. Dedik ’Böyle bir şey yapın’diğer partiler de destek versin.”

‘SP’nin 4 özelliği var’

Saadet Partisi Genel Başkanı Kurtulmuş, Saadet Partisi’nin 4 özelliği olduğunu, “Yerli bir parti olduğunu”, “Anti emperyalist olduğunu”, “Herkesin partisi olduğunu”, “Muhafazakar değil maneviyatçı olduklarını” dile getirdi.

Kurtulmuş, “Bu millet çalışıyor, çabalıyor, alın teriyle kazanıyor ama, para yabancıya gidiyor” dedi.


Yeniçağ, 8 Şubat 2010

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 13:43
gönderen sessiz sedasız
Marmaray İşçisi İş Bıraktı

3 milyar dolarlık projenin günlük 28.5 liraya çalışan işçilerine türlü oyunlar oynanmış!
Canım çay çekiyor, içecek param yok...' 3 milyar dolarlık projenin günlük 28.5 liraya çalışan Marmaray işçileri, üç yıl sonraki '1 liralık zamma' isyan edip iş bıraktı

“Dokuz çocuğum var. Dördü okuyor, biri üniversitede, biri askerde, iki oğlum da haftalık 100 liraya bir lokantada çalışıyor. Okulu bırakmak zorunda kaldılar, yoksulluktan.. Bir fırınla anlaştım, her gün iş çıkışı az bir fiyata bana bayat ekmek satıyor.. Çoğunlukla kuru ekmekle doyuruyoruz karnımızı. Hastalandığımızda geçmesini bekliyoruz rahatsızlığımızın. Çocuklarıma para yetiştirmeye çalışırken, cebimde yol param kalmıyor, sabah saat 5’te kalkıp üç saat yürüyüp işe geldiğim oluyor. İş arasında canım çay çekiyor; içemiyorum. Günlük 28.5 lirayla kime neyi yettirebilirim?”

Bu sözler, Türkiye tarihinin en önemli ve 3 milyar dolarlık maliyetiyle en pahalı ulaştırma projesi Marmaray’ın işçilerinden; 52 yaşındaki Abdülhakim Koşmaz’a ait.. Koşmaz ve 200’e yakın işçi arkadaşı bugünlerde kendi tabirleriyle ‘gecikmiş’ bir hesabın peşindeler.

Bir aydır direnişteler

2007 yılından bu yana Deniz Polat İnşaat bünyesinde Marmaray Projesi’nin Yenikapı’daki arkeolojik kazılarında görevli yaklaşık 200 işçi, üç yıl gecikmeli gelen 2010 zammının ‘bir lira’ olmasına isyan ediyorlar. 25 gün önce direnişe başlayıp iş bırakan işçilerin tek derdi ‘Dalga mı geçiyorlar bizimle’ dedikleri zam artışı da değil.

İddialarına göre 365 günün neredeyse her günü çalışan işçiler, 200- 250 gün çalışmışlar gibi gösterilip zaten zamanında ödenmeyen sigorta primleri daha da düşürülüyor, maaşlar iki-üç ayda bir alınabiliyor. Altı ayda bir verilmesi gereken rutin sağlık hizmeti yılda bir yapılıyor, yapıldığında da ücreti ‘sağlık masrafı’ olarak maaşlarından kesiliyor. Çalıştıkları ortam gereği her gün bellerine kadar çamurla boğuşan işçilere alınan çizme parası da yevmiyeden düşülüyor.

‘Sigorta primlerimiz yatırılsın’

Marmaray kazılarında çalışan işçilerden 40 yaşındaki Mehmet Şirinyıldız da yol parası olmadığı için defalarca Sultançiftliği’nden Yenikapı’ya yürümek zorunda kalmış. Şirinyıldız direniş sürecini şöyle özetliyor:

“Biz yıllarca cehaletimizden sustuk, hukuki yollardan hakkımızı aramadık. Birkaç kere daha böyle direniş yapmaya karar verdik, ancak bizi kandırdılar, şartlarımızın iyileşeceğini söylediler. Yıllık iznimiz dahi yok. Üç yıldır tek kuruş zam alamıyoruz. Bir gün zam isyanlarımıza karşın bir görevli, gülümseyerek ‘sizin zam olayınızı konuşacağız bugün’ dedi.

Meğerse uygun gördükleri zam yevmiyemizi 27.5 liradan 28.5’a çıkarmakmış. Ne olduğumuzu şaşırdık. Marmaray kazılarında birkaç tane daha taşeron firma var. Bizden çok daha hafif işlerde çalışan işçilerin yevmiyeleri 40’tan başlayıp 70 liraya kadar çıkıyor. Bizim istediğimizse sadece 35 lira ve sigorta primlerimizin adil ve günü gününe yatırılmasıydı. Şu anda ne işten çıkarıldık, ne de bizi içeri alıyorlar. Oyuna getirilip, işten atılan 20’ye yakın kardeşimizin geri alınmasını istiyoruz. Bunca zaman sustuk, her şeye rağmen burada biz çok sağlam bir kardeşlik kurduk. Hem maddi, hem de sıhhi açıdan elverişsiz çalışma ortamında birbirimize tutunduk. Onun cebinde yoksa, diğerine verdi. Ama artık dayanacak gücümüz kalmadı. Dört çocuğum var benim, üçü okuyor. Ağabeylerim destek olmasa, hayatta kalmamız bile güç..”

‘Ceketimi satacağım...’

45 yaşındaki Şahin Fırat’ın da durumu farklı değil... Dört çocuk sahibi Fırat’ın da çocukları diğerlerininki gibi yaşam koşullarına yenik düşüp, okulu bırakmışlar.

Ancak Fırat, en küçük oğlundan bahsederken, gözleri gülüyor: “Hüseyin bir başka.. O kadar başarılı ki derslerinde.. Çocuklarımın hepsi okudukları süre boyunca başarılıydı ama Hüseyin bir başka.. Bu sefer var gücümle çabalayıp bu oğlumu okutacağım. Gerekirse ceketimi satıp, ayazda çıplak kalırım; ama okutacağım oğlumu.”

Meğer ‘atılma’yı imzalamış

İşçilerden Aydın Erhan, okuma yazması olmayanlardan... Erhan da taşeron firma tarafından ‘oyuna getirilerek’ çalışma hakkının elinden alındığını iddia ediyor. Erhan’ın iddiaları şöyle:

“Girdi- çıktı yapılarak haklarımız gasp ediliyor. Benim okumam yazmam yok. ‘İmzalayacaksın’ dedi görevli, ‘Yoksa işten çıkarılırsın’. Ben de imzaladım. Meğer imzaladığım kâğıt beni işten çıkarıyormuş. 16 Ocak’ta çıkarıldım. Alacaklarım da imzaladığım kâğıtla beraber içerde kaldı.”

‘Üstünü kapatıp fesih belgesi imzalattılar’

İşçilerin asıl çarpıcı iddiası, direniş sonrasına ait. Radikal’in ulaştığı bir belgede, okuma yazması olmayan işçilere, ‘iş akti feshi’ belgesi; başka bir belgede ise; üç-dört aylık alacağı olan işçilere ‘içerde alacağım kalmamıştır’ belgesi imzalatılmaya çalışılıyor.

Çat pat okuma yazma bilenlere karşı ise görevli bir koluyla kâğıdın yazılarının olduğu yeri kapatıyor; ‘bunu imzalayacaksın!’ diyor. Birkaç işçi bu iki belgeyi cahillikle imzalıyor ve işlerine son veriliyor. İşte belgelerde geçen cümleler: “..İşçinin ‘kusurlu’ davranışlarının tespiti neticesinde 4857 sayılı yasanın 25 maddesi gereğince iş aktinin ‘haklı’ nedenlerle feshi tutanağı..” .. “..Çalıştığım zamana ait bütün normal ve fazla mesai ücretlerimi, Kanuni ihbar haklarımı, Kıdem tazminatımı ve diğer bütün akdi ve kanuni hak ve alacaklarımı tamamen aldım.”

Bir imzayla iki maaş gitti

Nusrettin Uyan da, ibranameyi imzalayıp, işten çıkarılanlardan: “Sıradan bir şeymiş gibi yolda yürürken, ‘Ana yüklenici firmadan bir imza isteniyor, ‘ufak bir prosedür ağabey, çok acil’ diyerek kâğıdı kollarıyla kapatarak imzalattılar. Lise mezunu arkadaşlarımız bile düştü bu tuzağa... İçeride iki aylık alacağım var; neden imzalayayım bu belgeyi?”

Bakanlık: Muhatap biz değiliz... Firma: Sadece maaşlar gecikiyor...

Direnişteki işçileri çalıştıran taşeron firma Deniz Polat İnşaat üst düzey yetkililerinden Ziya Polat’a göre ise işçilerin iddiaları gerçek dışı. İşçilerin çalışma koşullarının normal olduğunu, yalnızca ‘ödemelerde gecikme olduğu’ konusunda doğru söylediklerini ifade eden Polat, “Bazı gruplarca cesaretlendirilip, bizi sağa sola şikâyet ediyorlar. Dolduruşa geliyorlar” diye konuştu.

Son fiyat, günlük 30 lira yevmiye

Ziya Polat sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çizmelerin parasını onların maaşlarından kestiğimiz doğru değil.. Onlar, emanet verdiğimiz çizmeleri, eldivenleri alıp, evlerinde filan kullanıp, bizden yenisini istiyorlar. Ayrıca kimseye zorla bir şey imzalatmadık. O belgeler bizim güvencemizdi. Sigorta primlerini eksik ve gecikmeli yatırdığımız iddia ediliyor. Bakın, burası sözleşmeli bir firma değil. Ben işçilere çalıştıkları gün kadar para yatırıyor ve o kadar sigorta primi ödüyorum. Gecikme gibi bir şey yok, zaten gecikme onları etkilemiyor. Biz devletten ne kadar alıyorsak, onlara da o oranda veriyoruz. Onlara verdiğim son 30 lira, piyasa koşullarına göre iyi bir rakam. Belediye işçilere günlük 28 lira veriyor.”

İşçilerin iddialarınının sorulduğu Ulaştırmı Bakanlığı Basın Danışmanı Mehmet Aycı, ‘konunun muhatabı olmadıklarını’ belirtti. Mehmet Aycı işçilerin durumlarıyla ilgili şu bilgileri verdi:

“Biz yüklenici firmayla muhatap olabiliriz ancak. Deniz Polat İnşaat, yüklenici Avrasya Konsorsiyum’un taşeron firmasıdır. İşçilerin, taşeron firmayla sorunlarını değerlendirmesi gereken de orasıdır. Ancak, her türlü koruyucu malzeme alınmış işçiler için ve bu ücretlerinden kesilmemiş. Taşeron firmadan ve projenin ana sorumlusu Demiryollar Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü’nden edindiğimiz bilgilere göre Aralık 2009 sonu itibarıyla işçilerin alacağı kalmamış. Yalnızca aralık sonunda dokuz işçi ‘biz bu ücretle çalışmayız’ diye ücretlerini almamışlar. Ayrıca ana yüklenici firma, sağlık taramasını da aksatmadan gerçekleştirmiş.”

Kaynak

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 08, 2010 21:05
gönderen Oğuz Kağan
Yeni dünya düzeni ve TEKEL direnişi

Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Prof. Dr. Türkel Minibaş’ı 6 Şubat 2009’da yitirmiştik. Bir yıl oldu. Anısına, aklına, fikrine, gözlerinin içiyle gülümsemesinin güzelliğine sevgi ve saygılarımla… Bilim insanıydı. Göz ucuyla bakıp, insanların ekmek ve aş mücadelesi için direnişe ve sokağın derdine derman yazılar yazdı.

1 Ekim 2002 günü “çiftçi dostu” Sadullah Usumi’yi yitirmiştik…

Cumhuriyet Gazetesi yazarı eski parlamenter, eski Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Sadullah Usumi, ''Çiftçinin Dostu'' adlı köşesindeki yazılarıyla yıllarca tarımcıların, pazarcıların, büyük-küçükbaş hayvan üreticilerinin, tütüncülerin, şekercilerin, buğdaycıların, soğancıların, zeytincilerin derdini yazdı.

İki güzel insan artık yoklar. Bize kalan onların anıları ve yazıları… Bu yazıların tam da ortasında tütün işçileri ve TEKEL duruyor…

Sadullah Usumi 12 yıl önce bu gün olacakları yazdı… “TEKEL parçalanarak yabancılaştırıldıktan sonra Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar gene Reji döneminde olduğu gibi tütün ve sigara pazarlarımızı ele geçirecekler ve Türkiye'de Türk devletini bile etkisiz hale getireceklerdir. Nitekim Turgut Özal' ın başbakanlığı döneminde Meclis'ten bir gece yarısı çıkarılan yasa ile Türk tütün piyasası tamamen yabancı şirketlerin eline geçmiştir. Türk ihracatçıları bile yabancı şirketlerin emrine girmiştir. Şu anda tütün piyasalarında Amerikan şirketlerinin istemediği hiçbir şeyi yapmak mümkün değildir… Yabancı şirketler artık elbette insanlarımızı silahla öldürmeyeceklerdir. Ama 20. ve 21. yüzyılın metotları ile kul köle yapacaklardır. Ölümden de beter bir ortam yaratılacaktır. Milyonlarca Türk tütün üreticisi, yirmi milyona yakın sigara tüketicisi, yabancı şirketlerin elinde oyuncak olacak ve nesiller boyu sömürülecektir... Türk ekonomisi de bundan payını alacak, milyonlarca, milyarlarca dolarımız Amerikan, İngiliz ve Fransız bankalarına uçup gidecek... Türk halkının paraları ile yabancı ülkelerin üreticileri ve sigara sanayicileri zengin olacak... Türkiye'de fakirleşmeye devam edecek... Aklımız başımıza geldiği zaman, çoktan iş işten geçmiş olacak! ( 10.07.1998 Cumhuriyet. Reji Faciası 2)

“Tekel İşçileri Tokat’ta Eylem Yapacak” başlıklı 23 Ekim 1998 tarihli yazısında Türk tütününden yapılmış bir tek sigara kalmayacağını ve hepsinin tarihe karışacağını ve Türk hükümetlerinin devre dışı bırakılacağını yazan oydu. Dediği oldu. Usumi, milyonlarca Türk tütün üreticisinin, sigara tiryakisinin de Amerikan, İngiliz ve Fransız şirketlerinin kölesi haline geleceğini ve sonra ne olacakları şöyle yazmıştı. “Ardından TEKEL çökecek... 40 bine yakın TEKEL işçisinin kaderi yabancı şirketlerin yöneticilerinin iki dudağı arasında olacak. Toplusözleşme yaptırmayacaklar. Sendikalı işçileri sokağa atacaklar. Tam bir eli sopalı yönetim kurulacak. Ya, dayak yiyeceksin, hakarete uğrayacaksın... Ya da aç kalacaksın...”

24.05.2000 günlü ''12 Eylül'e Yargı Yolu Açılıyor mu?'' başlıklı yazısı şöyle bitiyordu: ''12 Eylül ülkenin kaderini değiştirdi. Gelişmesini engelledi. Halkımızı iç ve dış sömürüye teslim etti. Türk halkı soyuldu. 'Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz' veya 'Benim memurum işini bilir' anlayışı ülkede egemen oldu. (...) Ve... yağma düzeni başladı. Türk tarımının idam fermanı imzalandı. İşçi, memur, emekli, küçük esnaf sefalete sürüklendi. Gelir dengeleri altüst oldu. Halkımız açlıkla savaşırken zenginlerimiz dünya sıralamasında baş tarafa tırmandı... Bütün bunlar 12 Eylül'ün sorgulanması için yetmez mi?''

Bu yazı yüzünden eski TCK'nin 159. maddesine aykırılıktan dolayı devletin askeri kuvvetlerini tahkir ve tezyif ettiği suçlamasıyla yargılandı. Beraat eden Usumi, mahkemedeki savunmasında; ''Bugün Türkiye yangın yerine dönmüştür. Kaçakçılar, vurguncular, çeteler devlete başkaldırır hale gelmiştir. Ülkemiz Cumhuriyetin kurulduğu yıldan bu yana görülmemiş bir soygun düzenine teslim edilmiştir. Kısıtlı iç kaynaklarımız dış ülkeler tarafından yağmalanmaktadır. Halkımızı, iç ve dış sömürüye karşı koruyan kuruluşlar etkisiz hale getirilmiştir. Bütün bu üzücü gelişmelerin sorumlusu, yasama ve yürütme erkini kullanan 12 Eylülcülerdir. Onları yönlendiren Yeni Dünya Düzeni yandaşlarıdır'' demişti…

Ölümünün birinci yılında andığımız Türkel Minibaş, Cumhuriyet gazetesinde “Göz Ucuyla” adlı köşesinde yedi yıl önce yazdığı 28.04.2003 tarihli “Altın yumurtlayan Tekel” başlıklı yazısında, TEKEL’in özelleştirilmesiyle Diyarbakır, Samsun, Elazığ, Malatya, Adıyaman, İstanbul’da “işsiz kalacak binlerce işçi” olduğunu ve her birini 5’le çarpınca ekmek sorununa katılacakların sayısının daha da büyüyeceğine işaret etmişti! Minibaş’a göre TEKEL’in özelleştirilmesi 1980’den beri Türkiye’nin gündeminde… “Hatırlarsanız, 12 Eylül 1980 darbe döneminde toplumla olan uzlaşmazlıklar yabancı sigara satışlarıyla çözülmeye çalışılırken TEKEL’in özelleştirilmesinin zemini de oluşmaya başlamıştı” diyen Türkel Minibaş; çokuluslu firmaların bu denli genç nüfuslu bir sigara pazarının rantını kamuya bırakmayacağını bilmek için herhalde kâhin olmaya gerek olmadığını belirterek “…TEKEL işçilerinin sendikalarına: “Biraz geç kalmadınız mı” diye sormaktan kendimi alamıyorum” derken bence haklıydı. 2010 yılında geçmişin hesabını sormaktan vazgeçip, geleceğe dönük direnişe ve ekmek mücadelesi için başkaldırıya destek vermek gerekiyor…

Zihniyet 12 Eylül 1980 ürünü. Özelleştirme İdare Başkanlığı 2008’de tam da Şubat ayında Tekel’in sigara ve tütün bölümünü 17 dakika süren ihaleyle satıverdi. British Amerikan Tabacco (BAT) 146 yıllık Tekel’e ait Adana, Ballıcı, Bitlis, Malatya, Samsun, Tokat sigara fabrikalarının 1 milyar 720 milyon dolar karşılığı sahibi oldu. BAT, önceden de vardı. Kökü, tütünde eski Reji dönemine uzanıyor.

Sadullah Usumi, “Türk milleti, TEKEL'i özelleştirme bahanesi ile yabancılara satanları affetmeyecektir...” demişti (21 Temmuz 1999). Şimdi ben onun değil ama Türk milletinin cebindeki sigara markalarına bakarak kendi inancımı sorguluyorum. Gerçekten affetmeyecek mi?

Bir günününüz içinde bir dakikanızı ayırın. Bu bir dakika içinde önümüzdeki günlerde emniyet güçlerinden biber gazı yemiş Tekel işçileri, belki de yeniden dayak yiyecek, hakarete uğrayacak… Tarih yazan tekel işçilerinin tanık olduğumuz direnişlerine dair hayat hikâyelerini anımsayın. Ya bizim hayatımız?

Onların direnişleri için ne yapabiliriz? Bir dakika durun ve Tekel işçilerinin direnişindeki ekmeklerini nasıl çoğaltabiliriz, onlarla hayatı nasıl paylaşabiliriz düşünün…


Fikret İLKİZ, 7 Şubat 2010

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 09, 2010 18:39
gönderen İrfan Tuna
TEKEL Direnişine PKK ve Şeytan Karışmış!

''TEKEL Direnişine PKK ve Şeytan Karıştı'' diye buyurmuş Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı Bey, AKP Sarıyer İlçe Teşkilatının açılışında...

Oysa TEKEL direnişine PKK karışmış olsaydı; hiç böyle davranırlar mıydı? Bir ''Açılım'' da TEKEL işçilerine yaparlardı...

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 09, 2010 20:31
gönderen Oğuz Kağan
Tekel fabrikası el altından satışa çıktı

Tekel'in Paşabahçe'deki içki fabrikasını geçen sene 303 milyon liraya alan As-Asya'nın, henüz bu parayı bile ödemeden fabrikayı el altından 375 milyon liraya (250 milyon dolar) satışa çıkardığı iddia ediliyor. Eğer satış gerçekleşirse As-Asya Gayrimenkul, cebinden bir kuruş para çıkmadan 7 ayda 72 milyon lirayı cebine indirmiş olacak.

Şirket, satış iddialarını kabul etmezken, müteahhit Ali Ağaoğlu, arazi için 'evet aracılar vasıtası ile bize teklif ettiler' dedi.

As-Asya Gayrimenkul, Haziran ayında yapılan ihalede Beykoz Paşabahçe'de ve tam deniz kenarında bulunan fabrika arsası için 303 milyon liralık teklif vermişti. Ancak şirket ve sahibi Mümin Gökalp'ın adı daha önce iş çevrelerinde hiç duyulmadığı için ihale ile ilgili büyük soru işaretleri oluşmuştu.

As-Asya'nın parasını ödemediği arsayı satışa çıkarması ile ilgili haberi Ekonomist Dergisi'nden Okhan Şentürk yaptı.

Haberin tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz...

EL ALTINDAN SATIŞ

Tekel işçileri, Ankara’da kamuoyuna seslerini duyurmak için açlık grevi dahil eylem üstüne eylem yaparken, kurumun özelleştirilen bir fabrikasının el altından satışa çıkarıldığı bildiriliyor. Tekel’in Beykoz Paşabahçe’deki içki fabrikasını özelleştirmeden 303 milyon liraya satın alan Adana merkezli As-Asya Gayrimenkul’ün patronu Mümin Gökalp’in tesisi 250 milyon dolara satışa çıkardığı iddia ediliyor.

Tekel işçileri, geçen Kurban Bayramı’ndan bu yana Ankara’da hak mücadelesi veredursun, piyasada, Tekel’in özelleştirme yoluyla satılan fabrikalarından birine ilişkin bir satış haberi konuşuluyor.

Tekel’in Beykoz Paşabahçe’deki içki fabrikasını 15 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen ihalede 303 milyon 100 bin lira gibi rekor fiyatla satın alan Adana merkezli As-Asya Gayrimenkul’ün patronu Mümin Gökalp’in, burayı el altından satışa çıkardığı iddia ediliyor.

"3 MİLYONU BİLE BULAMAZ"

Gökalp’in aracılar vasıtasıyla satışa çıkardığı Paşabahçe içki fabrikası için 250 milyon dolar talep ettiği belirtiliyor. Burada belirtmekte fayda var. Gökalp’in 15 Haziran 2009’da özelleştirmeden 303 milyon liraya satın aldığı Paşabahçe içki fabrikasının değeri, o günün döviz kuruyla 197.5 milyon dolara denk gelmekteydi. Gökalp, fabrikayı talep ettiği 250 milyon dolara satmayı başarabilirse bir yılda buradan 52.5 milyon dolar kâr etmiş olacak.

Mümin Gökalp’in eski ortağı emlakçı Mesut Yurter ise geçen temmuz ayında Doğan Haber Ajansı’na birlikte çalıştığı Mümin Gökalp için, “Bırakın 303 milyonu, 3 milyon lirayı bulamaz” şeklinde bir yorumu yapmıştı.

1933’te 160 bin liraya satın alındı

Tekel’in Paşabahçe Rakı fabrikası, Tekel’in 2004’teki satışının ardından üretimine son verdi. Tekel’in Paşabahçe’deki fabrikası, bir kamu kuruluşu olarak tanınmasına rağmen özel bir girişimle kurulmuştu. 1922’de Hasan Hulki Bey, 1900’lü yıllardan beri sahilde mum üretimi yapılan bir tesisi satın alarak, alkollü içki üretimine geçti. 1 Ekim 1933 tarihinde devlet, tesisi, Hasan Hulki Bey’den 160 bin liraya satın alınca, tesis Paşabahçe Tekel Fabrikası olarak resmen çalışmaya başladı.

Tekel’in Paşabahçe’deki arazisi toplam 54 bin 870 metrekare alana sahip. Ayrıca tesisin 3 bin 935 metrekarelik iskele ve rıhtımı mevcut. Söz konusu rıhtım ve iskelenin üst kullanım hakkı, Maliye Bakanlığı tarafından 49 yıllığına arazinin sahibine tahsis edildi. Arazinin 500 metre genişliğinde sahili bulunuyor.

MÜŞTERİ ARIYOR

Aracılar vasıtasıyla birçok işadamının kapısını çalan Gökalp, arazi için henüz ciddi bir müşteri bulmuş değil. Bu duyumdan yola çıkarak, Mümin Gökalp’i aradık. Gökalp’e ulaşamadığımız için avukatı olan Nilgün Merzeci’ye ulaştık. Paşabahçe içki fabrikasını satışa çıkardıkları yönündeki duyumumuzu yalanlayan Merzeci, Mümin Gökalp’in önümüzdeki günlerde özelleştirme teminatını yatırarak, burada farklı bir gayrimenkul projesi planladığını söyledi.

Mümin Gökalp, CNBC-e Business Dergisi’nin Eylül 2009 tarihli sayısında yer alan röportajında Paşabahçe içki fabrikasının yerine 300 milyon dolarlık bir yatırımla yedi yıldızlı, bin 500 yataklı, Paşa Sarayı adında bir otel projesi planladıklarını söylemişti.

Ağaoğlu’na teklif etti

Öte yandan Mümin Gökalp’in aracılar vasıtasıyla kapısını çaldığı işadamlarından birisi de Ağaoğlu Grubu’nun patronu Ali Ağaoğlu. Tekel’e ait Paşabahçe arazisinin kendilerine de teklif edildiğini doğrulayan Ağaoğlu, bu konuda dergimize şu açıklamalarda bulundu:

“Burası için geçtiğimiz günlerde bize de teklif gelmiş. Tabii aracılar vasıtasıyla pazarladıkları için direkt bana gelmediler. Gurubumuzda arazi geliştirmesinden sorumlu arkadaşlarla görüşmüşler. Konuyu arkadaşlar bana iletti. Bu arazi, bu kadar para etmez. Zaten ihalesi de oldukça yüksek bir rakamdan geçekleşmişti.”

Özelleştirme bedelini henüz yatırmadı

Peki özelleştirme karanının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemişken Paşabahçe içki fabrikası satılabilir mi? Bu soruyu, konunun en önemli tarafı olan ÖİB yetkilerine sorduk. Bunun ÖİB yasası gereği mümkün olamayacağını belirten ÖİB yetkilileri, bu konuda şu bilgileri veriyor:

“As-Asya Gayrimenkul, idaremize 50 bin liralık teminat tutarı haricinde henüz bir bedel yatırmamıştır. Özelleştirme bedelini Kasım 2009’da yatırması gerekirken, ek süre talebinde bulunarak ödemeyi 2010’un Mart ayında yapacağını belirtmiştir. Özelleştirme bedeli olan 303 milyon TL’yi peşin veya taksitle ödeyip ödeyemeyeceği, ödeme tarihi geldiğinde belli olacak.”


Hürriyet, 9 Şubat 2010

Re: Tekel İşçilerinin Direnişi Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç

İletiGönderilme zamanı: Çrş Şub 10, 2010 17:24
gönderen Oğuz Kağan
TEKEL İşçilerine Erdoğan Sürprizi

TEKEL işçisi kadınlar, Emine Erdoğan'la görüşmeye gittiler; karşılarına Başbakan çıktı...

Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ile görüşen işçiler görüşme sonrası açıklama yaptı.

Saat 11.30'da Başbakan Erdoğan'ın Subayevleri Mahallesi'ndeki evinin önüne gelen bir grup TEKEL işçisi kadın, Emine Erdoğan ile görüşmek istedi.

Sürpriz ziyaret için Başbakan Erdoğan'ın konutu önüne gelen grup, ev yakınındaki polis noktasına alındı. Güvenlik nedeniyle yaklaşık 2 saat bekleyen kadın işçilerin bu arada sabıka kaydı kontrolleri yapıldı.

Emine Erdoğan'ın randevu vermesi işçiler Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ile görüştü.

BAŞBAKAN'IN SÖZLERİ BİZİ TATMİN ETTİ

Başbakanla görüştük. Başbakan bize sürpriz yaptı. İşçilerle başbakanın bire bir görüşmesi çok olumlu oldu.

Biz tatmin olduk. İşçi olarak tatmin olduk. Gereken cevapları aldık. Bundan sonra gelişen sürece bakacağız.

Başbakanın bundan sonraki gelişmeler için Türk-İş'le görüşmesi gerekiyor. Biz görüşlerimizi anlattık.


İnternetajans, 10 Şubat 2010