1. yüz (Toplam 2 yüz)

Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Prş Nis 30, 2009 12:56
gönderen Türk-Kan
Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

Derin Merkez'in - ve onun , başta Amerika, üslendiği Merkez ülkelerinin- Türkiye gibi Çevre ülkelerinin kendilerine rakip olmasını önlemek için kullandığı özel silahlar vardır. Bunlardan biri de o ülkeye, daha doğrusu o ülkedekiişbirlikçilerine toprak sattırmaktır.

Atatürk -Osmanlı Devleti'nin başına gelen Batı kaynaklı felaketlerden ders aldığı için- Türkiye Cumhuriyeti'nde yabancıya toprak satışını son derecede zorlaştırmıştı. Ne var ki toprak satışları bütün diğer belalar gibi AKP döneminde yeniden başladı ve çok vahim sorunları peşi sıra sürükleyerek kısa sürede büyük bir ivme kazandı. Okuduğunuz yazının konusu -halkımı bir kez daha uyarmak amacıyla- yabancıya toprak satışlarının bazı tehlikeli sonuçlarını, daha doğrusu bu alandaki gafletin boyutlarını gözler önüne sermektir.

I) PARALAR GELİYOR AMA TOPRAKLAR GİDİYOR

A) "Ak" Parti'nin büyük ve göz yaşartıcı (!) başarısı: Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümet bu performansı tutturamadı. Beş yıldır en değerli topraklarımız hızla yabancıların, İngiliz'in, Alman'ın, Fransız'ın, Yunan'ın,…tapulu malı haline geliyor. 2003-2007 yıllarında, yani AKP iktidarı boyunca yabancılara satılan toprak miktarı rekor seviyeye çıktı. Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yılında satılan toprağın iki katı sadece 5 yıl içinde yabancıların oldu: 24 milyon metrekare!... 12 Kasım 2007 tarihi itibariyle yurt genelinde 68 419 yabancı gerçek kişiye, toplam 36 milyon metre kare taşınmaz satılmış bulunuyordu.

Bu yüzkarası satışlardan 10 milyar doları aşkın gelir elde etti AKP iktidarı. Ne var ki eline geçeni de faiz olarak yine aynı yabancılara aktardı büyük bir olasılıkla. Yani bu "kara ticaret"ten yüzde yüz emperyalizm kârlı çıktı. Satış gelirlerinin bir özelliği yıldan yıla artması; nitekim bu yoldan elde edilen yıllık döviz geliri -tabloda görüldüğü gibi- yaklaşık 1 milyar dolardan, dönem sonunda 3 milyar dolara yükselmiş bulunuyor.

    Yıllar	  Gelir
    2003 998
    2004 1 343
    2005 1 841
    2006 2 922
    2007 2 952
    Toplam 10 056
B) Peki AKP'nin bu marifeti, basit bir satış işleminden mi ibarettir, yoksa önemli başka yönleri de var mıdır? Akıl sahibi olan bilir, gerçek ayrıntıdadır. Peki nasıl ulaşırız ayrıntıya? Analizle, ince gözlemlerle... Yerimiz ölçüsünde biz de ufak bir analiz denemesi yapabiliriz.

1) Ekonomik açıdan bakınca, toprak bir üretim faktörüdür, hem de yerine yenisi konamayan bir üretim faktörü... Aynı zamanda, o millî servetin temel bir unsurudur. Demek ki biz yabancıya toprak satınca, ülkenin üretim faktörünü, millî servetini satmış oluyoruz. Demek ki yabancıya toprak satışı bir millî servet kaybıdır. Şöyle ki nasıl yabancıya satılan işletmelerimiz başka ülkelerin millî servetine ekleniyorsa, toprak satışı yoluyla da bir üretim faktörü olan topraklarımız da yabancı devletlerin millî servetine eklenmiş oluyor. Buna karşılık Türk devleti de üretim faktörü açısından, millî servet açısından aynı derecede fakirleşmiş oluyor. Çünkü toprak bizim olmaktan, Türk milletinin olmaktan çıkıyor; orada yerli yerinde duruyor ama, tapusu bizim kasamızdan çıkıp yabancıların kasasına girmiş oluyor, tabii satılan topraklar üzerindeki her türlü tasarruf hakkı da. Böyle bir uygulamanın uzun vadede anlamı, milletçe yoksullaşma ve ülkenin tapusunun, en değerli topraklarımızın giderek yabancı ülkelerin eline geçmesi demektir. İstersek geri alabiliriz mi diyorsunuz? Hayır, bu hemen hemen imkânsızdır, çok büyük bedeller gerektirir.

2) Toprağın ekonomik yönünden başka, bir de siyasi yönü vardır ki en az diğeri kadar önemlidir. Ülke toprağının siyasi yönünün önemine Anayasa Mahkememiz şöyle parmak basmıştır: "Yabancının [Türkiye'de]arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir." Ne demek istiyor Yüce Mahkeme bu hükmüyle, kısaca şunu: Toprak bir millet için devlet olmanın temel şartıdır. Toprağı satmak devleti satmaktır. Toprağından vazgeçmek, devletinden, egemenlik ve bağımsızlığından vazgeçmek demektir. Kemal Unakıtan ve benzerleri kirli paraları kasalarına istif ederken, işin asıl bu can alıcı yönünü, ne büyük değerlerin varlığımızdan kopup gittiğini görmezden geliyorlar.

C) Ve biz, çoğumuz ince gözlem yapmaya üşendiğimiz, meseleyi bütün yönleriyle düşünemediğimiz için, yabancılara toprak satışına kayıtsız kalıyoruz; hattâ milletçe yüzde 47'ye yakınımız; olan bitenden habersiz, Vatanımıza böylesine zararlar veren AKP gibi bir partiyi yeniden iktidara getiriyor, buna ve benzeri daha nice vebale ortak oluyoruz. Recep Tayyip hükümetinin yabancıya toprak satışını neredeyse sınırsız şekilde başlatması karşısında, ne yazık ki vatansever güçler çok pasif kalmış, bundan cesaretlenen AKP de bu politikasını günümüze kadar sürdürmüş ve sürdürmektedir. Sen, değerli okur, şu satırları okurken bile, binlerce metre karelik en verimli topraklarımız el değiştirmekte, İngiliz'in, Alman'ın, Fransız'ın, Yunan'ın, İsrailli'nin … tapulu malı haline gelmektedir. İş bu mülkiyet devriyle bitmeyecek, adı geçen etnik yığınlar zamanla Türkiye'de yeni azınlık nüfuslar oluşturacak, belirli büyüklüklere ulaştıkça, her biri ekonomik ve siyasal taleplerde bulunmaya; İngiltere, Almanya, Fransa,... gibi emperyalist devletler iç işlerimize bu araçla da müdahale etmeye başlayacaktır. Adı geçen ülkeler bu son derecede etkili silahı geçmişte Çevre ülkelerine karşı kullanmıştır, gelecekte de Türkiye'ye karşı kullanacaktır.

Para, refah, büyüme her şey demek değildir; onur, haysiyet, bağımsızlık denilen değerler de vardır. Böyle bir politika asla kabul edilemez, hele Gabar dağlarında fidanlarımız bu topraklar, evet Amerikan dolarları karşılığında elden çıkardığımız bu topraklar için can verirken hiç kabul edilemez.

İş özellikle, yabancılara köylerde arazi satılmasını engelleyen Köy Yasası'nın 87. maddesinin kaldırılmasıyla çığırından çıkmıştır. Bağımsızlığına değer veren ülkeler özellikle tarım arazilerine yabancıları sokmaz. Genç Türkiye Cumhuriyeti de 1924 yılında yürürlüğe konan 442 sayılı Köy Yasası'nın 87. maddesi ile yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köylerde taşınmaz mal almalarını yasaklamıştı.1934 yılında çıkarılan Tapu Yasası'nın 36. maddesi de aynı yasağı desteklemişti. Ne var ki başımızdaki hemen her musibetin kaynağı olan AKP iktidarı döneminde 3. 7.2003 tarih ve 4916 sayılı Kanun ile Köy Kanunu'nun ilgili 87. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu tarihten 31.12.2004 tarihine kadar geçen sürede, sadece 10 köyümüzde toplam 1.206.000 m2 taşınmaz yabancıların mülkiyetine geçmiştir (i). Ya diğer binlerce köyümüzde neler dönüyor, bir bilen var mı?

Tek tesellîm şudur ki CHP'nin Anayasa Mahkemesi nezdinde açtığı iptal dâvâları sayesinde AKP'nin toprak satma çılgınlığı az da olsa dizginlenebilmiş, başlangıçta hemen hemen sınırsız olan satışlar kimi kayıtlar altına alınabilmiştir. Bu çerçevede en son gelişme Anayasa Mahkemesi'nin, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu'nun, "yabancı yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzelkişiliğe sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık bölgelerde mülkiyet edinmelerine'' olanak sağlayan hükmünü 12 Mart 2008 tarihli kararla iptal etmesi oldu. CHP, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu'nun 3. maddesinin (d) ve (e) bentleri ile (f) bendinin ikinci tümcesinin iptali ve yürürlüklerinin durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı. Dilekçede satışların karşılıklılık ilkesi çerçevesinde olmadığına ve bunun ulusal çıkarlara uygun olmayacağına dikkat çekiliyor; şirketlere belli ölçülerde yatırım yapması, Türk vatandaşı çalıştırması, yatırım amaçlı olması gibi koşullar ve hiçbir sınırlama getirilmeden satışın ulusal çıkarlara ters düşeceği vurgulanıyordu. İptal hükmü, ne yazık ki kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından 6 ay sonra yürürlüğe girecektir.

D) AKP'nin ata topraklarını satmasına arka çıkıp "Hükümet çaresiz, ödenecek borçlar var, başka ne yapabilir" diyebilirsiniz. Bu doğru değil: Başka yolları var, gerekli dövizi elde etmenin başka birçok yolu var. Hükümet ihtiyaç duyduğu dövizleri daha sağlam, büyük bir millete yakışır ve makbul yollardan da elde edebilirdi. Pek çok örnek verilebilir buna… Dikkatle bakınca hepsinin ortak paydasının - toprak satmak gibi bir ilkellik olmayıp - çalışmak, ter dökmek, yeni bir değer yaratmak olduğunu görürüz. Somut bir örnek mi istiyorsunuz, hemen vereyim.

AKP iktidarı Amerika'ya, her istediği zaman akıl almaz ödünler veriyor. Bir kez de bu emperyalist devlet elini taşın altına koysun, Türkiye'den yaptığı ithalatını artırsın. Türkiye'nin ABD'ye yaptığı ihracat sadece 4 milyar dolar civarında, yani Almanya'nın ABD'ye olan bira ihracatı kadar sadece. AKP Tekel'in içki bölümünü satmayarak her yıl ortalama olarak, Almanya'nın bira ihracatının yarısı kadar ABD'ye içki ihracatı yapsaydı, 5 yılda 10 milyar dolar -yani toprak satışıyla elde ettiği dövize eşit miktarda- gelir elde eder, vatan topraklarını satmak gibi bir vebal altına girmemiş olurdu. Tabiî öyle bir ihracatı da ha deyince gerçekleştiremezdi. Uğraş, çaba, akıl, inanç gerekirdi; pazarlama bilgisi, uzman elemanlar, tanıtım, kalite ve maliyet sorunlarının halli gerekirdi. Bütün bunlar için de ciddî bir teşkilatlanma elbette… Japonya, Kore, Fransa gibi ülkeler yıllar önce kurdukları dünya çapındaki JETRO, KOTRA, SOPEXA gibi örgütleriyle büyük ihracat başarıları elde ettiler. AKP ise daima işin kolayında. Sanıyorum, zoru görünce şöyle konuştular aralarında: Aman sen de, kim kafa yoracak şimdi bunlara. Neymiş, örgütlenmeymiş, planlamaymış, uzmanlıkmış, kim uğraşacak bunlarla, işin rahatı varken; işte orada zebil gibi toprak, satıver gitsin, dolarlar da gelsin. "Babalar gibi satarım"cılık varken, kafa mı yorulur teşkilatlanmaya, tanıtıma, kaliteye, maliyete…

Aslında AKP ata toprağını satarken bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Birincisi, Avrupa Birliği'nin, daha doğrusu Almanya, Fransa ve İngiltere'nin buyruğunu yerine getirmiş, bu emperyalist devletleri memnun etmiş oluyor. Tabii aynı zamanda kendi iktidarının dış payandasını da sağlamlaştırıyor. Geçmişte yabancıya toprak satışını Osmanlı da başlatmıştı. 1839 Islahat Fermanı'ndan sonra Türkiye'deki ekonomik egemenliğini sağlamlaştırmak isteyen İngilizlerin sürekli talepleri ve baskısı sonucu, 1866 yılında çıkarılan bir yasayla yabancılara taşınmaz mal sahibi olma hakkı tanınmıştı. Bunun üzerine yabancıların satın aldıkları topraklar hızla arttı ve genişledi, tıpkı bugün AKP iktidarında başımıza geldiği gibi. İkincisi -yukarda açıkladığım- kolay bir finansman aracı olarak kullandı toprak satışını AKP, tıpkı babasından miras kalan mülkü satıp savan hayırsız evlat gibi. Marifeti ayan beyan olup kamuoyunun dikkatini çekmeye başlayınca da suçunu gizleme yolunu aramış, kurtuluşu yabancılara satılan topraklarla ilgili istatistik bilgileri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'ne internet sitesinden ( http://www.tkgm.gov.tr ). kaldırtmakta bulmuştur.

II) BATI'NIN TÜRKİYE ÖVGÜLERİNİN ARKASINDA NE VAR?

A) Duymuşsunuzdur, süper Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan İngiliz The Banker dergisi tarafından "Avrupa'da yılın maliye bakanı" seçildi. Koşa koşa gidip ödülünü de aldı. Neden gerekti bu ödül acaba? Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü? Sebebi reformlardan bir adım dahi geri atmamış olmasıymış. Hangi reformlardan? Şu Korkunç İkizler'in dayattığı sözde reformlardan. Bence bu görünürdeki sebep, asıl sebep başka. AKP iktidarı sömürgeci Batı'nın bir dediğini iki etmiyor. Ne derse, er ya da geç yerine getiriyor. Bunlardan biri de yabancıya toprak satışı, gözü doymaz Avrupalıyı Türkiye'de mülk sahibi yapmakta gösterdiği cansiperane gayret.!... Temelsiz değil bu görüşüm… Bakın, AKP'nin sağladığı sınırsız serbestlik sayesinde başta İngilizler olmak üzere yabancılar nezdinde nasıl bir Türkiye imajı oluşmakta, aşağıda aktarıyorum:

1) Türkiye Batı'nın gözdesi!... Türkiye yabancı emlak alıcılarının yeni gözdesi!... Böyle yazıyor İngiliz dergileri. Dikkat isterim, "gözdesi" demiyor, "yeni gözdesi" diyor. Demek ki Türkiye, AKP sayesinde birilerinin eski gözdesini -muhtemelen İspanya'yı- tahtından indirmiş. Başka bir deyişle öncekinin işi bitmiş, sıra tazesinde… Aynı dergilere göre Türkiye "bir içim su" imiş. Kış mevsimi ılıman, nisan ayından ta kasım ortasına kadar güneşli, sahilleri nefes kesiciymiş. Özellikle kıyı bölgeleri cennetten bir köşe imiş. Doğu ve Batı kültürlerinin buluştuğu ülkeymiş Türkiye. Dahası var: Türkler de pek sıcak kanlı insanlarmış. The Observer gazetesine göre Alanya'da Almanlar, Marmaris ve Didim'de İngilizler, Hollandalılar ve İrlandalılar, Kuşadası'nın Davutlar beldesinde ise İrlandalılar coşku içinde konut ediniyorlarmış. Ne var ki Türkiye'deki emlak piyasası henüz "çocukluk" çağındaymış. Yabancılara yönelik"tutsat" (mortgage) kredileri ancak son iki yılda sağlanabilmiş. Büyük yatırım potansiyeli varmış ülkemizde; İspanyol piyasasının 1970'li yıllarda izlediği rotaya benzer bir eğilim bekliyormuş Türkiye'yi.

2) Eminim, bu övgüleri okuyunca etkilendiniz, birçoğunuzun göğüsleri kabardı sevgili okur. Çünkü bizi buna şartlandırmışlar. Şunu işlemişler kafalarımıza: Batılı üstündür, o ne derse doğrudur, ne yaparsa iyidir, onun övgülerine mazhar olmak güzel şeydir, bir ayrıcalıktır. Ama işin çok acı başka bir tarafı vardır ki onu gizlerler bizden. İşte ben bu gerçeği aşikâr eden bir paragrafı İngiliz gazetesi Times'in [12.2.1856] sayfalarından aşağıya alıyorum. Yazı 1856 Islahat Fermanı'nda İngiltere'ye Osmanlı ülkesinde yabancıya mülk edinme hakkının tanınacağı hükmünün yer alması üzerine kaleme alınmıştır:

"Yabancıların toprak satın almalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması … kısa zamanda büyük sonuçlar doğuran diplomatik çabaların bir sonucudur. Önümüzde zengin ve işlenmemiş bir ülke var. Batı'nın sermayesi bu ülkeye girebilir ve ona sahip olabilir. Bu sebeple, zamanın lehimize işlemesinden hoşnut olabiliriz."

Pasaj bu!... Özellikle şu ifadelere dikkat edelim: İşlenmemiş bir ülke (Yani Türkiye), o ülkeye sahip olma (yani Türkiye'ye), zamanın lehlerine işlemesi!... Bu itiraflar senin, benim, aydınlarımızın, politikacılarımızın, askerimizin, bu ülkenin işleri hakkında karar alan herkesin kulaklarına küpe olmalıdır, değerli okur. Çünkü Emperyalizm 150 yıl önce ne idiyse bugün de aynıdır, zerre kadar değişmemiştir. Bugün de zamanın lehlerine işlemesi için çalışmaktadırlar. Zaman lehlerine de işliyor, hele "Ak" Parti Türkiye'nin yönetimini ele geçirdi geçireli. Bu hükümet Avrupalı'yı memnun etmekte, Türkiye'de mülk sahibi yapmakta sınır tanımıyor. Yabancı dendi mi coşuyorlar, neler buluyorlar neler, kendi yurttaşlarına layık gördükleri ise "ananı al da git!" İşte bunların son marifetleri: Yabancılara mülk satışında "İspanya modeli"ni hayata geçiriyorlar. TOKİ, Kemal Unakıtan'ın isteğiyle Çanakkale'den Mersin'e kadar olan sahil bandında ve kaplıcaların bulunduğu yörelerde, Türkiye'nin en güzel yerlerindeki hazine arazilerine yabancılar için villa kentler ve tatil köyleri kuracakmış. Ne olacak bu ülkenin hali, değerli okur? Bu gafillere "yeter, dur artık" diyerek demokratik bir şamarı bir an önce kim indirecek?

3) Namuslu oldukça, aklın yolu birdir. Araştırmacı yazar Ali Külebi de yabancılara toprak satılmasını gelecekte başımıza ciddi sorunlar açabilecek bir sorun olarak görüyor. Sorunun yeni olmadığını, tarihî boyutu da olduğunu hatırlatarak şu hususlara dikkatimizi çekiyor (ii): Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılara toprak satışı ilk olarak 1856 Islahat

Fermanı’yla hukuk sistemine sokuldu. O tarihlerde Times dergisinde yer alan, yukarda zikrettiğim ifade Batı’nın Anadolu üzerindeki emellerinin ipuçlarını ele veriyordu. Bu ifadenin yorumu kısaca şudur: Eğer bir ülkeyi ateşli silahlarla ele geçiremiyorsan, para silahını kullan, parayla satın al. İngiltere’nin, onun yanı sıra zengin Batı ülkelerinin günümüzde uyguladığı da aynı stratejidir. Bugün Türkiye’de toprak satış hızı kaygı vericidir. Bu kaygı AKP iktidarının yabancılara ve yabancı sermayeye gösterdiği yakınlık, tanıdığı kolaylıklar ve öncelikler göz önüne alınırsa, bir yurtseverde korku boyutu kazanır. Geçmiş deneyimlerden mutlaka ders almalıdır. Özellikle İsrail'in, bir devlet olarak toprak satın alma yoluyla ortaya çıktığı gerçeği asla unutulmamalıdır. Nitekim, Yahudi kökenli ünlü bankacı Lord Rothschild bir yandan Yahudi Devleti’nin oluşumunun siyasî zeminini hazırlarken, bir yandan da kurduğu 2 milyon sterlinlik fonla, Filistin topraklarının Araplardan satın alınmasını organize etmiştir. “Ufkun ötesini göremeyen” Araplar paracıklarını sayarken, çok kısa bir süre içinde Filistin ülkesinin en verimli toprakları da Yahudilerin eline geçmiştir. Ya Bodrum’da, Didim’de, Marmaris’de, Fethiye’de, Alanya’da, Akdeniz sahillerimizde, diğer bölgelerimizde ata topraklarını satıp gözlerini belerterek dolarcıklarını sayanlar? O gafilleri, onların çocuklarını, torunlarını ne bekliyor gelecekte?

B) Şu bir gerçektir ki yabancılar, Hıristiyan-sömürgeci Batı, başta İngilizler Türkiye’ye, Türkiye’de arsa ve konut sahibi olmaya öteden beri büyük önem veriyorlar. Bunun bir kanıtı da Türkiye’de de temsilcilik açmış olan İngiliz denizaşırı gayrimenkul şirketi Overseas Property Professional Pazarlama Müdürü Stuart Dacre’nin söyledikleri. Bu pazarlamacıya göre - aklıma birden başbakanımız geldi her nedense - İngilizler, dünyada en fazla denizaşırı gayrimenkul edinen milletlerin başında geliyormuş. 1993’ten bu yana 2 milyonun üzerinde İngiliz ve İrlandalı diğer ülkelerde yaşama yolunu seçmiş. İngilizler şimdiye kadar ülkeleri dışında 4 milyon 700 bin adet gayrimenkul satın almış. Bunun yalnızca 17 bini Türkiye’de imiş. Buraya dikkat!... Tahminlere göre gelecek 10 yıl içinde İngilizler Türkiye’de 150 bin gayrimenkul sahibi olacaklarmış. Burada duralım eğerli okur, birlikte küçük bir hesap yapalım: Konut başına 3 kişi dersek, 10 yıl sonra Türkiye’ye yerleşmiş İngilizlerin sayısı 500 bine yaklaşmış olacak. Ya 25 yıl sonra, ya 50 yıl sonra? Ya diğer yabancılar, Almanlar, Fransızlar, Amerikalılar? Ya her birinin nüfus artışlarını da hesaba katarsak? O zaman kaç milyonu bulur bu adamlar? Türkiye’ye gelip yerleşen ve yerleşecek olan İngilizlerin, vaktiyle Amerika’yı, Hindistan’ı, Ortadoğu’yu, Afrika’yı, Avustralya’yı işgal eden sömürgecilerin torunları olduğunu; Fransız ve Almanların da sömürgecilik işinde, İngilizlerden hemen sonra geldiklerini; Amerikalıların ise bugün, dünyanın gözü önünde nereleri vahşice işgal ettiklerini de göz önüne al!

Muhakememizi destekleyen başka kanıtlar da sunayım sana: İngilizler Türkiye’nin 2015’in haziran ayında Avrupa Birliği (AB) üyesi olacağına inanıyor ve yatırımlarını bu temelde planlıyorlarmış. Bunun anlamı şudur: Türkiye gerçekten AB’ye üye olursa, Anadolu çok kısa bir süre içinde sadece milyonlarca İngiliz’in değil, Alman’ın, Fransız’ın, hattâ Yunan’ın yurdu haline gelecektir. Bu sebeple toprak satışı da, AB üyeliği de böylesine tehlikelidir Türkiye için. Bir kanıt da İngiliz Hükümeti’nin, İngilizlerin Türkiye’de toprak almalarını teşvik etmesidir. Bu hususu daha önceki bir yapıtımda (iii) şöyle vurgulamıştım: Fethiye (Muğla) İngilizlerin işgali altında. Ne yazık ki bir kültür erozyonuna uğratılmış olan insanlarımızın açgözlülüğü, para ve çıkar hırsı inanılmaz boyutlarda. "Villa" yapıp İngiliz'e satmak burada en kârlı iş sayılıyor. Şehirde yaşayan yabancı, özellikle İngiliz sayısı her geçen gün artıyor. Öyle ki Türkler nerdeyse azınlık konumuna geriliyor. Düşündürücü bir nokta ise şu: “Fethiye’ye gelen ailelerin çoğu 50-60 arasında yaşlı denebilecek kimseler. Bunlar burada bir evi en az 100.000 - 150.000 dolara alıyorlar. Ancak bu kimselerin hayatları boyunca kazanabilecekleri para, bunun belki yarısı eder. Öyleyse bu insanların arkasında kimler var? Bu muazzam ödemeleri kim finanse ediyor?” Şimdi bu tespite bir kanıt daha ekliyorum: İngiliz finans kurumları 2007’den itibaren Türkiye’de satın alınacak konutlar ı peşinatsız olarak kredilendirmeye başlamış. İngiltere’nin, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini ısrarla desteklemesi -ya da destekliyor görünmesi- bu açıdan da değerlendirilmelidir.

III) “KARŞILIKLILIK İLKESİ” MASALI

Toprak satışını haklı göstermek için çoğunlukla karşılıklılık ilkesi ileri sürülür, bu ilke yasayı savunanların cankurtaranıdır; “biz de o ülkelerde mülk alıyoruz, canım” deyince, akan sular durur, tartışma biter. Oysa gerçek farklıdır. Karşılıklılık ilkesi tehlikeyi gidermez, tersine artırır, üstelik gerçeklerin görülmesini engeller. Bu hususa bundan önceki yazılarımda değindim (iv). Burada iki değerli araştırmacımızın sağladığı verilerden yararlanarak, analize bazı eklemeler yapmaya çalışacağım.

Mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi çoğu zaman işlemiyor, kâğıt üzerinde kalıyor. Türkiye’nin, karşılıklılık temelinde ilişkiler kurduğu çoğu ülkede değil iş yapabilme, toprak satın alabilme, o ülkelere vize alıp girebilme bile pratikte bayağı zordur. Birçok Batı ülkesi, başta Almanya, Avusturya, Belçika, İngiltere, Hollanda, İtalya, İspanya, Yunanistan gibi AB ülkeleri ve ABD; vatandaşlarımıza, mali durumlarına bile bakmaksızın vize vermekte zorluk çıkarmakta veya bu konuda aşırı titiz davranmaktadır. O ülke vatandaşlarına Türkiye’nin kapıları ise -maşallah bizim teslimiyetçilerimiz sayesinde- ardına kadar açıktır. Öte yandan bu ülkelerde kişi başına gelir ortalama bir Türk’ün gelirinden kat kat fazladır. Bu faktör de karşılıklılık ilkesini yabancılar lehine, Türklerin aleyhine işletir.

Öte yandan, ülkemizle karşılıklılık ilişkisi bulunmayan veya sınırlı olan Bulgaristan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Danimarka, Macaristan, Suudi Arabistan, Suriye ve Rusya'nın vatandaşları ise ülkemizde dilediklerince taşınmaz alabilmektedir. Avusturya vatandaşları Türkiye’de taşınmaz alabilirken, Türk vatandaşlarının o ülkede mülk satın alması özel izne tabidir. Bu, onur kırıcı bir dengesizliktir. Uygulama, Avusturya dışında başka ülkelerde de görülmektedir (v).

Diğer ülkelerin topraklarını kapatma şampiyonu İngiltere’de ise “Toprak devletin asli unsurudur” anlayışı geçerlidir, yani İngiltere’nin bütün toprakları devlete aittir! Satış yapılınca, arazinin tapusu verilmez. Halk, sadece toprağın üzerine dikilen konut ve işyerlerinin kullanım hakkına sahiptir. Dolayısıyla İngilizler Türkiye’den mülk alırken, karşılıklılık ilkesi hiçbir şekilde işlememektedir (vi). Demek ki bu ilke bir masaldan ibarettir; tam işlemiyor, asimetriktir, Türkiye’nin aleyhine çifte standarda ve haksız rekabete yol açmaktadır. ABD ve AB ülkelerinin vatandaşları çok daha rahat ve çok kolay bir şekilde Türkiye’de mülk sahibi olup ikamet edebilmektedir. Ali Külebi böyle “topal” bir ilkenin pratikte verdiği sonucu şu örnekle somutlaştırıyor: Biz o ülkelerde 10 taşınmaz satın alana kadar, Batılılar Türkiye’de 100 taşınmaz satın alıyor.

SONUÇ

1) Yukarda belirttiğim görüşlerime bakarak, kimileri beni “yabancı düşmanlığı” ile suçlayabilir, benim Türkiye’nin kendi içine kapanmasını istediğimi sanabilir. Hayır ben “yabancı düşmanı” değilim, Türkiye’nin otarşik bir ekonomiye dönüşmesini de istemem. Benim istediğim yabancının -özellikle dört emperyalist ülke vatandaşları, Yunanlar ve Yahudilerin- Türkiye’de toprak sahibi olmamasıdır; eğer bunun mutlaka olmasını gerektiren zorunluluklar varsa, uygulamanın esaslı ölçüde sınırlandırılmalı, Atatürk’ün koyduğu kayıtlar esas alınmalıdır. Yabancılar Türkiye’de sadece kiracı ya da turist olarak bulunabilmelidir. Toprağın tapusu son derecede istisnai hallerde yabancıya devredilmelidir. Otarşiye gelince, bunu akıl sahibi olan kimse istemez. Ancak Türkiye’nin sanayileşip güçlü bir ülke haline gelmesi için de, mutlaka müdahaleci bir ekonomi politikası uygulaması gerektiğini savunanlardanım.

2) Yabancıya toprak satışı, Türkiye gibi özel bir tarihi ve coğrafî konumu olan, henüz sanayileşememiş bir ülkenin yapabileceği en büyük hatâlardan biridir. Bu uygulamadan süratle vazgeçilmesi gerekir. Vatansever aydınlarımız, üniversitelerimiz, medyamızın namuslu kesimi, askerimiz demokratik yollardan üzerinde baskı kurarak, AKP iktidarını bu meşum politikasından mutlaka vazgeçirmelidir.

3) Türkiye’deki şekliyle demokrasi rejimi, ülkenin geleceğini düşünmeyen, tarih bilgisinden yoksun, kendi çıkarlarını her değerin üzerinde tutan kimselerin en yüksek makamlara gelmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu yapı Türkiye’nin geleceğini karartmaktadır. Bu yapıya son vermenin yolları aranmalıdır.

4) Başta AKP’ye oy veren kesimi olmak üzere halkımız -AKP’nin birçok diğer zararlı politikaları gibi-yabancıya toprak satışının tehlikeli yönlerini bilmemektedir; halkımızı uygun ve basit anlatımlarla, ısrarla bilgilendirip uyaralım. Topraklarını yabancılara satmamalarını sağlayalım.

5) Karşılıklılık (mütekabiliyet) asla yabancıya toprak satışının gerekçesi olamaz. Çünkü birçok giderilemez sebeplerden dolayı bu ilke Türkiye’nin aleyhine işlemektedir.

6) Yabancıya toprak satışını Batı’nın tek dünya devleti, onun temellerinden BOP projesi ışığında da değerlendirelim. Bu satışların önümüzdeki 25 yıl, 50 yıl boyunca da devam edeceğini düşünün. Ne olacak Türkiye’nin hali, çevre ülkelerin hali, dünyanın hali?

7) Yine O, yine Atatürk ışık tutuyor düşüncemize:

-Bir yolcu yalnız ufku değil, ufkun ötesini de görmeli, ona göre hareket etmelidir.

-Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin sorumluluğuna ortak sayılır.





(i) Ali Külebi, “Yabancılara Toprak Satışı”, http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=1119&sayfa=0 (23.12.2007)
(ii) Ibid.
(iii) Cihan Dura, Düşmanı Çağırdılar Satıldık Uyanın, İleri Yayınları, İst., 2005, s.592.
(iv) Karşılıklılık ilkesinin ve yabancıya toprak satışının diğer sakıncaları hakkında yeni çıkan şu kitabıma bakınız: Derin Komplo: Türkiye’nin Yeniden İşgali, İleri Yayınları, İst., 2008, ss. 572-579. Ayrıca şu kaynaklara da bakmakta yarar var: Hüseyin Önder, Yabancılara Toprak Satışı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2007; Orhan Özkaya, Yabancıya Toprak Satışı, Kaynak Yayınları, Ocak 2005.
(v) Ali Külebi, loc.cit.
(vi) Dilek Filizfidanoğlu, “Yabancıya Mülk Satışında Karşılıklılık İşlemiyor”, http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=1057&sayfa=3 (3.12.2007).



Prof. Dr. Cihan DURA, 28 Aralık 2008

Devlet ve Siyaset

İletiGönderilme zamanı: Cmt May 02, 2009 3:36
gönderen jamesB07
Yabancilara toprak satisi yapmak; Evinin ve evindekilerin namusunu satmak demektir! Bu yazimi butun akp'liler ve onlara
oy veren herkes okusun,anlasin! Turk Ulkemizi kimlerin yonettigini bilsinler! Baska bir soz soylemeyecegim! Herkes
anlamistir!

Satıştan Geri Dönüş

İletiGönderilme zamanı: Cmt May 02, 2009 5:18
gönderen Demo-X-Race-Y
Geri nasıl alınabilir bu toprak?

Düşüncem o ki, yeni bir yönetim gelir (nasıl gelecekse) çok sert, eskisinden de sert kanunlarını ve anayasayı ortaya koyar, halkın da desteğini almıştır. Ondan sonra kullanma yasası çıkartılır. Bana en akla yakın yol bu geliyor. Toprağı evi düzenli aralıklarla teftiş edecek devlet ve atıyorum 5 yıl boyunca kullanımı 75%'den az olursa ederinin 10% civarı bir vergi konarak tekrar halka satışa zorlanacak. Yazlıklar içinde ayrı koşullarda benzer yasalar çıkarılabilir. O zaman da kuşkusuz birileri çıkıp bik bik edecektir ama Halk'ın isteği bu yönde olursa ve halk kendini yönetebilirse gayet de güzel işleyebilecektir.

Neyse,

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Pzr Mar 21, 2010 15:52
gönderen Oğuz Kağan
Toprak satışı katlandı

1923-2002 arasında 79 yılda yabancılara 11 milyon metrekare arazi satılırken, AKP iktidarının 7 yıllık döneminde satılan arazi 50 milyon metrekareye çıktı.

Yusuf SAHİCİ - ANKARA

Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerinin göreve geldiği günden bu yana yabancılara toprak satışı hız kazandı ve Türkiye’den taşınmaz alan yabancıların sayısı 80 bine ulaştı.

MHP Manisa milletvekili Erkan Akçay’ın soru önergesini yanıtlayan Bayındırlık Bakanı Mustafa Demir, 2003 yılı başı ile 2009 yılı sonu itibarıyla yabancılara toprak satışına ilişkin verileri açıkladı. Buna göre, 1 Ocak 2003 ile 31 Aralık 2009 tarihleri arasında toplam 79 bin 962 yabancı uyruklu kişi tarafından 49 milyon 989 metre kare alanlı 71 bin 489 adet taşınmaz edinildi.

CUMHURİYET’İ KATLADI

1 Ocak 1923’ten AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihine kadar toplam 20 bin 843 taşınmaz yabancılara satıldı. Bu taşınmazların toplam alanı ise, metrekare cinsinden 11 milyon 961 bin 595 oldu. 1923'ten 2002 yılına kadar 23 bin 44 kişiye toprak satışı gerçekleştirildi.

Bakan Demir, Hatay’da yabancıların edindiği taşınmazların oranı binde beşi geçtiği için 20 Ocak 2006 tarihinden itibaren satışın durdurulduğunu; Mardin ve Kilis’te de kamu yararı ve ülke güvenliği açısından 3 Aralık 2008 tarihinden itibaren satış yapılmadığını bildirdi. Antalya, Muğla ve Aydın’da ise toplam imarlı alanların yüzde 10’unna kadar satışlar devam edecek.

KADERİNE TERK EDİLEMEZ

Erkan Akçay GAZETEPORT’a yaptığı açıklamada ’’Yabancıların taşınmaz alımıyla ilgili yasa Anayasa Mahkemesinde defalarca iptal edilmesine rağmen; iptal gerekçeleri hiçe sayılarak satışa devam edilmiştir. İstiklal savaşı ve Çanakkale’de yabancılar topraklarımızda sahiplik yapmasın, malımıza, ırzımıza ve canımıza kastetmesin diyerek şehit ve gazi olanlar, şimdi yabancılara toprak, fabrika, hatta ekonominin bel kemiği olan bankalarımızı sattıklarını görselerdi acaba ne derlerdi?” diye sordu.


GAZETEPORT, 20 Mart 2010

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Sal Eyl 07, 2010 15:04
gönderen Oğuz Kağan
Vatan Topraklarımız Hangi Yollardan Yabancıların Eline Geçiyor?

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. (Mehmet Akif Ersoy)

Gerçeklerle değil, daha çok hayallerle yaşıyoruz, bizi bunlarla avutuyorlar. Halkı uyutmakta yönetenlerin eline kimse su dökemez. İsrail, Gazze, şu açılım, bu açılım derken Türkiye’nin gerçek sorunları güme gidiyor. Oysa bunlar o kadar çok ve önemli ki… Ben gerçek sorunlarımızdan başta gelen birine bir kez daha değineceğim bu yazımda: Yabancılara toprak satışı… Bir kez daha değineceğim, çünkü siz şu satırları okuduğunuz anda bile, Türkiye’nin tapusundan bir parsel daha yabancı bir devletin millî servetine katılmış bulunuyor.

Yabancıya toprak satışı Türkiye’nin kanayan yaralarından biridir, üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Ne yazık ki bu büyük sorun yeterince takip edilmiyor; temel politikası, millete ait ne varsa satmak olan AKP iktidarı ise bildiğini okumaya devam ediyor.

Yabancıya toprak satışı emperyalizmin Çevre ülkelerine yönelttiği altı silahtan biridir. Bu silah Osmanlı’ya karşı da kullanılmıştır. O zamanın büyük devletleri serbest ticaret antlaşmalarının, dış borçlandırmaların ardından, maliyesi bozuk Osmanlı’dan, bazen borç verme karşılığında, bazen tehdit ederek birçok ödün almıştır. Bunlardan biri de yabancıya toprak satışının, 1867’de serbest bırakılmasıdır. Bir ihanet olan bu uygulamaya Atatürk döneminde son verilmiş, ne yazık ki AKP ile birlikte Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde 2003 yılında yeniden başlatılmıştır. AKP hükümeti döneminde 8.3 milyon metrekare toprağımız yabancıların eline geçmiştir.

Acaba Türkiye’nin toprakları hangi yollardan yabancıların eline geçiyor? Yazımın konusu budur[i]. Benim belirlediğim kadarıyla yöntemler çok çeşitli... Bunları 4 başlık altında toplayabilirim:

- Doğrudan satışlar
- Dolaylı satışlar
- Tarım arazileriyle ilgili olanlar
- Diğerleri.


I) DOĞRUDAN SATIŞLAR

Türkiye’de topraklarımızın yabancıların tapulu mülkü olmasını, yabancı devletlerin millî servetlerine katılmasını sağlayan birinci yol, doğrudan doğruya satışlardır.

A) Doğrudan satışların yolu, AKP iktidarının 19 Temmuz 2003’de çıkardığı yasa ile açılmıştır. Daha doğrusu, topraklarımızın yabancılara -dünyada görülmemiş bir şekilde- sınırsızca satılması bu yasa ile başlamıştır. Ancak şikâyet üzerine uygulama Yargı tarafından engellenince, AKP Hükümeti 7 Ocak 2006’da ikinci bir yasa çıkararak satışlara bazı kısıtlamalar getirmek zorunda kalmıştır. Ne var ki değişen fazla bir şey yoktur, şu anda bile ülke topraklarının el değiştirmesi büyük bir hızla devam etmektedir. Yabancılar 19 Temmuz 2003 tarihine kadar taşınmazları, daha ziyade yerli aracı kullanarak alabiliyorlardı. Bu tarihten sonra doğrudan doğruya satın almaya başladılar. Yasa ile, ülkemizin en verimli, en değerli toprakları yıllardır parsel parsel yabancı mülkü oluyor. Satışlar tek tek, ufak ufak, geniş bir mekânda gerçekleştiği, medyaca da görmezden gelindiği, gizlendiği için farkına varmıyoruz. Oysa ünlü deyiştir: Taşı delen, suyun şiddeti değil, damlaların devamlılığıdır.

Doğrudan toprak satışları bazen bir defada çok büyük miktarlarda da yapılmaktadır. Buna, Rusya’nın en zenginleri arasında yer alan Roman Abramoviç’in İzmir Çeşme’de Çiftlikköy’de satın aldığı Kum Beach’i örnek olarak verebilirim. Yaklaşık 160 000 metrekarelik olan bu alan yalnız bir yabancı özel kişinin tapulu malı olmakla kalmamış -vurgulamakta yarar görüyorum- aynı zamanda yabancı bir ülkenin (Rusya’nın) millî servetine katılmıştır.

B) Yabancıya doğrudan taşınmaz satışının bir de “ticari” nitelikli yönü, yani “ticari satışlar” şekli vardır. Buna göre bizzat yabancılar emlakçılığa soyunmuş oluyor: Yabancılar, İngiliz, Fransız, Alman,… Türk topraklarını satın alıp yine yabancılara pazarlıyor. Bundan başka, örneğin İngilizler Kalkan’da satın aldıkları lüks villalarda pansiyon hizmeti bile veriyorlar. Ticarî gayrimenkul için dünyanın her yerinden yatırımcı geliyor Türkiye’ye. İngilizler, İrlandalı ve Hollandalılar yazlık konut alanına ilgi gösteriyor. Özellikle İngiltere ve İrlanda'dan bazı fonlar bir apartman ya da sitenin tümünü satın alıyor, sonra satıyorlar.

C) İngiliz bankaları Türkiye’den toprak almaları için müşterilerini teşvik ediyor ve onlara kredi kolaylıkları sağlıyor. İsrail ve ABD benzer bir planı Irak’ın kuzeyinde de yürütüyor. Irak'ta faaliyet gösteren Kürdistan Kredi Bankası Irak’ın kuzeyindeki Türklerin ev ve topraklarını satın almaları için Kürtlere beş yıl vadeyle faizsiz kredi veriyor. 'Türkmen Eli' teşkilatının Kafkasya temsilcisi Metin Arslanlı’ya göre Türklerin taşınmazlarını satın almak için kredi açan bu banka, İsrail'de faaliyette bulunan dört şirket tarafından desteklenmektedir. Musul, Kerkük, Erbil, Dohuk, Bakuba, Felluce, Selahattin ve Süleymaniye'deki toprakları, Kürtler aracılığıyla, ABD'liler ve Yahudiler satın almaktadır.


II) DOLAYLI SATIŞLAR

Doğrudan satışlar “açık kimlik”le yapılan alımları kapsar. Buna karşılık, dolaylı satışlarda gerçek kimlik gizlidir. Dolaylı (gizli) satışların büyük bir kısmı, Türk şirketlerinin veya Türk vatandaşlarının (paravan şirket veya kişilerin) adları kullanılarak yapılmaktadır. Dolayısıyla toprakların yabancıların eline geçtiği, gerçek sahiplerinin onlar olduğu tapu kayıtlarında görülmemekte, istatistiklere de yansımamaktadır.Dolaylı satışlar; “yabancıların, sınırlı aynî hak tesisi”, ölüme bağlı tasarruflar, güvenilir Türkiye yurttaşları, paravan şirketler aracılığıyla gayrimenkul edinmesi” şeklinde tanımlanabilir. Bazı aynî haklar şunlardır: İntifa (yararlanma) hakkı, oturma hakkı, üst hakkı, kaynak hakkı, irtifak hakları. Görünürde bir Türk yurttaş adına tapuya kayıtlı bir taşınmazı yabancı bir şirket, intifa hakkı yoluyla 100 yıla kadar kullanabilir. Kaynak hakkı bir gayrimenkulün içinden çıkan sudan yararlanma hakkıdır. Bunda ve diğerlerinde de aynı durum yaratılabilir.

Kamuoyunu uyandırmamak, tepki çekmemek isteyen yabancı şahıs ve şirketler bu yollara başvuruyor. Ülkemizin değişik yerlerinde rastlanıyor uygulamaya: Örneğin, Güneydoğu Anadolu’da paravan kişi ve şirketler üzerinden yabancılar gayrimenkul sahibi olabiliyor. Bu açıdan İsrail’in faaliyetleri zikredilmeye değer: İsrail tarım teknolojisinde büyük atılımlar yapan bir ülke. Bu üstünlüğü onu GAP’a çekiyor. Gözleri hep oraya dikili… Sürekli olarak, çok önemli miktarlarda toprak kapatıyorlar Güneydoğumuzda. Ancak İsrail başka bölgelerde de ciddi miktarlarda toprak satın alıyor. Nasıl? Doğrudan doğruya değil, birtakım aracıları kullanarak! Dediğim gibi sızma GAP’la sınırlı değil, Batı Anadolu’da da durum aynı. Hepsi de bitek, tarıma elverişli topraklar...


III) TARIM ARAZİLERİYLE İLGİLİ OLANLAR

Tarım arazilerimiz birkaç farklı yolan yabancıların eline geçiyor. Daha önce, kitaplarımda bunlardan çok söz ettim. Belirleyebildiğim kadarıyla, kullanılan yöntemler şunlar: Çiftçiyi yoksullaştırma, hukuk hileleri, banka hacizleri.

A) Birinci olarak çiftçi yoksullaştırılıyor. Yoksullaşan çiftçi, son aşamada toprağını satışa çıkarıyor. Orta Anadolu’da, Batı bölgelerimizde çok yolculuk yaptım. Geçmişte hiç görmediğim şeyler görüyorum artık yol kenarlarında: Tabelalar…, üzerlerinde “satılık arazi”, “satılık tarla” yazan tabelalar!...

Yabancıya toprak satışı tarım sektörümüzdeki küçülmeyle koşut olarak gerçekleşiyor. AKP hükümeti IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile yönetti ekonomimizi. Benim “Korkunç İkizler” adını verdiğim bu kuruluşlar şöyle diyor: Ey Türkiye, tarım senin sırtında yüktür, tarımı desteklemeyi bırak. Ben sana para vereceğim. Köylüne dağıtırsın. Ama dekar başına, ürüne göre değil.

Şimdi bakın, Emperyalizmin bu taşeronlarının dediği yapılınca neler oluyor:

    - Köylü gelir elde ediyor, ancak üretim yapmadan! Havadan elde edilen bir gelir bu...

    - Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: Korkunç İkizler AKP hükümetine Neoliberal politikalar dayattı. Çiftçi, bir geçiş aşaması bile tanınmadan serbest piyasanın vahşetine terk edildi. Taban fiyatları sürekli düşük tutuldu. Sübvansiyonlar azaltıldı, bazı hallerde tamamen kaldırıldı. Tohum ve gübre desteği yok, destekleme fiyatları çok düşük. Buna karşılık tarımsal girdi fiyatları yükseltildi. Sonuç: Üretim maliyetleri arttı. Ürün bedelleri zamanında ödenmedi. Köylü mahkemelere, icra kapılarına düşürüldü. Hayvanlarını traktörünü satmak zorunda bırakıldı. Yeni yatırım yapması engellendi, iflasa zorlandı.

    - Çiftçi üretimden soğumaya başladı, toprakla olan bağı zayıfladı, hattâ hiç kalmadı. Küçük üreticiler tasfiye edildi. Türkiye boş tarlalar ülkesine döndü. Çiftçi toprağını satmaya başladı.

    - Kimlere satılıyor tarlalar? Tabii parası olana, özellikle çok para verenlere, örneğin bavul bavul Dolarla, çuval çuval Avro ile, Sterlinle gelen yabancılara!

    - Sonra ne olacak? Yabancılar toprak sahibi oldukça şirketler kuracak, arazi toplulaştırmasına yönelecekler. Büyük tarım işletmeleri kurmaya başlayacaklar. Bir zamanlar kendi toprağının sahibi olan Türk köylüsü ise, yabancı şirketlerde ücretli işçi konumuna düşecek. Türk çiftçisi kendi öz vatanında yabancıların “maraba”sı olacak.

Bir taraftan da Avrupa Birliği’nde işsizlik gittikçe artıyor, peki çözüm? Anadolu toprakları ne güne duruyor? Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin’e göre “çok planlı, programlı bir senaryo” bu: Türk çiftçisi üretmeyecek; Türkiye tarım ürünlerini dışardan alacak. Kendi kaynaklarını kullanmayacak. Kapılarını yabancı sermayeye açacak. Türkiye tam bir açık pazar haline gelecek. Çiftçi yoksullaştıkça -toprağı elinden alınmış olarak- kentlere sürülecek, proleterleşecek. Bir zamanlar imparatorluk Almanyası da Osmanlı toprakları için bu mahiyette projeler hazırlamamış mıydı?

B) İkinci yöntemi hukuk hileleri başlığı altında ele alabiliriz.[/b]

1) Yabancılar tarım alanlarımızı köylüye yüksek paralar teklif ederek satın alıyor. Tapulu ve tapusuz alanların zilyetliklerini alıyor, muhtar senedi, el senedi gibi yerel araçlar kullanıyorlar. Zilyetlik yöntemi taşınmazın sahibi olmadan, kullanım hakkı sağlıyor.

Somut bir örnek Kars (Digor)’dan verilebilir. Bölgenin sınır köylerine gelen Amerikalı ya da İsrailli oldukları söylenen yabancılar; tarla sahibi köylülere sadece bir imza karşılığında bol para dağıtıp gidiyorlar. Böyle havadan verilen para miktarı -yaklaşık 5 yıl önceki verilere göre- 3-7 milyar TL!... Bir yandan da köylülere şu uyarıda bulunuyorlar: "Tarlanızı her yıl mutlaka ekip biçeceksiniz. Ekip biçmeyenlere para vermeyeceğiz. Siz bunları yapın, paranızı bizden isteyin." Bu şekilde para alan köylülerin sayısı on yıl kadar önce 3 bin civarında idi, bugün kaça yükselmiştir değerli okur, artık siz tahmin edin onu.

Şimdi şu soru yanıt bekliyor: Acaba adı geçen yabancılar hazır bir maddî karşılık istemeden, neden böyle yüklü ödemeler yapıyorlardı çiftçilerimize? Açıklama korkunç: Altına imza atılan sözleşmede yazılı hususlar, ileride toprağın köylünün elinden alınmasına sebep olacak nitelikte. Çünkü söz konusu köylerde bazı evlerin ne tapuları, ne de ruhsatları var. Tarlaların ise, ikisi de yok. Şimdi sıkı durun: yabancıların imzalattığı sözleşmede, toprakların kendilerine ait olduğu yazılıydı, para alan köylüler ise o tarlalarda işçi olarak çalıştırılıyordu! Yabancılar uzun vadede, uygun zamanda ortaya çıkacaklar ve "Bu topraklar bizimdi zaten. Bakın, onları biz işliyorduk. İşçi çalıştırıyor, onlara ücret vererek kendi toprağımızı ekip biçiyorduk" deyip tarım alanlarını ele geçirecekler. Plan bu!

2) Buna oldukça benzeyen bir diğer uygulama da şöyle: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da büyük toprak sahipleri Yahudi kuruluşlar tarafından ABD’ye davet ediliyor. Toprak hangi genişlikte olursa olsun, yüksek fiyatlar teklif ediyorlar. Toprağın ekilip biçilmesini yine sahibine bırakıyorlar.

Akıl sahibi biri boşuna söylememiş: Yarın için planı olmayan, başkalarının planının parçası olur!

C) BANKA HACİZLERİ

Tarım arazilerinin “banka hacizleri yoluyla ele geçirilmesi” iki yoldan gerçekleşiyor.

1) Birinci mekanizma şöyle işliyor: Çiftçinin bankalardan aldığı krediye karşılık toprağı ipotek ediliyor. Çiftçi temerrüde düşünce, yani borcunu ödeyemez duruma düşünce haciz geliyor, toprağı elinden alınıyor.

AKP iktidarı, bilindiği gibi IMF’nin talimatına boyun eğerek tarıma devlet desteğini kesti. Girdi maliyetleri artan, ürünü de para etmeyen çiftçi; bu durum karşısında yabancı bankaların cazip imkânlarla sunduğu kredilere başvurdu, başvuruyor, tabii tarlasının ipotek altına alınması karşılığında. Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesi sürecinde kredilerin yetersiz kalması nedeniyle devreye yabancı sermayeli bankalar girmektedir. Uygulamada çiftçinin ödeme gücüne bakılmaksızın ve kasıtlı olarak üretime değil, tüketime yönelik krediler de veriliyor. Bu yöntemle, çiftçiler ödeme güçlüğüne düşürülmekte ve haciz yoluyla topraklarına el konulmaktadır[ii].

AKP’nin iktidara geldiği tarihten bu yana geçen 8 yıl içinde - yerli sermayeli bankaların kullandırdığı tarımsal krediler ancak 2 kat artarken- yabancı sermayeli bankaların kullandırdığı tarımsal kredi miktarı 250 kat artmıştır. Bu durumda toprak hacizlerinden hangileri çok daha fazla yararlanacak? Elbette yabancı bankalar! Gerçekten, bazı yabancı bankaların tarımsal kredi kullandırma yoluyla batağa çektiği çiftçiler, bu bankaların haciz işlemleri karşısında çaresiz duruma düştüler.

Ege bölgesinde binlerce hektar arazi özel bankaların verdikleri krediler karşılığında ipotek altında. Yine Ege ve Trakya bölgesinde birçok çiftçi, hatta bazı köylerin tamamı yabancı bankaların haciz tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor[iii]. Özellikle Ege köylü ve çiftçileri aldıkları şartlı kredileri ödeyemeyince, arazileri, tarlaları, evleri icra yoluyla ellerinden alınarak bankaların eline geçmektedir. Bu arada vurgulayalım ki Türkiye’de ticarî şirketler kuran, yerli bankaları satın alan Yunanlıların bu bankalarından biri çok sayıda tarım arazisine ipotek koymuş bulunuyor.

Sorun Ege ve Trakya ile de sınırlı değil; Kayseri'nin Kocasinan İlçesi Ziraat Odası Başkanı Emin Yılmaz anlatıyor[iv]: ''Sattığı mahsulün, giderlerini karşılamaya yetmediğini gören çiftçi kendini kurtarmak için bankalara yöneldi. Bankalar ucuz ve sıfır faizle çiftçiye kucak açtı. O kadar iyi niyetli ve o kadar hoşgörülü davrandılar ki, çiftçiler bankaları koruyucu melek sandı. Bankalar çiftçinin durumunun kötüye gittiğini anlayınca, tutumlarını birden değiştirdiler. Bazıları 'azrail’ kesildi. Çiftçiyi icraya verdiler, kefilleri icraya verdiler. Köylülerin tarlalarına haciz koydurdular. Borçlu, kefil demeden herkesi kıskıvrak bağlayıp perişan ettiler.''

2) İşin bir de kredi kartı yönü var. Bu mekanizmayı da Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın’ın bir uyarısından[v] öğreniyoruz: “Tarım üreticisi özel bankaların önünde kuyrukta. Hayatını döndürebilmek için kredi kartına yükleniyor. Çünkü ürünü para etmiyor, gübre iki katına çıkmış, açık kredi kartı almaktan başka bir çaresi kalmamış. Bu durum da, üretim araçlarının, tarlasının, traktörünün yakın gelecekte elinden çıkacağı sürecin başladığına işaret ediyor.”


IV) DİĞER YÖNTEMLER

Yabancıların topraklarımıza sahip olmak için uyguladıkları başka yöntemler de var. Bunları aşağıda kısa kısa açıklıyorum.

- Özelleştirme ve yabancı sermaye: Kamuya ait tesislerin özelleştirilmesi sırasında, tesisi satın alanın yabancı olması durumunda, bu tesislerle birlikte arsa ve araziler de yabancının eline geçmekte, yabancı bir ülkenin millî servetine katılmış olmaktadır. Doğrudan doğruya, yabancı sermaye girişi de aynı sonucu veriyor.

- Madencilik ruhsatları: AKP iktidarında, Türkiye’de 100 000 kilometrekareden fazla bir Vatan parçası; maden arama ruhsatı verilerek, 20 kadar Amerikan, Anglo-Amerikan ve Kanadalı şirketin kullanımına terk edilmiş bulunuyor. Bu uygulamanın asıl trajik ve bizi şu anda ilgilendiren yönü yasal düzenlemelerle, bu toprakların mülkiyetinin de yabancı şirketlere geçme riskinin bulunmasıdır.

Son veriler şöyle: 1923’ten 2004 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri toplam 1500 maden işletme ruhsatı vermişken, AKP iktidarı Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilene kadar, çıkardığı yasa ile 2004-2009 arasında toplam 43 bin 500 maden işletme ruhsatı vermişti. Türkiye’nin yüzölçümünün üçte biri, 282.898 kilometrekarelik alan, maden işletmelerine açılmıştı.

- Azınlıklar: Rockefeller Vakfı Türkiye'nin bazı pilot bölgelerinde Türk gençlerine Osmanlı dönemi azınlık tapularının araştırmasını yaptırdı. Araştırma sırasında, gençlerin elde ettiği belge ve kayıtlara el konulması bir istihbarat çalışmasını andırmaktadır. Bu çerçevede, Amerika'daki eski Osmanlı azınlıklarının torunlarının, ABD mahkemelerinde davalarını açmaya başlamış olduğu ifade ediliyor. Amerikan sigorta şirketleri bu davaları şimdiden sigorta etmiş. Hedefleri, Türkiye'den topluca toprak veya tazminat talep etmek.

- Kurtarılmış bölgeler: Dünya Kiliseler Birliği bir proje geliştirmiş. Proje İstanbul'da ve Anadolu'nun her köşesinde, azınlıklar tarafından “kurtarılmış bölgeler” oluşturulmasını öngörüyor.

- Vakıflar: AKP iktidarı vakıf arazileriyle ilgili kanunlarda değişiklik yaptı. Bu yoldan, ülkemizdeki yerli yabancı dinî cemaat vakıflarının arazi edinmelerini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Bu arazilerde gerçekleştirilen ticarî yapılaşmalar, söz konusu vakıfların ekonomik yönden büyük olanaklara kavuşmasının yolunu da açmış bulunuyor.

- Dava Yolu: Yunanlılar Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan sonra terk edip gittikleri yerleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dâvâ açarak geri almaya çalışmaktadır. İngilizler Uzunada’yı 1871 tarihli bir tapuya dayanarak ele geçirmeye çalışıyordu. Dava bugün hangi aşamadadır, bilemiyorum.

- İsrail’in faaliyetleri: GAP’da İsrail şirketleri yerli holdinglerle işbirliği yapıyor. Başka ülkelerle ortak projeler yürütüyorlar. 14 Mart 1996 tarihli Türkiye-İsrail Serbest Bölge Antlaşması, İsrail’e GAP bölgesinde olağanüstü kolaylıklar sağlıyor. İsrail’in bölgede izlediği bir yöntem şudur: Kimi çiftçiler ve kamu personeli MASHAV adlı kuruluş aracılığı ile devşiriliyor. MASHAV, MOSSAD’ın yan kuruluşudur. Çalışma ilkesi şudur: “İsrail yönetimi hissedilmeli, ancak görülmemeli.” Bölgede “İsrail gelse daha iyi olur” propagandası yapılıyor. Bundan başka GAP personeli, üniversite rektörleri, öğretim üyeleri, ziraat odaları başkanları, bölgenin büyük çiftçileri arasından özel olarak seçilenler İsrail’e götürülüp “eğitim”e tabi tutuluyor. İsrailli kadınlar Şanlıurfa’daki İtalyan Hastanesi’nde doğum yapıyor; doğurdukları çocukları Türk yurttaşı olarak nüfusa kaydettirebilmek için! Bu ilimizin nüfusuna kayıtlı yurttaşlar adına alınan topraklar İsrail şirketleri tarafından uzun süreli olarak kiralanmaktadır. Bazı Yahudi asıllı kişiler köy köy dolaşarak, toprak alma yönünde girişimlerde bulunmaktadır.


SONUÇ

Büyük devletlerin öyle sorunları vardır ki bunlar siyasi partilere, parti program ve uygulamalarına emanet edilemez. Bunlar Devlet sorunudur ve siyasi partiler ancak onları uygulamakla yükümlüdür ya da ancak uygulama yöntemlerini farklılaştırabilirler. İşte bu temel sorunlardan biri -bence- yabancıların ülkede toprak sahibi olmasıdır.

Devletimizin yargı organlarından, Anayasa mahkemesi 1985’de “Toprak devletin kurucu unsurudur, yabancıya satılamaz” prensibini oluşturmuştu. Ne var ki AKP diye bir parti iktidara gelince 2003’den itibaren harıl harıl satılmaya başladı topraklarımız. Devlette süreklilik bırakılmadı çünkü!

Yabancıların ülkemizde toprak edinmesi kesinlikle esaslı ölçüde kısıtlanmalı, yeniden AKP iktidarından önceki ölçülere indirilmeli, hele tarım arazileri için sözü bile edilmemelidir. Tarım topraklarının yabancılarca ya da yabancı denetimli bankalar tarafından alınmasını engelleyici yasalar derhal çıkartılmalıdır.

Bismark ve Atatürk’ün şu sözleri yasa yapıcıların ve uygulayıcıların kulaklarına küpe olmalıdır:

- Büyük bir devlet parti görüşlerine göre idare olunamaz. (Bismarck)

- Bir partinin programı tek bir şahsın kafasından değil, ülkenin gerçeklerinden çıkmalıdır. Bu da ancak bilim adamlarının, uzmanların ortak katkısıyla sağlanabilir. (Atatürk)


Dipnotlar:

[i] Bu yazımı kaleme alırken, şu iki kitabımdan geniş ölçüde faydalandım. Satıldık Uyanın, İleri Yayınları, İst., 2005; Derin Komplo: Türkiye’nin yeniden İşgali, İleri Yayınları, İst., 2008. Orijinal kaynaklar ve konunun diğer yönleri hakkında bu yapıtların “yabancıya toprak satışı” bölümlerine bakılabilir.

[ii] TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 42.Olağan Genel Kurul Sonuç Bildirgesi, 14.3.2010.

[iii] Levent Ak, “Yabancı Bankalardan Çiftçiye 177 Milyonluk Haciz Kıskacı”, Aydınlık, 16 Mayıs 2010. [iv] Milli Gazete, 2.1.2009.

[v] Işık Kansu, Cumhuriyet, 29.12.2008.




Prof. Dr. Cihan DURA, 3 Eylül 2010
cdura@erciyes.edu.tr

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Sal May 10, 2011 12:52
gönderen Oğuz Kağan
Zengin ülkeler toprak avında

Hızla artan nüfuslarını beslemek isteyen gelişmiş ülkeler, az gelişmiş güney ülkelerinden son 3 yılda İtalya büyüklüğünde arazi satın aldı. Hedefteki yeni ülke ise Türkiye.

Gelecekteki yeni savaş konularından biri olarak görülen gıda konusunda artan nüfusa ve değişen iklim koşullarına karşı güvenliğini sağlamak isteyen gelişmiş ülkelerin ve bankaların, yabancı ülkelerde milyonlarca hektar tarım arazisi satın almaya başladığı belirtildi.

Konuya dikkat çeken İzmir Ticaret Borsası Meclis Üyesi Mehmet Esmer, tarım ürünlerinde esen ’bahar havasının’ sektörde zaafiyet yarattığını belirterek, Türkiye’nin özellikle ekilebilir tarım arazilerini artırması gerektiğini savundu. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın ise, yabancıların Türkiye’de 1 milyon hektarlık arazi aradığını belirtti ve yabancıların Türkler adına toprak sahibi olduğu iddialarına işaret etti.

DÜNYADA TREND HALİNE GELDİ

İTB Meclis üyesi Mehmet Esmer, Türkiye’nin dağlık bir ülke olmasından kaynaklı ülke topraklarının ancak yüzde 36’sında tarım yapılabildiğini ve tarımda makinalaşma arttıkça bu oranın yükseldiğini kaydetti. Türkiye’de toprağın öneminin yeterince kavranmadığını ifade eden Esmer, “Dünyada ise çok farklı bir durum var.

Nüfusu 2033 yılında 1.3 milyardan 1.5 milyara çıkacak olan Çin’in, artan nüfusunu besleyebilmek için Güney Amerika’da, Afrika’da, Güneydoğu Asya’da 2.1 milyon hektar toprak satın aldığı söyleniyor.

Çin’in devasa ölçekte yaptığı alım aslında dünyada yaygın bir trend haline geldi. Devletler veya yatırım fonları, yabancı ülkelerden milyonlarca hektar tarım arazisi satın almaya başladı. Birleşmiş Milletler verilerine göre, son 3 yılda İtalya büyüklüğüne denk gelen 30 milyon hektarlık tarım arazisi yabancı sermaye tarafından satın alındı veya kiralandı” dedi.

YOKSULLARIN TOPRAĞINA BANKALAR DA EL ATTI

Dünya Tarım Örgütü verilerine göre ise 2.7 milyar hektarlık tarım arazisinin sadece 1.5 milyar hektarının ekili olduğunu da aktaran Esmer, işlenmeyen arazilerin ise yüzde 80’inin Güney Amerika, Afrika, Avustralya ve Güneydoğu Asya’da bulunduğunu dile getirdi.

Esmer, bu ülkelerin bu durumu teknoloji transferi ve yatırımlar için fırsat olarak gördüğünü de hatırlatarak, “Fakir ülkelerde tarım arazilerini ucuza kapatmaya çalışan sadece devletler ve yatırım fonları değil. ’Hedge’ fonlar ve bankalar da bu oyuna çoktan girdiler ve sağlam yatırım olarak arazi satın almayı veya kiralamayı tercih ediyorlar” diye konuştu.

GÜNAYDIN: YABANCILAR 1 MİLYON HEKTAR ARAZİ ARIYOR

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın da, resmi istatistiklere göre Türkiye’de yabancıların arazi satın alması konusunun çok büyük bir oranda olmadığını ancak ’yabancıların Türkler adına toprak sahibi oldukları ve toprak topladıkları’ iddialarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtti.

Günaydın, yabancı yatırımcıların Türkiye’de 1 milyon hektar arazi aradıklarının sektörde bilindiğini de belirterek, “Bu yönde ilgili Bakanlık yetkililerinin de ön ayak olmaya çalıştığı dile getiriliyor” dedi. Günaydın, son 10 yılda tarıma yeterli destek verilmemesinden kaynaklı işlenen arazi miktarının 2.5 milyon hektar azaldığına dikkat çekerek, amaç dışı kullanımın da önlenmesi gerektiğini vurguladı.

6 MİLYAR BÜTÇEYE 14 MİLYAR KREDİ

Türkiye’nin tarım bütçesinin 6 milyar TL düzeyinde olmasına rağmen üreticiye 14 milyar TL kredi kullandırıldığını ve bunun yaklaşık 1 milyar TL’lik bölümünün icralık olduğunu ifade eden Günaydın, “Bankalar aldıkları tarım arazilerini yasa gereği ellerinde tutamıyor ama elden çıkartılan tarlaların da tarım dışı kesimlerin eline gittiği kuvvetle muhtemel” dedi.


Yeşil Gazete, 29 Ocak 2011

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Pzt Eyl 19, 2011 22:38
gönderen Oğuz Kağan
Toprak satışına formül buldular!

Yabancıların mülk edinmesinin önünü açan bir düzenleme daha gündemde.

Her defasında yasal bir kılıf bularak toprak satışını kolaylaştıran AKP iktidarı, şimdi de “karşılıklılık” koşulunu kaldırma çabası içinde. Hedef sahillerimizde mülk satın almak isteyen yabancıların önündeki hukuki engelleri ortadan kaldırmak.

Yabancılara toprak satışı hızlandırılacak

Türkiye’de yabancıların mülk edinmesine her defasında yasal bir kılıf bulan AKP iktidarı şimdi de “karşılıklılık” koşulunu kaldırarak satışları yasallaştırmaya hazırlanıyor.

Haber: Salim Yavaşoğlu

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, yabancılara mülk satışının önünde engel olarak görülen mütekabiliyet (karşılıklılık) koşulunu kaldıracaklarını açıkladı. Bayraktar, “Mütekabiliyeti kaldırıyoruz, yabancılar kolaylıkla mülk alabilecekler” dedi. Çevre Bakanı, şöyle dedi: “Çanakkale’den İskenderun Körfezi’ne kadar olan bölgelerde mülk almak, daire almak isteyenlerin önündeki engelleri ortadan kaldıracağız. Orta Doğu ülkelerinden de talep arttı. Türkiye ciddi şekilde büyüyor. Dışarıdan bakan da bu gelişimi görüyor” açıklamasını yaptı.

Ortaklık kurma hakkı

AKP, yasalarda yaptığı değişikliklerle yabancılara toprak satış oranını illerin yüzölçümünün binde 5’i olarak belirledi. Ancak, bunu yetersiz gören yabancı emlak ve inşaat şirketlerinin baskıları sonucunda 5782 Sayılı Yasa çıkarıldı. Bu yasa ile, her ilin imar planının yüzde 10’u yabancılara satılır hale geldi. Yabancı tüzel kişilere (şirketlere) ise hiçbir sınırlama getirilmedi. Üstüne üstlük daha önce edindikleri malların 49 yıl gibi kullanım haklarını alabilen yabancı şirketlere tapu sahibi olma hakkı getirildi. Böylece yabancı şirketler, Türkiye’de aldıkları arazi ve tesisleri başka yabancılara satma ya da onlarla ortaklık kurma hakkı elde etti.

2002 öncesi durum

Emekli Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002’ye kadar 11 milyon 961 bin 595 metrekare toprağın yabancı uyruklulara satıldığını, son 9 yılda ise 69 milyon 702 bin 503 metrekare toprak satışı gerçekleştirildiğini ifade etti. Özkaya şöyle dedi: “Yine AKP dönemine kadar sadece 23 bin 44 yabancı uyrukluya satış yapılırken, sonrasında ise 96 bin yabancı, gayri menkul edindi. Ancak, 1923’ten 2002’ye kadar AKP öncesi Türkiye’de toprak ya da mülk satışı yapılan yabancı uyrukluların Bulgaristan, Yunanistan gibi ülkelerden Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Türklerdir. AKP dönemindeki satışlar ise doğrudan Türkiye’de mülk edinmek isteyen yabancı şirketler ve kişilere yapılmıştır.” Özkaya, İngilizler, Almanlar ve Yunanlar başta olmak üzere, Yeni Zelanda’dan Kenya’ya kadar dünyadaki 89 değişik ülkenin vatandaşı bugüne kadar Türkiye’de 81 ilinin 76’sında 111 bin 194 adet taşınmaz edindiğini belirtirek, şunları kaydetti: “Türkiye’de gayrimenkule yatırım yapan yabancı sayısı 119 bin 599 kişiye ulaştı. Yabancıların aldığı taşınmaz alanı toplamı ise 81 milyon 664 bin 98 metrekare.”

İsrailliler, Erdemli’deki enstitüye de göz dikti


Tapu Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, Bakan Bayraktar’ın açıklamasının, ülke topraklarının karşılıksız satılmasına yasal kılıf aranması faaliyetini ele verdiğine dikkat çekerek, şöyle konuştu: “5782 sayılı ’Yabancılara Toprak Satışı Yasası’nı yeni düzenlenen yapısıyla Anayasa Mahkemesi, 12 Haziran 2011 günü onayladı. Bundan sonra iktidar, önünde hiçbir engel kalmadığı için tam hızla ülkenin en değerli rant getiren topraklarını satışa çıkarmayı sürdüreceğini ve ‘karşılıklılık-mütekabiliyet’ koşulunu da kaldıracağını, TOKİ’nin eski patronu yeni şehirlerden sorumlu Bakan tarafından açıklanmış bulunuyor. Aslında karşılıklılık ilkesini hiçbir dönem tanımış olmamasına karşın İsrail’e taşınmaz satılmıştır. Bu inkar edilse de resmi kayıtlarda İsrailli gerçek 100 kişinin 136 dekar arazi aldığı Tapu ve Kadastro internet sitesinde yer aldığı, halkımız tarafından bilinen bir gerçek.” Özkaya, İsrail’in, bırakın Türk ya da başka bir ülkenin vatandaşını, kendi vatandaşlarına dahi taşınmaz satmadığını kaydederek şunları söyledi: “Ama İsrail’in Konya Karapınar köyündeki arazilerin 40 bin dekarlık bir kısmını organik tarım ve askeri amaçlı hava alanı olarak değerlendirdiği, ayrıca GAP bölgesinde yerli şirket ortaklıklarıyla binlerce dekar araziyi kullanmakta olduğu, medya açıklamalarında duyulmaktadır. Yine Mersin-Erdemli’deki 4 bin 50 dekarlık Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’nü de 3 bin 700 metrelik sahil şeridiyle birlikte özelleştirme kapsamında İsrailliler ele geçirmek için Mersinli Sanayici ve İşadamları Derneği’nin de (MESİAD) desteğini alarak turizm ve tarım amaçlı yatırıma hazırlamaktadırlar” dedi.

Tek taraflı uygulama

Orhan Özkaya, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin bile yabancılara sadece kullanma hakkı verdiğini, ABD’nin bazı eyaletlerinde yine satış yasağı olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Bizim yasalarımızda “karşılıklılık” ilkesi önemli bir yer tutarken, buna uyulmadı. Şimdi bunun da kaldırılması, ekonominin sıcak parayla artık dönemeyeceğinin göstergesi olarak algılanabilir. Zira ülkenin en değerli sahil kesimleri, meraları, ormanları, sarayları, müzeleri, tarihi ve turistik yerleri, adalar, imar planı değişiklikleri, plân tadilâtları, mevzii imar planları yaparak ve yabancılara ‘karşılıklılık’ ilkesi de kaldırılarak Arap Şeyhleri, anglo-Amerikan şirketleri ve İsrail şirketlerine kolayca pazarlanabilir.” Özkaya, açıklamasını şöyle tamamladı:

Ekonomik iflas bayrağı

Bir yandan 5737 sayılı Vakıflar Yasası’nın yine Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanması, diğer taraftan özelleştirmeler nedeniyle ülkenin yer altı ve yerüstü varlıklarının yabancıların eline geçmiş olması yetmezmiş gibi şimdi de, 5782 sayılı ‘Yabancılara Taşınmaz Satışı Yasası’na getirilecek ‘karşılıklılık’ ilkesinin tek taraflı uygulanmasının yolunun açılması, artık yolun sonuna gelindiğini, Atatürk döneminin kazanımlarının, halkın varlıklarının, zenginliklerinin tükenmek üzere olduğunun ortaya çıkması demektir. Bir ülke sıcak para akışını yitirmekteyse, borsası takla atıyorsa, sadece ithalata dayalı ticaret ağırlığı taşıyorsa ve en önemlisi de ülkenin kılcal damarları sayılan akarsuları, dereleri satış tahtasına çıkmışsa, o ülkenin iflâh olması mümkün değil.”


YENİÇAĞ, 19 Eylül 2011

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Cum Kas 18, 2011 21:00
gönderen Oğuz Kağan
Dağ, taş ne varsa satılık!

Meclis'e sunulan yasa tasarısının kabul edilmesiyle köyü köy yapan orman, mera, yaylak, kışlak, çayır, harman yeri gibi alanların özel kişilere satılmasının yolu açılıyor.

87 yıllık Köy Kanunu'nda yapılan değişiklikle köylerde devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve köylünün ortak kullanım alanlarının satışının önündeki tüm engellerde kalkıyor.


Tasarının 42. maddesinin 5. fıkrasında köy yerleşim planının belirlediği yerleşim alanı içinde kalan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler, Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş taşınmazlar, vasfını kaybetmiş orman ve meralar ile köyün ihtiyaç duymadığı yaylak, kışlak, çayır, harman yeri ve benzeri ortak kullanım alanları köy yerleşim plânının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybediyor.

"MEDENİ KANUNA AYKIRI"
Tasarıyı Gazeteport'a değerlendiren Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Abdullah Aysu, Medeni Kanuna yer alan "Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan bütün sahipsiz yerler, sular ile kayalar, tepeler, dağlar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar özel mülkiyete konu olamaz" ifadesine rağmen kanunla bu alanların özel kişilere satışının yolunun açıldığını söyledi.

HAYVANCILIĞA DARBE!
Aysu, uygulamanın köyü köy yapan unsurların ortadan kalkmsına neden olacağını belirterek, "Buraların elden çıkarılması zaten gerileyen hayvancılığa yeni bir darbe demektir. Hayvanlar doğal besin yerine iyiden iyiye yapay besinlerle beslenmeye başlayacak. Tersine bu alanların korunması ve kullanılması özendirilmeli. Köyün köy olma, köylünün üretime devam edebilmesi açısından ortak alanların köylüde kalması hayati bir önem taşımaktadır." değerlendirmesinde bulundu.

ARSA VURGUNCULARI İŞ BAŞINA
Abdullah Aysu, 87 yıllık Köy Kanunu'ndaki değişiklikle köylerde orman vasfını kaybetmiş 2B alanların da kişilere satışın imkan verildiğine dikkat çekerek bu alanların kentsel kullanıma açılarak arsa vurguncularının hedefi haline getirildiğini söyledi.

PARAGÖZ YAKLAŞIM
Hükümetin hazırladığı tasarıyla mera, yaylak, kışlak gibi alanları sadece kullanılıp kullanılmamalarına bakarak "paragöz" bir yaklaşım içinde olduğu eleştirisinde bulunan Abdullah Aysu, şöyle konuştu: "Köylülerin ortak alanları olan bu yerlerin üretim için gerekli doğal-ekolojik değerler, biyo-çeşitlilik bakımından korunması gerekir. Ancak, bu kanun taslağı ile köydeki tarım topraklarına kent toprağı gibi değer biçen bu yaklaşım getiriliyor, bunu anlamak mümkün değil. Türk tarım hayvancılığı adına son derece yanlış bir karar".

SATIŞ GELİRİ NASIL PAYLAŞILACAK?

Bu yerler valilikçe köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil ediliyor. Aynı maddenin 6. fıkrasına göre ise bu alanlar plana göre en çok 2000 m2 olarak köy nüfusuna kayıtlı kişilere satılabilecek. Satıştan elde edilecek gelir ise köy tüzel kişiliği ve il özel idaresi arasında paylaştırılacak.

YASA TASLAĞI NE DİYOR?
Yasa taslağı Türkiye Köyler Birliği kurulmasını öngörüyor. Birlik, merkezi idarenin karşısında muhtarların bir temsil platformu olarak kurulacak. Ancak birliğin temsil düzeyi son derece düşük 500 köyden bir temsilci katılabiliyor. Yani alınacak kararlarda merkezi idare tek söz sahibi olacak.

Yasada üretici birlikleri, kooperatifler, sendika ve diğer gönüllü kuruluşlar gibi yerel örgütlenme kapasitesini arttırıcı taraflar yok sayılıyor. Ayrıca bu yasa taslağı meclisten geçtikten sonra nüfusu 250’den aşağı olan yerlerde köy kurulamayacak.


GAZETEPORT, 18 Kasım 2011

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Pzr Oca 22, 2012 21:25
gönderen Oğuz Kağan
Yabancıya toprak satışı rekor kırdı!

AKP döneminde 18’e katlandı
Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın CHP’li Ali İhsan Köktürk’ün soru önergesine verdiği yanıt, AKP’nin yabancıya toprak satışında rekor kırdığını belgeledi. 2002’de 1.2 milyon metrekare olan toprak satışı, 2011’de 18.4 milyon metrekareye ulaştı. Sermayesi yabancı şirketlere satılan taşınmazların sayısı ise 13 bine ulaştı.

Yabancılara toprak satışında rekor artış
Türkiye’de 2002 yılına kadar yabancılara toprak satışı 11 milyon metrekare iken AKP iktidarıyla 2012’de 75 milyon 893 bin 700 metrekareye ulaştı

Haber: Fatih Erboz
AKP iktidarı döneminde yabancılara toprak ve taşınmaz satışında rekor kırıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün soru önergesine verdiği yanıt, bu rekorun itirafı oldu. Bayraktar’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 2002 yılında yabancılara toprak satışı 1 milyon 280 bin 615 metrekareyken, bu rakam 2011 yılında 18 milyon 402 bin 131 metrekareye ulaştı. Erdoğan Bayraktar’ın verdiği bilgilere göre, yabancılara satılan toprak miktarının yıllara dağılımı şöyle:

* 2002: 1 milyon 280 bin 615 m2
* 2003: 1 milyon 779 bin 803 m2
* 2004: 3 milyon 977 bin 477 m2
* 2005: 3 milyon 388 bin 316 m2
* 2006: 6 milyon 268 bin 290 m2
* 2007: 9 milyon 27 bin 327 m2
* 2008: 14 milyon 373 bin 829 m2
* 2009: 11 milyon 438 bin 853 m2
* 2010: 12 milyon 845 bin 510 m2
* 2011: 18 milyon 402 bin 131 m2
* 2012: 75 milyon 893 bin 700 m2

9 yılda 96 bin taşınmaz
Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 30 Kasım 2002 ve 30 Kasım 2011 tarihleri arasında ülkemizde 96 bin 735 adet taşınmazın, 103 bin 809 gerçek kişiye satılmış olduğunu kaydetti. Bayraktar, bu taşınmazların toplam alanının 75 milyon 893 bin 700 metrekare olduğunu belirtti. Bayraktar’ın verdiği rakamlara göre, aynı tarihler arasında ülkemizde 13 bin 486 adet taşınmaz 2 bin 197 tüzel (şirket, banka, yabancı temsilcilikler ve 4875 sayılı yasaya tabi olan yabancı sermayeli şirketler) kişiye satıldı. Bu taşınmazların toplam alanı 30 milyon 447 bin 810 metrekare oldu.

30 milyon 186 bin m2
Sermayesi kısmen ya da tamamen yabancılara ait olan ancak ticaret siciline kayıtlı olduğu için yabancı sayılmayan şirketlere satış konusunda da rekor kırıldı. Bakan Bayraktar, bu statüdeki 2 bin 567 kişiye toplam 13 bin 391 adet taşınmazın satıldığını açıkladı. Bakanlık yanıtında, bu taşınmazların toplam alanının 30 milyon 186 bin 277 metrekare olduğunu kaydedildi.

“Yeni Düyun-u Umumiye”
1923 ve 2002 yılları arasında yabancılara satılan toprak parçasının 11 milyon metrekare olduğunu hatırlatan CHP Zonguldak Milletvekili Köktürk şöyle konuştu: “Sadece 2011 yılında yabancılara satılan toprak parçası 18 milyon 402 bin 131 metrekare. 2002- 2011 yılları arasında yabancı gerçek kişiye 75 milyon 893 bin 700 metrekare. Yabancı tüzel kişiye 30 milyon 447 bin 810 metrekare, yabancı ortaklı ve yabancı sermayeli şirketlere 30 milyon 186 bin 277 metrekare. Yani 2002-2012 yılları arasında yabancılara satılan toplam toprak miktarı 136 milyon 527 bin 787 metrekaredir. Dolayısıyla 80 yılda satılan toprak parçasının neredeyse iki katı sadece 2011 yılında, toplam 12 katı da 2002 sonrası AKP iktidarında gerçekleşmiş.”

Islahat Fermanı’nın devamı
İlk kez 1868 Islahat Fermanıyla yabancı gerçek kişilere ülkemizde mülk edinme hakkının tanıdığını ifade eden Köktürk, şunları söyledi: “Yabancılara toprak satışı konusunun, Osmanlının ilk yabancı borçlanmasından iki yıl sonra gündeme geldiğini biliyoruz. Yabancılar, 1881 tarihinde, alınan tüm vergilerin gelirlerinin iç ve dış borçlara ayrılarak iç ve dış alacaklılara ödenmesi için kendi denetimlerinde bir Düyun-u Umumiye’nin kurulmasını Osmanlı’ya kabul ettirmişler. Şimdi yeni Düyun-u Umumiye oluşturuluyor.”


YENİÇAĞ, 21 Ocak 2012

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 20, 2012 16:54
gönderen Türk-Kan
Tarım arazisi için şeytani plan!

TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar: Yabancılar, krediyle borçlandırdığı çiftçinin verimli tarım arazilerini ipotekle elinden alıyor. Batı illerini seçiyor, doğuya açılmıyorlar.

Silahtan gıdaya!..

Bayraktar, tabloyu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu: Küresel sermaye silahtan gıdaya döndü. 2011’de 960 milyon TL tarımsal kredi takibe düştü. Bazı özel bankalar geri ödenemeyen kredilere karşılık çiftçinin arazisine ucuza el koyuyor.

Devlet aklı gerek

Özellikle el konulan araziler batı bölgelerinde, doğuya açılmıyorlar. Tarım topraklarını kapatıp insanları sömürüyorlar. Dünyada gıda fiyatları görülmemiş bir şekilde artıyor. Tarım Bakanlığı öncülüğünde bir devlet aklı geliştirilmeli...

Köyler toptan gidiyor!

TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar’ın dikkat çektiği tehlikenin somut örneği geçen ay Sakarya’da yaşanmıştı. Alacaklı banka, Kocaali’ye bağlı Açmabaşı köyünün yüzde 80’ini satışa çıkarmıştı.

Çiftçiler banka kıskacında

TZOB Başkanı Bayraktar 2011’de 960 milyon TL tarımsal kredinin takibe düştüğünü ve bazı özel bankaların, geri ödenemeyen kredilere karşılık çiftçinin arazisine ucuza el koyduğunu açıkladı. Başkan bankalarla görüştüklerini söyledi.

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 2011 yılının 9 ayında 960 milyon TL tarımsal kredinin bankaların takibine düştüğünü belirterek, bunun yüzde 7.5’inin özel bir bankaya ait krediler olduğuna dikkat çekti. Bankanın çiftçinin ödeyemediği borçları nedeniyle tarım arazilerini düşük bedelle ele geçirdiğini belirten Bayraktar, “Özellikle el konulan araziler batı bölgelerinde. Doğuya açılmıyorlar. Bu bankayla görüşmeler sürüyor. Bir şekilde arazileri geri verecekler” dedi. Ekonomi Muhabirleri Derneği tarafından Rixos Otel’de düzenlenen sohbet toplantısına katılan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, tarım sektöründe 2011 yılını değerlendirdi.

Yabancılar arazi kapatıyor

TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, yabancıların kendi ülkelerinin gıda güvencesini sağlamak üzere birçok ülkede tarım topraklarını ucuza kapatıp, bu insanları sömürdüklerini vurgulayarak, Türkiye’ye de yabancı sermaye geldiğine, verimli tarım arazilerini kapatmaya çalıştığına dikkat çekti. Türkiye’de NBŞ kotasının yüzde 10 olduğunu, Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 artışla bu kotanın yüzde 15’e çıkarıldığını belirten Bayraktar, “Ben iddia ediyorum NBŞ kotası yüzde 40 düzeyinde” dedi. Bayraktar, çok önemli yapısal sorunları olan Türk çiftçisinin bu yapısal sorunlarla üretimini ne kadar devam ettireceği yönünde endişe duyduğunu dile getirdi. “Araziler parçalı, baba ölmüş çocuklar parçalaya parçalaya devam ediyor. Bu sürdürülebilir bir durum değil” diyen Bayraktar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Türkiye genelinde toplulaştırmaya ihtiyaç olan 14 milyon hektar alanın 4 milyon hektarının 2012 yılı sonuna kadar toplulaştırılması hedefini memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.

Ziraat, kredi vermiyor

2011 yılında Ziraat Bankası yatırım kredisi kullanımında Ağustos ayından itibaren sorun yaşandığını belirten Şemsi Bayraktar, bankanın faizsiz yatırım kredilerine başvurunun çok fazla olması ve kaynak yetersizliği nedeniyle başvuruları 2011 yılı Ağustos ayından itibaren değerlendiremediğini dile getirdi.
Bayraktar, bu durumun, kullanacağı krediye güvenerek yatırıma başlamış olan girişimcileri oldukça mağdur ettiğini söyledi. Bayraktar, dünyada gıdanın çok önem kazandığını, küresel sermayenin silahtan, gıdaya yönelmeye başladığını dile getirdi. Gıdadaki bu gelişmenin tarım ülkeleri için büyük fırsat yarattığına dikkat çeken Bayraktar, tarımda yaratılacak milli gelir artışıyla ülkelerin zenginleşebileceğini kaydetti.

Bankanın satılığa çıkardığı köy

TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar’ın “Bazı bankalar çiftçilerin ödeyemediği krediye karşılık arazilerine ucuza el koyuyor” açıklamasının ispatı bir ay önce Sakarya’da yaşanmıştı.Gazeteniz Yeniçağ’da da yayımlanın bu haber şöyleydi: “Melen Projesi kapsamında arsaları istimlak edilen ve çektikleri krediyi ödeyemeyince arazilerine ipotek koyulan köylüler ne yapacağını şaşırdı. Sakarya’nın Kocaali İlçesi’ne bağlı 250 haneli Açmabaşı köyünde köylüler, kullandıkları krediyi geri ödeyemeyince köyün yüzde 80’i özel bir banka tarafından satışa çıkarıldı. Köyde 51 tapunun içerdiği 750 dönüm arazi bankanın eline geçerken köylüler, arazilerinin değerinden satılarak borçlarının banka tarafından tahsil edilmesini istedi. Haklarında borçlarından dolayı yakalama kararı çıkarıldığını iddia eden köylüler bu nedenle ilçe merkezine bile inmeye çekindiklerini söylüyor. Çektiği krediyi ödeyemeyince banka tarafından arazisi ipotek altına alınan köylülerden Şaban Girgin, ”Fındık parası ödenince kredi borcumuzu ödeyeceğimizi düşündük. Ancak, fındık bir anda 7 liradan 2 liraya düşünce borcumuzu ödeyemedik“ diye konuştu.

YENİÇAĞ, 19 Şubat 2012

Küresel sermaye toprağa göz dikti

İletiGönderilme zamanı: Cmt Şub 25, 2012 16:25
gönderen Türk-Kan
Küresel sermaye toprağa göz dikti

Verimli tarım arazisi avına çıktılar!


Küresel fonlar ve sermaye grupları krizle birlikte yeni yatırım alanı olarak tarım ve gıdayı seçince, üretim için tek kaynak olan verimli tarım arazileri için de gözlerini Türkiye’ye çevirdi. ABD’den gelen heyet Adana çevresini incelerken, S. Arabistan ve Kuveyt heyetleri de Şanlıurfa’yı mesken tuttu.

Yabancının gözü Türk toprağında

Küresel fonlar ve sermaye grupları krizle birlikte yeni yatırım alanı olarak tarım ve gıdayı seçti, üretim için tek kaynak olan verimli tarım arazileri için de gözlerini Türkiye’ye çevirdi.
Küresel finans krizinin ardından, dünyanın büyük yatırım fonları ve büyük sermaye grupları yeni yatırım alanı olarak tarım, hayvancılık ve gıda sektörüne yöneldi. Yatırım fonlarının hububata, tahıla yatırım yapmasının ardından gıda fiyatları da tırmanmaya başladı. Bu tırmanışın ardından büyük sermaye grupları gıda üretimini artırmak için verimli topraklar tespit etmeye ve bu topraklarda yeni yatırımlara yönelmeye başladı.

ABD heyeti Adana’daydı

İşte bu fonların ve büyük sermaye gruplarının yeni adresi dünyanın en verimli toprakları olarak gösterilen Anadolu... Bir yandan ABD heyeti, diğer yandan kuraklıktan kıvranarak sürekli gıda ithal etmek zorunda kalan Ortadoğu’nun en zengin ülkeleri Suudi Arabistan ve Kuveyt heyetleri Türkiye’de tarım sektörüne yatırım için adeta sıraya girdi. Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen sığırcılık uzmanları Prof. Dr. John B. Hall ve Prof.Dr. Lex Carder Adana’da incelemelerde bulundu. Ziyarete, merkezi İzmir’de bulunan Ege Vet Hayvancılık Şirketi Genel Müdürü Tahir Yavuz da katıldı. Adana İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ömer Akmaz’ı ziyaret eden tarım heyeti, besi ve süt sığırcılığı konusunda bilgi alışverişinde bulundu. İl Müdürü Ömer Akmaz, Adana’nın bitkisel üretimde olduğu kadar, hayvancılık konusunda da ciddi çalışmalar yaptığını belirtti.

Hayvancılık cezbediyor

Akmaz “Adana gerek besi sığırcılığında gerekse süt sığırcılığında ve kanatlı sektöründe önde gelen iller arasındadır” dedi. Akmaz, ABD heyetinin ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heyet daha sonra Türkiye’nin önemli hayvancılık firmalarından olan Ege Vet Firması tarafından organize edilen ve besiciliği meslek edinen kişileri ve şirketleri bir araya getirerek bilgi alışverişi yapmayı hedefleyen besi sığırcılığının öncüleri toplantısına katıldı. Suudi Arabistan ve Kuveytli bir grup işadamı, Şanlıurfa Vali Vekili Soner Zeybek’i ziyaret etti. Valilik basın bürosundan yapılan açıklamaya göre, Suudi Arabistan Türk Konseyi Başkanı Emir Çelebi’nin koordinatörlüğünde Şanlıurfa’ya gelen heyet, Valilikte düzenlenen toplantıda kentin büyük ve küçükbaş hayvancılık konusundaki potansiyelini değerlendirdi. Vali Vekili Zeybek yaptığı açıklamada, tarım, besicilik ve hayvancılık alanında önemli bir yere sahip olan Şanlıurfa’nın son dönemlerde yatırımların merkezi haline geldiğini söyledi.

Orta Doğulu iş adamları Ş. Urfa’yı mesken tuttu

Yurtiçi ve yurtdışından yatırım taleplerinin artmasının Şanlıurfa için sevindirici olduğunu ifade eden Şanlıurfa Vali Vekili Soner Zeybek, şunları kaydetti: “Gerek tarihi ve kültürel dokusu, verimli arazileri ve su kaynaklarıyla kentimiz hak ettiği değeri görmeye başladı. Türkiye’de, büyük ve küçükbaş hayvancılıkla ilgili yatırım yapmak isteyen yerli ve yabancı iş adamlarına devletimiz birçok imkan sağlıyor hatta hibeler veriyor. Bu açıdan Kuveytli ve Suudi Arabistanlı iş adamlarının kendileriyle aynı dili ve kültürü paylaşan insanların yaşadığı Şanlıurfa’da yatırım yapmaları her açıdan faydalı olacaktır.” Karacadağ Kalkınma Ajansı rehberliğinde Şanlıurfa’da görüşmelerine devam eden heyet, Valilik ziyaretinin ardından kentin tarihi ve turistik mekanlarını gezdi.

YENİÇAĞ, 25 Şubat 2012

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Pzr Nis 08, 2012 19:44
gönderen Oğuz Kağan
Yabancıya mülk müjdesi

Yabancıya toprak ve mülk satışını savunan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, mevcut bazı kısıtlamaları kaldırıp satışıkolaylaştıracak kanunu nisan sonuna kadar çıkaracaklarını açıkladı.

Bülent Arınç, yabancılara mülk satışını kolaylaştırmak için 2004’te çalışma başlattıklarında yoğun eleştirilere maruz kaldıklarını belirterek, “O kanunu çıkarıncaya kadar ne vatan hainliğimiz kaldı, ne vatanın topraklarını parayla satmamız kaldı” dedi. Arınç, yeni yasayla mevcut kısıtlamaların da kaldırılacağını belirterek kimsenin buna engel olamayacağını söyledi.

8 yılda yabancılara 97 bin mülk satıldı

2003-2011 yılları arasında Türkiye’de 96 bin 925 adet taşınmazın 103 bin 604 yabancıya satıldığı, bu taşınmazların toplam alanının 81 milyon 864 bin 537 metrekare olduğu açıklandı. Türkiye’den toprak alanların başında ise İsrail uyruklular geliyor.

Yabancıya satışta engeller kalkacak

Bülent Arınç, yabancıya toprak satışı konusunda tepkilerin kendilerini durduramayacağını ortaya koydu!

Haber: Ceyhun Bozkurt
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yabancılara mülk satışı konusunda beklenen kanunun nisan sonuna kadar hazırlanacağını ifade etti. Kanunun ilk kez 2004 yılında ele alındığını ve Antalya’ya geldiğinde bazı vatandaşların kendisine yabancılara daire satamadıkları yönünde sıkıntılarını bildirdiklerini belirten Arınç, bu doğrultuda bir çalışma yapıldığını ancak bu süreçte haksız eleştirilere maruz kaldıklarını vurguladı. Arınç, şunları söyledi: “O kanunu çıkarıncaya kadar ne vatan hainliğimiz kaldı, ne vatanın topraklarını parayla satmamız kaldı. Kulaklarınız çınlasın. Allah bilir kaçınız bu konuda bizim günahlarımızı aldınız? Arkadaşlar biz bu toprağı burada verdiğimiz zaman, sırtına yükleyip kendi memleketine götürmüyor. Bu inşaat sektörü için iyi, bu ülkede kalıp harcama yapacaklar için de iyi. Her bakımdan iyi. Avantajlı bir şey. Ama o kanun çıkarken, o eleştiriler sebebiyle bazı ülkelere satışlar noktasında kısıtlamalar getirilmişti. Şimdi onları mümkün olduğunca kaldıran, satışı kolaylaştıran, formalitesini biraz daha azaltan bir noktaya geldik. Görüşülecek kanunlar kapsamında birinci sırada 2B var, ikinci sırada beklediğiniz yani yabancılara mülk satışıyla ilgili kanun var. Bana verilen süreç nisan sonuna kadar kanunun çıkabileceği şeklinde. Hep beraber takip edelim.”

Düzenlemede neler olacak?

Bu arada, değiştirilecek kanunun içeriği de şekillenmeye başladı. Edinilen bilgiye göre, kanunda şunlar yer alacak:
- İmar planları içerisinde olma şartı kaldırılacak.
- Aynı il ve ilçe sınırları içerisinde belli bir oranı aşmama şartı kaldırılıyor. Geçmişte sınır aşılınca yabancıya satışlar durduruluyordu. Ankara’nın Evren ve Kalecik, Batman’ın Beşiri, Erzincan’ın Çayırlı, Malatya’nın Arguvan ve Yazıhan, Uşak’ın Ulubey ilçelerinde sınır aşıldığı için satışlar durdurulmuştu.
- Satılacak toprak miktarı 300 dönüme, Bakanlar Kurulu kararıyla 600 dönüme çıkarılıyor. Böylece yabancılar çok geniş tarım arazilerini alabilecek.
- Karşılıklılık ilkesi kaldırılıyor. Oysa Fransa, İtalya, Avusturya gibi AB ülkelerinde bile karşılıklılık ilkesi aranıyor.

Büyük tehdit oluşturur

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, hükümetin cari açığı kapatmak ve iç-dış borcu ödemek uğruna Türkiye’nin geleceğini satmaya hazırlandığını söyledi. Toprağın bir ülkenin egemenliğinin asli unsuru olduğunun altını çizen Köktürk şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararlarında bu vurgu zaten yer alıyor. İnsan haklarına uygun bir toprak satışı makul görünse bile dünyadaki bütün ülkelerde belli sınırlamalar var. Özellikle bu ülkelerin güvenlik arz eden bölgelerde, tarım alanlarında, sulama alanlarında yabancıya toprak satışında sınırlamalar getirildi. Aynı zamanda emperyalizm de hedeflerinden vazgeçmiş değil. Yani enerji kaynaklarına, tarım alanlarına ve su kaynaklarına sahip olmanın mücadelesi veriliyor.”

Tarım alanları gidecek

Köktürk, “Türkiye de 2015-2020 yılından sonra daha da yaygınlaşacak küresel kuraklığa karşın, sulanabilir tarım arazilerine sahip. Bugün İsrail, ABD gibi pek çok ülke sulanabilir tarım arazilerini kontrol etmek istiyor, yani gıda güvenliğini sağlamak istiyor. Hükümetin tarım arazilerini satması Türkiye’nin küresel kuraklıkta gıda güvenliğini tehdit eden bir olgu olacaktır” diye konuştu. Köktürk, hükümetin düzenlemesinde çok sayıda tehlikeli maddenin bulunduğunun vurguladı. Köktürk “Bu düzenlemenin anlamı şudur: İşyeri ve mesken olarak kullanılabilecek alanlar dışında Türkiye’deki tüm tarım alanlarının, sulanabilir alanların yabancılara satışı söz konusu” dedi.

Karşılıklılık ilkesi kaldırılıyor

Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamarını değerlendirdi. Özkaya, toprak satışında karşılıklılık ilkesinin kaldırılmasına dikkat çekti. Türkiye’den her isteyenin toprak satın alabileceğini belirten Özkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Artık isteyen herkes gelip Türkiye’den mülk alabilecek.Bu düzenleme çıkarsa, bir yabancı gelip 600 dönüm toprak alabilecek. Yani Ankara’daki Gençlik Parkı genişliğinde bir arazi yabancılara satılabilecek. Bu da tarım arazilerinin yabancılara satılması tehlikesi anlamına geliyor. Bugün Türkiye’de en çok satışın yapıldığı yerin Konya olduğu açıklandı. Bunun nedeni de Konya’nın çok önemli tarım arazilerine sahip olması gerçeğidir.”

Parsel parsel sattılar

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 2003- 2011 yılları arasında Türkiye’den 96 bin 925 adet taşınmazın 103 bin 604 kişiye satıldığını, bu taşınmazların toplam alanı 81 milyon 864 bin 537 metrekare olduğunu açıkladı. Erdoğan Bayraktar ayrıca yabancılara mülk satışında sınıra gelinen yerleri şöyle sıraladı: Ankara ili Evren ve Kalecik ilçeleri, Batman ili Beşiri ilçesi, Erzincan ili Çayırlı ilçesi, Malatya ili Arguvan, Yazıhan ilçeleri, Uşak ili Ulubey ilçelerinde 5203 Sayalı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 29. maddesi kapsamında olan kişilere ait taşınmazlar ve Gaziantep ili Karkamış, İslahiye, Oğuzeli ilçeleri ve Şırnak ili İdil ilçelerinde Suriye uyruklulara ait mevcut taşınmazların toplamının ilçelerin toplam imarlı alanlarının yüzde 10’u geçmesi nedeniyle bu ilçelerde yabancı uyruklu gerçek kişilere taşınmaz satışı yasaklanmıştır. “ Bayraktar, İsrail uyrukluların ülkemizde edindikleri taşınmazların il bazındaki dağılımına ilişkin soruya ise, ”Antalya 9, Aydın 1, Balıkesir 1, Çanakkale 2, İstanbul 63, İzmir 8, Muğla 3, Tekirdağ 3, Yalova 6“ şeklinde cevap verdi.

YENİÇAĞ, 7 Nisan 2012

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Cum Nis 13, 2012 21:00
gönderen Oğuz Kağan
Bütün Türkiye satılık

Yabancıya mülk satışı yasasında değişiklik yapılarak yüzde 10 sınırı kaldırılıyor. Yeni yasa uyarınca yabancılara mütekabiliyet esası da olmadan gayri menkul satılabilecek. Mevcut uygulamada il ve ilçelerde yüzölçümün, en fazla yüzde 10’luk bölümü yabancılara satılabiliyordu.

TBMM Adalet Komisyonunda görüşülen tasarı konusunda bilgi veren Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar "Mütekabiliyet şartını kaldırıyoruz ama artık Dışişleri Bakanlığı'nın onay verdiği ülke vatandaşlarına satış yapılacak, amaç yatırımları çekmek'' dedi. Bayraktar, devletin yabancıların gayrimenkulüne el koyma hakkı olduğunu da belirtti. MHP'li Celal Adan ise, devletin, uluslararası anlaşmalara göre el koyamayacağını söyledi.

CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ise, yüzde 10 sınırının kaldırılmasıyla, ilçelerin ve illerin tamamının satılabileceğini öne sürdü. Öztürk, "İşyeri ve mesken olarak kullanılmak şartı da kaldırılıyor. Artık tarım arazileri de satılabilecek" dedi. CHP Uşak Milletvekili Dilek Yılmaz da, yabancılara mülk satışında bir çok ülkede karşılıklılık şartı olduğunu hatırlattı ve "Yüzde 10 sınırını kaldırmak ülkeye ihanettir" dedi.

"BARZANİ’YE SATILACAK"

CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan da, "Bu düzenleme ile Barzani'ye toprak satılacak. Diyarbakır'daki toplantıda Barzani'nin bayrağı açıldı. Kilis'te teknopark olan bir yer, Barzani'nin gizli ortağı olduğu söylenen bir şirkete pazarlanmış. Bu düzenleme, Güneydoğu’daki toprak satışının önünü açar" dedi. MHP'li Oktay Öztürk de, "Tasarı, Bruni Sultanı gibilerin ihtiyacı için mi getiriliyor" diye sordu.

Türkiye’de yabancıların mülkiyetine geçen yaklaşık 98 bin taşınmazın bulunuyor. Bunların toplam büyüklüğü 87 milyon metrekareye ulaştı. Yabancıların en çok taşınmaz edindiği illerin başında Konya geliyor. Konya'yı Antalya, Muğla, Ankara, Aydın, Hatay, İstanbul, İzmir, Kırşehir ve Mardin izliyor.

Halen imarlı alanlarda yüzde 10 sınırının aşılması nedeniyle Ankara’nın Evren ve Kalecik, Batman’ın Beşiri, Erzincan’ın Çayırlı, Malatya’nın Arguvan ve Yazıhan, Uşak’ın Ulubey ilçelerinde yabancılara satış yapılmıyor. Gaziantep’in Karkamış, Islahiye ve Oğuzeli ilçeleri ile Şırnak’ın İdil ilçesinde ise Suriye uyrukluların taşınmaz ediniminin yasal sınırı aşması nedeniyle satış durdu.

GAZETEPORT, 13 Nisan 2012

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Pzr May 06, 2012 21:02
gönderen Oğuz Kağan
Yabancılara Yurt Toprağı!

Tapu Kanunu’nu değiştiren AKP, yabancılara toprak satışında “karşılıklılık” ilkesini de kaldırarak bir ilke imza attı. Buna göre; 78 bin kilometre kare, bir başka deyişle Türkiye’nin yüzde 10’u yabancıya satılacak. Eski yasadaki birçok kısıtlama da ortadan kalktı.

Büyükelçilerimize “Satın” talimatı!..

AKP Hükümeti, yabancılara Türkiye’de 60 hektara kadar mülk sahibi olabilme imkanı sağlayan yasanın kabulünün ardından yatırımcıları çekmek için tanıtım atağı da başlattı. Bu kapsamda büyükelçiler adeta “pazarlamacı” gibi çalışacak ve buluundukları ülkede reklam yapacak!

Vatanın yüzde 10’u satılıyor

AKP, bir yandan ekonomide pembe tablo çizerken diğer yandan borçları ödemek için gözünü toprak satışına dikti. Hükümet, Tapu Kanunu’nda değişiklik yaparak yabancılara toprak satışında karşılıklılık koşulunu kaldırarak satış sınırını yükseltti.

Yine mi Ermeniler

MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay, AKP’nin Doğu ve Güneydoğu’da Ermenilere toprak satmak için yasada değişiklik yaptığını belirterek, “Bu kanuna göre Türkiye genelinde satılacak arazi miktarı yüzde 10’u geçemeyecek deniyor, yani Türkiye’nin 78 bin kilometrekarelik alanı satılacak. Bilindiği gibi, Osmanlı döneminde Sarıçam’dan Gavur Dağları’na kadar 650 bin dönüm arazi Ermeniler tarafından alınmış, Abdülhamit onları devletleştirmişti. Acaba AKP’nin niyeti Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bu toprakları tekrar Ermenilere mi satmak” dedi.

Tapu Kanunu’nun 2/B Yasası’nın ardından değiştirilmesine dikkat çeken Akçay, “Osmanlı döneminde Yahudiler ve Ermeniler parayla toprak satın alarak devlet kurmaya çalışmışlardı. Yabancılara toprak satışını artıran bu yasa tasarısının altına imza koyan bakanlar ve onaylayan milletvekilleri acaba kime hizmet ediyor. Ayrıca bu yasanın 2/B Yasası’ndan sonra gelmesi oldukça manidar” diye konuştu. Akçay, yürürlükteki kanunda yabancılara 2.5 hektar toprak satılırken değişiklikle birlikte toprak satış sınırının 60 hektara çıkartıldığını anımsattı. Akçay, “Satılacak alan miktar artırılarak yabancılara imar planı olmayan tarım arazisi, göl, sit, turizm alanı, dini ibadet yeri vb. ne varsa hepsi satışa dahil edilmiştir. Ayrıca mevcut kanunda yabancılara satılacak yerlerle ilgili sınırlamalar var iken yapılan düzenleme ile bu sınırlamaların çok büyük bir bölümü kaldırılmıştır” dedi. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış olan tüm arazi satışlarının yüzde 90’ından fazlasının AKP döneminde gerçekleştiğini vurgulayan Akçay, şunları kaydetti:

Satış yüzde 61 arttı

“İki ayrı soru önergesi verdik. Bayındırlık eski Bakanı Mustafa Demir, 2003’ten 2010’a kadar 79 bin 962 yabancı uyruklu kişinin 49 milyon 898 bin metrekareyi bulan 71 bin 489 taşınmaz mal edindiğini belirtti. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise 2003- 2011 yılları arasında 96 bin 925 adet taşınmazın 103 bin 604 gerçek kişiye satılmış olup, bu taşınmazların alanı 81 milyon 864 bin 537 metrekaredir cevabını verdi. Rakamlar son bir yılda yabancılara toprak satışının yüzde 61 arttığını gösteriyor.”

Haber: Fatih Erboz

Hükümetten büyükelçilere “satın” talimatı

Hükümet, yabancılara Türkiye’de 60 hektara kadar mülk sahibi olabilme imkanı sağlayan yasanın kabulüyle yatırımcıları çekmek için tanıtım atağı başlatıyor. Kampanyada, büyükelçilere mektup gönderilerek, Türkiye’de taşınmaz alımında sağlanan kolaylıkları bulundukları ülkelerdeki yatırımcılara anlatmaları istenecek. Mütekabiliyet engeline takılan 62 ülkenin vatandaşına Türkiye’de mülk sahibi olma yolunu açan yasayla sağlanan imkanların geniş kesimlere ulaştırılabilmesi için özel sektörden de destek alınacak. Türkiye’de taşınmaz sahibi yabancılara ilişkin yüzölçümüne göre ilk 10 ülke Almanya, Avusturya, İngiltere, Hollanda, Yunanistan, Danimarka, Norveç, Fransa, Rusya Federasyonu, İrlanda olarak sıralanıyor.

YENİÇAĞ, 6 Mayıs 2012

Re: Yabancılara Toprak Satışı: Gafletin Boyutları

İletiGönderilme zamanı: Sal May 08, 2012 12:32
gönderen Başkomutan
Babalar gibi satacaklar

AKP hükümetinin uzun zamandır üzerinde çalıştığı yabancılara mülk satışında mütekabiliyet şartını kaldıran Tapu Kanunu’nda değişiklik öngören kanun tasarısı Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Tapu Kanunu ve Kadastro Kanunu’nda değişiklik yapan kanunla yabancılara Türkiye’de taşınmaz satışına imkân sağlanıyor. Bu taşınmazların toplamı, özel mülkiyete konu alanlar için ilçe yüzölçümünün yüzde 10’unu, ülke genelinde de kişi başına 30 hektarı geçemeyecek. Bakanlar Kurulu, 30 hektarı 2 katına çıkarabilecek.Daha önce, yabancıların ülke genelinde alabileceği taşınmazların toplam yüzölçümü, 2,5 hektarı geçemiyordu.

Bu yasayla birlikte hükümet kendine satış yapacak yeni bir alan açmış oldu. Yasayla birlikte hazine arazileri de yabancıların eline geçecek.Bu yasayla birlikte Türkiye’nin en kıymetli yerleri yabancılara satılacak. Sadece turizm açsından değil aynı zamanda büyük maden rezervine sahip alanlar da yabancıların eline geçebilecek.Yani Hans, Coni, Sam, Ariel, Michael vs bilumum ecnebi dolarını eurosunu getirip topraklarımızın tapusunu üzerlerine geçirecekler.

Aradan 10 yıl geçtikten sonra bu yasanın da sınırları zorlanacak ve bugün olduğu gibi ecnebilere uygun siyasiler varsa yeni yasalarla yabancılara daha fazla taşınmaz satışının önü mutlaka açılacaktır.Yani başta AB olmak üzere Batılılar Anadolu’da Türkleri sadece etnik olarak azınlık noktasına düşürmekle yetinmeyecekler. Aynı zamanda Anadolu topraklarının da çok az bir kısmının tapusu Türklerin ellerinde kalacak.

Vatandaşların çoğu geçim derdine düştüğünden çoğu kimse bu konuyla hiç ilgilenmiyor ama sağları solları yabancılarla dolamaya başladığında bakalım ne yapacaklar?Size bir örnek vereyim.

Fransa’ya yerleşen İngilizlerin sayısının artması 2006 yılında Fransızları ürkütmeye başlamıştı. 1991 ila 2006 yılları arasında Fransa’ya yerleşen İngilizlerin nüfusunun on kat artmıştı. Fransa’ya yerleşen İngilizlerin sayısının 500 bine yaklaşmasını “İngilizler, Fransa’yı fethe çıktı” şeklinde manşetine taşıyan Fransız Le Figaro gazetesi Fransa’nın bazı bölgelerinde “İngiliz şehirleri” oluştuğuna dikkat çekmişti. Gazete, “Bu; sessiz bir çıkarma, yavaş yavaş ilerleyen bir sömürgecilik ve silahsız bir işgaldir” yorumunu yapmıştı.

Dikkatinizi çekerim, Fransızlar ve İngilizler aynı dine inanan çok fazla ortak noktaları olan iki millet.

Türkiye’nin her yanında yabancıların mülk almasından rahatsız olunmasını anlamayanlar Fransızlardan ibret almalılar.

Anadolu topraklarının karış karış satın alınmasını geçmişte de yaşamıştı. Bu satışlar öyle bir noktaya gelmişti ki, 1850’li yıllardan sonra İngiltere ve Almanya, Anadolu’da büyük topraklar edinmişti.

1868’li yıllarda İzmir yakınlarında tarıma elverişli toprakların neredeyse üçte biri İngilizlerin tapulu malı olmuştu.

1870’li yıllarda İngilizlerin Batı Anadolu’da sahip oldukları arazi toplam olarak 2,5 milyon dönümü bulmuştu.

Tarım arazilerinin yabancılara satışının doğurduğu ve doğuracağı problemlerden dolayı yabancıların köylerde arazi satın almalarını yasaklayan Köy Kanunu çıkarılmıştı. 1924 yılında kabul edilen 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87. maddesi “Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan gerek şahıslar, gerek şahıs hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin köylerde arazi ve emlak almaları memnudur (yasaktır)” şeklindeydi.

AKP hükümeti döneminde çıkarılan, 19 Temmuz 2003 gün ve 4916 sayılı kanunla, yabancıların köylerde arazi satın almaları serbest bırakıldı. Böylece, yabancıların 300 dönüme kadar izin gerekmeden, 300 dönümden büyük alımlarda Bakanlar Kurulu izniyle toprak almalarına imkân tanındı. Anayasa Mahkemesi bu kanunu 14.3.2005 tarihinde iptal etti.

Yürürlüğe girdikten iptal edilene kadar geçen süre içerisinde çok sayıda yabancı gerçek ve tüzel kişi mülk ve toprak satın aldı.
Tüm tehlikelerine rağmen geçmişte “babalar gibi satarız” diyen bir Maliye Bakanına sahip olan hükümet, sonunda yabancılara toprak satışına olanak tanıyan kanunu çıkardı.

E ne diyelim artık, “babalar gibi satacaklar.”

Orhan Dede - 7 Mayıs 2012
Yeni Mesaj


Silahsız işgal ya da toprak satışları

IMF ve AB aklıyla hareket ederek senyoraj gelirini kullanmayan, madenlerini, karlı kamu kuruluşlarını yabancılara kaptıran, vergilerini de aldığı borçlara yetiremeyen siyasilerimiz, gelir kaynaklarını artırmanın yolunu şehit kanıyla elde edilen ülke topraklarını “babalar gibi” satmakta arıyor.

TBMM, Hükümetin hazırladığı, Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nı görüştü ve kabul etti.Buna kanuna göre, bundan sonra yabancı kişilerin edinebilecekleri taşınmazlar ilçe yüzölçümünün yüzde 10’una, ülke genelinde ise kişi başına 30 hektara kadar genişletildi.Bakanlar Kurulu bu rakamı iki katına çıkarabiliyor. Dolayısıyla bundan sonra yabancılar ülke genelinde kişi başı 60 hektara kadar taşınmaz alabilecek. Bundan önce yabancıların ülke genelinde alabileceği taşınmazların toplam yüzölçümü 2,5 hektarı geçemiyordu.

2,5 hektardan 60 hektara, tam 24 kat artış…

Üstelik ülkeler arası ilişkilerde önemli bir koz olan mütekabiliyet esasları da devre dışı bırakılarak bu satışlar yapılacak. Mütekabiliyet esasları sebebiyle Türkiye’de taşınmaz satın almada sorun yaşayan 62 ülkenin vatandaşları da, bu ülkelerin Türkiye’ye olan tavırlarında en ufak olumlu bir gelişme olmamasına rağmen, Türkiye’den rahatlıkla taşınmaz alabilecek.

Örneğin Hollanda, Belçika gibi ülkeler yabancıya asla toprak satmıyor, sadece kiralama yapıyor. Bu ülkeler bu tavırlarından zerre kadar taviz vermiyor.
İşin aslına bakıldığında bu ülkeler, hem güvenlik gerekçesiyle kendi topraklarını her türlü hukuki işgale karşı korumuş oluyorlar, hem de kendi vatandaşlarının Türkiye gibi ülkelerde taşınmaz satın almasının önünü açmış oluyorlar.

Bu, Hollanda, Belçika gibi ülkeler için oturduğu yerden bir zafer, Türkiye gibi ülkeler için kendi eliyle mağlubiyet demektir. Bir Türk vatandaşı Hollanda’dan toprak satın alamamaktadır ama bir Hollanda vatandaşı Türkiye’den satın alabilmektedir. Elbette ki bu durum diplomatik, siyasi ve hukuki bir mağlubiyetten başka bir şeyle ifade edilemez.

Kanunun kabul edilmesinden sonra kolları sıvayan hükümet, yabancıların kelepir arazilerimizi satın alabilmek üzere Türkiye’ye akın etmesi için tanıtım kampanyasına başladı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ekonomi ve Dışişleri Bakanlıklarının birlikte çalıştıkları tanıtım kampanyasında, öncelikle büyükelçiliklere mektup gönderilerek cazip koşulların yabancılara anlatılması istendi.

Gerçi böyle bir yasanın çıkması için her türlü baskıyı yapan AB ülkeleri ve ABD için böyle tanıtım ve reklama ihtiyaç yok ama herhalde her şey prosedüre uysun isteniliyor.Kendi topraklarını yabancılara satmakta bu kadar istekli olan dünyada başka bir ülke yoktur. Üstelik Türk milleti olarak bizler daha çok kısa bir zaman önce bu tür yanlış adımların faturasını çok ağır ödemiştik. Ama unuttuk, unutturulduk.

Bir Müslüman girdiği bir delikten bir daha girmemesi gerekirken, bizler aynı delikten defalarca sokuluyoruz ve yine akıllanmıyoruz. Eğer Müslümanlığın ölçüsü buysa -ki bu Allah Resulün ifadesidir- o halde bizde Müslümanlıktan ne kaldı düşünmemiz gerekir.

Siyasilerimiz hala, “Yabancılar topraklarımızı bir yere götürmez” diyerek avunuyorlar ve milletimize yutturuyorlar.

Yabancıların derdi zaten topraklarımızı alıp bir yere götürmek değil ki, önceleri Şark Projesi olarak ortaya konulan, bugün ise önümüze AB müzakereleri ve onunla paralel olan Büyük Ortadoğu Projesi olarak konulan yıkım projeleriyle biz Türk milletini bu coğrafyadan süpürmek, bu gerçeği ne zaman göreceğiz?
Hem tahkime imza attınız,hem de resmen toprak satıyorsunuz, söyler misiniz bu işin sonu nereye varır?

Murat ÇABAS - 8 Mayıs 2012
Yeni Mesaj

Orman vasfını kaybetmiş (!) hazine arazileri SATILIYOR!