2. yüz (Toplam 3 yüz)

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 3:53
gönderen Urunguj
Bu yargıcın Fethullah Gülen’le ilişkisi var mı?

Prof. Dr. Yalçın Küçük, büyük tartışma yaratan Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın aranmasıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Sözü fazla uzatmadan; Yalçın Küçük'e bırakıyoruz sözü...

İşte Yalçın Küçük’ün olay yaratacak açıklamaları:

"Türkiye tarihinde yeni oluşumlarla karşı karşıyayız"

Birinci noktada şunu söylebiliriz; İslamist kuvvetler, Türk ordusunu astı mı? Mesele budur. Buna karşılık Türk ordusu tarafından bir Bab-ı Ali baskını var mı? Bab-ı Ali baskını tarihimizde çok önemlidir. 1910’lu yıllardadır. Bu ikinci noktadan başlayacak olursak; şunu söylemek durumundayız, bir defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde fa iki deyeni oluşumlarla karşı karşıyayız. Bu oluşumların bir tanesi, Türk Devleti adına bazı organlar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bazı organlarını basmıştır. İkincisi; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa yüksek komutanlar, Başbakanlık'a randevu istemeden gitmişlerdir. Türkiye’deki Başbakanlık makamında oturan zat da bütün randevularını bir tarafa bırakarak Türk ordusunun temsilcilerini kabul etmiştir. Meselenin özü budur. Gördüğümüz budur. Hiçbir gazete ve televizyonda Genelkurmay Başkanı İlker Paşa ile Kara Orduları Komutanı Işık Paşa'nın herhangi bir randevu talep ettiklerine dair işaret duymadık. Bildiklerimiz şudur ki; o sırada Başbakanlık mevkiinde oturan kişi bir toplantı yapıyordu. O kişi "toplantım var bekleyin" diyememiştir. Üç saaat konuşmuşlardır. Mesele budur. Türk ordusunu o kadar küçümsememek lazım. Şu anki Genelkurmay Başkanı randevusuz olarak otomobiline binmiş ve Başbakanlık konutuna çıkmıştır. Yanına da Işık Paşa'yı almıştır. Ne demektir Işık Paşa: "Tayyip Efendi beni görevden alırsanız işte göreve getireceğiniz adam budur. Onu da alırsanız öbürüdür. Beni görevden almak gibi bir şansınız yok."

"Bugün yaşananlar Jön Türkler'in Bab-ı Ali'ye çıkartmasıdır"

Ben size tarihi söylüyorum. Buna tarihimizde Bab-ı Ali baskını denir. Bugün yaşananlar Bab-ı Ali baskını değildir. Bu postmodern Jön Türkler'in Bab-ı Ali'ye çıkartmasıdır. Şiddetsizdir. 3 saat görüşmüşlerdir. Tayyip Bey belirli sözler vermiştir. Tayyip Erdoğan kimdir? Tayyip Erdoğan söz verip, sözünde duramayan kimsedir. Deniz Baykal'a söz vermiştir, Yaşar Paşa'ya söz vermiştir, Obama'ya söz vermiştir. İlker Paşa son derece sabırlıdır. Ona yüz tane söz vermiştir. Doksan dokuzunu tutmamıştır. Bu konuşmadan sonra da daha ileri gitmiştir. Konuşması da budur. Bırakın Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet gazetesini, hepsi ordunun teslim olduğu kanısındadır. Ben o kanıda değilim. Ancak belli zaafiyetleri vardır.

"Askeri işler askeri mahkemede görülür"

Hiçbir sivil yargının, Türk ordusunun Özel Kuvvetler Karargahı'na, Seferberlik Karargahı'na girme konusunda hukuku yoktur. Neden? Çünkü Türk Genel Kurmay Başkanı, "benim görevlendirdiğim askerler askeri iş yapıyor" demiştir. Askeri işler, askeri mahkemede görülür. Türk Genelkurmay Başkanı'nın bunu kabul etmesi büyük bir zaaftır. İkincisi bu iki subay görev içinde derdest edişmiş, sonra serbest bırakılmıştır. Birkaç gün sonra bir yargıç çıkmıştır. Neden kimse şu soruyu sormuyor? Neden sizler Türk ordusunun gizli bilgilerinin bulunduğu yere girmek için beklediniz? Yoksa sizler uygun bir yargıç mı aradınız? Soru budur. Doğru soruları sormak lazım. Hiçbir yargıç böyle bir karar almaz. Onun için mi beklediniz? Bugün Fethullahçı medyada övülen bir yargıcı bulmak için mi beklediniz? Size bu soru sorulur. Bu yargıcın Fethullah Gülen ile bir ilişkisi var mı? Genelkurmay Başkanlığı'nın bu soruyu sormaması büyük bir zaafiyettir. Büyük bir kibarlıktır. Buna itiraz etmemesi de öyle.

"Aramaların hiçbir hukukiliği yoktur"

Genelkurmay Başkanlığı açıklama üzerine açıklama yapıyor. "Arama hukukidir" diye... Hiçbir hukukiliği yoktur bu aramaların. Hukuki olmadığını, oraya giremeyeceğini ne savcı ne de yargıç bilmiyordu. Oraya kanunen giremeyeceklerini yeni öğrendiler. Şimdi en önemli soruya geliyoruz. Hiçbir gazete soramadı. MHP'li Vural Bey sordu ama eksik. Bu yargıcın aldığı bilgiler kime gidecek?

İsmail Tansu, benim takip ettiğim, kitaplarımda duyurduğum, Özel Harbi kuran, Kıbrıs'ta TMT'yi kuran insandır. O, Uğur Dündar'ın televizyonunda "Burada suikast bilgileri olmaz. Biz sınır dışı milli hareketleri ve planları yaparız. İşgal olursa nerede mukavemeti yapacağız. Bunların bilgileri olur. Yakup Şevki Paşa, Erzurum Orduları Komutanı, silahları halka o vermiştir. Özel seferberlik işgale karşı hangi silahların kimlere verileceğini, nerede ne yapılacağını tespit eden bir dairedir." dedi.

"Bu bilgiler nereye gidecek?"

Şimdi bu yargıç şaibe altındadır. O bilgiler nereye gidecek? Bunu soracaksınız... Ben tamamlıyorum, İsrail'e mi gidecek? Bu bilgiler İsrail'e mi gidecektir. Neden bu iki subay serbest bırakıldı da, 2-3 gün beklenildi? Yargıç mı aradılar? Bunu soracaksınız. 70 sayfayı belleğine yazmış... Ne yapacak? O yargıçta hiç devlet, hukuk kavramı yok mu? Bu memlekette bu kalmadı mı? Sevgili Emin Çölaşan Genelkurmay Başkanı'na mektup yazmış. Çok zayıfsınız, demiş. Çok zayıf olabilir. Bunun cevabını Yaşar Paşa verdi. Tayyip Bey ile Dolmabahçe görüşmesinden sonra, o görüşmeye uymadığında ne yapacağını söyledi. İlker Paşa çok kibar. Bir Paşa'ya yakışmayacak ölçüde kibar. Ama ne yapsın, tank mı diksin oraya? Öyle görüyoruz ki astsubaylar gerekli mukavemeti göstermişler. Yüksek komutanlık, zaaf içinde olan ordunun daha da zaafa düşmemesi için bir müdaheleye başlamaması için bu kapıları açmış görünüyor.

"Hangi ükede katliamlar kayıtlara dökülür?"

Bu aramaların hukuki hiçbir tarafı yok. Bunu sadece AKP’nin son derece düşkün bir hale gelmesiyle izah edemeyiz. Daha dış bağlantılarına bakmamız lazım. Türkiye’nin doğu illerinde bir karışıklık olduğu zaman hangi mukavemet, hangi savunma planları yapılıyor, bu merak edilmiştir. Bu meseleyi bu kadar basite alamayız. Türkiye yoktan var edilmedi. Ben beştaş oynamıyorum, ben karamürsel sepeti değilim. Erbakan, doğuyu İsrail’in vilayeti yapmak istiyorlar, diyor. Burada mukavemet olacaktır. Hürriyet gazetesi ile DTP bu işbirlikçilerin yedek gücü haline gelmiştir. Şu anda bu bilgilerin peşindedirler. Meseleye başka türlü bakmak Türkiye'yi hafife almaktır. O hakim bey kendi vicdanında bunları tartışacaktır. Neyi yazıyorsun hakim bey? 77 yılındaki Taksim katliamını mı arıyorsun? Hangi ükede katliamlar kayıtlara dökülür? Hangi ülkede ordu Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömet, Ümit Doğanay öldürüldüğünde dosya tutar? Biz bu yapılanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin payı olduğunu inkar etmiyoruz. Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri'nin zaafı da buradadır. Ama bunları burada bulamazsınız. O zaman memuriyetinin 25. yaşında olan bir adam şu anda emeklidir. Dünyanın en iyi istihbarat birimine sahip olan ABD’de bile Kennedy'nin katilini bulamazsınız. Siz ahmak mısınız? Orada sadece mukavemetin planları vardır. Hangi hakimse, o hakim bunları not ediyor. Hakim o odada Türkiye işgal altında ya da bölünmüş ise yapılacakları kaydediyor.

"Bu ülke sokakta kurulmadı"

O hakimin peşini bırakmayacağız. Eğer o planlar Türkiye dışına çıkarsa, bundan, orayı açan İlker Paşa ve bunları kaydeden o hakim sorumludur. Bu işler bu kadar basit değildir. Bu ülke sokakta kurulmadı. Hakim bey bana bunu anlatamaz. Ben ona bunu anlatırım.

Sonuç olarak; yepyeni bir döneme girdik. Türk ordusunun teslim olduğunu kimse söyleyemez. Daha Cumhuriyetçi, sol Kemalist bir ordu için bunlar eğitim kırbacıdır. Ülkeyi bu noktaya iten ordu değildir. İslamdır, Türkçülüktür. Kimse korkmasın bu Cumhuriyet ayakta kalacaktır. Daha sol Kemalist bir Cumhuriyet'e doğru gidiyoruz. Türk ordusu sancılıdır. Ama Türk ordusuna ve askerlerine Atatürk’e bağlılıklarından dolayı güvenmemiz gerekiyor.

İşte Yalçın Küçük'ün Odatv'ye yaptığı röportajın ses kaydı:



odatv.com, 29 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 9:52
gönderen Oğuz Kağan
Gece yasasıyla gece baskınına

CMK'nın 250. maddesinde değişiklik yapılmasaydı 'kozmik oda' basılamazdı.

TARİH: 26 Haziran 2009, Saat: 00.59.
YER: TBMM Genel Kurulu.
KONU: Kısa bir süre sonra 5918 numarasını alacak olan 'TCK ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı.'

AKP milletvekilleri Bekir Bozdağ ile Mustafa Elitaş tasarıda olmayan bir düzenleme için 'yeni madde ihdası' önergesi veriyor. Madde eski. Ne var ki, ülkeyi ayağa kaldıracak sistem değişikliği doğurması için, tek bir sözcük değişikliği yeterli.

Vekiller, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesindeki 'hali dahil' ifadesinin 'halinde'ye dönüşmesini talep ediyor.

Oylama yapılıyor, eller kalkıyor.

Altı ay sonra gündemi altüst edecek 'kozmik oda' aramasının hukuki zemini güçlendiriliyor.

Kafa karışıklığı olmasın

Evet; Seferberlik Bölge Başkanlığı araması, CMK'nın 'devlet sırrı'nı düzenleyen 125. maddesine göre gerçekleşiyor. Ama bu; aramanın, tek kelimeyle değiştirilen maddeden de hukuki dayanak aldığı gerçeğini değiştirmiyor.

Çünkü maddenin yeni hali, suçun askeri mahalde işlenmesi durumundaki yetkiyi, askeri mahkemeden alıp sivil mahkemeye veriyor.

Fikrini sorduğumuz kıdemli hukukçular, sivil hakim ve savcıların; bir askeri mahal olan 'kozmik oda'da bu değişiklik sayesinde arama yapabildiği görüşünde: 'Tek başına CMK madde 125, sivil hakim ve savcıların kozmik odaya bu kadar rahat girmesini sağlasaydı, bugüne kadar neden hiç girilmedi? Eğer kozmik oda araması, madde 250 değişikliği yapılmadan gerçekleşseydi, (askeri mahaldi, değildi, askeri suçtu) tartışma ve tereddütleri bitmezdi. Madde 250, bu tereddütleri ortadan kaldırdı' diyorlar.

Askeri Yargıtay Onursal Üyesi emekli Hava Hakim Albay Avukat Fahir Kayacan'ın yorumu şöyledir:

'Yürürlükteki düzenlemeye göre, suç askeri mahalde işlenmişse veya askerlik göreviyle ilintili işlenmişse, askeri suç olmasa dahi mercii askeri mahkemelerdir. Bu düzenleme bu durumu ortadan kaldırıyor. Suç askeri mahalde işlenmiş veya askerlik göreviyle ilintili olarak işlenmiş olsa dahi yargılama sivil mahkemelerde yapılacak.'

Yapılan bu gece yarısı değişikliği o sıralarda daha çok Ergenekon sanıklarının sivil mahkemede yargılanmasını mümkün kılması yönünden tartışılıyor. Ancak bugünkü gelişmeler ışığında, CMK 125 ile CMK 250 birlikte okunduğunda, karşımıza 'kozmik oda' aramasının hukuki zemini çıkıyor.

İki tatil de rastlantı olabilir mi?

5918 sayılı yasa TBMM'nin yaz tatiline girmeden önce çıkardığı son yasaydı.

26 Haziran gece yarısı, Meclis'te tek kelimelik değişiklik yapıldı.

30 Haziran Salı günü 'aç-kapa' yapan Meclis tatile girdi.

Aynı gün MGK toplandı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetiyle Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un katılımıyla 'üçlü zirve' yapıldı.

Başbuğ'un bu toplantıda yasanın 'ordunun masuniyetini (dokunulmazlığını) zedeleyeceği, ihbar furyasıyla karargahların basılabileceği' kaygısını dile getirdiği basına yansıdı.

Tereddüdü giderecek ivedi düzenleme yapın

Gül, yasayı 8 Temmuz'da onayladı. Ama önemli bir not düştü.

Başbuğ'un 'üçlü zirve'deki kaygılarının tezahürü olan bu not, Köşk'ün web sitesinde şöyle yayımlandı:

'Bu düzenlemenin uygulanmasında, askerlik hizmeti bakımından disipline ve hukuk” güvencelere ilişkin olarak ortaya çıkması muhtemel tereddütleri giderecek yasal düzenlemelerin de yapılmasında fayda görülmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız, belirtilen hususlarda gerekli yasal düzenlemenin ivedilikle yapılmasının uygun olacağını belirtmişlerdir.'

Yasa Resmi Gazete'de 9 Temmuz'da yayımlandı. Aynı gün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, kameralar önünde, Meclis tatili biter bitmez, Gül'ün 'ivedilikle' diye not düştüğü düzenlemelerin yapılacağını taahhüt etti.

Meclis 1 Ekim'de açıldı. 25 Aralık'a dek çalıştı. Bu süre zarfında onlarca kanun çıkarıldı.

Çıkarılan kanunlar arasında, 'askeri suç' kavramına açıklık getirecek o 'ivedi' düzenleme yer almadı.

25 Aralık, Meclis'in 11 günlük yılbaşı tatili öncesindeki son çalışma günüydü.

Siyasete yasama platformunda ara verildiği günün akşamı, 'kozmik oda araması' başladı.

Durumun şaka kaldırır hali yok ama sormak zorunlu:

Gerçek kripto yoksa bu tatillerde mi gizli?

Değilse, kozmik oda yasası ile kozmik oda aramasına rast gelen iki Meclis tatili çok ilginç rastlantı değil mi?

Anayasa Mahkemesi iptal ederse

'Kozmik oda' aramasında, hatırda tutulması gereken bir başka önemli unsur da CMK m. 250 değişikliğinin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmüş olması.

CHP'nin yasa çıktıktan kısa bir süre sonra temmuz ayında Yüksek Mahkeme'ye taşıdığı yasa, halen 'gündem'e alınmış değil...

Ola ki Anayasa Mahkemesi, başvuruyu bugün gündeme aldı ve yürürlüğün durdurulması ve iptal taleplerini kabul etti.

Ne olur?

CMK 250'nci maddede yapılan değişiklik neydi?

Kamuoyuna 'Gece yarısı operasyonu' olarak yansıyan CMK'daki değişiklik, sivil yargının görevine giren suçlara ilişkin yargılamanın askeri mahelde veya asker kişiler tarafından askerlik göreviyle ilgili olarak işlenip, işlenmediğine bakılmaksızın sivil mahkemelerde yapılmasına olanak tanımıştı. CMK'nin 250'nci maddesinin üçüncü fıkrasında gerçekleştirilen tek kelimelik değişiklikle, asker kişilerin sivil yargıda yargılanmalarının yolu açılmıştı.

Buna göre bu maddedeki “Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır' cümlesindeki “hali dahil' ifadesi yerine “halinde' ifadesi konuldu. Yani görünüşte birkaç harflik bir değişiklik yapıldı. Ancak bu küçük görünen değişikliğin kapsamı, önergenin gerekçesinde şöyle açıklandı:

'Asker kişilerin barış zamanında, 250. madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri halinde, bu mahkemeler tarafından yargılanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir. Buna karşılık, savaş ve sıkıyönetim halinde işlenen suçlarda ise asker” mahkemelerin yargı yetkisi korunmaktadır.'

Çiğdem TOKER/Akşam

Gerçek Gündem, 30 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 13:32
gönderen Oğuz Kağan
Orduya Karşı Vietnam Taktiği

Bülent Arınç vakasıyla birlikte yaşananların artık adını koymak zorundayız: iç savaş. Bu ürkütücü terim, ilk kez burada kullanılmıyor, son dönemde basında da ürkekçe dile getiriliyor. İç savaşın yoğunluğu, görünümü değişebiliyor; ama özü, bir toplumun kurumlarının, kadrolarının, seçkinlerinin, hatta enformasyonun, birbirine topyekün karşıt biçimde saflaşmasıdır. Belki de, 80 öncesi ve Çiller iktidarı gibi iç savaş dönemlerinde kadro olarak görev yapmış olan Mümtazer Türköne de, “Ordu Yeniçeri Ocağı olmuştur, dolayısıyla topyekün tasfiye edilmelidir” yollu sözleriyle bu süreci kastetmiştir.

Son zamanlarda, bu “kurumlar arası çatışmanın” bir tarafının hamlelerini izledik. Tayyip Erdoğan tarafından rejimin bekçisi ilan edilen polis, önce Erzincan’da tarikat soruşturmasını yürüten Jandarma görevlilerini, sonra Erzurum’da, yetkilerini zorlayarak, üç MİT mensubunu üstelik çatışmanın eşiğine gelme pahasına tutuklamıştı; 24 Aralık itibariyle, polisin tarikat soruşturmasını baltalayan bu uygulamalarına, hükümet çevrelerinden tehditlerin eşlik ettiğini Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’den öğreniyorduk.

Geçtiğimiz Cuma akşamı, savcılar eşliğindeki polisler, Silahlı Kuvvetler’in en gizli kurumunun, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın kapısına dayandı. İçeride, savcıların çok gizli devlet belgelerine ulaşmak istediklerini, ama yer yer fiziksel direnmeye varan tepkiyle karşılaştıklarını okuyorduk. Sekiz subayın gözaltına alınmasıyla sonuçlanan bu ilk aramadan sonra, Cumartesi akşamı, bu kez önceki aramada ulaşılamayan odalara yönelik ikinci bir arama gerçekleştirildiğini basından öğrendik.

Araştırdıkları, ilk resmi iddiaya göre, Bülent Arınç’a suikastte bulunacak, sonraki resmi iddiaya göre ise Bülent Arınç hakkında istihbarat toplayacak subaylar aleyhine delillerdi.

Oysa merkez ve taraftar basında kaynatılan, toplumda ise alay konusu olan bu iddialar Genelkurmay Başkanlığı’nca da yalanlanmış, Silahlı Kuvvetler, söz konusu subayları kendisinin görevlendirdiğini ve subayların ordudan bilgi sızdıran bir muhbiri izlediklerini açıklamıştı. Açıklama, subayların basına yansıdığı kadarıyla gözaltındaki ifadeleriyle de örtüşüyor, teyit ediliyordu.

Hatta, tüm basındaki büyük dezenformasyona karşın, subayların satır aralarında verilen ifadelerinden, takip edilenin orada yaşayan bir asker değil, Zaman gazetesinin deyimiyle AKP’lilerin “gözde semti” Çukurambar’da oturan bir milletvekili, bakan, ya da hükümet üyesine bilgi sızdıracak bir albay olduğunu öğreniyorduk. Belki de suikast feveranıyla subaylar yakalanmasaydı, muhbirin suç üstü yakalanması ve orduya yönelik “asimetrik saldırıların” kaynağından kısılması an meselesiydi.

Genelkurmay’ın resmi açıklaması ile emniyet ve bazı savcıların uygulamaları karşılaştırıldığında şu tablo ortaya çıkmaktadır: Devlet aygıtının bir bölümü, üstelik tarikat ve cemaatlerin etkisinde olduğu yolunda ciddi iddialar bulunan bir bölümü, devletin başka kurumlarının, özellikle öz disiplinini bozanlara, tarikatlara ve Cumhuriyet düşmanı odaklara karşı görev yapmasını engeller konumdadır.

Bu bağlamda, Bülent Arınç vakasını, Silivri davasından önemli addetmek yerindedir. Eninde sonunda, Silivri davasında, varsayılan bir örgüt ya da bir cunta soruşturuluyor, kurum olarak Silahlı Kuvvetler’in değil, bünyesindeki yasadışı oluşumların hedef alındığı söyleniyordu; hatta bazı liberallere göre, ordunun itibarı için bu cunta yapılanması temizlenmeliydi.

Bülent Arınç vakasında ise durum daha vahimdir. Genelkurmay, suikastçı olduğu iddia edilen kimseleri kendilerinin görevlendirdiğini açıklamasına karşın, hükümetin Başbakan Yardımcısı, çeşitli İslamcı fraksiyonların etkisi altında olmakla eleştirilen polis ve yargının bir kısmı açıklamayı hiç umursamama cüretini göstermiştir. Oruç Reis Fırkateyni’nde “TSK suçluları korumaz” vurgusu yapan Genelkurmay Başkanlığı’nın kendisi, bir hafta sonra suç odağı muamelesine uğramaktadır.

Orgeneral İlker Başbuğ’un, yanına Kara Kuvvetleri Orgeneral Işık Koşaner’i de alarak Cumartesi günü hükümetin MGK hazırlık toplantısına girmesi, bu vahim tablonun sonucu olarak düşünülebilir. Basındaki ürkek ve saptırıcı yorumların tersine, Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, protokolde olmadıkları bu toplantıya, davete gerek duymadan ve deyim yerindeyse bir fait accompli, bir emrivaki ile katılmış olması çok daha mümkündür.

Daha önce, Oruç Reis açıklamasını bir eşiğin atlanması saymak gerektiğini söylemiştik. Konuşmada Silahlı Kuvvetler, Cumhuriyet’in temellerini oya oya sonunda ordunun varlığını da tehdit eder hale gelen “düşmanları” topyekün tarif etmiş, uyarmıştı. Silahlı Kuvvetler, “asimetrik savaşın” daha fazla sürmesi durumunda, yasalardan kaynaklanan yükümlülükleri gereği davranmaya “hazır ve mecbur” olduğunu ilan ediyordu.

Bülent Arınç vakasıyla birlikte, karşı kutbun da buna bir yanıt olarak eşik atladığını görüyoruz. Artık Silahlı Kuvvetler’i bir kurum olarak, açıkça ve topyekün hedef alan yalnızca sözler değil uygulamalar gündemdedir. Bu bir meydan okuma mıdır, yoksa Vietnam Savaşı’nda ABD ordusunun yenilmeye yüz tutunca başvurduğu, savaşı kızıştırarak tahribatı artırmaya yönelik “acceleration” stratejisine benzer bir telaş hali midir, önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Şimdilik kesin olan birinci nokta, Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Gül’le konuşmanın, bu iç savaş halini sonlandırmaya yetmeyeceğidir. Bu ekibin eskiden beri, örneğin, Dolmabahçe gibi görüşmelerinden beri sürdürdüğü, masada başka sahada başka davranma alışkanlığını son gelişmelerde de gözlemlemek mümkündür. Orgeneral İlker Başbuğ, 24 Aralık günü Tayyip Erdoğan’la uzun bir görüşme yaptıktan sonra, asimetrik savaşın azalacağına ilişkin umutlarını dile getiriyordu; 25 Aralık’ta savcı ve polislerin, en gizli Genelkurmay kurumunun kapısına dayanmalarından yalnızca saatler öncedir. 26 Aralık’ta MGK hazırlık toplantısında üç saatlik görüşme sonunda, Tayyip Erdoğan Pazar günü “Kurumlar arasında çatışma yoktur, iddialarla dedikodularla bir yere varılmaz” diyerek her biri ayrı dedikodu küpü olan taraftarlarını uyarıyordu. O sırada, Özel Kuvvetler Komutanlığı karargahında, önceki aramada girilmeyen odalara da girmek üzere yapılan ikinci arama sürmekteydi.

İkinci kesin nokta ise, yüksek komutanlığın, bu “asimetrik saldırı” karşısında kendi bünyesinden de büyük tazyike uğradığıdır. Gerek Yarbay Ali Tatar’ın uğradığı suçlamaları başına kurşun sıkarak “protesto etmesi” gerek kız kardeşinin, cenazede “Tuz koktu tuzun kokusunu hangi tuzla gidereceksiniz,” çığlığı, yüksek komutanlara yönelik de ağır bir eleştiri olarak değerlendirilebilir.

Kuşkusuz, böyle bir saldırı ve zorlama karşısında idare-i maslahat siyasetinin, yüksek komutanlığın itibarını çökertmemesini beklemek mantıklı değildir. Türkiye, adını koymasa da şu ya da bu dozda pek çok iç kavga dönemi yaşadı. Ama 31 Mart Vakası’ndan sonra ilk kez Bülent Arınç Vakası’yla ordu, düşmanlarınca idare-i maslahatçılıktan çıkartılıp, kaçındığı hamlelere “mecbur” bırakılıyor.


Barış ZEREN / Odatv.com, 28 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 18:38
gönderen Oğuz Kağan
Özel Kuvvetler'de "Barnabas İncil'i" mi Aranıyor?

Bir devletin en değerli silahlarından biri Özel Kuvvetleri'dir. Her ülkede mevcut olan bu yapıların temel görevlerinden biri barışta veya savaşta, devletin ihtiyaç duyduğu operasyonlar çerçevesinde "cephe gerisi"ne sızarak, hedef hakkında bilgi toplamak , hedefi "işaretlemek" veya hedefi yoketmektir.

Özel Kuvvetler en hassas görevleri yapmalarına rağmen, eğitimleri ve emirleri altındaki en son imkanlar nedeni ile oransal olarak en az kaybı verirler. Onların ön hazırlığını yaptığı zeminlerde gerçekleşen "çatışmalar"da ise en ağır kayıpları ordu verir.

ABD örneğinde Cheney vakasında yaşandığı gibi, Özel Kuvvetlerin demokratik kontrol mekanizmalarının dışına çıkarak ülkesini beladan belaya taşıyacağı nasıl bir gerçekse; bu kuvvetler olmadan bir devletin içeride ve dışarıda politika yapma/uygulama gücünün büyük bir darbe yiyeceği de bir başka gerçektir.

"Ergenekon" operasyonunda sıra işte bu Özel Kuvvetler'e geldi.

Ve bu Özel Kuvvetler'i işaretleyen, "Ergenekon" operasyonun medya ayağının özel kuvvetlerinden Habertürk' oldu.

"Ergenekon" davasının bir parçası olduğu "Ergenekon Operasyonu" 'nun medya ayağında Zaman, Yenişafak, Taraf, Vakit, Bugün gibi gazetelerin üstlendikleri rol malumunuz. Her gün bir polis bülteni olarak çıkan bu yayınlar oluşan kamuoyu sempatisini de/antipatisini de üzerlerine çekme rolünü de üstlenmiş durumdalar. Onlar "Ergenekon Operasyonu"nun ordusu.

Fakat HaberTürk gibi yayınlar, Ergenekon Operasyonu'nun özel kuvveti gibi davranıp
, vitrine çıkmadan, saha arkasında çok özel işaretlemeler yapıyorlar. Onların yaptığı işaretlemeler sonrasında, "Ergenekon Operasyonu"nun orduları bu hedefler üzerine salınıyor. Onlar ise etliye sütlüye bulaşmadan, hiç bir damga yemeden yayın hayatlarını sürdürüyorlar.

Haber Türk'ün Özel Kuvvetler'i işaretlemesi 15 Kasım Pazar günü gerçekleşti.

Bu tarihte Haber Türk yayın akışında standart olmayan bir Özel Program yayınladı. Haber Türk Özel programı başlığı altında.

Kanalın bilinmeyen fakat "güzel" yüzlerinden biri tarafından sunulan bu programın konukları Marmara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ömer Faruk Harman ve araştırmacı Müfit Yüksel idi.

Programa telefonla katılan bir konuk daha vardı : Aydoğan Vatandaş takma adını kullanan ve her dönem ordu içindeki ekol çatışmalarındaki bilgi sızdırmaları takip etmek adına izlenmesi gereken bir isim olan araştırmacı-yazar Aydoğan Kılıç.

Programın konusu
; İsa'ya getirdiği farklı yaklaşım nedeni ile Hristiyan teolojisi ve bağlı olduğu kurumları yıkacağı öne sürülen Barnabas İncili idi.

Aydoğan Vatandaş'ın bu konuda yazdığı kitaptan yola çıkılarak yapılan tartışmada kayıp olan Barnabas İncil'inin içeriği üzerinde konuşulduktan sonra, "sadede" gelindi ve bu kayıp İncil'in Genelkurmay bünyesinde saklandığı iddiası ekrana taşındı.

Programda dile getirilen iddialara göre; Barnabas İncil'i 1983'ün başında Hakkari civarında çobanlar tarafından bulunmuş, bir dizi olay sonrasında Genelkurmay'ın eline geçmiş ve onlar tarafından saklanmaya başlamıştı.

KKTC'de Kutlu Adalı cinayetine kadar bir çok cinayet; bu İncil'in ortaya çıkarılmasına yönelik çabalarla bağdaştırıldı.

İddialara göre Türkiye'yi ziyaret eden ABD eski başkanlarından Carter; bu ziyareti sırasında Barnabas İncil'i incelemek isteyince, Genelkurmay bu İncil'i daha da özel bir korumaya aldı.

Haber Türk'ün; durup dururken, Barnabas İncil'i ve Özel Kuvvetler'i yanyana getirdiği bu özel programda önemli bir ayrıntı programı yönlendirenlerin niyetini açığa çıkaran cinstendi.

Program sırasınca hiç bir katılımcı Özel Kuvvetler ismini sarfetmedi ve adres olarak Genelkurmay'ı verdi. Fakat nedense; Haber Türk, konuşmacılardan hiç biri Özel Kuvvetler ismini sarfetmediği halde , yayının altına şöyle bir ibare yerleştirdi:

"Özel Harp'te mi Muhafaza Ediliyor?"

Yayıncı terminolojsinde cg(character generator - kaje) olarak bilinen bu altyazı, hiç bir konuşmacının ağzından çıkmadığı halde ekrana getirildi. Anlaşılan bu "kaje" çoktan hazırdı ve en uygun anda yerleştirildi.

"Ergenekon Operasyonu"nun özel kuvvetlerinden Haber Türk, Özel Kuvvetler'i ilk işaretleyen ekip oldu.

Daha sonra malumunuz olduğu üzere Çukurambar operasyonu yaşandı. Şemdinli olayından sonra, birileri Genelkurmay'ı ustaca ikinci kez tuzağa çekti ve bu tuzak sonrasında hep beraber seyrettiğimiz olaylar serisi başlatılmış oldu.

Şu anda birileri Özel Kuvvetler'in kozmik kasalarında bir şeyler arıyor.

Aradıkları gerçekten Barnabas İncil'i mi; yoksa "Barnabas İncili" ifadesi ile kodlanan bir başka kozmik hazine mi sorusunu belki asla bilemeyeceğiz.

Fakat net olarak şunu tahlil edebiliriz ki :

Özel Kuvvetler'i Haber Türk gibi özel medya kuvvetleri aracılığı işaretleyenler için Bülent Arınç sadece bir araç ve onların aklındaki hedef başka.

"Barnabas İncili" bu nitelikli çabanın ya nesnesi, ya da sembolü.


Açık İstihbarat, 28 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 20:08
gönderen Mustafa Recep
Kozmik oda operasyonu neden yapıldı?

Amerikan ordusu tarihinin en kapsamlı tatbikatını gerçekleştirmektedir(24.07-15.08.2002 – Nevada/ABD). Tatbikata NATO’nun demirbaş ülkelerinden birçoğu katılmasına rağmen Türkiye davetliler listesinde yoktur. Tatbikatın adı ‘Millenium Challenge’, tatbikatın senaryosu ise daha ilginç;

‘Tatbikatın konusu ise; işgal edilmesi planlanan ülkede önce yıkıcı bir deprem meydana gelir, bu depremle eş zamanlı olarak uluslar arası bir mahkeme ülkenin sınırlarını ilgilendiren ve çıkarlarına ters bir karar alır. Burada konu daha da ilginçleşir ve ordu hedef ülkede darbe yapar ve yakınında bulunan ada ülkeyi ablukaya alır. Önemli ulaşım yollarında bulunan bu adanın ablukaya alınması ile birlikte ABD harekete geçer ve 96 saatte o ülkenin önemli şehirlerini işgal etmeye çalışır.
Bu senaryo açıklamaya gerek bırakmayacak derecede Türkiye'yi, o günden bu güne yaşananları hatırlatmakla birlikte bazı açıklamalarda bulunmakta fayda var. Öncelikle, şunu belirtmek gerekir ki tatbikatın gerçekleştirildiği dönemde, dünyada seferberlik emrini 96 saatte gerçekleştirebilen tek ordu TSK idi. Deprem olması ise Türk vatandaşlarına zaten tanıdık gelecektir. İster gerçek manasında olsun, isterse ekonomik bir depremi temsil etsin bu konu Türkiye ile birebir eşleşmektedir. Ayrıca tatbikatın yapıldığı California'da Kuzey Anadolu Fay Hattı'na eş bir fay hattı olduğu da akılda bulundurulmalıdır. Komşu ada ülkeye yapılan abluka operasyonu ve darbe yapılması ise bu tatbikatın Türkiye açısından en ilginç noktalarıdır.’
(Emin YILMAZ – BOP ve MILLENİUM CHALLENGE Tatbikatı , 08.04.2008 , http://www.stratejikboyut.com/haber/bop ... 28124.html )

TBMM tarihi bir karar vermek üzeredir(25.02.2003). Tezkere meclisten geçerse, ABD ordusu Türkiye’nin güneyinden geçerek Irak’ı işgal edecektir. Bu tezkere ile ayrıca ABD ordusu güneyimizden geçip gitmeyecek belirlenen hat boyunca konuşlanacaktır. Tezkere reddedilir, ABD ise bu resti asla unutmayacaktır.

Amerika’nın yeni başkanı Obama Irak’tan çekilme takvimini açıklar. Yazılıp çizilenlere bakılırsa Amerikan postalı Irak’ı işgal ederken basamadığı Türk Topraklarına geri çekilirken basmak niyetindedir. (The Christian Science Monitor Dergisi) Siz buna işgal etmek de diyebilirsiniz.

Bütün bu eski bilgileri niçin yeniden yazdım diye merak ediyorsunuzdur, içinizden mutlaka mesajı alanlar olmuştur.

Ö.K.K.’nın kozmik odalarında ne tür belge ve bilgilerin bulunduğuna dair birçok asker kişi mediamıza beyanat verdi. Bu beyanatlardan anladığımız kadarıyla bu odalarda olağanüstü bir durumda (savaş gibi) ne tür işlemler yapılacağına dair ‘çok gizli’ olan bilgiler bulunmakta.

Evet, bu kısa bilgiler ışığında - ‘arınç ve kozmik odası’ hikâyesinde başroldeki sekiz subayın serbest bırakıldığına da bir kenara not edersek- kozmik odalara niçin girildiğini ve buradaki bilgileri kimlerin çok merak ettiğini anlamış oluyoruz.
Bu bilgileri kim bilmek ister ‘millenium challenge’ tatbikatını kim yapıyorsa o. Bunun aksini iddia etmek ise bizim liberal tosuncukların işi o ayrı.

TSK her ne kadar NATO ordusu da olsa, NATO’nun dahi erişemediği bölümleri mevcuttur (Ege Ordusu’nu lav edin telkinleri, Deniz Kuvvetleri’nde görevli subaylara yönelik tertipler ve Genelkurmay’ın Oruç Reis çıkartması). Ö.K.K.’nı da buna dâhil ediyoruz.(ÖKK’ında görevli subaylara yönelik arınç suikastı tertibi ve General’in Babıali Baskını*)

Yazdıklarımızı kafamızda şöyle bir toparlarsak kozmik olayın ardındaki ‘çok gizli’ tertibin niçin yapıldığını görmüş oluruz.

Kozmik odalarda üst üste arama yapan, kendisine de tarama yapılan hâkime dair bir takım söylentiler var, ben bu konuda konuşamam ne de olsa ‘hukuka saygılı demokrat ve abd ile köklü, tarihi bağları olan’ bir ülkenin vatandaşıyım.

KCK operasyonunu bu tabloda nereye koymalı diye soranlar olabilir, cevabımız:

‘İstiklal Harbi’nde şahin Kürtler bizimle birlikte olmasaydı belki de başaramazdık’

*Babıali Baskını tanımlaması Yalçın Küçük’e aittir.

M.Recep
30.12.2009 - Sakarya

http://mustafarecep54.blogspot.com/2009 ... yapld.html

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 20:25
gönderen Başkomutan
Askerler hükümeti bitirecek iddiası


Bülent Arınç'a suikast iddialarıyla ilgili Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda yapılan ilk aramanın ardından gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan 8 askerle ilgili suçlama tutunakları ortaya çıktı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiaları, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda yapılan ilk arama ve sonrasında 8 askerin gözaltına alınması.

5 askerin savcılık sorgularıının ardından, 3 subayın da, tuttuklanma talebiyle sevk edildikleri 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakılması.

İşte bu askerlerle ilgili savcının yaptığı suçlamalar belli oldu. 8 asker, silahlı örgüt kurarak anayasal düzeni değiştirmeye çalışmak, hükümetin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, seçilmiş meşru hükümete silahlı isyan ve TBMM'nin görevini yapmasını engellemeye teşebbüsle suçlanıyorlar.

internethaber


Anlaşılan millet o ileri zekasını kullanır AKP'yi sandığa değil foseptik çukuruna gömerse hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten yargılanacak!..

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 30, 2009 22:14
gönderen Oğuz Kağan
Kamer Genç'ten suikast iddiası

Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast iddialarını değerlendirirken, bunun AKP iktidarı tarafından düzenlenen bir tezgah olduğunu, bu gelişmelerin Fethullah Gülen'e bildirildiğini öne sürdü.

Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, Arınç'a yönelik suikast iddialarının Meclis'te araştırılması çağrısında bulunarak, konu ile ilgili bir araştırma komisyonunun kurulması gerektiğini söyledi. Genç, suikastla ilgili gelişmelerde kuşku duyduğunu ifade ederek, bunun bir tezgah olduğunu savunarak, "AKP kendini acındırmayı alışkanlık haline getirmeye başladı. TSK'nin sır saklayan bölümlerine iniliyor. Bu bilgiler de Fethullah Gülen'e ulaştırılıyor" dedi. Türkiye'nin günlerdir suikast iddialarıyla uğraştığını kaydeden Genç, kamuoyunun aslı astarı olmayan dedikodularla oyalanma çalıştırıldığını savundu.

Genç, Başbakan Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na sunduğu soru önergesinde de, "TSK tarafından Bülent Arınç'a bir suikast düzenlendiğine ilişkin bir emare var mıdır?" diye sordu. Genç, şu soruları gündeme taşıdı: "Başbakan olarak emrinizde olan TSK da gerekli denetimleri yaparak, gerekli her türlü bilgileri edinme yetkisine sahip iken bu yola başvurulmadan, işin içine yargıyı sokarak, polis ve askeri karşı karşıya getirerek ve hatta Bülent Arınç'a TSK'nin suikast yapacağı görüşlerine güç katan bu uygulamayı izah edebilir misiniz, Arınç'a karşı bir suikast düşünce ve eylemi olmadığı anlaşıldığında adı geçeni görevden almayı düşünüyor musunuz?"


Cumhuriyet, 30 Aralık 2009

Yargıcı İzlediği Söylenen Araçla İlgili Gözden Kaçan Ayrıntı

İletiGönderilme zamanı: Prş Ara 31, 2009 19:29
gönderen Deli Haydar
Hakim Kadir Kayan, Seferberlik Başkanlığı'na ait bilgilerin olduğu odalarda günlerdir arama yapıyor. Suç şüphesi olabileceğini düşündüğü belgeleri kopyalıyor.

Kayan, Genelkurmay Karargahı’ndan çıkıyor. Bir süre sonra Kayan’ı takip ettiği iddiası ile beyaz bir araç durduruluyor. Terörle Mücadele Şubesi polislerinin durdurduğu araçtan iki asker çıkıyor. Askerler Kayan’ı takip etmediklerini, bir yanlış anlama olduğunu, başka bir nedenle oradan geçtiklerini söylüyorlar.
Olayın bir komplo mu olduğu yoksa gerçekten bir takip mi yapıldığı şu an net değil. Ama takip iddiasında dikkat çeken bir ayrıntı var.

Takip iddiası nedeniyle arabayı durduran polislerle beraber görüntü alan bir kamera var. Kamera Cihan Haber Ajansı’na ait. Olay ile ilgili tek görüntüler de Cihan Haber Ajansı tarafından çekildi.
Geçtiğimiz günlerde de emniyet içinde cemaatleşmeyi eleştiren AKP Elazığ milletvekili Feyzi İşbaşaran’ın otomobili polisler tarafından durdurulmuş ve İşbaşaran ile polisler arasında yaşanan atışma basına yansımıştı. Polisler arasından çekim yapan kamera yine Cihan Haber Ajansı’na ait çıkmıştı. İşbaşaran ise bu çekim ile kendisine komplo yapıldığını iddia etmişti.

Kısa süre içinde polislerin müdahil olduğu ve yaşayanların komplo olduğunu iddia ettiği bu iki olayda da Cihan Haber Ajansı muhabirlerinin polisler kadar hızlı olması dikkat çekiyor.
Ankara’da kimsenin haberi olmadan gerçekleşen polis operasyonunu bir tek cemaatin ajansı ölümsüzleştiriyor. Sahi, Cihan Haber Ajansı muhabirleri bunu nasıl beceriyor?

http://www.odatv.com/n.php?n=hakimi-tak ... 3112091200

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 01, 2010 8:34
gönderen Oğuz Kağan
Avukatlardan Önemli İddia: “İhbar ABD’den”

Gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan subayların ifadeleri basına tüm detaylarkıyla yansımaya başladı. Subayların avukatları, müvekkillerinin ifadelerinde sözünü ettiği delillerin hiçbirinin savcı tarafından toplanmadığını, buna karşılık, polisin dosyaya çok sayıda belge koyduğunu belirtti. Avukatlar, delillerin toplanması halinde, izlenen albay ile subayların 200 metre aralıklarla birbirini takip ettiğinin görülebileceğini ancak bu yapılmayarak Genelkurmay’ın zan altında bırakıldığını kaydetti.

Avukatlar, soruşturmaya dayanak yapılan ihbar numarasının 123 06 06 olduğunu, bunun ihbarın ABD’den yapıldığını gösterdiğini, ABD’den subayların kullandığı araçların plakasının bile verildiğini ifade etti. Avukatlar, ihbarın 155’e değil, TEM şubeye yapılmasına da dikkati çekti.

İşte o ifadeler:

Çukurambar soruşturmasında gözaltına alınan subaylar silahlı örgüt ve suikast suçlamasını reddederken, bir albayı bir yıldır izlediklerini açıkladı. Mahkeme de krokileri “yeterli delil” kabul etmedi. Şahin’in evinin bulunduğu krokinin de bozulan yazıcıyı götürecek olan ere tarif için çizildiği belirtildi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast planladıkları gerekçesiyle “silahlı örgüt kurmak” ve “halkı hükümete karşı isyana tahrik” suçlarından tutuklanmaları talep edilen ancak mahkeme tarafından delil yetersizliğinden serbest bırakılan Albay E.Y.B. ve Binbaşı İ.G., ifadelerinde polisi suçladı.

Albay E.Y.B., 1 yıldır bir albayı izlediklerini, olay günü de saat 14.00’e kadar bu izlemeyi sürdürdüklerini belirtirken, cebinden çıktığı öne sürülen, üzerinde Arınç’ın oturduğu apartmanın isminin yazılı olduğu kâğıt için, “Bulunan pusula bana ait değildir. O ana kadar üzerimde böyle bir not yoktu. Polisler bizi arabadan çıkarttığında, ellerimi arkadan kelepçelediler. Üst araması da yaptılar. Kanaatimce polisler ihbarın devamında soruşturmayı derinleştirebilmek için cebime bunu koydular” dedi.

Binbaşı İ.G. de aynı kâğıt için, “Bizi araca koydular. Şoför polis araçtan inince, tutanak tutmak üzere getirilen kâğıtların altına baktığımda, E. albaydan çıktığı söylenen adresin aynısının bir A 5 kâğıdına yazılı olduğunu gördüm” diye konuştu.

Milliyet, Çukurambar’da yakalanan Albay E.Y.B. ve Binbaşı İ.G.’nin, önceki gün tutuklanma talebiyle sevk edildiği Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savunmalarına ulaştı.

Albay E.Y.B.’nin ifadesi

‘CEBİME KAĞIDI POLİSLER KOYDU’

KAMERA KAYITLARINDAN BAKIN: “Albay Y.A.’nın şifahi emri ile izlemeye başladık. 10.15’te kiralık araçlardan biriyle, izlediğimiz kişinin evine gittik. 11.15’e kadar bekledim. İzlediğimiz kişi 3 bayan ile hareket etti. Ben de takibe başladım. Bir süre sonra araç durunca ben de önüne geçip 200 metre ileride durdum. İzlediğim araçtan 2 bayan indi. Takibe devam ettim. İzleme ile görevli Binbaşı İ.G.’ye de haber verdim. Amacım, İ.G.’nin takip için hazır olmasını sağlamaktı. Gençlik Parkı’na geldiğimizde ikinci kez aradım ve çağırdım. Önümüzdeki şahıs AnkaMall’a gitti. 14.00’te de evine döndü. Aracını kapalı otoparka çekti. AnkaMall’da Sabri Özel mağazasından alışveriş yaptı. MyFish adlı yerde yemek yedi. Bu, kamera kayıtlarından tespit edilebilir. İzlediğimiz kişinin ve benim cep telefonlarımdan da tespit edilebilir. 14.00’te kapalı garaja girince izlemeyi kestik. İ.G. ile pastaneye gidip çay içtik. Çaydan sonra TOKİ konutlarındaki dairemin aidatını görüşmek için tek arabayla buraya gittim. Kiralık arabayı bulunduğu yerde bıraktık. Saat 17.00 gibi kiralık aracın yanına geldiğimizde polisleri gördük.

PUSULA BANA AİT DEĞİL: Olay yerinde başım üşüdüğünden cebimden beremi çıkarttım. Çıkartırken üzerinde “1424. cadde Feza A.” yazan not düştü. Not, beremi cebimden alırken yere düştü. Hava karanlık olduğundan kâğıtta ne yazdığını göremedim. Düştüğü için alıp cebime koydum. Ben eğilirken, polis de benimle birlikte eğildi. Yerden kâğıdı alıp notu da polise gösterdim. Elim cebimdeyken, elimi çıkarttığımda kâğıt da elimdeydi. Su içmek için kapağı açtım. Kapakla kâğıt sağ elimdeydi. Polis ‘aç elini’ dedi. ‘Yutacak’ diyerek üzerime atladılar. Bulunan pusula bana ait değildir. Kime ait olduğunu da bilmiyorum. Montumun sağ yan cebine nasıl girdiğimi bilmiyorum. O ana kadar üzerimde böyle bir not yoktu. Polisler bizi arabadan çıkarttığında, ellerimi arkadan kelepçelediler. O anda üst araması da yaptılar. Kanaatimce polisler ihbarın devamında soruşturmayı derinleştirebilmek için cebime bunu koydular.

KÂĞITTAKİ ADRESİ BİLMİYORUM: 1 yıldır o bölgede görev yapıyorum. Aynı kişiyi izliyorum. İzlediğim albayın evini biliyorum. Böyle bir adresi taşımama gerek yok. Pusuladaki adreste kimin oturduğunu ve adresin neresi olduğunu ise bilmiyorum. Basın kartını kayınbiraderim bana 15 yıl önce verdi. Maçlara serbest girebilmem için verdi ama hiç kullanmadım. Cüzdanımda olduğunu bile unutmuştum.

OĞLUM ÖZET ÇIKARTMIŞ: Araçtan çıkan krokiden aramaya kadar haberim olmadı. Bilgisayar tamiri için Astsubay M.U.’nun askere çizdiği kroki olduğunu öğrendim. Ajandamda Abdullah Gül ile başlayan yazı bana ait değildir. Oğluma aittir. Oğlum 16 yaşındadır. Musa’nın Gülü ve Musa’nın Çocukları kitabından bana özet çıkardığını söylemiştir. Zaten hepsi 1 sayfadır. Konya Karapınar’daki birliğin listesini, yeğenim buraya askere gideceği için tanıdığım kimse var mı diye çıkarttım. Belirtilen telefonlar bana aittir. İkisini birlikte taşırım. Diğer numara ise oğluma aittir. Sinyal bilgilerinin Çukurambar göstermesinin nedeni, bazen oraya alışverişe gitmemizdendir.

KAYITLARA BAKIN: Olay günü, izlediğimiz albay, eve girmeden önce evinin yanında bulunan marketten alışveriş yaptı. Saati de 13.00-14.00 arasındadır. Varsa kamera kayıtları da bunu kanıtlayacaktır. Apartman kamera kayıtları da bizi görüntülemiş olabilir. 2007’den bu yana Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndayım. O tarihten bu yana 6 bilgisayarımız olmuştur. Hiçbir zaman 19 bilgisayarımız olmadı. Çünkü biz zaten 8 kişiyiz.

1 YILDIR İZLİYORUZ: Ben ilk defa izleme yaptım. 1 yıl bu görevi devam ettirdik. Ama 1 yıl boyunca bilgi sızdırdığını tespit edemedik. Görevin sonlandırılması için arkadaşlarımızla konuştuk. Teklifimizi Y. albaya ilettik. Temmuz ayıydı. Y. albay da kabul etti. Ekim ayına kadar bu izlemeye son verdik. Ekim ayında üstlerinden aldığı emir gereğince Y. yeniden göreve devam edeceğimizi söyledi. Evrak imha işlemine katılmadım. Evrak imha edildiğini biliyorum. Bunlar emirle yapılmaktadır.

Binbaşı İ.G.’nin ifadesi

‘AYNI ADRES POLİSTE DE VARDI’

GENEL AMAÇLI ARAMA: Bir albayı izliyorduk. Hüdaverdi Pastanesi’ne geldik. Ben yolun karşısına, E. albay pastanenin önüne park etti. İzlediğimiz kişinin evden çıkmayacağını anladığımız için özel işlerimiz için TOKİ’ye gittik. Döndüğümüzde E. albay arabadan inmeye çalışırken, her iki taraftan polisler gelerek bizi araçtan çıkarmaya çalıştı. Biri kolumdan biri başımdan tuttu. Asker olduğumu söylediğim halde çıkarmaya çalışıyorlardı. Kollarımı arabaya dayatarak üst araması yaptılar. Kimliğimi görünce beni bıraktılar. E. albayın yanına gittiğimde elleri arkadan kelepçeliydi. Araması bitince polis kelepçeyi çıkardı. Arama kararı istediğimizde bize bir fotokopi ve genel amaçlı bir arama kararı gösterildi.

A5 KÂĞITTA AYNI ADRES VARDI: Merkez Komutanlığı’nda görevli albay gelmeden önce polisler E. albayın elini tuttular. Elinde bir şey var diye birisi bağırdı. Elini açıp birşey aldılar. Albay bu şeyi yemeye çalışmadı. Bizi polis aracına aldılar. Şoför polis, araçtan inince, tutanak tutmak üzere getirilen kâğıtların altına baktığımda, Erkan albaydan çıktığı söylenen adresin aynısının bir A5 kâğıdına yazılı olduğunu gördüm. Alt tarafında dairesel şekilde karalamalar vardı. Tutanak tutulurken bu adresin, minübüs içerisinde bulunan tutanak kâğıtlarının altında yazılı olduğunu söylemeyi aklıma getiremedim. Bunu sonra hatırladım. Hafta sonları izlediğimiz albayın oturduğu adrese birçok kez gitmiştimdir.

Neyle suçlandılar?

Savcılığın, 3 subayın TCK’nın 314. maddesinde düzenlenen “silahlı örgüt kurmak”, “silahlı örgüte üye olmak” ve 313. maddesinde düzenlenen “Örgüt faaliyeti çerçevesinde halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyana tahrik” suçlarından tutuklanmasını istediği öğrenildi. Savcılık, subayların ayrıca, Terörle Mücadele Yasası’nın 7. maddesi uyarınca, “terör örgütü kurmak, yönetmek ve propagandasını yapmak” suçlarından tutuklanmasını talep etti. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi ise, “Bu suçları işledikleri konusunda kuvvetli şüphenin varlığını gösteren olgu ve tutuklama nedeni bulunmadığından, tutuklama talebinin reddine” karar verdi.

‘Genelkurmay zan altında’

Gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan subayların avukatları, müvekkillerinin ifadelerinde sözünü ettiği delillerin hiçbirinin savcı tarafından toplanmadığını, buna karşılık, polisin dosyaya çok sayıda belge koyduğunu belirtti. Avukatlar, delillerin toplanması halinde, izlenen albay ile subayların 200 metre aralıklarla birbirini takip ettiğinin görülebileceğini ancak bu yapılmayarak Genelkurmay’ın zan altında bırakıldığını kaydetti.

Avukatlar, soruşturmaya dayanak yapılan ihbar numarasının 123 06 06 olduğunu, bunun ihbarın ABD’den yapıldığını gösterdiğini, ABD’den subayların kullandığı araçların plakasının bile verildiğini ifade etti. Avukatlar, ihbarın 155’e değil, TEM şubeye yapılmasına da dikkati çekti.

Görevlerine döndüler

Alınan bilgiye göre serbest bırakılan 8 askeri personel, dün arama çalışmaları süren Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki görevlerine geri dönerek, mesai yaptı. Savcılık ise dosya için gizlilik kararı aldırdı. Savcılığın, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun yayın yasağı konulması talebini reddeden mahkeme kararına da itiraz ettiği öğrenildi.

Subayların izlediğini söylediği albayla, Arınç’ın evi arasında yaklaşık 400 metre bulunduğu ortaya çıktı. İki apartman arasında sadece bir caddenin bulunduğu anlaşıldı. Subaylar, ifadelerinde başta B.K.’nın ismini vermediklerini ancak suçlandıkları için izleme faaliyetini açıklamak zorunda kaldıklarını kaydetti.

Beşinci arama

Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda dün 5’inci arama saat 11.10’da başladı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Kadir Kayan ve beraberinde Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin de bulunduğu 4 araçlık konvoy dün saat 11.10’da Kirazlıdere mevkiindeki askeri bölgeye geldi. Soruşturma kapsamında Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki 4. arama önceki gün saat 23.40’ta sona ermişti.

ALBAY Y.A.’NIN İFADESİ

‘Emri ben verdim’

Alınan bilgiye göre, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Seferberlik Bölge Başkanı Albay Y.A. da savunmasında şunları söyledi:

ÜST KOMUTANLAR: Görevli arkadaşlarım yakalandıkları yerde bilgi sızdıran bir arkadaşı takip ediyorlardı. İzlenen kişi bir kurmay albayımızdır. Bu kişiyi 1 yıldır izliyoruz. Bu süre içerisinde bilgi sızdırmadığından sonuç alamadık. İzleme görevini veren kişi de benim. İzleme görevi konusundaki emri de üst komutanlardan aldım. Bu şahsın bilgi sızdırdığını bilmiyorduk. Olay günü ailemle Genelkurmay kantinindeydim. Ailemi orada bırakıp olay yerine gittim. Yolda E. albayı arayıp olay yerini sordum. İzlenen albay, arkadaşların yakalandığı yerin çaprazında oturuyordu. Olay yerine gittiğimde 20 kadar polis vardı. Personelimin gözaltında tutulduklarını gördüm. Görevli polis bana, personelin kullandığı iki aracın plakasını vererek, suikast yapılacağı ihbarı olduğunu, bu yüzden arkadaşların alındığını söyledi. Arkam dönükken bir kargaşa yaşandı.

SUİKAST DEĞİL YAZICI KARTUŞU: Polislerden birisinin ‘yapma komutanım’ dediğini duydum. Baktığımda, polis, Albay E’yi bileğinden tutuyordu. Sonra elinden bir kâğıt alındığını söylediler. Kâğıdı bana da gösterdiler. Albay E’nin kâğıdı yemeye çalıştığını görmedim. Bunu yapsa bile göremezdim çünkü arkam dönüktü. İlk kez böyle bir emir aldım. Daha önce böyle bir izleme gerçekleştirmedik. Yakalanan araçlardan biri resmi aracımızdır. Araçtaki krokiyi uzaktan gördüm. Araştırdığıma göre, astsubayımız M.U. çizmiştir. Bozulan bilgisayar yazıcısını tamir için askere vermek amacıyla çizmiştir. Krokiye rağmen asker, HP bilgisayar tamir yerini bulamamıştır. Yardım aldığı polisin tarifi üzerine bulmuştur. Bu olay 2 ay önce gerçekleşmiştir.

KOZMİK EVRAKLARIN İMHASI: Zaman zaman, kozmik evrakların imhası için üstlerden emir gelmektedir. İmha edeceğimiz evrakları kırpma makinesiyle kendimiz kırparız. Kozmik evrakları önce bu makineden geçirip, poşete koyup imha ederiz. İmha işlemi tutanakla, subay veya astsubay tarafından yapılır. Söylenildiği gibi, bu işi erler yapamaz. Ama erler imha işlemini görmektedir. 10-15 günde bir bu işlem yapılır. Son imha işlemini, olayın olduğu cuma günü değil, önceki cuma yaptık. Olaydan önce yani 18 Aralık’ta olabilir.

Kaynak: Milliyet

Açık İstihbarat, 31 Aralık 2009

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Cmt Oca 02, 2010 13:32
gönderen Başkomutan
O ihbar telefonu ABD'den gelmiş

Resim

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast hazırladıkları iddiasıyla gözaltına alınan subayların, yakalanmalarını sağlayan ihbar telefonunun ABD'den açıldığı ortaya çıktı. ABD'den Gelen ‘ihbar’ telefonunda 2 aracın plakalarının bile polise verildiği anlaşıldı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı da aramanın yurt dışından yapıldığını tespit etti.

SUİKAST İHBARI ABD'DEN
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast hazırladıkları iddiasıyla gözaltına alınan subayların mahkeme ifadelerinden ilginç ayrıntılar ortaya çıktı.

Hürriyet’in haberine göre, subayları yakalatmak için ABD’den açılan ihbar telefonunda iki aracın plakasının da polise verildiği anlaşıldı. Seferberlik Bölge Başkanı Albay Yusuf A., Albay Erkan Y.B. ve Binbaşı İbrahim G.’nin Ankara 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ifadeleri sırasında avukat Süleyman Ayhan, savcılığın, şüpheleri Genelkurmay üzerinde toplayacak bir yöntem uygulandığını savundu. İfade tutanağına göre Ayhan şunları söyledi

“İstediğimiz deliller araştırılsaydı başından itibaren takibi yapılan Kurmay Albay Baki K.’nın kullandığı cep telefonu ile müvekkillerime ait cep telefonlarının 200 metre aralıklarla birbirini takip ettiği, aynı baz istasyonlarından geçtiği tespit edilebilirdi. Ama bu yapılmamıştır. “

DERİN BAĞLANTILAR
Ayhan, “Özel Kuvvetler, onun da bağlı olduğu Genelkurmay zan altında bırakılmıştır. Soruşturmaya dayanak yapılan ihbar numarası 123 06 06’dır. Bu numara Amerika üzerinden yapılan bir ihbarı kanıtlamaktadır. Amerika’dan yapılan ihbarda müvekkillerimin kullandığı araç plakaları bile verilmiştir “ diye konuştu.

TİB DE DOĞRULADI
Öte yandan, Milliyet’te yer alan bir habere göre de, Arınç’a yönelik eylem olacağı ihbarını bildiren telefon numarasının belirlenmesi için TİB’in gönderdiği yazının yanıtı savcılığa ulaştı. Arınç’a yönelik suikast amacıyla iki aracın Çukurambar’da ” dolaştığı “ bilgisi verilen ihbarın geldiği telefon numarası Türk Telekom sistemine dahil çıkmadı. TİB’in gönderdiği yazıya göre, aramanın büyük olasılıkla yurt dışında bir aboneye ait olduğu belirtildi.

Şimdi o telefonun izi sürülecek ve derin bağlantılar, operasyonun kimler tarafından ne amaçla yapıldığı ortaya çıkartılmaya çalışılacak.

internethaber

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzr Oca 03, 2010 2:47
gönderen Türk-Kan
ARINÇ'a Suikast Yalanı: İhbar ABD'den






TSK'dan Hâkimi Takip İddialarına Yanıt






16 Katlı Binadan Genelkurmay mı izlenecek?


Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Pzt Oca 04, 2010 12:07
gönderen Comte
Genelkurmay'ın talebine ret!
Genelkurmay'ın Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki aramaların durdurulması talebini mahkeme reddetti.

Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşavirliği 31 Aralık’ta özel ulak ile gönderdiği dilekçede, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimi Kadir Kayan’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bulunduğu semtte iki subayın yakalanmasının ardından kozmik odalarda yaptığı aramanın durdurulması ve belgelerin imha edilmesi istenmişti.

Dilekçede, “devlet sırrı” niteliğindeki bilgi ve belgelerin yazıldığı tutanağın hemen imha edilmesi gerektiği savunulmuştu.

Genelkurmay'ın dilekçesi Ankara 12'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde değerlendirildi.

Mahkeme, talebin reddine karar verdi.

ARAMALAR SÜRECEK Mİ?

Bu arada, Hakim Kadir Kayan tarafından 3 Ocak'ta Seferberlik Tetkik Kurulu'nda 6. kez başlatılan aramanın aynı gün geç saatlerde tamamlandığı belirtildi.

Aramaların yeniden başlayıp başlamayacağı henüz bilinmiyor.

Vatan, 04.01.2010

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Prş Oca 07, 2010 14:49
gönderen Oğuz Kağan
Kozmik odada Gülen incelemesi

Eminağaoğlu, Dışişleri'nin kozmik odasında Fethullah Gülen araması yaptı.

Eski YARSAV Başkanı Eminağaoğlu'nun Fethullah Gülen soruşturması kapsamında, Dışişleri Bakanlığı'nda gizli belgelerin saklandığı odada inceleme yaptığı ortaya çıktı.

Radikal Gazetesi'nden Mesut Hasan Benli'nin haberine göre; Seferberlik Ankara Bölge Başkanlığı’nda Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Kadir Kayan tarafından yapılan aramaların bir benzerinin, 2003 yılında Fethullah Gülen cemaatine ilişkin soruşturma kapsamında Dışişleri Bakanlığı’nda yapıldığı ortaya çıktı.

Araştırmayı yapan da kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim: Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanlığı yaptığı dönemde sık sık hükümete karşı çıkışlarıyla gündeme gelen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu.

Savcı Eminağaoğlu, bakanlıktaki dışarıya çıkarılması, çoğaltılması yasak olan ve çelik kasada muhafaza edilen kriptoları tek tek incelenmiş. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün büyükelçiliklere gönderdiği ve AKP hakkındaki kapatma davasında da delil olan “Fethullah Gülen okullarına ve cemaatlere ayrımcılık yapılmasın” talimatlarını Eminağaoğlu, bu aramada ele geçirmiş.

2003’te Dışişleri Bakanı Gül’ün Avrupa’daki büyükelçiliklere, Milli Görüş Teşkilatı ve Fethullah Gülen okullarına ayrımcılık yapılmaması direktifiyle iki kripto gönderdiği ortaya çıkmıştı. Bu basına yansıyınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülen cemaatine yönelik soruşturma çerçevesinde kendisine ulaştırılan iki kripto dışında başka kripto bulunup bulunmadığını ‘çok ivedi’ bir şekilde Dışişleri’nden talep etmişti.

Gül’ün teklifi

Başsavcılığa bir yazıyla yanıt veren Dışişleri Bakanı Gül, söz konusu metinlerin çelik kasalarda muhafaza edildiğini belirterek şu uyarılarda bulunmuştu:

“Söz konusu genelgeler bakanlığımız merkez teşkilatı ile dış teşkilatı arasında mevcut şifre muhaberatı yoluyla intikal ettirilmiş olup, bakanlık birimleri arası bu tür şifreli yazışmanın tabi bulunduğu devletin diğer hassas korumalarını da bağlayan, uyulması zorunlu, sarih haberleşme güvenliği kuralları mevcuttur. Bu bağlamda söz konusu metinlerden örnek çoğaltılması, merkezde bakanlık dışına, yurtdışında dış temsilcilik dışına çıkarılmaması, ayrıca sürekli strong-room’larda (çelik kasa odalarda) muhafaza edilmesi gerekmektedir. Söz konusu ilk kripto genelge örneğinin gönderilmesine ilişkin taleplerinin karşılanmasına imkân bulunmamaktadır. Buna karşılık, başsavcılıklarınca terfik edilecek bir savcının önceden randevu alarak bakanlığımızda teşrifle metin üzerinde gerekli incelemenin yapılabileceği düşünülmektedir.”

Böylece eski Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 88. maddesi uyarınca söz konusu belgeleri inceletmeme yetkisi bulunan Gül, söz konusu kriptoların incelemesine sınırlı bir şekilde izin vermiş oldu.

Bakanlığın söz konusu yanıtı üzerine Yargıtay Başsavcılığı, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu görevlendirdi. Eminağaoğlu, bakanlıkta şifrelerle girilen ve ‘çok gizli’ kriptoların bulunduğu odada, Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Genel Müdür Yardımcısı’nın gözetiminde inceleme yaptı ve tutanak tuttu.

Söz konusu kriptolar çözdürülünce, Gül’ün dış teşkilatlardan ‘Milli Görüş Teşkilatı ve Fethullah Gülen okulları için destek istediği’ tespit edildi. Eminağaoğlu’nun tespit ettiği kriptolar AKP hakkında açılan kapatma davasında Cumhurbaşkanı Gül’e siyaset yasağı istenilmesine de gerekçe yapılmıştı.


Gerçek Gündem, 7 Ocak 2010





8 Mermi Neden Sürat Kargo'yla Gönderildi

Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanlığı’nda arama yapan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Hakim Kadir Kayan ve soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Bilgili’ye 8’er adet mermi gönderildi. Mermilerin olduğu paket Sürat Kargo firmasına sahte bir adres ve isim gösterilerek verilmişti. Bu nedenle paketi veren kişiye henüz ulaşılamadı. Olayda Kadir Kayan’a dönük bir tehdit olduğu iddiası ortaya atılırken, kimi yorumcular da böyle bir gönderinin komplo olduğu üzerinde duruyor.

Peki hakim Kadir Kayan’a bu mermileri gönderenler neden Sürat Kargo’yu tercih etti?
Neden posta ile göndermedi?

Ya da başka bir kargo şirketini tercih etmedi?

Sürat Kargo daha önce de gündeme gelmişti

Sürat Kargo’nun adı son dönemde Fethullah Gülen Cemaati ile beraber anılıyor.

Okullarda ücretsiz olarak verilen ders kitaplarının dağıtılması ve okulların evraklarının taşınması işinin Sürat Kargo’ya verilmesi meclisin gündemine gelmişti. CHP Antalya Milletvekili Osman Özcan, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e konu üzerine soru önergesi vermişti. Özcan soru önergesinde: “Halk Eğitim Müdürlükleri'ne gönderilen bir genelge ile Açık Liseler'e yapılan başvuruların Sürat Kargo ile yapılması istenildi mi? Sürat Kargo ile Zaman Gazetesi arasında bir bağlantı var mıdır? Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, Sürat Kargo'ya 2005'ten bu yana ne kadar ödeme yaptı?” diye sordu.

Sürat Kargo’nun kurumsal tanıtımları Zaman Gazetesi’nde geniş yer buluyor.

Referanslar ve cemaat

Sürat Kargo’nun ''http://www.suratkargo.com.tr'' adresli internet sitesinde referansları ise dikkat çekiyor.

Bu referanslar arasında cemaate yakınlığıyla bilinen Zaman gazetesi (Feza Gazetecilik A.Ş), Bank Asya, Samanyolu Televizyonu Pazarlama (Dünya Pazarlama), Samanyolu TV, NT Kitap Kırtasiye, Kanal 7, Yimpaş Holding, Deniz Feneri Derneği gibi kuruluşlar bulunuyor.

Hakim ve savcıya gönderilen 8 merminin postalandığı şirket, ilişkileri ile dikkat çekiyor.


Odatv.com, 7 Ocak 2010

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Prş Oca 07, 2010 22:57
gönderen Mustafa Recep
balık baştan kokar,
ama tuz var,
peki tuz kokarsa ne var;

general başbuğ = rüştü erdelhun mu?

ben yazamam yazarsam felaketim olur?

Re: "TSK'ya Suikast"ın Perde Arkası

İletiGönderilme zamanı: Prş Oca 07, 2010 23:42
gönderen Ram
Kemalist54 yazdı:balık baştan kokar,
ama tuz var,
peki tuz kokarsa ne var;

general başbuğ = rüştü erdelhun mu?

ben yazamam yazarsam felaketim olur?


Kasaptaki soğana et doğranmamalı. Doğranırsa da tuzlanmamalı. O zaman Hilmi'yi benzetecek başka biri bulunmalı, Hilmi açıkta kalmamalı.

Yaz sen, fekâhet olsun diye, Asimetrik Hazretleri alınmaz, çok çok gönül koyar.