1. yüz (Toplam 1 yüz)

Akp'li Bakanlar ve Tarikatlar

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 05, 2010 20:28
gönderen bozkurtlar diyari
Akp'li Bakanlar ve Tarikatlar !!!!!!

Recep Tayyip: Nakşibendi İskenderpaşa Dergahı müridi

Abdullah Gül: Büyük Doğu ekolünden geliyor. Necip Fazıl Nakşibendi şeyhi Abdülhakim Arvasi'nin dergâhının etkisiyle tarikat-cemaat ilişkilerine katıldı.

Abdulkadir Aksu: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
M.Ali Şahin: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Beşir Atalay: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Ali Babacan: Korkut Özal'ın yetiştirmesi. Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Vecdi Gönül: İskenderpaşa Dergahına yakın

Ali Coşkun: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Kemal Unakıtan: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Recep Akdağ Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Binali Yıldırım Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Sami Güçlü: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Hilmi Güler: Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi
Zeki Ergezen Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı müridi

Murat Başesgioğlu: Said-i Nursi'nin öğrencilerinden.
Hüseyin Çelik: Nur tarikatı müridi
Mehmet Aydın: Nurcuların Fettullahçı kolundan
Bülent Arınç: Nur tarikatı müridi ve Menemen olayı yobazı, haşhaşi Mehmet'in torun


TARİKATLAR
Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini anlama ve yaşama şeklidir. Farklı yorumlamalar dinlerin farklı uygulama biçimlerini ortaya koymuştur. Bu farklı yorumlama-uygulama anlayışlarından "Mezhep’ler” doğmuştur.

İslami tarikatlar "tasavvuf’tan” doğmuştur. Kimi tasavvufçulara göre dinin açık anlamları bilgisizler içindir. Onlara göre dinin bilgili kişiler için gizli anlamları vardır. Bu gizli anlam, ancak büyük bilgililerin yorumlarıyla açığa çıkarılabilir. Ruhban sınıfının, İslam'daki yeri, bir mantık ile sağlanmak istenmiştir.

Tarikatlarda bir de Rabıta denen bir kavram vardır. «Şeyhin şeklini zihinde canlandırmaktır» diye tanımlanabilir. Nakşibendiliğin de savunduğu "Rabıta" kavramının özü; Müridin şeyhe canfedâ bir şekilde bağlanmasını sağlamaktır. Müritlik sıfatını kazanan kişiye sürekli şekilde rabıta yaptırılır.

Rabıtanın en önemli şartı, şeyhin şeklini zihinde canlandırmak ve sanal alemde hep onunla yaşamaktır. Tarikat şeyhinin, ibadet ve inanç sistemi içindeki son derece baskın yapısını ortaya çıkaran kavram da işte bu Rabıta'dır. Rabıta, Allah'a değil, şeyhe "kul" yetiştirmektedir. Ayrıca şeyhin gözde adamları tarafından müritlere sürekli olarak şeyhin «keşif ve kerametleri, manevi üstünlükleri, yüce ahlâkı ve Allah katındaki mertebesi» hakkında telkinler yapılır. Bu telkinler o kadar sürekli ve etkilidir ki, anlatımlar esnasında bazı müritler dayanamayarak baygınlık geçirir, bazıları acaip sesler çıkarır; bazıları ise kendilerini yere atarlar. Buna da tarikat dilinde «cezbeye kapılmak» denir.

Mürit uzun süre bu telkinler altında artık şeyhin bir kulu ve kölesi haline gelir. Hz. Muhammed'in hayatında bu tür saçmalıklar asla yoktur. O, sevinmiş, üzülmüş, öfkelenmiş ve özetle mahrem olmayan hiçbir insani niteliğini gizlememiştir. O'nun insani özellikleri çok belirgindir. Ama İslam dinini yorumluyoruz diye ortaya çıkan birçok şeyh, şıh ve hocaefendi gibi adamlar kendilerini ulaşılmaz yerlere koymuş, kendilerine biat edilmesini istemiş İslam'da hiç yeri olmayan bin türlü sahtekarlık ile masum insanları kandırabilmişlerdir.

Nakşibendilik; İslam dininin en önemli tarikatlarından biridir. Hoca Ahmet Yesevi'nin düşüncelerini yorumlayan Bahaeddin Nakşibend tarikatın kurucusudur. Tarikat da ismini, Farsça "nakış yapan"anl****** gelen Nakşibend'den alır.

Nakşibendiliğin 7 kolu vardır. Türkiye'de günümüze değin gelebilen ve gücünü koruyabilen sadece Nurculuk ve Süleymancılıktır. Nurculuk, Said-i Nursi (1873-1960) tarafından kurulmuştur. Süleymancılık da Süleyman Hilmi Tunahan (1888-1959) tarafından kurulmuştur.

Nakşilerin en etkin olanı, Said-i Nursi Nurculuğunun bir uzantısı olan Fettullahçılıktır.

"Merkez"de yer alan Nakşiliğin en yobaz uzantısı, Tayyip Erdoğan'ın da müridi bulunduğu İskenderpaşa Dergahı'dır.

Kurtuluş savaşına karşı Nakşibendiler Anadolu'daki "bazı tarikatların", "Aydınlığa yönelik düşmanlıkları" çok eskilere dayanır. Ama en belirgin düşmanlıklar, II. Abdülhamit'in bu tarikatları "ilericiler" üstüne salmasıyla belirginleşir.

Nakşibendiliğin, devletin içine sızması da bu süreçte olur. II. Abdülhamit'in oluşturduğu 4 bin kişilik jurnalci ordusunun nüfusunu tarikatlar oluşturmuş; Abdülhamit'in halka uyguladığı zulmün, taşeronluğunu yapmışlardır. Osmanlı'nın halk üzerindeki sömürüsünü perdeleyen tarikatların en önemli gerici ayaklanması 1909'da olur. II. Meşrutiyet ile hesaplaşma, İngilizlerin tahriki ve maddi yardımıyla İstanbul'da gericilerin ayaklanmalarıyla sonuçlanır. Tarihte, 31 Mart gerici ayaklanması olarak bilinen bu irtica olayında, İngilizler ile işbirlikçilerin rolünün üstü hep örtülmüştür.

Özellikle Cumhuriyet dönemindeki Nakşibendi Şeyh Sait'in isyanında ise, emperyalizmin işbirlikçiliği utanç belgeleri olarak su yüzüne çıkmıştır. Kurtuluş Savaşımız devam ederken, "Hilafet ordusu" örgütlenmesine yine işbirlikçi-gerici tarikatlar öncülük eder. Tarikatlardan medrese hocalarına, Şeyhülislama, Galata Bankerlerinden Sultana kadar bütün işbirlikçiler, Anadolu Halkı'nın dini inançlarını istismar ederek henüz çekirdek halindeki bağımsızlık savaşını boğmak için işgal güçleri ile "işbirliği" yapmaktaydılar.

Çeşitli tarikatlardan da yüzlerce işbirlikçi mürit Anadolu'ya dağılıyordu. Sultan ve din adamlarının ferman ve fetvalarıyla halkın karşısına çıkıyorlar halkı kışkırtmaya, ayaklanmalar örgütlemeye çalışıyorlardı Emperyalist açık işgalin Anadolu halkında yarattığı tepkiyi örtbas etmeye ve bu tepkinin Ulusal Kurtuluş Savaşı'na destek oluşturmasını engellemeye çalışıyorlardı.

Hilafet Ordusu'nun kurulması döneminde çıkarılan " Şeyhülislam Dürrizade Fetvası" olarak tarihe geçen ihanet ve utanç belgesinde bağımsızlık savaşına katılan herkes "halifeye isyan"la suçlanıyor ve halifenin düşmanı, İslam dinine karşı suçlu ilan ediliyordu. Fetvada tüm inanmış Müslümanlara, Allah adına, bağımsızlıktan yana olanları acımasızca yok etmeleri emrediliyordu. Nihayetinde Fetva şu soru ve cevapla bitiriliyordu:

"Asilerin katli caiz midir? El cevap vaciptir"

Bu fetvanın dağıtılması için İngiliz uçakları kullanılır!.. Halkın çoğunluğu vatan hainlerinin bu tür çağrılarına cevap vermese de işbirlikçi gericiler, Bağımsızlık Savaşımız sırasında irili-ufaklı gerici ayaklanma başlatırlar.

Bunların belli başlıları: Şeyh Eşref, Birinci-İkinci Bozkır, Konya, Birinci-İkinci Anzavur, Ali Batı, Birinci-İkinci Düzce, Birinci-İkinci Yozgat ve Zile ayaklanmalarıdır. Özellikle de Nakşibendi Tarikatı, bu ayaklanmalarda ön plana çıkıyordu.

Konya ve Düzce yörelerinde yaşanan ve "Bozkır Ayaklanmaları" olarak bilinen ayaklanmalar Nakşibendilerce yönetilir. "Din elden gidiyor" diyerek bayrak açan Nakşibendilere, hem Sultan hem de İngilizler silah başta olmak üzere her türlü desteği sunarlar. Ayaklanmaların amacı, padişahı ve halifeyi korumak, Anadolu'da başlayan Bağımsızlık Savaşımızın önünü kesmektir.

Cumhuriyet Dönemindeki Nakşibendi Ayaklanmaları:

* 1924 Şeyh Sait Kürt-İslam Ayaklanması (İngiliz kışkırtmasıyla ayaklanan Şeyh Sait ve etrafındakiler Nakşibendidir)
* 1925 Rize Ayaklanması (Şapka reformuna karşı ayaklananlar Nakşibendi tarikatı üyesidirler)
* 1930 Menemen Ayaklanması (Kubilay'ın başını kesip bir sırığa takanlar Nakşi Derviş Mehmet ile birlikte şeriat istemi ile ayaklanmışlardır )
* 1933 Bursa Ayaklanması (Nakşi Şeyhi İbrahim Türkçe Ezana karşı ayaklanmıştır )
* 1935 Nakşi Şeyhi Şeyh Halid Eruh'ta kendisini mehdi ilan etmiş ve silahlı başkaldırıda bulunmuştur. Fransız koruması ile Suriye'ye kaçmıştır
* 1935 Çorum İskilip İlçesinde Nakşi Şeyhi Kalaycı şeriat isteyerek ayaklanmıştır.

TÜRKİYE SİYASİ TARİHİNDE KARŞI DEVRİMCİLİK


1950'den beri "manevi değerleri" savunduğunu söyleyen "muhafazakar" partiler tarafından yönetilen bu ülke, emperyalizmin güdümündeki politikalarla kültür erozyonu yaşadı. Demokrat Parti–Adalet Partisi-Anavatan Partisi-Doğru Yol Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında sömürülen bir ülke haline gelmek gerçekleşmişdir.

Said-i Nursi'nin elini öpen Demirel, ABD'nin ''bizim çocuklar''ının lideri, darbeci general Evren, Şeyh Zait müridi Erbakan, Amerikan pasaportlu Çiller, Nakşibendi müridi Özal, Özal, çömezi M.Yılmaz Hikmetyar'ın dizi dibindeki Tayyib, Fettullah muhribi Arınç... Birbiri peşine ülke yönetimine gelen bu insanların hiçbirinin Atatürk ile de Atatürkçülük ile de bir ilişkisi yoktu. 1946 tartışmasız biçimde bir dönüm noktasıdır.

Kemalist Devrimin yüz vermediği tarikatlar, karşı devrimin evi Demokrat Partide yuvalanacaklar ve oy pazarlığında saf tutacaklardır. Karşı Devrim; 1950 Demokrat Parti'nin tek başına iktidarı ile etkin olarak başlar. Menderes Döneminde, Nakşi kolları olan Süleymancılık ile Nurculuk palazlanmaya başlar.

ARAMCO Arab-Amerikan ortak petrol şirketi aracılığıyla Amerikancı İslam akımlarına kaynak aktarımı başlar. 1962'de bu görevi RABITA örgütü üstlenir RABITA'nın kuruluşunda Menderes'in milletvekili Ahmet Gürkan ile Sebilül Reşat dergisi sahibi Salih Özcan da vardı. Salih Özcan Suud sermayeli Faysal Finans'ın önemli hissedarlarındandır. Faysal Finansın diğer "Nakşi" Türk ortakları Ahmet Tevfik Paksu ve Halil Şıvgın'dır. Önce Demokrat Parti sonra da Adalet Partisi'nde yuvalanan Nakşibendiler, dinci örgütlenmelerini ancak 1970'te Milli Nizam Partisi ile hayata geçirirler...

Bu parti, Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun müridi Necmettin Erbakan tarafından kurulur. Ancak Erbakan, diğer işbirlikçi müritlerden farklı olarak, çok az da olsa anti-emperyalisttir. ABD'nin yönettiği 1980 darbesi ve 82 Anayasası Karşı Devrim sürecinin bir önemli aşamasıdır. Kenan Evren-Turgut Özal ikilisi, Kendilerini sağ-muhafazakar-milli ve manevi değerlere saygılı-laikliği zedeleyecek kadar dine saygılı olduğunu söyleyen bu insanlar Atatürk'ün Cumhuriyete temel kıldığı kurumları birer birer yıktılar.

Hukuk devletinin, eğitim birliğinin temelini çökerttiler. Dinsel ve etnik bölücülüğün yurt sathında yayılıp kök salmasına sebep oldular. Atatürk'ün borçsuz bıraktığı ülkeyi borç batağına soktular. Hiç bir ülkeye bağımlı olmadan yaşayan bu ülkeyi ABD emperyalizmine teslim ettiler. 1984 ise ABD destekli Suudi sermayesinin altın çağının miladıdır.

Suudi sermayesi, Albaraka ve Faysal Finans, ekonominin artık meşrulaşan biçimiyle tarikatları şirketleştirecek ve "yeşil sermaye deccalı"nı karşımıza çıkaracaktır. Al Baraka Grubu, Nakşi Korkut Özal ve Eymen Topbaş'ı Türk ortak olarak seçmiştir. "Haramzade" Kemal Unakıtan ve Talat İçöz de diğer Nakşibendi ortaklardır.

ABD kuklası Suudi sermayesi Türkiye'deki Nakşileri palazlandırmakta ve onlar üzerinden ABD çıkarları organize olmaktadır. Tayyip ve tayfasının astarı yırtılmış yüzlerinin gerçek görüntüsü bu tabloda açık açık görünmektedir. 1994'te ise bir başka "dönüm noktası" yaşanır.

Yerel seçimleri kazanan Refah Partisi'nin, belediye kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmesiyle tarifi ve hesabı yapılamayan yolsuzluklar tarikatların kasalarını dolduracaktır. Kayıp trilyon davasından dolayı Erbakan hüküm giyerken, Abdullah GÜL, dokunulmazlık zırhının arkasında kendisini güvenceye almıştır.

Yeşil sermaye, gurbetcileri "din tacirliği ile dolandıracak", 5 milyar YTL 'yi geçen yolsuzluklara imzalarını atacaklardır. YİMPAŞ ve KOMBASSAN bunların en bilinen örnekleridir. Yine bu paraları toplayanlar Nakşi'lerdir.

Tam İşbirlikçi karakter ile yetişenler ise Abdullah GÜL, Tayyip, Unakıtan, Arınç ve çevresi olacaktır. ABD bu Nakşi kimlikli partiyi, AKP'yi kurdurarak "tam anlamıyla" ele geçirecek ve 2002 3 Kasım'ından sonra doğrudan kendi çıkarları için kullanmaya başlayacaktır.

Bir komplo ile DSP-MHP-ANAP hükümeti düşürülür. Bir erken seçim ile AKP iktidara gelir. Seçim öncesi Tayyip efendi ABD'den icazeti alır. ABD, 80 darbesinde çizdiği hedefin "meyvalarını" toplamaya başlamıştır artık. Bir avuç zenginin açgözlülüğü uğruna yüzbinlerce insanın kanını döken kapitalist ihtiras, aramızda yaşamaktadır. Gözler boyanmaktadır. Satın alınan işbirlikçiler halklarına değil, sermayedar kapitalist efendilerine köle olmaktadır. Emperyalist devletler tarihte yemiş oldukları tokatların acısını unutmamışlardır.

Bilinmektedir ki; dün olduğu gibi bugün de, topraklarının bağımsızlığı için akıtılacak kanı olan evlatlar yaşamaktadır aramızda. İşbirlikçi medya ve siyaset adamlarının "gaflet, dalalet ve hıyanet" dolu tutumlarının hesabı, dün olduğu gibi bugün de elbet sorulacaktır.

SONUÇ

Nakşibendilik en politize olmuş en gerici en güdümlü ve en işbirlikçi tarikattır. Cumhuriyetin ve Aydınlanma Felsefesinin gerçek düşmanlarıdır. Nakşibendilik Cumhuriyet Düşmanı bir tarikattır. AKP, Nakşibendi Tarikatının siyasal kuruluşudur ve maddi anlamda dolaylı, siyasi anlamda ise doğrudan ABD tarafından yönlendirilmektedir.

Nakşiler, Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarında gerçekleştirdikleri ayaklanmalar ile bir yere varamayacaklarını anlamışlardır. Günümüzde yaptıkları; "beğenmedikleri" "demokrasi treni" ile devlete sızmak ve onu ele geçirmektir. Eskiden para-silah yardımı yaparak tarikatları kışkırtan eperyalistler de taktik değiştirmiştir.

Bugün AKP'nin seçimlerde bu kadar yüksek oy alabilmesini sağlayan toplumsal yapının projesini ABD'nin hazırladığı bilinmektedir. Günümüz AKP'si çok ciddi maddi güçlere sahip, bu bilinen bir gerçek.

Buyrun bizleri yöneten tarikatlar.

http://ciafgulen.blogspot.com/2009/05/akpli-bakanlar-ve-tarikatlar.html