Yeni Hilafet Tuzağı / Cengiz ÖZAKINCI

Araştırmacı - Yazar

Yeni Hilafet Tuzağı / Cengiz ÖZAKINCI

İletigönderen Balasagun » Pzr Ağu 24, 2014 10:56

Müslüman olmak başka, Siyasal İslamcı olmak başka
Yeni Hilafet Tuzağı


Resim
Siyasal İslamcılık, siyasi örgüt ya da parti kurup, öteki örgüt ya da partileri Müslümanlık karşıtı olarak göstererek Müslümanlığı ve Müslümanları kendi tekeline almak çabasıdır.

ResimCumhuriyet döneminde Siyasal İslamcılık, Hilafet’in kaldırılmasından 7-8 ay sonra, 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programında “Partimiz dinsel inançlara ve düşüncelere saygılıdır” [1]  denilerek, Atatürk’ün partisinin dolaylı biçimde “dine saygısız” gösterilmesiyle başlayıp, süreç içerisinde “Bizim partiden olmayanlar patates dinindendir” söylemleriyle, “Yeni-Osmanlıcılık” ve “Yeni-Hilafetçilik” şırıngaları ile günümüze dek uzanmıştır.

Siyasal İslamcılık’ın düşünsel dayanaklarını çürüterek toplumu bu akıma karşı uyaran aydınlarımız, her dönemde çeşitli baskı ve saldırılara uğradılar. Ben de 1977’de 23 yaşımda bu akıma karşı çalışmalarımdan dolayı tutuklandım, sorgulara çekildim, işkence gördüm, hapse atıldım; 12 Eylül 1980 Darbesi yapıldığında hapisteydim; yaşamımın toplam 5 yılı cezaevlerinde geçti; 1984’de özgürlüğüme kavuşabildim. Özyaşam öykümün bu yazımın konusuyla kopmaz bir bağlantısı var.

Resim12 Eylül yönelimi, pek çok yayının hapishanelere sokulmasını yasakladığı halde, “Süreç” dergisinin bir kaç sayısını yasaklamamış, o günlerde bütün ülkede solcu avı yürütüldüğü halde, bu “Marksist” görünümlü dergi, Metris hapishanesi kantininde satılıyordu. İlk kez 1981 yılında işte orada alıp okuduğum bu dergide; “seküler” olarak nitelenen Osmanlı yönetim biçimine övgüler düzülüyor; Cumhuriyet döneminde uygulanan Laiklik’e veryansın ediliyor ve Nutuk’tan alıntılarla okuyucu Atatürk’ün ileride Hilafeti yeniden kurmak istediğine inandırılmaya çalışılıyordu. Anlaşılan 12 Eylül döneminin Genelkurmay’ı, kendi amaçlarıyla örtüşen bu görüşlerin, bu ‘sol’ görünümlü dergi aracılığıyla, Atatürksever sol görüşlü tutuklular arasında yayılmasını istiyordu.

ResimBu derginin kendisini “Sol” ve “Kuva-yı Milliyeci” olarak tanımlayan yayın kurulu yönetmeni ve başyazarı Aytunç Altındal; Atatürk’ün gerçekte hilafetten yana olduğu, Hilafetin gerçekte kaldırılmayıp TBMM’de korunmakta olduğu, Türkiye’de laikliğin terk edilerek Osmanlı Sekülarizm’ine geri dönülmesi gerektiği,.. gibi görüşlerini yaymayı, 1980’lerden 2013’te ölümüne dek sürdürdü. Onun bu görüşleri, “Solcu”, “Siyasi İslamcı”, “Kuva-yı Milliyeci", “Türkçü” ve dahi “Atatürkçü / Kemalist / Ulusalcı” kesimlerden çok sayıda aydın tarafından benimsendi, savunuldu.

Yayımladığı dergiyi 1981’de 12 Eylül zindanlarında her sözcüğün anlamı üzerinde durarak okumuş olan ben; Altındal’ın görüşlerini, 1993’de, “Kitap Gazetesi” adlı dergide “OTTO-MANOMANİ” başlıklı bir dizi makale yazarak eleştiren belki ilk ve belki de tek yazar oldum. Eleştirilerim yayımlanır yayımlanmaz, tehditlerle karşılaştım. Osmanlıcılığa, Hilafetçiliğe yönelik bu eleştirilerimi içeren ve ilk basımı 1999’da yayımlanan “United States of İrtica 1945-1999” (İblisin Kıblesi) adlı kitabımla ilgili olarak da soruşturma açıldı, yargılandım.

Resim

2003’te yayımlanan “Dolmakalem Savaşları” adlı kitabım piyasaya çıkar çıkmaz, kendimi yine Savcı karşısında buldum; bir kez daha Altındal’ın Osmanlıcı / Hilafetçi görüşlerine yönelik eleştirilerimden dolayı sorgulandım. Her yayınlayışımda hapis vs. baskı ve tehditlerle karşılaştığım Osmanlıcı-Hilafetçiliğe karşı görüşlerimi, ilk basımı 2005’te gerçekleşebilen “Türkiye’nin Siyasi intiharı: Yeni Osmanlı Tuzağı” kitabımda derli toplu bir biçimde ortaya koyabildim.

Altındal, eleştirilerimi yanıtlamak yerine, Osmanlıcı / Hilafetçi görüşlerini yaymayı sürdürdü. Hilafet makamını kaldıran kanunu ve Atatürk’ün hilafetle ilgili Nutuk’taki sözlerini tahrif ederek, Atatürk’ü hilafet yanlısı ve TBMM’yi hilafetin saklı tutulduğu manevi şahsiyet (tüzel kişilik) olarak gösteren yazarlar çoğaldı. Binlercesinden bir kaçı özetle şöyle:

Aytunç Altındal: “Kanunda, ‘Hilafet kaldırılmıştır’ demiyor. (...) Hilafet kurumu TBMM’nin manevi şahsiyetindedir.” (23.08.2013-Hürriyet). İlber Ortaylı: “Atatürk Hilafeti kaldırmayacaktı. (...) Hilafet şu anda TBMM’nin şahsında mündemiçtir.” (12.03.2007). Abdurrahman Dilipak: “Çoğu kişi Hilafetin kaldırıldığını düşünse de, Hilafet kaldırılmadı. İş kılıfına uyduruldu, amiyane tabiriyle. 3 Mart 1924 günü kabul edilen,.. 431 sayılı Kanunun 1. maddesinden (...) ‘Hilafetin TBMM’nin manevi şahsiyetine devredildiği’ (...) anlamı çıkmaktadır.” (Yeni Akit, 04.03. 2013). Arslan Bulut: “Hilafet, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir. Yani Hilafet Türkiye’nin uhdesindedir.” (Yeniçağ, 01.07.2013). Sinan Meydan: “Mustafa Kemal Paşa Hilafeti kaldırırken ‘Hilafet TBMM bünyesinde mündemiçtir’ diye bir cümle düştü. (...) Halifelik TBMM’nin bünyesinde saklıdır.” (Yeniçağ, 20.05.2012) “TBMM halifeliği kaldırırken Atatürk ‘Halifelik TBMM’nin manevi şahsında saklıdır.’ diye bir madde ekletmiştir.” (03.03.2012) “Halifeliğin kaldırılmasıyla ilgili yasada,.. kaldırıldı ifadesini kullanmıyorlar. Atatürk kaldırdık demedi sakladık dedi.” (Ulusal Kanal, 10.07.2014).

Oysa kanun “Halife halledilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mevhumunda esasen mündemiç olduğundan, hilafet makamı mülgadır” demektedir. (Mülga = Kaldırılmış). Kanun metninde. Cumhuriyet ve Hükümet kavramlarının anlamının, Halifelik’ten daha geniş olduğu belirtilmiştir.

ResimKanunda; “Halifelik,TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir” (Türkçesi: “Halifelik, TBMM’nin tüzel kişiliğinde içerilmiştir”) denilmediği gibi, Atatürk’ün de böyle bir sözü yoktur. Bu sözler; gerçekte 3 Mart 1924 günü, kanun önerisi TBMM’de görüşülürken söz alıp konuşan Kastamonu Milletvekili Halit Akmansü ve onun bir cümlesini düzelten Zonguldak Milletvekili Tunalı Hilmi’ye aittir. [3] 

Halit Bey (Kastamonu): “(...) Bendeniz bu sözü yani “mülgadır” sözünü açıkça söylemeyi ve kaydını şer’an değil siyaseten büyük bir mahzur telakki ediyorum,”

Tunalı Hilmi Bey (Zonguldak): “O halde kapalı kaydedelim.”

Halit Bey (Devamla): “Büyük Millet Meclisi’nin şahsiyet-i maneviyesinde, deriz. Doğrudan doğruya “mülgadır” demek hatalıdır”

Tunalı Hilmi Bey (Zonguldak): “Büyük Millet Meclisinin şahsında mündemiçtir.”

ResimResim
ResimHalit Bey, Tunalı Hilmi Bey ve birkaç milletvekilinin dile getirdiği “Hilafet TBMM’nin manevi şahsındadır”, “TBMM’nin şahsında mündemiçtir” gibi ibareler milletvekillerinin çoğunluğunca benimsenmeyerek kanun metnine sokulmamış; 03.03.1924 günü yapılan oylamada, kanun, ilk biçimiyle hiç değiştirilmeksizin kabul edilmiştir.

Şurası önemlidir ve bugüne değin pek üzerinde durulmamıştır ki; kanun Meclis’te oylandığı 03.03.1924 tarihinden 34 gün sonra 07.04.1924 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Meclis’teki oylamadan hemen 2 gün sonra, henüz Atatürk kanunu onaylamamışken, Kızılay görevlisi olarak Hindistan’da Delhi’de bulunan Antalya Milletvekili Rasih Kaplan, oradan Atatürk’e gönderdiği 5 Mart 1924 günlü telgrafta; Hintli Müslümanlar’ın Hilafetin kaldırılmasına tepki gösterdiklerini, onların gönüllerini yapabilmek için “Hilafet sıfatını TBMM’nin maneviyatında muhafaza etmek” gerektiğini, bu yapılmayacak olursa, artan tepkiler nedeniyle Hindistan’da kalamayıp Türkiye’ye dönmek zorunda kalacağını belirtmiştir. [3] 

ResimAtatürk, bunca iç ve dış baskıya karşın, onay için önünde duran kanuna “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir (içerilmiştir, saklıdır, korunmuştur)” ibaresinin konulması önerilerini kesin bir dille reddetmiş; Rasih Efendi'ye yanıt olarak gönderdiği ve tıpkısını Hindistan Bombay Hilafet Merkez Komitesi’ne de çektiği telgrafta şunları söylemiştir:

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yanında ayrıca bir hilafet makamının varlığının Türkiye’nin iç ve dış siyasi birliğini çiğnediği kanıtlıdır. Öte yandan, dünya üzerinde (bütün müslümanların bağlandığı) bir tek islam devleti ilkesini gerçekleştirmek için korunmuş olan hilafet makamının bu amacı hiç bir zaman gerçekleştirilememiş, tersine, hilafet makamı müslümanlar arasında daima nifak ve anlaşmazlık aracı olmuştur

ResimGörüldüğü üzere, Atatürk, Hilafet makamının kaldırılması ile ilgili kanuna “Hilafet TBMM’nin manevi şahsında mündemiçtir, korunmaktadır, saklıdır,” gibi ibareler yazılması önerilerini, kesin bir dille geri çevirmiştir. Atatürk, Hilafetin kaldırılması kanunu Resmi Ceride’de yayımlanmadan önce Fransız yazar Raymond Colrat’a verdiği demeçte, Mısır ulemasının, 10.03.1924’te yayımladıkları bildiriye değinerek; “Mısır’da düzenlenecek ve çeşitli Müslüman memleketlerin temsilcilerinin bir halife seçecekleri bir kongreden söz edilmektedir. Geçerliliğini yitirmiş bu şerefi kabul etmek için aptal olmak lazım. O hakle hilafet ve halifeleri geçmişin gölgesinde uyumaya bırakalım. İslam Birliği akımı sadece bir ütopyadır. demiştir.

Şimdi, Aytunç Altındal ve diğerlerinin yazdıklarını, bu gerçekler ışığında bir kez daha okuyalım; kanunun ve Atatürk’ün görüşlerinin nasıl tahrif edildiğini daha iyi görelim:

Aytunç Altındal: “Kanunda, ‘Hilafet kaldırılmıştır demiyor. (...) Hilafet kurumu TBMM’nin manevi şahsiyetindedir.”

İlber Ortaylı: “Atatürk Hilafeti kaldırmayacaktı. (...) Hilafet şu anda TBMM’nin şahsında mündemiçtir.”

Abdurrahman Dilipak: “Çoğu kişi Hilafetin kaldırıldığını düşünse de, Hilafet kaldırılmadı, iş kılıfına uyduruldu, amiyane tabiriyle. 3 Mart 1924 günü kabul edilen,.. 431 sayılı Kanunun 1. maddesinde (...) ‘Hilafetin TBMM’nin manevi şahsiyetine devredildiği’ (...) anlamı çıkmaktadır.”

Arslan Bulut: “Hilafet, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir. Yani Hilafet Türkiye’nin uhdesindedir.”

Sinan Meydan: “Mustafa Kemal Paşa Hilafeti kaldırırken ‘Hilafet TBMM bünyesinde mündemiçtir’ diye bir cümle düştü. (...) Halifelik TBMM’nin bünyesinde saklıdır.” “TBMM halifeliği kaldırırken Atatürk ‘Halifelik TBMM’nin manevi şahsında saklıdır.’ diye bir madde ekletmiştir.” (...) “Halifeliğin kaldırılmasıyla ilgili yasada... kaldırıldı ifadesini kullanmıyorlar. Atatürk kaldırdık demedi sakladık dedi.”

Tahrifatlar ortada:
Gerçekte Kastamonu Milletvekili Halit Bey (Akmansü) ile Zonguldak Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’e ait olan sözler, sanki Atatürk’e aitmiş gibi gösteriliyor...


Tahrifatlar ortada: Gerçekte Kastamonu Milletvekili Halit Bey (Akmansü) ile Zonguldak Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’e ait olan sözler, sanki Atatürk’e aitmiş gibi gösteriliyor; gerçekte kanun maddesine sokulması reddedilmiş olan ibareler, sanki kanun metninde varmış gibi sunuluyor, anılan kanun gerçekte Hilafeti kaldırdığı halde, Hilafeti TBMM bünyesinde koruyan bir kanunmuş gibi yutturuluyor; gerçekte hilafeti kaldıran adam olan Atatürk, hilafeti TBMM’nin manevi şahsında koruyan adam gibi gösteriliyor. Bu tahrifatlar YENİ-HİLAFET TUZAĞI’nın her iki yanında da görülmekte; hem tuzağı kuranlarda, hem tuzağa düşenlerde.

1977’denbu yana “Yeni-Osmanlı Tuzağı” kapsamında “Yeni-Hilafet Tuzağı”nı deşifre eden makale ve kitaplar yayımladım; yazımın başında değindiğim gibi, yazdıklarımın her satırının bedelini ağır bir biçimde ödedim. Yaşım altmış oldu. Okuyucuya diyeceğim şu:

Yakın gelecekte “'Yeni-Hilafet” rüzgarları esecek. Bu gibi akımlara karşı bugüne dek hep aydınlar bedel ödedi. Lütfen tahrifatlara aldanıp bu tuzağa düşmeyin. Çünkü bu kez bedelini hepimiz, çocuklarımız, torunlarımız, torunlarımızın torunları ve onların da torunları, çok acı bir biçimde öder.

Dipçe:
 [1]  T.C.F. programı: “Fırka, efkâr ve itikadat-ı diniyyeye hürmetkardır” (6. madde)
 [2]  TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, Cilt: 7, İçtima Senesi: 1 , İkinci İçtima, 3.3.1340. İkinci Celse. sf. 36.
 [3]  Türkiye Cumhuriyeti Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi Matbaa Müdüriyeti Adet 5 Mart Delhi – Ankara’da: Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerine:
Hilafetin Türk milletinden tecridi Müslüman memleketlerinde muhtelif tesirat ve ihtirasat uyandıracaktır. Bunun netayicinden Türkiye de müteessir ve muzdarip olacak, emniyet-i dahiliyesi taht-ı tehditte kalacaktır. Hilafeti Osmanlı hanedanında bırakmağa hiçbir lüzum ve mecburiyet yoktur.
Lakin Hilafet her Müslüman millet tarafından Türklerin mukaddes ve münakaşa kabul etmez bir hakkı olarak telakki edildiği cihetle bu sıfatı Millet Meclisi’nin maneviyetinde katiyen muhafaza etmek ve onu reisinin şahsında temsil ettirmek lazımdır.
Aynı mesele hakkındaki son haberler bizi avdet etmeğe mecbur bırakıyor. Emr-i telgrafîlerine muntazırım.
Antalya Mebusu Rasih


Cengiz ÖZAKINCI, “Bütün Dünya”, Ağustos 2014
cengizozakinci@butundunya.com.tr
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Cengiz ÖZAKINCI

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x