1. yüz (Toplam 1 yüz)

AĞAÇLARA TAKILIP ORMANI GÖZDEN KAÇIRMAMAK… Dr. Noyan UMRUK

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eki 06, 2018 20:33
gönderen Noyan Umruk
AĞAÇLARA TAKILIP ORMANI GÖZDEN KAÇIRMAMAK…
Dr. Noyan UMRUK

2002 krizinin ardından Türkiye, küresel oyunun temsilcileri tarafından küresel lig oyuncusu olarak, Özal döneminden sonra bir kez daha dizayn edilerek, krizi atlatmış olarak yeni iktidara teslim edildi.

Yeni siyasi iktidara kalan, küresel lig oyunculuğunu doğru dürüst sürdürebilmekti... Babacanlar, Şimşekler, Derviş gibi bu iş için biçilmiş kaftanlardı…

Bu çerçevede uluslar üstü sermaye, faizlerin yüksekliği, enerji, iletişim, finans gibi stratejik sektörler olmak üzere haraç-mezat özelleştirmeler vb. nedenlerle diğer “yükselen ülkeler”! olarak dizayn edilen ülkeler gibi doğrudan yeni yatırımlardan çok “hazıra konma” biçiminde Türkiye’ye de akmaya başladı.

Bu arada sıkışıldığı anlarda zaman zaman körfez sermayesi, zaman zaman kayıt dışı girişler ne karşılığı olduğunu bilinmeyen şekilde devreye girdi…Bu durum Ödemeler Dengesinin “Net Hata-Noksan” hanesinde milyarlarca dolar olarak görüldü. Nitekim Zerrab da ülkenin cari açığının küçülmesine katkıda bulunduğunu ima etti.

Ancak bu sıcak para girişleri ve özelleştirmelerden elde edilen kaynaklar uluslar arası piyasalarda rekabet edilebilecek seçilmiş, teknoloji içeren reel üretim sektörleri ve tarım yerine arazi rantlarıyla da özendirilmiş inşaat sektörüne yönlendirildi.

Resim:DoWC4DYW0AE
Daha ziyade yandaş kesim, çapına göre sermaye transferi, kanununda “vaziyetin durumuna göre” sık sık yapılan değişiklerle yapılan ihaleler, büyük çapta bina ve makam aracı kiralamaları, yüksek ücretlerle makam, mevki ve işe yerleştirme, nakit ve tüketim maddeleri dağıtımı vb” ile sanal refaha kavuştu. Lakin emekçiler, emekliler, memurlar, çiftçiler, küçük sanayici ve esnaf vb. kesimler bu refahtan paylarını alamadılar. Onların payına işsizliğin, yoksulluğun, madenler ve inşaatlarda ucuz maliyetli ölümlerinin, çevre katliamlarının, yok edilen ormanların, derelerin yasını tutmak düştü…
Hikayenin bu kısmı zaten biliniyor…

Gelelim nihayet bu süreç sonunda varılan noktaya…

Ağır borç yükü altında, sanayi’i % 60-70 oranında ithalata bağımlı, çiftçisi üretmekten vazgeçme noktasına gelmiş, halkını büyük ölçüde dış-alımlarla beslemeye çalışan, ciddi bir ekonomik kriz yaşayan, işin garibi başındakilerin hala ülkeyi getirdikleri durumu dış güçler falan gibi zaten her zaman var olan nedenleri abartarak yeterince algılamamayı tercih ettikleri bir ülke…

Ağaçlar ve Orman…

Bazen ilginç bir ya da birkaç ağaca takılıp, ormanı, ormanın heybetini, dokusunu unutur insan…

Oysa onu oluşturan güzel, ilginç ağaçlar yanında ormanın heybetini de algılayabilmektir aslolan…

Böyle tekil ve bütün birlikte algılana bildiğinde ormanı ya da herhangi bir bütünü oya gibi işleyebilirsiniz orta ya da uzun vadede…

İşte amaç ya da hedefinize ulaşmak için bu oya gibi işleyişi planlamaya stratejik planlama, bunun adım adım uygulamaya geçirilmesine de stratejik süreç deniyor…

Veee şimdi gelelim Türkiye için öngörülen strateji önerisi ve bu önerinin ülkede gerçekleştirilme derecesinin test edilmesine…

Sağır sultan bile duydu ama Paul Henze diye bir zat vardı bir zamanlar Türkiye’de… CIA eski Türkiye masası şefi…

Bu zat Türkiye’de yıllarca çok sıkı çalıştı… Hem ormanı, hem ağaçları yakından iyice bir izledi…

Sonunda Beyaz Saray’a 12 yıl önce (2006’da) şöyle bir rapor sundu:

“Türkiye’nin bu şekliyle ABD politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar… Hükümeti ikna ettiğinizde karşınıza meclis, meclisi ikna ettiğinizde ordu, orduyu ikna ettiğinize yargı çıkıyor…

Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet oluşturmaksa mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, meclis ve hükümeti tel elde toplayan başkanlık sistemine geçilmelidir…

Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bu bir kişi kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz…”

Pekiyi bu arada Türkiye’de neler oluyordu?

Türkiye’de, cemaatin, ABD hizmet ve denetiminde olduğu, kadrolarını oluşturma, yetiştirme ve yargı öncelikli olmak asker ve sivil bürokrasiye yerleştirmesinin uzun bir geçmişi olduğu gerçeğinde artık nihayet hemen hemen herkes hemfikir…

Ancak, Ordunun ulusal çıkarlar için direnç gösterebilen kadroları, 2007’de başlayan Ergenekon, Balyoz vb. bilumum dava ya da operasyonlarla, ikazlara rağmen cemaatçi kadrolara yer açarcasına “ne istedilerse veren” ve davaların fahri savcılığını üslenen siyasi erkin de desteği, Taraf gazetesi başta olmak üzere birçok medya organının misyonlarını icrası ve 2010’da 12Eylül referandumunun AYM ve HSYK yapısını büyük ölçüde siyasi erkin inisiyatifine bırakması ile şimdilerde cemaatçi oldukları için yargılanan yargıçların oluşturdukları mahkemelerce tasfiye edildi.

Yargı ve Ordu hal edildikten sonra Milli Eğitim, Sayıştay, Üniversiteler vb. tüm kurumları hal etmek bayağı kolaylaştı.

16 Nisan 2017 anayasa değişikliğiyle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla başlatılan Tek Adam Sistemi’ne geçiş, 3 Kasım 2019 tarihinde eş zamanlı yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Genel Seçimler günü olarak belirlenmişken, yaklaşan ekonomik kriz nihayet sezinlenerek 24 Haziran 2018 tarihine çekildi ve tamamlandı.

Bu arada en son onurlu direncini 1Mart teskeresiyle gösteren Gazi Meclis de yetkileri iyice bir budanarak “Rotary Clup”ü anımsatır biçimde hal edilmiş oldu.

Ve karanlık siciliyle aldığı yoğun tepkiler sonucu iptal edilmese, McKinsey anlaşması ile “onların asıl oğlanları” sürece akılları sıra son noktayı koymuş olacaklardı…

Resim:Albert-Einstein1(1).jpg

Çözüm mü?

Her şeyden önce, gelin de şimdi Einstein’ın şu çok bilinen sözlerini hatırlamayın:

“ Problemleri, onları yarattığımız düşünce biçiminde ısrar ederek çözümleyemeyiz…” Ve de ısrarında ısrar edenlerle hiç ama hiç çözümleyemeyiz(Yazarın ilavesi)…

Çözüm, ekonomiden dış ilişkilere, eğitimden yargıya yapılan tüm büyük hatalardan ders çıkarabilerek, ülkeyi yeniden yapılandırabilecek topluma heyecan verecek yıpranmamış ve dinamik kadroları bekliyor…