1. yüz (Toplam 1 yüz)

Silsile...

İletiGönderilme zamanı: Cum Mar 09, 2007 18:15
gönderen Ram
Geçtiğimiz aylardaki bir yazımda, Türk asıllı Amerikan vatandaşı ve FBI ifşaatçısı (whistleblower) Sibel Edmonds'ın, Türkiye'ye yönelttiği şiddetli ithamlara (S.Arabistan, Pakistan ve İsrail de payına düşeni alıyor) ilave olarak Amerikan hükümeti tarafından, Kuzey Irak koordinatörlüğüne atanmış olan emekli orgeneral Joseph Ralston hakkında bazı imalarda bulunduğunu söylemiştim. Koordinatörün, önümüzdeki günlerde yine ülkemize geleceğini duyduğumda bu önemli konuya yeteri derecede eğilemediğimi hatırladım ve ikinci bir yazıyla, Amerikan ve Türk resmi çevrelerinin, her nedense pek sessiz kaldıkları konu hakkında, açık kaynaklardaki bilgileri okuyuculara iletmek istedim.

Fakat, öncelikle kayda almak istediğim bir kaç nokta var. birincisi Sibel hanımın elindeki kısmen doğru olabilecek enformasyonu, fazla abartarak paranoya sınırlarına geldiğini sanıyorum. Bunu üzücü buluyorum. Keşke Türkiye, dış ülkelerdeki kamuoyunu ve yönetim kademelerini, Sibel hanımın iddia ettiği kadar etkili bir şekilde manipüle edebilecek kaabiliyete sahip olabilseydi. O zaman başka devletlerden destek istemek gereğini duymazdı. Bu bir...

İkincisi; ABD hükümetinin Ralston'ı, bu kritik göreve atamakla yanlış yaptığını düşünüyorum. Evet Ralston'ın bizim politik ve askeri çevreleri çok iyi tanıdığına eminim. Çünkü, 2000 li yılların başında, Nato Avrupa müttefik kuvvetlerinin başkomutanlığını yapmıştı. Ama ne olursa olsun, Türkiye ile çok önemli ticari ilişkileri ve beklentileri olan bir uluslararası şirketin (Lockheed Martin vs) üst düzey yöneticisinin, böyle politik bir görevde ne işi var¿? (Bir not olarak, Türkiye'nin geçtiğimiz günlerde 30 adet F-16 uçağı satın almaya kara verdiğini hatırlatayım. Diğer taraftan, "JSF mi - Eurofighter mı¿?" tartışmasında, JSF öne çıkıyor gibi.) Aşağıda lafı fazla uzatmamak için Ralston ın özgeçmişinden aldığım iki satırı dikkatinize sunuyorum.

Mr. Ralston is Vice Chairman of The Cohen Group, Washington, D.C

Mr. Ralston serves on the boards of Lockheed Martin Corporation, The Timken Company, and URS Corporation.

Sibel Edmonds, yıllardır ATC'nin (American Turkish Council), Türkiye hesabına Amerikan ulusal menfaatlerini zedeleyecek faaliyetler içinde olduğunu iddia ediyor. Bu organizasyon, Türkiye'nin ve Amerika'nın en ileri gelen şirketlerinin, aidat yatırarak yer aldığı bir yapılanma. Açıklanan amacı ticaret, savunmai teknoloji ve kültürel ilişkiler yoluyla ABD-Türkiye arasındaki bağları güçlendirmek.

Sibel hanıma göre, ATC bünyesindeki ileri gelen Amerikalı şahıslar/kurumlar, Türkiye'den elde ettikleri veya edecekleri maddi menfaatler karşılığı, bu kuruma adeta dokunulmazlık kazandırıyorlar. Hatta Sibel hanım, yazısının ikinci kısmına çok ağır bir başlık atmış. Şöyle; "The Auctioning of Former Statesmen & Dime a Dozen Generals" kısaca; "Eski hükümet görevlileri en çok parayı verene satılıyor ve generallerin düzinesi on kuruşa gidiyor." gibi. (Ciddi bir hakaret var gibi geldi bana. Ama hatırladığım kadarıyla, Sibel hanımın hukuk tahsilide var, ne yaptığını biliyordur herhalde¿?.)

Sibel Edmonds, Ralston'ın da ATC ile ilişkili olduğunu yazmıştı. Baktım, evet öyle Ralston ATC'nin danışma kurulu üyesi. Malûmunuz, ATC'nin
en tepesinde Brent Scowcroft yeralıyor. Kendisi, baba BushT'un ulusal güvenlik danışmanlığını yapmıştır. Meşhur Kissinger'ın yanındada çalışmıştı bir zamanlar. Ama şimdi kendi firması var. İş konusunda, uluslararası danışmanlık yapıyorlar. ATC'deki yardımcısıda Mustafa Koç.


Dikkatimi çeken bir nokta şu oldu: Scowcroft havacı, Ralston havacı. ATC genel müdür yardımcısı George H. Perlman, 2004 yılında Lockheed Martin şirketininde genel müdür yardımcısıydı... Hani F-16 ların ve Türkiyenin almayı planladığı JSF (Joint Strike Force) uçaklarının, yapımcısı olan firma. Tabiatıyla insanın aklına, "Acaba Türkiye'nin Abrams tankları satın alma planı olsaydı, ATC yönetim kurullarında emekli karacı generaller ve General Dynamics temsilcileri mi bulunacaktı¿?" sorusu gelebiliyor. Neyse, biz işimize dönelim.

Şu anda, bu karmakarışık durumda, bildiklerimiz nedir dersek, şu genel resim karşımıza çıkıyor. Ralston Türkiye'nin de en önemli ticari firmalarının aidat ödeyerek üye olduğu ATC organizasyonunda, önemli bir yere sahip. General Ralston'ın, başkan yardımcısı olduğu Cohen grubu, Lockheed Martin'in danışmanı. Bu grup, adını Clinton yönetiminde savunma bakanı olan William Cohen'den alıyor. Tabi Cohen grubu da ATC üyesi.

Her ne kadar Sibel hanımın, Türkiye'nin ABD ye yönelik istihbarat faaliyetleri konusundaki iddialarını, abartılı bulduğumu ifade etmiş olsam da, özellikle ATC'nin sahip olduğu nüfuz gücü konusunda yazılanlar doğrusu beni şaşırtıyor. Meselâ, John Stanton adlı politika ve güvenlik konularında uzmanlaşmış bir yazar, ATC için ABD'deki kâr amacı gütmeyen en güçlü dernek deyimi kullanmış. Diğer taraftan, ATC'nin başkanlığını yapan Scowcroft'ın Bush ailesine çok yakın bir kişi olması, ATC'nin ABD yönetimi tarafından kontrol edildiği şayialarınıda ateşlemişti. Ilımlı İslâm adının ve buna bağlı politikaların mucitlerinden Daniel Pipes da, bir zamanlar ATC yönetim kurullarında yer almıştı.

Bir an için, geri dönüp Sibel Edmonds'ın FBI'dan ihracı ile sonuçlanan olayları hatırlayalım.

FBI'da tercüman olarak çalışmakta olan Sibel Edmonds ve Melek Can Dickerson, FBI'ın bir süredir izlemeye aldığı, ATC ve Türkiye'nin Chicago konsolosluğu personeli yanında diğer bazı kişilerin telefon vs dinleme kayıtlarını, tercüme etmekle görevlendirilmiştir. İddiaya göre, Melek Can Dickerson özellikle ATC ile ilişkili kişileri, yakından tanıdığını, bunların güvenilir kimseler olduğunu ileri sürerek kayıtların tercüme edilmesine gerek olmadığı konusunda Sibel Edmonds ve bir başka tercümana baskı yapar. Melek Can Dickerson'ın eşi, albay Douglas Dickerson'ın da, ATC ile süpheli ilişkiler içinde olduğu söylentileri yayılır. Sibel Edmonds'ın, Melek Can Dickerson tarafından yapılan baskılara olumlu karşılık vermemesi üzerine, Melek Can Dickerson Sibel Edmonds'ı kendisine ve ailesine zarar vermekle tehdit eder. Sibel Edmonds üstlerine şikayet eder. Bunun akabinde Sibel Edmonds'ın, yabancı bir ülkede ikâmet etmekte olan kız kardeşi, o ülkenin resmi makamları tarafından tevkif edilir ve sorgulanır. (Sibel Edmonds'ın avukatı tarafından, savunma bakanlığı baş müfettişine hitaben yazılmış olan, bir şikayet mektubundan derlediğim bu bölümlerde, avukat sürekli olarak "bir yabancı ülke" deyimini kullanıyor ve ülke ismi vermiyor. Ancak kastedilen ülkenin Türkiye olması hemen hemen kesin. Ülke ismi verilmemesinin, adalet bakanlığının sus emri ile ilgili olduğunu sanıyorum). (Sibel Edmonds, yabancı ülke görevlilerinin, kız kardeşini evinden almak için ibraz ettikleri, tevkif müzekkeresinin bir örneğini Amerikan adalet bakanına ve FBI başkanına da yollamış.) Sibel Edmonds, kız kardeşinin tutuklanması olayını, Dickerson'ların yabancı ülkede bulunan bağlantılarını kullanarak sağladıkları inancındadır. Sibel Edmonds'ın bu şikayeti üzerine konu dillenir ve FBI ABD ulusal güvenliği ile ilgili bir konunun, açığa çıkmasına neden olduğu için Sibel Edmonds'ı ihraç eder.

İşte bu olaydan sonra, Sibel hanım konuyu medyaya taşır ve bazı kongre üyelerininde dahil olduğu bir kesim, FBI hakkında bir kampamya başlatır. Sibel Edmonds medyaya verdiği demeçlerde, tercüme ettiği dinleme kayıtlarında bazı Türk görevliler arasında, Amerikan devlet görevlilerine verilecek rüşvetlerin konuşulduğunu gördüğünü söylemişti. Hatta bunlardan birinin adını vermiş ve o sırada temsilciler meclisi başkanı olan Dennis Hastert'in Türkler'den rüşvet aldığını açıklamıştı. ( Hassert bu iddiayı reddetti.) Yine Sibel hanım, kayıtlarda Türk görevlilerin yürüttükleri büyük uyuşturucu trafiği hakkında yaptıkları imaların bulunduğunu iddia etti.

ABD hükümeti, konunun ortaya dökülmesinden hoşnut değildir ve Adalet bakanlığı ulusal güvenlik nedenleriyle, Sibel Edmonds'ın konuyla ilgili daha fazla açıklama yapmasını yasaklar. (gag order). Ancak, yasal sınırlar içinde pek çok değişik medya organında ve açık kaynaklarda olaylar hakkında yorumlar ve haberler yayınlanmaya devam ediyor. Meselâ, ATC üyeleri ve Chicago konsolosluğu personelinin, FBI tarafından izlendiği ve telefonlarının dinlendiği iddiaları, Vanity Fair dergisinde David Rosen imzasıyla yayınlanmıştı.

Bir uyarı: Yayın kısıtlamaları ve resmi açıklama yapılmaması nedenleriyle, yukarıda okuduklarınız bazı açık kaynaklardan yaptığım alıntılara dayanıyor. Bunların sağlığı konusunda emin olamayız. Hatta bir kaynak, bütün bu iddiaların ve koparılan gürültülerin aslında bir "false flag" operasyonu olduğunu ileri sürmüştü. Yani Türkiye'nin karalanması amacına yönelik bir istihbarat manevrası olduğunu iddia etmişti. Dikkatinize çekmek isterim.

Ancak bu olaydaki şüphe uyandırıcı durumlara, Dickerson ailesinin Amerikayı terk etmesi eklendi. Anlaşıldığına göre albay Dickerson, Belçika'da NATO' da bir göreve atanıyor. Öğrendiğime göre albay Dickerson, daha önce Türkiye'de de görev yapmış. Türkiye ve Özbekistan'ın, silah alımları işi üzerinde çalışmış. Türkiye doğumlu Melek Can ile bu sırada tanışmış olmalı. Kaynaklar, Melek Can'ın çifte vatandaşlık taşıdığını ifade ediyor.



YİNE RALSTON!
Namı-diğer General Ralston yine Ankara’ya geldi. Üstelik bu kez Bağdat’tan değil direkt Erbil’den.

Yani Kürdistan Federe Bölgesi başkentinden.

Oysa bize söylendiğine göre Ralston, Washington-Bağdat-Ankara üçgeninde koordinasyon görevi yapacaktı. Hatta Irak hükümeti de Şirvan Vaili’yi bu iş için görevlendirmişti.

Yani tıpkı Ralston gibi o da ‘Terörle Mücadele Koordinatörü’ olarak atanmıştı. Ama ne hikmetse Ralston ve Edip Başer bir türlü Vaili ile bir araya gelemedi. Onun yerine Ralston son Erbil ziyaretinde Kürdistan hükümetinin atadığı Koordinatör Kerim Sincari ile oturup konuştu.

Yani Ralston PKK konusunu direkt Kürtlerle konuşuyor artık.

Bu köşeyi izleyenler bu noktaya gelineceğini daha ilk günden itibaren söylediğimizi hatırlar.

Dönelim Erbil’e...

Ralston, Erbil’de olduğu gün Kürt televizyonları ile gazete ve internet sitelerini izledim.

Hepsine göre Ralston “PKK ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili’’ Amerikalı Koodinatör...

Yine bu medyaya göre; Ralston ve Barzani, PKK ve Kürt sorununun çözümünün yalnızca diyalog ve barışçıl yöntemlerle sağlanmasında hemfikir.

Yani Türkiye; PKK ile masaya oturmalı ve kendi Kürt sorununu çözmeli...

Ralston, Erbil’deyken PKK’den kiminle ve nasıl buluşup buluşmadığını bilmiyoruz, ama herkes Amerikalıların Kandil’deki PKK’lılarla içli dışlı olduğunu biliyor.

Özetle ne Ralston ne de Washington PKK sorununu şimdilik çözmek istemiyor.

Washington’a göre PKK sorunu bir tek koşulla çözülür:

“AK Parti hükümeti ABD’nin tüm bölgesel planlarına evet derse.’’

Amerikalılar belki bunu bu açıklıkla ve dürüstlükle söylemezler ama büyük olasılıkla Dışişleri Bakanı Gül ve yakında Washington’a gidecek olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’a imalı da olsa bu yönde bazı işaretler vereceklerdir.

Yahudi lobilerinin temsilcileri ise bu söylemlerinde daha da net olabilirler. Çünkü ellerinde ‘Ermeni soykırım yasasını’ Kongre’de önlemek gibi önemli bir koz var ve şimdi bu kozu kullanmanın tam zamanı!

Üstelik İsrail Başbakanı Olmert bu ay ortalarında Ankara’ya geliyor ve Başbakan Erdoğan İsrail’e gitmek için hazırlık yapmaktadır.

Oysa aynı İsrail, Erdoğan’ın ‘Gelin sizi Filistin, Suriye ve Lübnan ile barıştıralım’ tekliflerini hep geri çevirmiş ve Türkiye’nin bölgesel rolünü engellemek için hep uğraşmış.

Oysa aynı Türkiye, İsrail ile Pakistan’ı Haziran 2005’te İstanbul’da bir araya getirmiş ve aralarında diplomatik ilişki bulunmayan bu iki ülkeyi barıştırmayı denemiştir.

Pakistan’ın Devlet Başkanı Müşerref de bugün Ankara’da Başbakan Erdoğan’a ‘Gel beraber başta Filistin ve Irak olmak üzere şu bölge sorunlarının çözümüne katkıda bulunalım’ diyecek. Üstelik şu sıralar Müşerref’in ABD ile ilişkileri pek olumlu değil ve Afganistan lideri Karzai durmadan Pakistan’ı ülkesinin iç işlerine karışmak ve el altından Taliban’a destek vermekle suçluyor. Oysa hem Karzai hem de Müşerref, ABD’nin desteği ile biri Kabil’de diğeri İslamabad’da iktidara geldi.

Demek ki; ortak paydaları ‘Amerika’ya hizmet etmek’ olan liderler de bazen kendi aralarında anlaşamıyor hatta gerekirse askeri olarak karşı karşıya gelebiliyor...

Tıpkı İsrail destekli Hindistan ile Amerikan destekli Pakistan’ın Keşmir konusunda zaman zaman gerginleşen ilişkileri gibi .

İşte görüldüğü gibi Ralston ile başlayan bu yazı Keşmir’e kadar kadar uzandı..

Demek ki; Amerikalılar da PKK sorununu çözmek için Türkiye’nin ve tabii diğer bölge ülkeleri ile Iraklı Kürtlerin önüne oldukça karmaşık dosyalar koyacaklardır...

Önemli olan kafaları karıştırmak ve insanları sağlıklı düşünmekten alıkoymaktır.

Hani şu ünlü teori: ‘Yaratıcı Kargaşa’...

Yani kargaşa yarat ve bu kargaşadan sürekli yararlanın!

06.02.2007


Yükle: Blackhawk Dosyası
Zincir bu. Merak eden halkaları birleştirir...

İletiGönderilme zamanı: Cum Mar 09, 2007 18:28
gönderen Hasta
Off offf,Ram, teşekkürler...

İletiGönderilme zamanı: Cum Mar 09, 2007 18:32
gönderen Egeli
Ram, bu önemli paylaşımın için teşekkür ederim.

İletiGönderilme zamanı: Cum Mar 09, 2007 23:13
gönderen |Kuralsız|
Önemli bilgiler var...

Ram, paylaşım için tşk.