1. yüz (Toplam 3 yüz)

"TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ara 27, 2009 19:22
gönderen Başkomutan
O MÜHÜRLÜ ODALARDA NE VAR?

Savcılar tarafından eski adı Özel Harp Dairesi olan Sefeberlik Tetkik Kurulu'nda dün gece yapılan aramada girilemeyen mühüdlü 5 odada neler olduğunu ASKERHABER açıklıyor.

[img]http://www.askerhaber.com/images/stories/GUNDEM/ozel_asker_280_155.jpg[/img]

Çelik Çelikyaman yazıyor... Öncelikle şunu söyleyelim ki, o odalarda beklenildiği gibi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç veya başka siyasilere düzenlenecek suikastlerin planları yok. Böyle bir beklenti içerisinde olanlar için üzgünüz.

Peki o odalarda ne var?

Öncelikle mühür denildiği zaman seçim sandıklarındaki mum mühürler gelmesin aklınıza. Daha teknolojik önlemlere sahip o odalar. Özel kartlarla ve şifrelerle, taş çatlasın 2, 3 personelin girebildiği odalardan bahsediyoruz.

Gelelim odaların içine... O mühürlü odalarda Gayrı Nizami Harp sırasında kimlerin ne görev alacağı ve ülkenin bir işgalden nasıl kurtarılacağının planları yer alıyor.

Ve bu planlar gelişen teknoloji ile birlikte kağıt üzerinde tutulduğu gibi bilgisayar ortamında da yedekleniyor.

Bu planlar nedir?

Örneğin Amerika (Olmaz demeyin. Dünyanın bin türlü hali var) veya Rusya Türkiye'ye işgal etti. İşte o andan itibaren Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları'ndan tutun Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarına kadar ülkenin devamı için sağ kalması gereken tüm isimlerin kimler tarafından hangi araçlarla hangi yollardan nereye kaçıralacağına kadar tüm bilgiler net bir şekilde yer alıyor.

Bunun yanısıra, ülkenin önde gelen kanaat önderlerinden, basın patronlraından işadamlarına kadar herkesin üstlenmesi gereken görevler belirtiliyor.

Tabi bu görevlerden bu isimlerin şu an için haber yok.

Olası bir işgal durumunda görevler tek tek tebliğ ediliyor ve ülkenin top yekün harekete geçirilmesi sağlanıyor. Tabi bu planlar belli aralıklarla ve ülkenini gidişatına göre değiştiriliyor.

Örneğin 10 sene önce çok önemli olan fakat bugün esamesi okunmayan bir basın patronuna ya listede daha az etkin bir görev veriliyor ya da görmezden geliniyor.

Bu planlarda ayrıca ülkenin hangi noktalarında gayri nizami harp için ne kadar silah saklandığı, hangi binaların hastane veya cephanelik olarak kullanılacağı, savaş uçaklarının hangi yollara iniş yapabileceğine kadar bütün bilgiler yer alıyor.

Bu odalar NATO için de çok önemli. Seferberlik Tetkik Kurulu için NATO'nun Türkiye'deki en önem verdiği kurumlardan birisi diyebiliriz.

Çünkü olası bir gayri nizami harp sırasında, Türkiye NATO üyesi olduğu için müttefik ülkelerle de isterse işbirliğine gidebilir.

Peki savcılar bu odaya neden girmek istiyorlar?

Buradaki karşımıza burada iki yol çıkıyor.

Birincisi savcılar gerçekten de bu odalarda suikast planları olduğuna inanıyor.

İkincisi hükümet Türkiye'nin eksenini değiştirmeye çalışıyor.

Yani, Türkiye'nin AB ve Amerika eksenli politikasını Rusya ve İran merkezli hala getirmeye çalışıyor.

Bunun için de o odalardaki bilgiler son derece önemli.

Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un yaptığı 3 saatlik görüşmenin ardından bu geceki aramaların gelmesi ilgi çekici.

Şu an orada olanları tam olarak bilemiyoruz ama aramaların gece yapılması bir soru işareti oluşturmakla beraber, ülkemizin geleceği için hayırlı olmasını dilemekten başka çaremiz yok gibi.

Merak edenler için gayri nizami harbin geniş açıklamasını aşağıda bulabilirsiniz.


GAYRİ NİZAMİ HARP KONSEPTİ

Gayri Nizami Harp Ortamı:


Gayri Nizami Harp (GNH), Ülkeleri işgale karşı korumak için TOPYEKÜN Savunma sisteminin bir gereği olarak, işgal vaki olan bölgelerde ve istilacı güçlerin gerisinde faaliyette bulunmak ve meşru devletin otoritesini hakim kılmak ve mütecavizin işgal ettiği bölgede otoritesini yıkmak amacıyla organize olmuş mahalli halk tarafından veya hedef ülkede mütecaviz ülkeye müzahir (taraftar) unsurlardan yararlanarak örtülü ve gizli harekât icra etmek amacıyla uygulanan bir harp türüdür.

GNH, nizami kuvvetlerin tamamen mağlup olup saf dışı kaldığında ülke sathında veya yenilerek geri çekildiğinde, düşman istilasına maruz kalan bölgelerde, işgale maruz kalan devletin meşru düzeninin (Anayasa, yasalar, merkezi ve mahalli idarî sistem ve teşkilâtı) istilacı tarafından yok edildiği durumda, daha önce teşkil edilmiş, eğitilmiş, donatılmış, ihtiyaç duyacağı silah ve malzemeleri muhtemel kullanma yerlerine depolanmış, mahalli halktan organize edilmiş birimler tarafından, nizami (düzenli) silahlı kuvvetlerin görevlendirdiği mukavemet komutanlıklarınca ve mahalli mukavemet liderlikler vasıtası ile sevk ve idare edilen, gizli ve örtülü hareket teknikleri kullanılarak uygulanan, Devletler hukuku ve Cenevre Sözleşmelerine göre meşru bir savunma ve harp şeklidir.

Kuvvetleri :

GNH’in Yer altı, Gerilla ve Yardımcı Kuvvetlerinden ve kesinlikle görevi için yeterli olandan fazlası hakkında bilgi verilmeyen mahalli personelden oluşan bir teşkilatı,

Başta psikolojik harp ve harekat olmak üzere, sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma, tedhiş, sokak hareketleri türü eylemlerden, ve gizli etkinliklerden oluşan harekat teknikleri,

Emniyete öncelik veren bir harekât konsepti,

Gizli ve özel yöntemlerle yürütülen bir irtibat sistemi bulunmaktadır.

Düzenli Ordunun bir unsuru olan Özel Kuvvetler de, başlıca görevi mahalli Gayri Nizami Harp Kuvvetlerini eğitmek ve onlara müşavirlik yapmak olmakla birlikte, GNH’in her faaliyet ve safhasında görev alabilirler. GNH’ te güvenlik ve emniyet bütün faaliyetlerin başında gelmekte, “önce emniyet sonra verim” prensibi bütün birimlerinde hayati öneme haiz olarak uygulanmaktadır.

GNH, bir ülkedeki hakim otoriteye karşı uygulanan örtülü bir savaştır. Hakim otorite, işgalci ise yerli halk tarafından uygulanan GNH meşru bir mukavemet harekâtı; hakim otorite meşru devlet ise uygulanan GNH, gayri meşru bir ayaklanma olarak kabul edilmektedir.

Ülkemizde modern anlamda GNH organizasyonu, Türkiye’nin NATO’ya girişini müteakip, Askerî Yardım Anlaşmaları çerçevesinde, Türkiye-ABD işbirliği ile 1955 yılında başlamıştır.

1967 yılından itibaren tamamen milli vasfa bürünen teşkilat, 1984-1986 döneminde kapalı kutu olma durumundan çıkarılarak, Özel Harple direk emir komuta bağlantısı olmayan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına da tanıtılmaya, plan tatbikatı ve harp oyunlarında fonksiyonunu anlatmaya başlamış ve ilk yazılı GNH Konsepti 1986 yılında zamanın Genelkurmay Başkanı tarafından onaylanmıştır.

Mevcut Konsepte göre, GNH teşkilatının aktif hale getirilmesinin şartı, ülkemizin fiili düşman işgaline maruz kalmasıdır. Savaş ve işgal dışında GNH’in sefer personeline aktif görev verilemeyeceği, kendilerine görev tebliğ edilirken özellikle bildirilir. Gayri Nizami Harekat görevleri, düşman gerisinde ve sağ kalabilenler tarafından yürütülür.

GH Kuvvetlerinin sivil personeli, Seferberlik kanununa tabi, düzenli orduda sefer görevi planlanmayan, özel çağrı ile, barış zamanında eğitim faaliyetlerine, sefer durumunda da, işgal gerçekleşen bölgelerde aktif göreve başlayan yedek personeldir. Barışta da seferde de göreve alınmaları Bakanlar Kurulu Kararları ile mümkündür.

Personeli:

Gayri Nizami Kuvvetlerin seferi kadrosunu tespit, tetkik, göreve alma ve eğitme, uygulanacak GNH’in etkinliği için fevkalade önem arz etmektedir. Özellikle, ideolojik kadrolaşmanın ve inançlı insanların tasfiyesinin hat safhaya ulaştığı 28 Şubat döneminde seçilmiş olan , hem profesyonel hem de sefer personelinin karakter ve dokusu dikkate alındığında, bu kurumun bütün faaliyetlerinin mercek altında bulundurmasını Ülkenin istikrarı için hayati önem arz etmektedir.

Gayri Nizami Kuvvetlerin sefer personeli; muvazzaf askerlik döneminde arkadaşları arasında temayüz etmiş, hem fiziki hem de ahlaki değerler bakımından örnek vasıflara sahip, liderlik nitelikleri bulunan, sivil yaşantısında çevresinde sevilip-sayılan, mesleğinde başarılı ve istikbal vaad eden kişiler ve teklif edilen görevi kabul edenler arasından seçilen ve görevde kaldıkları sürece de bu nitelikleri geliştirilen kişilerdir.

Yani, tahsilinin müsaade ettiği her kamu görevinde aranan ve girdiği mesleklerde zirveye tırmanmaya namzet olan kişilerdir.

Diğer bir ifade ile; siyasete girmek isteyenler, istedikleri partiden, parti kademelerinde genel başkanlık dahil görev alabilirler ve milletvekili olabilirler. Hukukçu ise hakim olabilir, hakim olunca da yüksek yargı kurumlarına seçilebilirler. Gazeteci ise, çok okunan ve aranan bir köşe yazarı olabilirler. Öğretim üyesi ise, dekan, rektör, YÖK üyesi gibi kademelere kolayca getirilebilirler. Esnaf veya sanayici ise, hem meşhurdurlar, hem de istedikleri meslek odası veya sivil toplum kuruluşu yönetiminde yer alabilirler.

Sözün özü her zaman ve her yerde aranan, nitelikli insanlara, bu görevler teklif edilir.

ASKERHABER

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 28, 2009 21:15
gönderen Türk-Kan
Seferberlik Tetkik Kurulu'nu Yıpratmak Kimlerin İşine Yarar?

Bu yazıyı yazmaya başladığım gün 27 Aralık 2009, saat 21.15. Seferberlik Tetkik Kurul Başkanlığı (STKB) Ankara Bölge Başkanlığı’nda dün akşam saat 21.30 sularında savcılar tarafından arama yapılmaya başlanmıştı. Yaklaşık 24 saattir arama devam ediyor.

Devam eden bir hukukî süreç hakkında yorum yapacak değiliz. Ancak basında yer alan ve hukuken göz yumulan bazı haberler Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk milletinin, Türk vatanının bekası için yıpratılmaması gereken bir kurumu, Seferberlik Tetkik Kurulu’nu yıpratmıştır.

Bu yüzden konuya istihbaratçılar ve emniyetçilerin olay analizinde kullandıkları yöntem ile yaklaşacağım: “Seferberlik Tetkik Kurulu’nu yıpratmak kimlerin işine yarar?”

Önce “STKB nedir, ne iş yapar, ne için gereklidir?” sorularına bir cevap arayalım.

Seferberlik Tetkik Kurul Başkanlığı, o zamanlarda Millî Güvenlik Kurulu yerine geçen Milli Savunma Yüksek Kurulunun 17/c sayılı tavsiye kararıyla, 27 Eylül 1952 tarihinde çıkarılan “Millî Avcı Birliklerinin Kurulması” konulu kanun ile kurulmuştur. Kuruluşun ilk adı “Seferberlik Tetkik Kurulu”dur. Daha sonradan “Özel Harp Dairesi” ve 1993 tarihinde ise “Özel Kuvvetler Komutanlığı” adını almıştır. Kurumun ilk adı olan “Seferberlik Tetkik Kurul Başkanlığı” Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde bir kuruluştur. (Suat Parlar, Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, İstanbul 2006, Mephist Yay.)

İlk komutanı ABD’de gayri nizamî harp eğitimi almış olan Albay Daniş Karabelen’dir. Daniş Karabelen daha sonra da general olmuştur. Daniş Karabelen ile birlikte 1948 yılında ABD’de gayri nizamî harp eğitimi almış olan Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, Fikri Ateşdağlı gibi 16 seçilmiş subay bu şubenin kurucu kadrosunu oluşturmuşlardır.

“Seferberlik Tetkik Kurulu”nun görevi; barış zamanında bölgesinde sivil halkı örgütlemek ve vuku bulacak bir düşman işgaline karşı direniş ve ayaklanma başlatmak maksadıyla kurulmuştur. Bugünkü adıyla STKB’nın da görevi budur.

Millî Avcı Birlikleri Şubesi’nin ilk faaliyeti olarak 1950’de Kore’ye asker gönderme işlerinin organizasyonu gösterilirse de bu tarih kuruluş tarihinden öncedir. Sadece emekli orgenenral Sabri Yirmibeşoğlu’nun bir ifadesine dayanarak, STKB’na karşı olan guruplar yıllarca Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı yalan haberi üzerine 6-7 Eylül 1955’te azınlıklara yönelik başlatılan saldırıların Özel Harp Dairesi tarafından organize edildiğini öne sürmüşlerdir.

Halbuki bu konu, rahmetli Başbakan Adnan Menderes ve Demokrat Parti yöneticilerinin suçlandığı iddialardan birisidir ve Yassıada Mahkemeleri’nde ele alınmıştır. Mahkeme’nin bu konulardan sorumlu bulduğu kurduğu kurumun adını başka bir devlet kurumunu da ben yıpratmamak adına açıklamayacağım, isteyen araştırır bulur. Zaten azıcık bir aklı ve zekâsı olan insan her türlü idarî ve hukukî dengelerin elinde olduğu bir dönemde TSK’nin kendisine bağlı olan bir kuruluşun işlediği cürümü âşikâr etmesini düşünemez bile.

Kamuoyunun “Kıbrıs Mücahit Teşkilatı” olarak bildiği Kıbrıs “Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)”nı kuran ve yıllarca Yunanlı ve Rum eşkıyaya karşı Kıbrıs Türkünün varlığını koruyan, 1974 Kıbrıs barış harekâtında Türk ordusunun yaptığı harekâta destek olan, 1967 yılında o zamanki komutanı Tuğgeneral Cihat Akyol tarafından Özel Harp Dairesi’ne (ÖHD) dönüştürülen Seferberlik Tetkik Kuruludur. Umarım ki benim bu yazımdan sonra TMT Tarihi konusunda Türkiye’nin en yetkin kalemlerinden birisi olan haberiniz.com yazarlarından Cüneyt Öztürk de köşesinde bir şeyler yazar.

Özel Harp Dairesi (ÖHD) güçlendikçe Türkiye’yi bölmek ve parçalamak isteyen iç ve dış güçlerin hedefi haline geldi. Bu gruplar tarafından “Kontrgerilla” adıyla tanımlanan Özel Harp Dairesi’nin lâğvedilmesi ve güçsüzleştirilmesi Türkiye muarızlarının değişmez hedefleri arasında olmuştur.

TSK’nın reorganizasyonu kapsamında 1993’te Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) kurulması ile ÖHD, ÖKK’na bağlandı. ÖKK da, doğrudan Genelkurmay İkinci Başkanı’na bağlandı.

Bugün itibariyle STKB, Türkiye genelinde sahip olduğu 16 bölge başkanlığı ile “gayrinizamî” harbi örgütlemekle görevlidir. Bu çerçevede her bölge başkanlığı, kendisine bağlı illerde ülkenin düşman işgaline uğraması durumunda, yerlerini asla terk etmeyecek, bölgesindeki hâkim otoriteyi yıkmak veya zayıflatmak, düşman harekâtını engellemek ve bölgeye sahip olmak maksadı ile yapılacak direniş ve ayaklanma gibi eylemleri başlatacak ve gerçekleştirecek sivil kadroları barış zamanında bulup örgütlemek için çalışmaktadır. (Kemal Yamak, Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, İstanbul 2006, Doğan Kitapçılık yay.)

Hafızalarınızı yoklayın. Bağdat Amerikan askerleri tarafından işgâl edildiği zaman en büyük direnişi yapacakları beklenen Saddam’ın meşhur “Cumhuriyet Muhafızları” garip bir şekilde yok olmuştu. “Cumhuriyet Muhafızları” o zaman Amerikan askerlerine karşı nizamî bir biçimde direnselerdi, oransız bir kuvvet dengesi vardı, hepsi bertaraf edilirdi. Ama onlar Irak içerisine dağılarak bugün ABD’yi geri çekilmeye mecbur bırakan gayrinizamî Irak direnişini organize ettiler.

Bütün bu bilgilerin ışığı altında yazının başında ifade ettiğim soruyu cevaplandırmıyor ama okuyucuya yönlendiriyorum: “Seferberlik Tetkik Kurulu’nu yıpratmak kimlerin işine yarar?”



Feridun YILDIZ, 28 Aralık 2009, haberiniz.com

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 28, 2009 22:13
gönderen antalyalim
ASKERHABER yazdı:Gayri Nizami Harp (GNH), Ülkeleri işgale karşı korumak için TOPYEKÜN Savunma sisteminin bir gereği olarak, işgal vaki olan bölgelerde ve istilacı güçlerin gerisinde faaliyette bulunmak ve meşru devletin otoritesini hakim kılmak ve mütecavizin işgal ettiği bölgede otoritesini yıkmak amacıyla organize olmuş mahalli halk tarafından veya hedef ülkede mütecaviz ülkeye müzahir (taraftar) unsurlardan yararlanarak örtülü ve gizli harekât icra etmek amacıyla uygulanan bir harp türüdür.


Eee simdi n'olcak?
Aklima gelen cok fazla cevapsiz soru var ama en önemlisi "Ilker Basbug ne diyor bu konuya?" bir bilen yada duyan var mi?

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 28, 2009 22:49
gönderen Oğuz Kağan
MHP: Arınç olayı levye!

Oktay Vural: Arınç'a suikast iddiasının asıl sebebi karargaha girilmesi talebi midir?

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast girişimi iddiaları ve Genelkurmay’da yapılan arama konusunda “Arınç olayının bir levye olarak kullanıldığını düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Vural, Meclis’te gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast girişimi iddialarıyla ilgili CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın iddiaları, Genelkurmay Karargahı’ndaki arama ve kozmik odaya girilmesine ilişkin soruları yanıtlayan Vural, iddiaların havada uçuştuğunu ve Türkiye’nin kurumlarının yıpratıldığını ifade etti. Vural şöyle konuştu:

“Bu dönemde bir takım telefon görüşmeleri basına yansıtılıyor. Kim yansıtıyor? Kim dinlemişse o yansıtıyor. Niye yansıtılıyor? Gerçekten çok dikkatli olmamız gereken bir süreç. TSK’nın bir psikolojik savaşla karşı karşıyayız dediği bir süreçte bir suikast iddiası, iki sivil giyimli asker şahsın orada bulunmasıyla bir suikast soruşturmasına gidilmesi. Bülent Arınç olayı bir levye olarak kullanılmış. Özel kuvvetler’de ki bu kozmik odalara girmek için bu levye kullanılmış olabilir. Bütün bu süreci yakinen takip etmek lazım. Ortaya konulan suikast iddiasından o noktaya mı gidilmek isteniyor, yoksa böyle bir iddia ortaya konularak başka hedefler mi gözetiliyor? Devletin kurumlarını yıpratmadan ve kamuoyunda malzeme yapmadan aranan konunun açık olarak belirlenmesi lazım.”

-“BÖYLE BİR KONUNUN KOZMİK ODALARDA NE İŞİ VAR?”-

“Böyle bir konunun kozmik odalarda ne işi var, ne işi olabilir?” diye soran Vural, bu soruların yanıtını beklediğini ifade etti. Arınç’a suikast girişimi ile ilgili bir iddianın delil olmaksızın neden ortaya atıldığını ve bu iddiadan hareketle neden Genelkurmay Karargahı’na gidildiğini belirten Vural, “Asıl sebep oraya girilmesi talebi midir, onun için mi bu iddialar ortaya atılmıştır, bunların açığa çıkartılması lazım” dedi.

-“ARINÇ’IN ASKERDEN BİLGİ SIZDIRAN BİRİLERİYLE İRTİBATI MI VAR”-

Arınç’ın askerden bilgi sızdıran birileriyle irtibatı olup olmadığının da ortaya çıkartılması gerektiğine işaret eden Oktay Vural “Askere karşı psikolojik savaş yürütülüyor, bu savaş içerisinde Bülent Arınç'ın yeri neydi, oralarda da bir takım araştırmaların yapılması gerekiyor” dedi.

-“ÖZEL KUVVETLER’İN KUZEY IRAK’TAKİ VARLIĞINDAN RAHATSIZ OLANLAR VAR”-

Aramanın yapıldığı Özel Kuvvetler’in Irak’ın kuzeyindeki varlığından rahatsız olanlar bulunduğunu, olaya bu açıdan da bakılabileceğini ifade eden Vural, “Özel Kuvvetlerin oradan çıkartılması için kamuoyu nezdinde örtülü bir operasyon mudur değil midir, bir talep midir değil midir, bütün bunların açığa çıkarılması lazım. Kuzey Irak’ta bulunmamızdan rahatsız olanlar var. Kurumların yıpratılma süreci devam ettirilir mi? Bundan sonra medya aracılığıyla bir takım bilgiler verilip, bunun üzerinden yine kurumların yıpratılmasına yönelik psikolojik savaş devam eder mi?

Hükümeti de bu konuda uyarıyorum. Çok dikkatli olması gerekiyor. Aramalar yapılacak, yapılıyor. Ulaşılan bilgiler acaba hangi mahfilerde, nasıl tartıştırılacak? Bütün bu konularda Hükümetin gerçekten tedbir alması gerekiyor. Yakın bir zamanda buradaki arama sonuçlarıyla ilgili bir takım bilgileri Youtube ya da bir başka yerlerde değerlendirebilecek bir ortama da girilebilir. Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi süreç devam ediyor. Ama ben açıkçası böyle bir olayda Bülent Arınç'ın levye olarak kullanıldığını, asıl bir suikast planlaması değil, bu iddialardan hareketle başka noktalara gidilmek istendiğini düşünüyorum.” diye konuştu.

Asker-sivil gerilimi üzerinden yeni mağduriyetler mi oluşturulmak istendiğini de soran Vural, “27 Nisan Bildirisine sarılarak, sırça köşkte oturanlar, bugün geldiğimiz noktada acaba belli tahrikler çerçevesinde asker-sivil gerilimi oluşturup bunun üzerinden yeniden demokrasi havariliği mi oluşturmak mı istiyor. Bütün bunlar ihtimal dahilinde ama bizi ilgilendiren tek şey var; Böyle bir iddia ispatlanmış ve varsa bunun kabulü mümkün değildir ve açıkça bunun düşünülmesi bile kabul edilebilecek bir şey değildir. Müessese olarak TSK'nin böyle bir konu ile ilişkilendirilmesi kabul edilecek bir konu değildir. Gerçeğin ortaya çıkmasını istiyoruz. Asıl amaç o değilse varılmak istenen hedef nedir, ne yapılmak isteniyor?“ diye konuştu.

-“TÜRKİYE’Yİ YÖNETEN BAŞKA İKTİDARLAR MI VAR?”-

Vural ‘Türkiye’yi yöneten başka iktidarlar mı var, derin iktidarlar mı var?”sorusunu da yöneltti. Huzursuzluğu, kurumların yıpranmasını isteyecek dış odaklar olabileceğini belirten Vural, “TSK’nin doğrudan doğruya legal bir silahlı kuvvetler olarak böyle bir girişimde bulunabileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Çok vahim olur.“ dedi.

AKP’den istifa eden Elazığ Milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın Emniyet içindeki yapılanmaya ilişkin iddialarının sorulması üzerine Vural, “İktidar partisi milletvekili herhalde boşa konuşmuyor. Bir takım bilgileri vardır. Türkiye'de maalesef güvenlik güçleri arasında bu güvensizliği oluşturmak, kurumlar arasında güvensizliği oluşturmak AKP politikasının tezahürü olarak gözükmektedir. Bugün hangi kurumun bir diğeri ile kavgası yok. Türkiye'yi bir kaos ortamına sürüklemek ve devleti milleti yönetemez haline dönüştürmek ve milletin devletine güvenini azaltmak isteyen aciz, beceriksiz bir yönetim anlayışının komplikasyonu olarak görüyorum.” dedi.

Gerilimin daha da tırmanıp tırmanmayacağına ilişkin bir soru üzerine Oktay Vural, “Tırmanmasını beklemek doğru değil. Herkes kendisine gelsin. Hükümet kendine gelsin. PKK'nın yaptığı Tokat saldırısını bile PKK'nın yapmadığını ispatlamak için altı takla atıyorlar. PKK'yı aklamak için bu kadar çaba sarf edenler, güvenlik güçlerimizi bu tip konularla ilişkilendirmemek için neden çaba sarf etmiyor. Düşman üretiyor, düşman gibi bakıyor, bundan da siyasal bir amaç arzu ediyorlar. Askerin siyasete müdahalesini doğru bulmuyoruz. Askerin böyle bir müdahale etmesini tahrik etmek isteyen yeni bir bildirinin ipine sarılmak için can atanlar mı var. Bunu da gözyaşı dökenlere sormak lazım” dedi.

Vural “asker içinde illegal bir oluşum olamaz mı?” şeklindeki bir soruya “Ben bilgi sahibi değilim ama olmaması gerektiğini ifade ediyor. İllegal yapılanma legal kurumlar içinde olmaz. Benim merak ettiğim AKP içerisindeki derin koalisyonun aktörleri kimlerdir? TSK'yı yıpratmaya kadar götürmek açıkçası başkalarının ekmeğine yağ sürer hükümet de böyle bir ortamın oluşmasını istiyor.“ dedi.


Gerçek Gündem, 28 Aralık 2009



Oktay VURAL: Kozmik odalara girmek için levye!


Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 28, 2009 23:50
gönderen Türk-Kan
HEDEFTE NEDEN ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞI VAR?

Arınç’a suikast yalanının ardından basılan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın tarihi, aslında Çukurambar Operasyonu’nun da ne anlama geldiğini açıklıyor.

Önce basının bir yanlış ifadesini düzeltelim: Subayları gözaltına alınan ve kozmik odalarına girilen yer “Seferberlik Tetkik Kurulu” değil, “Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı”dır ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlıdır.

Seferberlik Tetkik Kurulu, Türkiye’nin NATO’ya girmesinin bir sonucu olarak doğdu. Üye ülkeleri NATO aracılığıyla denetime alacak ABD’nin biricik NATO içi aygıtı üye ülkelerde kuracağı bu yapılardı. İşte Seferberlik Tetkik Kurulu da, NATO’ya üye ülkelerle eşzamanlı olarak 27 Eylül 1952 yılında Yüksek Savunma Kurulu kararıyla kuruldu. Kurul bizzat Amerikan Askeri Yardım Heyeti’nin binasında faaliyet gösterdi. Kurul’un kuruluşuna imza atan Başbakan Adnan Menderes ve Milli Savunma Müsteşarı Org. Salih Coşkun’du. İlk Başkanlığını Kore’de çarpışan Korgeneral Daniş Karabelen’in yaptığı Kurul’un çekirdek kadrosunu Kore’den dönen ve Gayrı Nizami Harp Stratejisi’ni öğrenen subaylar oluşturdu. Giderlerini ABD’nin karşıladığı Kurul’a verilen görev anti-emperyalist, anti-Amerikancı bir rejim değişikliğini engellemek ve mevcut rejimi Sovyet tehdidi varsayımı üzerinden kontrol altında tutmaktı. Öyle ki; CIA ve Adnan Menderes hükümeti arasında imzalanan 1959 tarihli bir anlaşmada, “Gizli Ordu”nun “rejime kaşı iç ayaklanma durumunda” harekete geçirileceği belirtiliyordu.

Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ismi 1965 yılında Özel Harp Dairesi oldu. Daire, ABD’nin kontrolünde uzun yıllar Kontrgerilla olarak hizmet verdi. Daire’nin resmi varlığı, 1974 yılında Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın Başbakan Ecevit’ten “acil bir ihtiyaç için” para istemesiyle ortaya çıktı. Ancak yapının varlığı 12 Mart’ta işkence gören Solcularca zaten öğrenilmişti! Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla varlığını 12 Eylül öncesi ve sonrasında da tüm ağırlığıyla sürdürdü.

Ancak 1980’lerin sonuna doğru TSK içinde, ABD’nin stratejik hedefleri konusunda fikir değişiklikleri oluşmaya başladı. Öyle ki, 1986 yılında ABD, şimdilerde uygulatmaya çalıştığı “Türkiye himayesinden Kürdistan Planı”nı Evren ve Özal’ın oluruyla Türk Ordusu’na da dayatmıştı. Evren ve Özal’ın, Ordu’nun kabul etmediği bir planı hayata geçirmesi mümkün değildi. Plan, Genelkurmay Başkanı Org. Nejdet Üruğ’un sert direnciyle karşılaştı ve engellendi. Bu tarih, Türk Ordusu’nun da NATO üyeliğini ve ABD ile ilişkilerini sorguladığı bir dönemin başlangıcı oldu. İşte bu süreçte, 1990 yılında Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na dönüştürüldü, 1992’de de personeli yeniden yapılandırıldı. Bu sadece bir isim değişikliği değil, ABD ilişkilerinin sorgulandığı sürecin de somut bir sonucuydu. Öyle ki; Özel Kuvvetler Komutanlığı ile Daire ABD sultasından çıkarıldı! ÖKK, TSK’nın seçkin bir gücü olmanın ötesinde Milli Kuvveti oldu!

NATO ve ABD ilişkileriyle, ABD parasıyla, ABD eğitimiyle milletine karşı oluşturulmuş olan bir yapı, artık Milli Kuvvet’di… İşte bu tarihten itibaren ÖKK, ABD’nin hedefi haline geldi!

ÖKK’ya yönelik en sıcak ABD saldırısı 4 Temmuz 2003 tarihindeki “Çuval Operasyonu”ydu… Bugün Arınç’a suikast yapacağı iddiasıyla subayları gözaltına alınan, karargâhına baskın yapılan ÖKK, 4 Temmuz 2003’te de Peşmerge liderlerine suikast yapacağı iddiasıyla baskına uğramıştı! O gün, “karşılık verme” emriyle başına çuval geçirilen, kriptolarına el koyulan subayların, bugün de kozmik odalarına Terörle Mücadele Polisleri girmiştir!

ABD, ÖKK’ya yönelik saldırılarını periyodik şekilde sürdürdü:

Örneğin ÖKK, Gölbaşı’nda kendi yeri ve binası için çalışmaya başladığında da, yolsuzluk iddialarıyla saldırıya uğradı. Yapısı sivilleşen, içi boşaltılan, etkisi kısıtlanan Milli Güvenlik Kurulu’nun Toplumsal İlişkiler Başkanlığı’nı ÖKK bünyesine dahil etmek ve ÖKK’yı 2006 yılında tümen seviyesinden kolordu seviyesine çıkarmak da ABD’nin saldırganlığını artırdı.

ÖKK’ya yönelik giderek artan ve karargâhının basılması noktasına kadar varan saldırının en önemli nedenlerinden biri de Org. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yapılan bir değişiklikti. Gayrı Nizami Harp tanımını değiştiren ÖKK, tanıma şu ifadeyi ekledi: “Düşmanın fiziki, ekonomik, psikolojik, siyasi vb. işgallerine maruz kalmış bir bölgede işgali ortaya çıkarmak, engellemek ve karşı tedbirleri uygulamak” Bu ifade yalnızca 50 yıldır NATO aracalığıyla ve Özel Harp Dairesi üzerinden denetlenen TSK’nın yaptığı bir tanım değişikliği değil aynı zamanda yeni sürece ilişkin tehdidin kaynağına yönelik bir durum saptamasıydı!

ABD, bölge politikalarını TSK’yı “ikna etmeden” hayata geçiremeyeceğinin farkında… TSK’yı sindirmenin en kritik mevzilerinden biri de Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bayrak dikmek!

Süreç daha da hızlanacak…



Mehmet Ali Güller, 28 Aralık 2009, odatv.com

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 0:14
gönderen Türk-Kan
Seferberlik Tetkik Kurulu'nda Arama Yapan Hâkim ve Savcı Kimdir?


Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 1:09
gönderen Comte
Ortada ne delil var nede baska birsey. Artik her olayda moda söz haline gelen "dinleme kayitlari" falan var deniliyor. Ne dinlemisler bilen yok. Birileri elini kolunu sallayarak Özel Kuvvetler Komutanligi'nin kozmik odasini ariyor. Gerekcede bülent isimli arkadasimiza suikast iddialari. Söylenecek cok söz varda, neyse bende son zamanlarda cok duydugumuz lafi yazayim: "Yargi isliyor, sonucu bekleyelim..." :roll:

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 1:15
gönderen Urunguj
Türk-Kan yazdı:Seferberlik Tetkik Kurulu'nda Arama Yapan Hâkim ve Savcı Kimdir?


Ben de aynı şey için başlık açacaktım vazgeçtim. Aslında ayrı başlık açılması gerekir!

Özel Kuvvetler Komutanlığını arayan hakim Kadir Kayan ve arama (baskın bile diyorlar ne hazindir ki) kararını çıkartan savcı Mustafa Bilgili ile ilgili ilginç bilgiler vardı bu geceki Ulusal Kanal gece haberlerinde.

Mustafa Bilgili, Sivas'taki Madımak katliamı sanıklarından yurtdışına kaçan 7 kişi hakkında zaman aşımı nedeniyle açılan davanın düşmesini talep eden savcı !

http://www.stargazete.com/politika/siva ... 156422.htm

xxxxxxxxx

Kadir Kayan ise Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek"in talep yazısı üzerine üzerine Türkiye"deki bütün haberleşmelere ilişkin kayıtların Emniyet"e verilmesi kararını alan hakim. Ramazan Akyürek kimdir bilirsiniz.

DİNLEME SKANDALINDA TÜRKİYE`Yİ SARSACAK BELGE!

http://www.tumgazeteler.com/?a=2904573



Ayrıca Atabeyler operasyonunda gözaltına alınan Özel Kuvvetler Komutanlığına mensup askerleri tutuklayan hakim. Bilindiği gibi bu operasyon yapıldıktan sonra içeriği ile ilgili asılsız dezenformatif bilgilerin yeraldığı bir zarf Genel Kurmay'ın önünde gazetecilere servis edilmişti.

http://www.tumgazeteler.com/?a=1533180

Atabeyler operasyonu ile ilgili hoşuma giden bir yazı: http://www.millimucadele.org/109/basyazi109.htm

Sanırım bugünlerde yaşadıklarımızın tatbikatı niteliğinde!

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 3:30
gönderen Türk-Kan
Urunguj yazdı:Ben de aynı şey için başlık açacaktım vazgeçtim. Aslında ayrı başlık açılması gerekir!

Darbenin tüm ayrıntılarının aynı başlık altında toplanması daha doğrudur.









"ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞI NEDİR?

Özel Kuvvetler Komutanlığı Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanlığı, savcılar tarafından aranıyor. Peki, Özel Kuvvetler Komutanlığı neden hedef alınıyor? Eski adıyla Özel Harp Dairesi'ni, Amerika kurdu. Ancak Orgeneral Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanlığı döneminde Özel Kuvvetler Komutanlığı adını alan bu kurum, özellikle İsmail Hakkı Karadayı'nın Genelkurmay Başkanlığı döneminden başlayarak Amerika'nın denetiminden çıkarıldı ve milli bir kuvvet haline getirildi. İşte 1990'lardan beri Amerika'nın hedef tahtasına koyduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en kritik birliği olan Özel Kuvvetler'in geçmişi...

Türkiye'de Gladyo'nun tarihi, 1951 yılında Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle başladı. Amerika, NATO ülkelerine kumanda edebilmek için bu ülkelerin bünyesinde faaliyet yürüten örgütler yaratıyordu. Türkiye'de de 27 Eylül 1952'de, Seferberlik Tetkik Kurulu kurulmuştu. Örgüt, kendi içinde "Özel Harp Dairesi" diye isimlendiriliyordu.

Türkiye'nin milli devletinin içerden çürütülmesi süreci, bu örgüt eliyle başlatıldı. Başta 6-7 Eylül olayları olmak üzere birçok tertibe bu örgüt imza attı. 12 Mart ve 12 Eylül Amerikancı darbeleriyle bu süreç daha da derinleştirildi.

1990'lı yıllara geldindiğinde ise yeni bir sürece girildi. Amerika'nın 1991 yılında Irak'ı parçalaması, yalnız dünya tarihi ve bölge tarihi açısından değil, özel olarak Türkiye'deki Gladyo'nun tarihi açısından da bir dönüm noktası oldu. Türk Ordusu, ABD'nin Irak'ı bölmesiyle başlayan bu süreçte Türkiye'nin Kuzey Irak üzerinden bölünmesi tehdidiyle yüz yüze geldi ve cephesini ABD'ye dönmeye başladı. Bu değişim, Özel Harp Dairesi'nin işlevinin ne olduğu sorununu da gündeme getirdi.

ABD denetiminde bir örgütlenme, artık Sovyet tehdidiyle haklı gösterilemiyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve ismini de Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'la ilgilenen bir faaliyet içine girmesi, ABD denetiminden kurtulma sürecinin de başlangıcı oldu.

Bölücülüğe karşı milli amacın öne çıkarılmasıyla birlikte tugay düzeyindeki birlik tümen düzeyine çıkartıldı. Özel Kuvvetler Komutanlığı, Türk Ordusu'nun Kuzey Irak cephesindeki gücü olarak ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın Ordu'daki öncüsü oldu.

1994 yılı Ağustos ayında Org. İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay Başkanı oldu. 1995 Mart'ında da Türk Ordusu, Kuzey Irak'a girdi. Türk birlikleri, Çelik Harekâtı'yla ABD'nin egemenlik alanına müdahale etmişti. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı. Bu dönemde ABD'nin Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan duyduğu rahatsızlık, Kuzey Irak'ta Özel Kuvvetler mensubu 10 subayımızın kafasına çuval geçirilmesi olayında görüldüğü gibi düşmanca eylemlere kadar vardı.

Süreç, Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın Genelkurmay Başkanlığı döneminde daha da ilerledi. Artık Özel Harp Dairesi, adıyla da işleviyle de tamamen ortadan kalkmıştı. Artık Özel Kuvvetler Komutanlığı vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en önemli birliği olan bu kuvvet, aynı zamanda Amerika'nın hedef tahtasındaki en önemli kurumdu.

Nitekim Ergenekon tertibinin en önemli hedeflerinden biri de Özel Kuvvetler Komutanlığı ve burada çalışan, aynı zamanda kahramanlığıyla öne çıkan subaylarımızdı. Ergenekon operasyonlarını Özel Kuvvetler Komutanlığı'na karşı yürütülen tertipler zinciri olarak tanımlamak hiç abartılı olmuyor.

Bu zincirin son halkası da işte, Bülent Arınç'a suikast uydurmasıyla yapılıyor. Amerika böylece Özel Kuvvetler Komutanlığı'na karşı yürüttüğü operasyonları bir üst aşamaya çıkarmış oldu.


http://ulusalkanal.com.tr/index.php?opt ... 9&Itemid=4




YURT SAVUNMASI BALTALANIYOR

Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda yapılan arama ne anlama geliyor? Aramayla Türkiye'nin bağımsızlığı ve güvenliği için hayati öneme sahip bir çok sır açığa çıkartıldı. Türk Ordusu, 1992'den itibaren, ABD'nin kontrgerilla konsepti yerine emperyalizme karşı vatan savunması anlamına gelen "Özel Savaş" konseptine geçmeye başladı. Aydınlık, 8 Haziran 2008 tarihli kapak haberinde bu değişikliği incelemişti. Haberde Genelkurmay'ın halka dayanan vatanı savunma planı ve bu plana yönelik saldırlar inceleniyordu. İşte son baskınlarda ortaya çıkan bir sonuç da bu: Türk Ordusu'nun olası bir işgale karşı direnişi kırılmak isteniyor.

Son baskınlarla, işgal durumunda Türk Ordusu'nun direniş sırlarının düşmanın eline geçme tehlikesi belirdi. Aramalarda elden geçirilen belgeler, Türkiye'nin devlet sırrı niteliğindeki en temel vatan savunma planları.

Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda yapılan arama, Türk Ordusu'nun 1992 yılında başlattığı vatan savunması planına karşı bir saldırı niteliği taşıyor.

1992'de başlayan süreçle Özel Harp Dairesi, yapısı ve çalışma tarzı değiştirilerek Özel Kuvvetler Komutanlığı'na dönüştürülmüştü. Bu değişiklik, ABD merkezli kontrgerilla planından, Türkiye merkezli vatan savunmasına dayalı özel savaşa geçiş şeklinde gerçekleşti.

YIL 2008 "ÖZEL SAVAŞTA TARİHİ HAZIRLIK"

Bu süreçte en dikkat çekici değişiklik, Aydınlık dergisinin 8 Haziran 2008 tarihli sayısında kapaktan "Özel savaşta tarihi hazırlık" başlığıyla duyuruldu. Genelkurmay'ın yaptığı bu tarihi değişikliğe göre, gayrinizami harp tanımına “Düşmanın fiziki, ekonomik, psikolojik, siyasi vb. işgallerine maruz kalmış bir bölgede işgali ortaya çıkarmak, engellemek ve karşı tedbirleri uygulamak” ibareleri eklendi. Bir diğer önemli değişiklik, Türkiye genelinde 14 yerde bulunan Seferberlik Bölge Başkanlıklarının sayısının 2010'a kadar kademeli olarak 24'e çıkarılmasıydı.

Haberde dikkat çeken bir başka nokta, Türkiye'nin işgaline karşı önceden hazırlık yapılmasıydı. Bu amaçla, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt imzalı bir kart, önceden belirlenmiş sivil şahıslara okutuluyordu. Bu kartın en dikkat çekici bölümü şöyleydi:

"Vatanımızın bütünlüğüne ve milletimizin varlığına karşı vuku bulacak bir düşman tecavüzü halinde, silahlı kuvvetlerimizle birlikte yürütülecek harekatta gizli mücadele usulleri ile barıştan itibaren bazı çalışmalar ve gizli hazırlıklar yapılmaktadır."

Aydınlık'ın haberinde "ABD'nin kontrgerilla konsepti" ile "Vatan savunması için halka dayanan özel savaş" madde madde karşılaştırılıyordu. Aydınlık dergisinin 2008'de kapak yaptığı bu süreç 1992'de başlatılmıştı. Bu yıllar aynı zamanda Amerika tarafından Özel Kuvvetler Komutanlığı ve bağlı kurumları hedef alan yoğun bir psikolojik savaşın da başlatıldığı yıllar. Peki Türkiye kime karşı hazırlanıyordu? Bu sorunun yanıtı da 2002 yılında Amerika'nın Nevada çölünde yaptığı bir tatbikatta bulunuyor. Amerikan ordusunun 24 Temmuz 2002'de yaptığı "Binyılın meydan okuması 2002" tatbikatının hedefi doğrudan Türkiye'ydi. İngilizce adıyla "Millenium Challenge" tatbikatıyla aslında Türkiye'nin işgalinin planlanıyordu. Amerika, bu düşmanını o kadar önemsiyordu ki, tatbikata 13 bin 500 asker katılmıştı. Amerikan Kongre kayıtlarında tarihin en büyük tatbikatı olarak geçen Binyılın Meydan Okuması tatbikatının hedefini yapıldığı tarih ve hedef ülkenin özellikleri belirliyordu. Tatbikat Türkiye'nin tüm dünya tarafından tanındığı Lozan Antlaşması'nın 79 yıldönümünde, yani 24 Temmuz'da başlamıştı. Davetli ülkeler arasında Türkiye de yoktu.


http://ulusalkanal.com.tr/index.php?opt ... 3&Itemid=4

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 10:47
gönderen Türk-Kan
BİLGİ NOTLARI

TARİH   : 29 Aralık 2009

SAAT : 10:07

NO : BN - 134 / 09


1. Yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında 26 Aralık 2009 günü içeriği Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri kapsayan bölümde başlatılan arama faaliyeti, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 125'inci maddesi uyarınca ilgili Hakim tarafından bizzat yapılmaktadır.

2. Tek Hakim tarafından yapılmakta olan bu inceleme sürecinde, doğal olarak dinlenme ve idari işler için aralar verilmekte, bu nedenle inceleme süresi uzamaktadır.

3. Tamamen yasal çerçeve kapsamında yürütülmekte olan bu incelemenin bir müddet daha devam edebileceği anlaşılmaktadır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.


http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Y ... N_134.html

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 10:56
gönderen Oğuz Kağan
'Polisle muhatap olma' emri

Genelkurmay'ın kısa süre önce, tüm birimlere talimat gönderdiği ortaya çıktı.

Genelkurmay Başkanlığı'nın kısa süre önce, tüm birimlere Emniyet güçleri ile ilgili talimat gönderdiği ortaya çıktı. Talimatta, Emniyet güçleriyle karşı karşıya gelinmesi durumunda askeri kimliğin gösterilerek Merkez Komutanlığı'nın aranması istendi ve 'polisle muhatap olmayın' emri verildi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın evinin bulunduğu Çukurambar'da 19 Aralık'ta suikast şüphesiyle yakalanan iki subay da polise, Genelkurmay'ın bu talimatına uygun davrandı. Olay yerine askeri savcı çağırıldı.

Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanlığı'nda görev yapan İstihkam Binbaşı İbrahim G. ile Topçu Albay Erkan Y. B. olay günü lojmanlarında yapılan aramadan sonra serbest bırakıldılar. İki subay olaydan 6 gün sonra Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu Bölge Başkanlığı'nda yapılan aramanın ardından sabaha doğru gözaltına alındılar.

ORG. KOŞANER ZİRVEYE NEDEN KATILDI

25 Aralık günü arama başlatılması üzerine Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ yanına Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Işık Koşaner'i de alarak Başbakan Erdoğan'la görüştü. 3.5 saat süren görüşme merak uyandırdı. Değerlendirmelere göre, Orgeneral Işık Koşaner önümüzdeki dönem Genelkurmay Başkanı olacağı için Başbuğ Başbakan'la Koşaner'in tanıklığında görüşmek istedi.

Büyükanıt'ın görüşmeye Koşaner'i götürmesinin en önemli nedeni, Koşaner'in de bir Bordo Bereli olması. Koşaner Özel Kuvvetler'in gözde subaylarındandı ve Genelkurmay 2'nci Başkanlığı yaptığı dönemde bu birim Koşaner'e bağlı çalıştı.

EVRAK YAKMA RUTİN İŞLEM Mİ

Seferberlik Tetkik Kurulu'nun Ankara Bölge Başkanlığı'nda üç gün boyunca süren aramaları başlatan bir askerin babasıyla yaptığı telefon görüşmesi mi? Emniyet teknik takibe takılan bu görüşme üzerine mi düğmeye bastı? Seferberlik Tetkik Kurulu binasında hangi evrak, neden yakıldı? Bu soruları TSK'dan emekli ve halen görevde bulunan önemli isimlere sorduk, çarpıcı yanıtlar aldık.

Bu isimler, evrak yakma işinin rutin bir faaliyet olduğunu söylüyorlar. TSK'nın tüm birimlerinde evrak yakma sistemleri ya da kağıt kırpma makineleri var. Bu işlem gizlilik gerektiren belgelere sahip birimlerde her gün yapılıyor.

Peki hangi evrak yakılır? Miadı dolmuş yani saklanması gerekmeyen ancak gizli bilgiler içerdiği için imha edilmesi şart olan evrak yakılıyor. Bir de müsvedde üzerinde çalışılan bir plan ya da bilgi, temize çekildikten sonra taslaklar yok ediliyor, asıl belge kozmik odada arşive kaldırılıyor.

Askeri kaynaklar aynı işlemin Emniyet'te de yapıldığını söylüyor.

BİLGİ DESTEK LAĞVEDİLDİ SIRA SEFERBERLİK'TE Mİ?

ALBAY Dursun Çiçek'in imzaladığı öne sürülen 'İrtica ile mücadele belgesi' sonrası Genelkurmay, eski adı Psikolojik Harekat Başkanlığı olan Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nı bir süre önce lağvetti. Şimdi kulislerde Seferberlik Tetkik Kurulu Daire Başkanlığı'nın da aynı akıbete uğrayabileceği konuşuluyor.

ÖZLEM ÇELİK/Akşam

Gerçek Gündem, 29 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 12:18
gönderen Deli Haydar
Artık tüm gelişmeler kanlı canlı gözlerimizin önünde gerçekleşmektedir. Saklayacak gizleyecek birşeyin kalmadığı apaçık ortadadır. Orduları dağıtılıp, kozmik odalarına kadar girilmiş bir ulusun çocuklarına naçizane önerim, Burhan Yılmaz'ın Türklerin Kültürel ve Kozmik Kökenleri kitabını okumalarıdır.

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 12:25
gönderen gercekturk
Türk Ordusu'nun Direncini Kırmak İçin Uygulanan ABD Operasyonu

Amerika'nın öncelikli hedefi, Irak'ın Kuzeyindeki kukla devletin Türkiye tarafından resmen tanınmasıydı. Ardından da Türkiye'nin Doğusu ve Güneydoğusunda etnik temelde yeni bir devlet yapılanmasını kabul ettirmekti. Bu isteklerin yerine getirilmesi için Türkiye'de, adına "Endenozya modeli" denen bir Amerikan operasyonu uygulandı. Doğu Timor'un Endonezya'dan koparılması için uygulanan bu model, bakalım Türkiye'de nasıl uygulandı?

Doğu Timor, 2000 yılında Endonezya'dan koparak bağımsızlığını ilan etti. Bu süreç içinde, adına "Endenozya modeli" denen bir Amerikan Operasyonu uygulandı. Bu " Model" şu şekilde cereyan etti: ABD, Doğu Timor adalarını Endonezya'dan koparmadan önce bu ülkenin Ordusuna karşı büyük bir yıpratma kampanyası yürüttü. Geçmişte ABD'nin Endonezya Özel Kuvvetleri'ne yatırdığı çeşitli operasyonlar, bire bin katılarak açıklandı ve Ordu'nun direnci kırıldı. Bütün bu gelişmelerin arkasından Doğu Timor'un Endonezya'dan koparılması kolaylaştı.

İşte bu model 2001 yılından itibaren Türkiye'de uygulamaya kondu. Amerika'nın öncelikli hedefi, Irak'ın Kuzeyindeki kukla devletin Türkiye tarafından resmen tanınmasıydı. Ardından da Türkiye'nin Doğusu ve Güneydoğusunda etnik temelde yeni bir devlet yapılanmasını kabul ettirmekti.

1 Nisan 2001 tarihli Aydınlık, yapılanı önceden yazarak zihinleri açmıştı. Süreç, Aydınlık'ı doğruladı. Ergenekon tertibi, Türkiye'nin Irak'ta ABD politikalarına direnmesini bertaraf etmek için uygulandı.

Ecevit Hükümeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD'ye karşı plan geliştirmişti. Türkiye, Irak'ın kuzeyinde bir güvenlik kuşağı oluşturmak için harekete geçti. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bu aşamadaki rolü oldukça belirleyiciydi. Özel Kuvvetler, Türk Ordusu'nun Kuzey Irak cephesindeki gücü olarak ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın Ordu'daki öncüsü oldu. Amerika'nın, Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan duyduğu rahatsızlık, Kuzey Irak'ta Özel Kuvvetler mensubu 10 subayımızın kafasına çuval geçirilmesi olayında görüldüğü gibi düşmanca eylemlere kadar vardı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en önemli birliği olan bu kuvvet, artık Amerika'nın hedef tahtasındaki en önemli kurumdu. Nitekim Ergenekon tertibinin en önemli hedeflerinden biri de Özel Kuvvetler Komutanlığı ve burada çalışan, aynı zamanda kahramanlığıyla öne çıkan subaylarımızdı. Ergenekon operasyonlarını, Özel Kuvvetler Komutanlığı'na karşı yürütülen tertipler zinciri izledi. Bu zincirin son halkası da, Bülent Arınç'a suikast uydurmasıyla yapılıyor. Amerika böylece Özel Kuvvetler Komutanlığı'na karşı yürüttüğü operasyonları bir üst aşamaya çıkarmış oldu.

KAYNAK

Re: 'TSK'ya Suikast'ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Sal Ara 29, 2009 19:42
gönderen Oğuz Kağan
Seferberlik Tetkik Kurulu'nda Arama Yapan Hâkim ve Savcı Kimdir?




Bir enteresan hakim!

Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda arama izni veren Hakim Kadir Kayan’ın üyesi bulunduğu Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, kritik davalarla gündemde oldu.

Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu’nda günlerdir devam eden aramaların başındaki isim Hakim Kadir Kayan ve üyesi olduğu 11. Ağır Ceza Mahkemesi kritik davalarla gündeme geldi.

Kayan'ın başında bulunduğu mahkemenin aldığı en önemli karar ABD'de yaşayan Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in beraati oldu. "laiklik karşıtı faaliyet" iddiasıyla Gülen hakkında açılan davada Kayan "beraat yönünde" oy kullandı. Karar "oy birliği" ile alındı.

Seferberlik Tetkik Kurulu'nda yapılan aramaların "sivilleştirme operasyonu"nun önemli bir hamlesi olduğu tartışılıyor ancak Ankara 11. Ceza Mahkemesi'nin Emniyet İstibharatı'nın talebi üzerine Türkiye'deki bütün haberleşmelere ilişkin kayıtların Emniyet Genel Müdürlüğü'ne verilmesi kararına imza attı. Kararın altında imzası bulunan isim Kadir Kayan. Bütün kayıtların teslim edildiği isim ise adı Fethullah Gülen tarikatıyla anılan o dönem Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'ti.

Ergenekon Davası ile birleştirilen Danıştay Davası'na da aynı mahkeme baktı. Kayan, Türkiye tarihinin son yıllardaki en önemli davalarından birisine "nöbetçi hakim" sıfatıyla başkanlık etti. Davanın neden Adli tatilde görüldüğü tartışma konusu oldu.

Kadir Kayan'ın ikinci nöbetçi hakimliği yine "Atabeyler Çetesi" hakkında oldu. Bu önemli davada Başbakan Tayyip Erdoğan'ın evinin krokilerinin bulunduğu iddia edilmiş ve Ergenekon Davası'ndan hemen önce "suikast" iddiaları gündeme getirilmişti. Kayan'ın adli tatil sebebiyle başkanlığını yapmaya fırsat bulduğu dava Ergenekon Davası'nın ön adımı olarak yorumlandı.

Kayan'ın önemli kararlarından biri de kapatılan DEP'in eski milletvekilleri Hatip Dicle ve Selim Sadak'a verdiği 6'şar ay hapis cezası oldu.

"Terör örgütünün amaçları doğrultusunda suçu ve suçluyu övdükleri"ni sabit gören Kayan'ın başında bulunduğu 11. Ağır Ceza Mahkemesi eski DTP'li Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş ve Sabahat Tuncel'in zorla getirilmesine yönelik kararıyla gündeme gelmişti.

11. Ağır Ceza Mahkemesi Sivas Katliamı'na da bakan mahkeme olarak biliniyor.


SOL Haber, 29 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 3:04
gönderen Türk-Kan
ABD, TSK’nın direniş kodlarını istiyor

Türk Milleti adeta bir akıl tutulmasının içinde. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın beyninde 4 gündür arama yapılıyor. Aslında derinlemesine incelenmesi gereken “Neden TSK hedefte” sorusu, herkesin aklını tırmalıyor.

Cevap çok açık: Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD’nin 30 yıllık rüyası Büyük Ortadoğu Projesi’ni adeta kilitledi. Özel Kuvvetler Komutanlığı da bu direnişte en önemli unsur oldu.

Özetle hatırlayalım…

    - ABD Savunma Bakan Yardımcısı William Taft, 7 Kasım 1986’da Ankara’ya gelerek Türkiye’ye “Musul ve Kerkük’ü alın” dedi. Ancak planın içeriğinde, "Türkiye himayesinde bir Kürdistan" vardı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, plana karşı tutumunu, Taft’ın görüşme istediğini kabul etmeyerek gösterdi.

    - 1991 yılında Körfez Savaşı sonrası, görünüşteki amacı Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri, Saddam “zulmünden” korumak, fiiliyatta ise adeta ABD kontrolünde ve İsrail’e nefes aldırmak amaçlı “Kürt” devletini kurma çalışmalarına en büyük darbeyi TSK vurdu.

    - PKK, Irak’ın kuzeyinde Çekiç Güç birliklerin sağladığı lojistik, stratejik destekle güçlenerek eylemlerini artırdı. TSK, yeni bir konseptle terör örgütüne karşı mücadeleye devam etti. (ABD Özel Kuvvetleri'nin PKK'ya desteğini de 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Amerika Araştırmaları Masası Başkanı Dr. Burak Çınar'ın değerlendirmelerinin yer aldığı "PKK'yı, ABD Özel Kuvvetleri eğitti" haberimizde okuyabilirsiniz.)

    - Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa, terör örgütünü tecrit eden, bölge halkının yeniden güvenini sağlayan politikaların en önemli icracılarındandı. Bu politikalar sadece Türkiye içinde yapılmıyor, Irak’ın kuzeyindeki “Kürt” Devleti kurma faaliyetlerine de darbe indiriyordu. ABD bu politikalardan rahatsızdı. Çekiç Güç’e bağlı uçaklar, Bitlis Paşa’nın helikopterini taciz etti. Bu tacizin kısa bir süre sonrasında Bitlis Paşa’nın uçağı, bugün birçok kesimin “suikast” diye yorumladığı bir şekilde düştü/düşürüldü.

    - Mart 1995’te, 43 gün süren Çelik Harekatı’na tam 35 bin Mehmetçik katıldı. Terör örgütü PKK, bilinen rakamlarla 568 kayıp vererek bulunduğu kampları terk ederken, harekatın en önemli amaçlarından biri olan Kuzey Irak’taki devlet oluşumu büyük darbe yedi. Bu harekattan sonra ABD’de “Türk komutanları hizadan çıktı” ve “Türk Ordusu Türkiye-ABD ilişkilerini bozuyor” şeklinde yorumlar yapıldı.

    - Eylül 1996’da Türk Ordusu, yaptığı sınır ötesi operasyonda ABD’nin CIA aracılığıyla eğittiği Peşmerge gücüne büyük darbe indirdi. 3 bine yakın CIA eğitimli peşmerge, Guam adasına kaçırılmak zorunda kalındı. Operasyon Birleşik Devletler'de, “ABD, Vietnam’dan sonra en büyük kaybı yaşadı” yönünde yorumlandı.

    - 9 Aralık 1996'da Wirginia'da yapılan ve Graham Fuller, Paul Henze ve CIA üst düzey yetkililerinin katıldığı bir konferansın, “Türkiye’nin Geleceği Konferansı Sonuç Raporu”nda öne çıkan unsurlardan biri, “Türk Ordusunun siyasal sistemin teminatı konumunu yitireceği” ‘iddiası’ydı.

    - ABD Kara Kuvvetleri'nin resmî yayın organı olan Parameters dergisinde, 2000 yılında yayımlanan ve ABD Hava Kuvvetleri personeli (Sonradan FBI ajanı olduğu da ortaya çıktı) Michael Robert Hickok tarafından yazılan “Yükselen Hegemon: Türk Stratejisi İle Askerî Modernizasyon Arasındaki Uçurum” adlı makalede, “Modern silahlara ve gelişmiş kabiliyete sahip olan Türk ordusu, ülke içindeki kültürel ve anayasal gücünde önemli değişiklikler yapılmadıkça, ne kısa vadede komşularına, ne de uzun vadede Türkiye halkına rahat yüzü gösterecektir” vurgusunu yaptı.

Irak’ın işgaline kadar özetle TSK-ABD çatışması bu çerçevede su yüzüne çıkmıştı. DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümetinin, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile paralel bir şekilde, ABD’nin Irak’a harekat taleplerine karşı çıkması, Türkiye’de DSP darbesi ve AKP’nin iktidara gelmesiyle sonuçlanmıştı. 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM tarafından reddinden sonra, 1990’lı yıllarda Irak’ın kuzeyine yerleşen TSK unsurlarına karşı ABD tutumu açık saldırıya dönüştü. Yeniden maddeleyecek olursak;

    - Irak’ın işgali sonrası, 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’deki Özel Kuvvetler irtibat bürosu, ABD ve peşmerge güçlerince basıldı. Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. Olay, Kuzey Irak’taki yapıyı, Türk Özel Kuvvetleri tehdidinden kurtarma olarak yorumlandı.

    - Dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 14 Temmuz 2003'te Tayyip Erdoğan'a gönderdiği mektupta, "Türk Ordu mensuplarının sizin iradeniz dışında faaliyetlerde bulunduğunu biliyoruz" dedi. Rumsfeld, Türk Özel Kuvvetleri’ni, teamülleri çiğneyerek muhatabı Vecdi Gönül’e değil, Başbakan’a şikayet etti.

    - PKK terör örgütü, lideri Öcalan’ın yakalanmasıyla ilan ettiği sözde ateşkesi, Haziran 2004’te kaldırdığını açıkladı ve terör saldırılarına yeniden başladı. (Hatırlatmakta fayda var. 21 Ocak 2002 günü PKK Başkanlık Konseyi'ni temsilen Mustafa Karasu, ABD Dışişleri'ne bir mektup gönderdi. Karasu, bu mektupta, PKK’nın, ABD’nin Ortadoğu’ya yapacağı harekata desteğini iletiyordu. Bu dönemlerde, ABD-PKK görüşmeleri de Türk basınına yansıdı.)

    - Başbakan Erdoğan’ın “Eşbaşkanlığını yaptığını" açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesi haritası ortaya çıktı. Emekli bir ABD subayı olan Ralph Peters’in hazırladığı ve Pentagon'un "Armed Forces Journal" isimli dergisinde yayınlanan haritada, Türkiye de dahil olmak üzere çok sayıda ülkenin sınırı değişiyor, başta “Özgür Kürdistan” olmak üzere çok sayıda ülke kuruluyordu. Aynı harita, 2007 Eylül ayında görevdeki bir ABD’li Albay tarafından Roma’da bulunan NATO’nun Savunma Koleji’ndeki bir toplantıda örnek coğrafya olarak sunuldu. Orada bulunan Türk subayları toplantıyı terk etti, Ankara’ya haber verdi. Genelkurmay Başkanlığı çok sert bir tepki gösterdi.

    - PKK terörü hız kazandı. Paralel olarak da “Kürtlere siyasal haklar verilmesi” adı altında uluslar arası arenada Türkiye’ye yönelik baskılar arttı. DTP Meclis’e sokuldu ve PKK stratejik eylemler gerçekleştirdi. Dağlıca ve Aktütün baskınları ile birlikte Türk ordusuna yönelik asimetrik psikolojik savaş hızlandı.

    - PKK’ya, ABD desteği, PKK itirafçılarınca açıklandı.

    - Türk Ordusu, ABD’nin her türlü isteksizliğine karşı, sınır ötesi operasyon kararlılığını sürdürdü. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007’de, basın mensuplarına verdiği brifingde, tehdidin kaynağının PKK veya Barzani değil arkasındaki güç olduğunu açıkça söyledi. Bu güç ABD’ydi.

İlk aklımıza gelenleri böyle sıraladık. Daha birçok gelişme mevcut.

Adeta bir satranç tahtasında karşılıklı hamleler yapılıyor. Ancak bir gerçek var ki, Türk Ordusu, ABD’nin BOP hayalini kilitledi. ABD Irak’tan çekilme takvimi açıklamak zorunda kaldı. Şimdi ABD, Kerkük petrollerinin Batı’ya akışını sağlama almadan, bunun için de "Kürt" devletini kurmadan Irak’tan çekilmek istemiyor. Bu devletin güvenliğini riske atmamak için de Türk Ordusu'nun direniş kodlarını bilmesi gerekiyordu.

Yıllarca Diyarbakır’da görev yapan ve öngörüsüne güvendiğim bir ağabeyim, “ABD’nin amacı işte bu direniş kodlarına ulaşmak. Özel Kuvvetler’de yapılan arama da bu çerçevede değerlendirilebilir” dedi. Hiç de mantıksız bir senaryo değil.

Parçaları bu şekilde birleştirdikten sonra aklıma şu soru takılıyor. Şimdi bu bilgileri tarayan hâkim, bundan sonra Türkiye dışına çıkacak mı?



Ceyhun BOZKURT, 30 Aralık 2009, haberiniz.com