Çetin Taş yazdı:Mustafat için yazdıklarım senin içinde geçerli Kaye kardeş.Senin bildiğin İslam ya da Mustafat arkadaşın bildiği İslam ile şeriatçıonın bildiği İslam farklı.
Hepimiz Türkiye'de yaşıyoruz.Bu ülkede doğduğumuz andan itibaren İslam kültürünü ailelerimizden,okullarımızdan,çevremizden aldık.Yaşıyoruz.
Ben kendi adıma pek çok Müslüman ülkede bulundum.Hem de defalarca.O ülkelerde yaşanılan İslam'ı da gördüm.Bunlar karşılaştırıldığında elbette ki en insana yakışır şekilde yaşananı Türkiye'de.Tek bir Kur-an'ı Kerim olduğuna göre aradaki farkın sebebi gayet belli.ATATÜRK.
Doğru farklılıklar vardır, hem de çoktur. O zaman bu kadar büyük farklılıkların olduğu yerde çok doğru olmaz, tek doğru olur ve o doğru da bizim söylediğimizdir.. İnsana en yaraşır biçimde yaşanan islamın Türkiye'de olma sebebi, doğrudur Atatürk'tür. Bu da O'nun islamı özüne döndürme sonucu olmuştur, islama yeni şekiller sokmasıyla değil.
Fakat yine haksızlık yapmayalım, dönemine göre Arap dünyasına kıyasla Osmanlı'da ve Selçuklularda da islam daha doğru yaşanmıştır.
*******************
Çetin Taş yazdı:Ben sadece kendimden sorumlu olduğuma göre ben okudum ve ikna olmadım.Tek tek şurası mantıksız,burası saçma demeyeceğim.Ama ben özellikle kadın-erkek ilişkileri ve kadın-erkek eşitsizliği konusunda ki yazılanlardan rahatsız oldum.Bu kadarını söyleyebilirim.
Çetinciğim (böyle demem de sakınca yoktur umarım), sana birkaç ayet örneği vereceğim. Var söyle bu ayetlerden yola çıkarak nasıl bir kadın-erkek eşitsizliğine varıyorsun???
-Ey insanlar ! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır.
49-Hucurat Suresi 13
*******
-Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allaha ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
9-Tevbe Suresi 71
*******
-Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın.
2-Bakara Suresi-222
******
-Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkekler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allahı çokça hatırlayan erkekler ve Allahı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır.
33-Ahzab Suresi 35
*******
-Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allahın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın. Bulundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
4 Nisa Suresi 34 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk çevirisi
-Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allahın yasasına) boyun eğer ve Allahın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.
4- Nisa Suresi 34 Dr. Edip Yükselin çevirisi
*********
-Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz.
2-Bakara Suresi-187
********
-Allahın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.
4-Nisa Suresi 32
(Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadına üstün olduğu alanlar vardır. Bir cinsin diğerine her alanda üstünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır. Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta erkeklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıklarını iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz. Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2-Bakara suresi 187. ayetin belirttiği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir.)
-Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim iyi fiiller gerçekleştirirse onlar cennete girecek ve onlar bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.
4-Nisa Suresi 124
********
-Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz.
16-Nahl Suresi 97
Sanıyorum, bu konuda bu kadar örnek yeter, yani Kur'an'ın erkekle kadını takvada eşit tuttuğu aşikardır. Ayetleri kontrol edebilirsiniz, elinizin altında sınırsız bilgi kaynağı...
*********************************
Çetin Taş yazdı:Bu kaynaklardan öğrendiğim Mevlana'nın kendi cinsinin genç erkeklerine,oğlanlara ilgi duyduğudur.Hatta onlardan sevdiklerine şiirler de yazmıştır.
Biliyorum, ben de duydum bu iddiaları, ama inanmıyorum bu söylenenlere. Her söylenene inansak....
Çetin Taş yazdı:Yazılan herşeye herkes katılacak diye bir şey yok.
******************************
Çetin Taş yazdı:Neticede çarşaf,gurka,pardesü....Örtünmenin Kur-an'da varolduğu ve bunun şeklinin ne olduğu konusu 1400 senedir tartışılıyor.Ve bu şekilde örtünenler hep kendilerine sunulan dinin şartlarına uyduklarını düşünüyorlar.
Çetin, ben tartışmıyorum bunu, ben düşünmüyorum da, çünkü bunun nasıl olduğu apaçık Kur'an'da var. Sana yine örnekler sunacağım:
-Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye seslendi.
7-Araf Suresi 22
**************
-Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allaha karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allahın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).
7-Araf Suresi 26
(Bu iki meali, diyanetin sitesinden alıntıladım)
Araf 26dan ve Araf 22den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuranda 3 ayet vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslamın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar:
-Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
33-Ahzab 59 (Diyanetin sitesinden)
(Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime cilbabdır. Cilbab Arapçada gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Gelenekçi İslamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuranda açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuranın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, haşa Allahın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır koymak istememesindendir. Yukarıdaki 33-Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.
Peygamberin döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslamın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabede haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Cami-il Ahkamil Kuran 7/189) 33-Ahzab suresi 33. ayetten de İslamdan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken daha uygundur tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor. Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirirdi.)
-Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir.
24-Nur suresi 60
(Bu ayette geçen siyab kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.)
-Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allaha tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.
24- Nur Suresi 31
(Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki hımar kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer hımar kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi hımarürres gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece res kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan hımar ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı res ile vurgulanır.
Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen cuub kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musanın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) Hımar kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kurana maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak felyedribne fiilini salsınlar diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde darabe kökünden türeyen felyedribne fiili salsınlar manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuranda salsınlar, indirsinler manasında felyüdnine kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi felyedribne fiili yerine felyüdnine fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kurandaki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.)
Evet Çetin, şimdi bu ayetlere bakarak, çarşaf, burka, pardesü hatta turban, nerede bu dinin içerisinde, söyleyebilir misin???
********************************
Çetin Taş yazdı:Verdiğin PEKAKA örneği şık olmamış.
Farkındayım, fakat sizin Kur'an'da olmayan şeyleri vardır diye iddia ettiğinizden daha şıktır, Nokta
******************************
brd yazdı:Ne desem bilmiyorum acikcasi. Vice versa, dünyadaki tüm dillerde kendi dillerinde karsiligi olmasina ragman kullanilan yerlesmis bir deyimdir. Her dilde yazilan bilimsel makalelere göz atmaniz ne kadar yaygin kullanildigini anlamaniza yardimci olacaktir. Ayni primus inter pares ya da inter alia gibi.
Siz, zannediyorum o zaman dinin Türkiye'de Arapça yaşanmasına da karşı değilsiniz!!!! Çünkü tüm müslüman dünyasında ortak dil Arapça değil mi!!
Başından beri bu sitenin karşı çıktığı şeylerden biri de Türkçe'nin yozlaştırılması ve Türkçe'yi koruyamamızdır. Bu ister teknolojide olsun, ister eğlence hayatında, isterse de dinde..
Çok yavan geldi açıklamanız bana makalelere göz atmam gerektiğine dair..
*******************************
brd yazdı:Kurban ilgili yazdiklarinizla, ekonomi bilginizin yetersizligini sergilemis oluyorsunuz. Ekonomide bir malin cok kisa süre icinde piyasaya sürülmesi hic istenmeyen bir durumdur, ancak kurban bayrami gibi uygulamalar ülke hayvanciligina zarar vermektedir. Siz anlamasaniz da elin Arabi bunu anlayip kurban kesmeyi Fas, Tunus gibi ülkelerde bazi yillar yasakliyor.
1) Türkiye'de böyle bir uygulama hiç yapılmadı, çünkü Türkiye'de şimdiye kadar böyle bir hayvan neslinin son bulma olayı vuku bulmadı.
2) Başka ülkerlerde böyle bir uygulama olduğunu hiç duymadım.
3) Böyle bir uygulamanın olduğunu varsayıyorum, o zaman mesela:
Her sene Arabistan'da hac kontenjanı dolduğu için hacı adaylarının başvuruları kabul edilmemekte. Buna ne diyorsunuz, bu damı islamın açıklığı
Peki, yasaklanan kurban kesmeye geliyorum. Şartlar gereği olduğunu kabul ettik, bu bir önlemdir değil mi! Yani o zaman bu karar, islama da uygundur. Bu da islamın darlığını değil, tam tersine ne kadar ferah ve kolaylaştırıcı bir din olduğunu göstermez mi!!
Bir zahmet, engin ekonomi bilginizle beni aydınlatır mısınız, bir malın (burada bahsedilen mal, hayvandır) çok kısa bir süre içinde piyasaya sürülmesi nasıl bir istenmeyen durumdur? Ne zararı vardır ekonomiye???
*************************
brd yazdı:Islam'in deniz hayvanlarinin yenilmesine getirdigi siki kisitlamalardan da haberiniz yok anlasilan. Araplar, Hamsi'den habersiz oldugu icin Kuran'da yasaklanamsi mümkün degil ama diger kisitlamalri bir okuyun. 3 tarafi denizlerle kapli bir ülkede, balikcilik niye hep nal toplamis bir arastirin.
Böyle afaki konuşmayın, delille gelin bana. Neredeymiş İslam'ın yani Kur'an'ın deniz hayvanlarına getirdiği kısıtlama?? Bunu da ilk sizden duyuyorum..
Ve, Türkiye'de balıkçılığın nal toplamasını getirip İslam'a bağlamışsınız ya,
Allah'ta sizi güldürsün, veya neye inanıyorsanız o güldürsün sizi...
brd yazdı:Domuz meselesine gelince, buzdolabinin olmadigi bir cagda günlük gölgede sicakligin 50 derece olabildigi cografyada mi yoksa yazin bile tas catlasa 30 derece olan bir cografyada mi et daha rahat korunur. Domuz etini, tuzlama, haslama, konserve gibi yöntemlerle saklamak da mümkün degildir o cagda, ayrica bu yasak Yahudilerden alinmistir.
Cevap veriyorum: 30 derece olan yerde daha rahat korunur, ama uzun süre 30 derecede korunamaz pek tabii..
Neyse, konuya dönelim, o dönem Arapları hiç et yemiyorlarmış o zaman, deve, tavuk, koyun falan da, 50 derecede bozulur diye öylemi!!
Domuz etinin konservesi her yerde satılıyor.
Konserve, haşlama yöntemiyle yapılır..
Tuzlama neden yapılmaz domuz etine, konserve ve haşlama neden olmaz (ki var), bunu açıklamak durumundasınız...
Yahudilerde de domuz yasaksa, bu Tevrat'ta da bazı şeylerin insanlar tarafından değiştirilmediğini gösterir. Bunu İslam alemi de bilmektedir zaten, yani herşeyinin komple değiştirilmediğini...
brd yazdı:Cin ile ilgili yazdiginiz gayri ciddi cümleleri ben de ciddiye almiyorum.
Alın lütfen, ben bu yazdıklarınızı bile ciddiye alıyorsam, siz de Çin ile ilgili verdiğim sözü ciddiye alın...
********************************
brd yazdı:Yaratilis inancini cok iyi biliyorsaniz ve teori ne demek de biliyorsaniz, aradaki farki cok rahat anlarsiniz. benim anlatmam agerek bile kalmaz. Bir de bu tip konularada oturup okuyacak, kafa patlatacaksiniz. Bu tip bilgiler hap gibi biri tarafindan verilmez insana.
Çok merak ettim, siz İslam'la ilgili bilgileri hangi haptan aldınız???
**********************************
brd yazdı:Dünyanin en mükemmel dininde bu kadar hata varsa, geri kalanlarindakini saymamak lazim.
Geçmez akçeyle kem söz sahibinde kalırmış....
**********************************
kaye yazdı:Ya birilerinin bunu tartışması ne ifade eder ki benim için.
brd yazdı:cok dogmatik bir yaklasim.
Bana somut örneklerle geleceksiniz, kulaktan duyma, zembille inme sözlerle değil.. Her tartışmaya müdahil olmamam gayet normal değil mi! Dahil olacaklarımsa gerçekten tartışma, fikir alışverişi olmalı...
*********************************
brd yazdı:Dünyadaki her toplum bir zaman diliminde putlara tapmistir, ayrica put dediginiz seyin de arkasinda bir mantik var, umarim o konuda bilgi sahibisinizdir. mesela "Kabe" etrafinda niye dönülür? Bir tas niye kutsal sayilir Islam'da? Ayrica Arabistan yarimadasinin tarihini okumanizi ve Muhammed'in neden bazi seyleri yapma ihtiyaci duydugunu düsünmenizi tavsiye ediyorum.
Dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyoruz, yani Kur'an da yani İslam'da olmayan şeyleri bana dinmiş gibi gösteriyorsunuz, ama siz de haklısınız, çünkü bilmiyorsunuz, dini bu söyledikleriniz sanıyorsunuz.
"Şeytan taşlama diye bir faaliyetin Hacla hiç bir ilgisi yoktur. Kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, Hac ibadetine sokuşturulan bu uydurmanın yapılmaya çalışıldığı yerdir. Bu saçma uydurmanın atılması, Haccın dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın farz olmadığının gösterilmesiyle, yani Hac ibadetinin de Kuran'daki aslına döndürülmesiyle, Hac insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacaktır. Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak için insanların birbirlerini ezmesi de Kuran'da yoktur. Kadının tek başına Hacca gidemeyeceği de, kadının her türlü seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura edilmeye çalışılan, ama dinde yeri olmayan bir yalandır. Hacda güzel koku sürülemeyeceği, dikişli elbise giyilmeyeceği de Kuran'da yer almayan ifadelerdir. Hacdan gelen veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, takke, seccadenin özel sevaplar getireceği, kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır. Temel prensibimiz olan Kuran'ın izahlarını baş üstüne koymak, geri kalan izahları çöpe atmak, Kuran'a göre, yani dine göre Haccın anlaşılmasını sağlayacaktır."
***************************
brd yazdı:Matta, Markos, Luka, Yuhanna zaten yazan insanlarin adi. Hiristiyan teolojisi hakkinda en ufak bir bilginizin olmadigini ortaya koyuyorsunuz.
Eee, ben ne yazmışım:
kaye yazdı:matta, markos, luka, yuhanna ise insanlar tarafından yazıldığı için bu kitaplarda olan hatalar Kur'anda yoktur..
Sizi bu sözünüzden sonra vicdanınızla başbaşa bırakıyorum. Diğer yazdıklarınıza cevap vermeye gerek görmüyorum..
***************************
mustafat yazdı:Bana "kirici ve kibirlisiniz" dediginize göre belli ki yazdiklarim hosunuza gitmemis. Fakat ben sizin hosunuza gitsin gitmesin, samimi görüslerimi yaziyorum. Belki de siz dogmalarin sorgulanmasina duygusal olarak pek hazir degilsiniz; bastaki konuya dönüyoruz: "inancima saygi göster" uyarisiyla farkli fikirler üzerinde kurulan baski!
Bir kere dogma olduğuna inanmıyorum ki tartışmadan kaçıyor olayım. On kere söyledim, yüz kere, bin kere söyledim. Dogma değildir dedim, sebeplerini açıkladım, şimdi karşıma gene dogmadır diye çıkıyorsunuz. Değil çarşaf, turban bile yoktur diyorum, hala bana bunlardan bahsediliyor. Sabitlemişsiniz kendinizi bazı noktalara, çıkamıyorsunuz dışarıya. Varın bu durumda, sıfatlarınızı siz adlandırın. Maksadım sizi incitmek değil, ama şu yazdığım şu 4 cümleyi tekrar okuyun..
**************************
mustafat yazdı:Kaldi ki Kuran'da öyle ayetler var ki insani ikilemde birakiyor; "böyle ayetler gerçekten Allah'tan gelmis olabilir mi" diye düsünüyorsunuz.
Mesela???
**************************
mustafat yazdı:Ben gökten inen bir Kuran'dan daha çok sey beklerdim. örnegin Amerika kitasindan, kizilderililerden, Avustralya yerlilerinden, ancak 1940'tan sonra kesfedilen Yeni Gine tarim uygarligindan, DNA'dan, virüsten söz edebilirdi.
O sizin beklentinizdir, herkes başka şeyler bekleyecektir elbet.
Kur'an Meydan Larousse da değildir
Peki 100000 sayfalık bir Kur'an olsaydı, o zaman inanırmıydınız?
Sürekli temizliği insanlara salık veren Kur'an o gün Arap'lara virüsü anlatmak durumunda olmamış olabilir (bilemiyorum belki de anlatmıştır) ama virüslerden, mikroplardan korunmanın ilk şartı da temizliktir.. O dönemde mikroplardan korunmanın en birinci yolu olan temizliğin emri değil de bir kutu antibiyotik, antiseptik indirilseydi Kur'an'la beraber sizin için şüphesiz daha inandırıcı olacaktı. Ve bu sayede inanmayan herkes, bu mucize karşısında hiç bir araştırma, okuma, tartışma zahmetine girmeden inanacak, çalışan-çalışmayan, hakeden-haketmeyen arasında hiç bir fark kalmayacak, dolayısıyla ahiret hayatının da bir anlamı kalmayacağı için belki de ahiret te olmayacaktı..
DNA konusuna gelince de (katılmayabilirsiniz, Ömer Çelakıl'dan alıntılıyorum):
DNA VE GENETİK TARİHİNİN BAŞLANGICI
DNA teriminin Kuran'da geçtiğine dair çok açık işaretlere rastlıyoruz. Mesela genetik biliminin başlangıç tarihi 1865 yılına ve DNA'ya Kuran'daki (18:65) numaralı ayet ile herkesin görebileceği bir netlikte dikkat çekiliyor.
Bilindiği gibi bugünkü çağdaş genetiğin temellerini atan Mendel isimli bilimadamının 1865 yılında hazırladığı genetik yasalar, hem hayvanlar hem bitkiler hem de insanlar için geçerlidir. O nedenle 1865 yılı bilim dünyası için tarihi bir dönüm noktasıdır. Ve bu dönüm noktasına da Kuran'da çok açık bir biçimde işaret ediliyor.
D-N-A harflerinin Kuran'da nerelerde yan yana geldiğini incelediğimiz zaman en fazla 18.surenin 65.ayetinde geçtiğini görüyoruz (Arapça'da Dal-Nun-Elif). Evet 18:65 numaralı ayette çok ilginç ve benzersiz bir biçimde ardarda tam üç defa D-N-A harfleri geçiyor. Ve Kuran'nın başka hiçbir ayetinde "Dna" harfleri bu şekilde ardarda ve çok sayıda geçmiyor. Yani Kuran 18:65 ayetiyle dikkatimizi "Dna" terimine çekmek istiyor.
Özet olarak DNA teriminin ardarda çok sayıda geçtiği bu istisna ayetin numarası (18:65) genetik bilimin ve DNA tarihinin başlangıç yılı olan 1865 yılına işaret ediyor. Bunu rastlantı olarak değerlendiremeyiz çünkü Kuran'da sadece 18:65 ayetinde "Dna" ardarda üç defa geçiyor ve başka yerde böyle bir durum yok.
Bu işaret mucizevi niteliktedir çünkü DNA (DeoksiriboNükleik Asit) ismini bilim dünyası henüz yeni koymuştur halbuki Kuran'da 1400 yıl önce işaret ediliyor. Dolayısıyla insanlığın bu moleküle "Dna" ismini koyacağına yüzyıllar önce Kuran işaret ediyordu.
Mendel 1865 yılında keşfettiği bu genetik kanunları bir yıl sonra makale haline getirmiştir. "Dna" üzerindeki genler, gözlerimizin renginden boyumuzun uzunluğuna kadar birçok bilgiyi taşırlar. Kromozomlarda yer alan "Dna" molekülü anne ve babadaki bu bilgileri çocuğa aktarır.
DNA VE RNA SUREDE EŞİT SAYIDA TEKRARLANIYOR
Kuran'da birbiriyle ilintili olan bazı kelimelerin eşit sayıda tekrarlandığına daha önceki bölümlerde şahit olmuştuk. Örneğin Kur'an'da "Melek" kelimesi 88 defa geçerken Şeytan kelimesi de 88 defa geçer. Yahut "Cennet" kelimesi 77 yerde kullanılırken "Cehennem" kelimesi de 77 yerde kullanılıyor.
İşte bu kelime tekrarlarına az önce değindimiz ve genetik biliminin başlangıcına işaret eden bu surede de rastlıyoruz. DNA ve genetik tarihinin başlangıcı olan 1865 yılına işaret eden bu surede DNA toplam 7 defa tekrarlanırken RNA da 7 defa tekrarlanıyor. Bildiğiniz gibi RNA molekülü de DNA gibi genetik yapıyı oluşturan diğer moleküldür o nedenle Dna-Rna'nın eşit sayıda geçmesi gerçekten bu moleküllere yüzyıllar önce Kuran'da işaret edildiğinin ayrı bir kanıtıdır.(Arapça'da D-N-A harfleri "Dal-Nun-Elif" ile gösterilirken RNA "Ra-Nun-Elif" harfleri ile gösterilir)
*****************************
mustafat yazdı:Ben ise örnegin denizlerin ötesinde henüz kesfedilmemis kitalar oldugunu, buralarda farkli insan irklarinin yasadigini bildirmekte anlasilmayacak bir sey göremiyorum.
Bakın diyanetin mealinde ne varmış:
Enbiyâ Sûresinin 107 . Ayetinde:
(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik...
Bu sizin için örnek teşkil eder mi?
..
Bazı ayet ve yorumları alıntıladığım yer için lütfen
BAKINIZ.