ankara savaşı öncesi, dönemin islam dünyasının en önemli iki hükümdarı arasında geçen ateşli yazışmalardır. karşılıklı olarak dört mektup gönderilmiş, orjinal metinlerde arapça ve farsça kullanılmıştır.
mektup 1
timur, beyazıt'tan kara yusuf ve bağdat sultan'ı ahmed celayir'in sınırdışı edilmesini, öldürülmesini ya da kendisine iadesini ister.
beyazıtın cevabı: ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. osmanlı sultanlarını, acem padişahlarına benzetme . osmanlı askerleri de, ne kıpçak ülkesi tatarı gibi sıradan insanlar, ne de hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. osmanlı askerleri, ırak ve horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. yine sen, osmanlı askerlerini şam ve haleb (memlûk) askerlerine de benzetmeyesin. bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun..
mektup 2
timur: sen kendini allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? hem yaşça da senden büyük durumdayım. bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. sivası da kısa zamanda elde ettim. sen malatyayı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. sinop kalesini ne zamandan beridir elde edemedin. mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. kaldı ki sivasta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim. dolayısıyla pek çok müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap
verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. böylece frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, sivastan çekilerek geri döneriz. bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir. bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. bizim askerimiz babadan ataya müslüman ve müslüman çocuklarıdır. niçin hidayete layık olmasınlar?
kaldı ki, osmanlının askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. müslümanların ûlül-emri olduğumuzda şüphe yoktur. bizim soyumuz, ilhân-ı alişâna ulaşmaktadır. eğer samimi selâmınızla beraber iyi
ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ves-selâm.
beyazıt'ın cevabı: zamanın cihan sultanı olan timur-i köregen, sivasa gelip yerleşmeyi, bizim tebrîze yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. kaldı ki biz, kefeden şirvana varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. malatya ve sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. kastamonu ve karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim malatya ve sinoptaki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır.iyi bil ki, atam ertuğrul han üç yüz kadar gazisiyle beraber, hülâgû tatarından onbin tatara vurup, alâeddin keykubâta galip gelenleri mağlup etmiştir. bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hilat kendisine verilerek, allâhın lutfu ile al-i selçûkun yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. osman beyin ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır. bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. osmanlı askerine abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri müslüman oldular. böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. siz sivası harap idüp, ehl-i islâmın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denilebilir ki! siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. arapça ve farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. al-i osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır.
mektup 3
timur: senin, şimdi mısır vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik. onu sultânul-harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. belki mücâvirül-harameyn demeye lâyık değillerdir. bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. saltanat işleri nezâkete bağlıdır. dikkat edilecek yönleri çoktur. ahmed celâyir şimdi bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. erzincana varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz.
beyazıt'ıncevabı: mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. biz arzu etsek mısırı feth etmeye her zaman kadiriz. ahmet celâyir tekrar geri osmanlı topraklarına gelirse, kara yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. biliyorsunuz ki hûlâgu dârüs-selâmı alıp iranın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi mısıra kâhire vâlisi baybarsa sığındılar ve onun himayesine girdiler. hülâgunun bağdat vâlisi olan karaboğa noyan, baybarsla cenk ettiler. halifenin amcasını mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. kaçanlar şimdiye kadar kâhirede kaldı ve hülâgû han onları geri istemedi ve takip de etmedi. imdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. zira hülâgû böylesine cüzi şeylerden vaz geçmiştir. muradımız sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. ancak her hâlde allahın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur.
mektup4
timur: şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet sivasa gelmem söz konusu oldu. kâfire fırsat vermemek, islam diyarlarını harap etmekten endişe edip, şam tarafına giderek mısır azizinden intikamımızı aldık. sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan erzincana gelip valimizi rencide ettiniz. adamımız olan taharten (muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. elçileriniz olan sungur ve ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. islamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. hedefimiz kefe ve kırım yönüne iken, şirvandan geri dönüp tekrar erzincandan o tarafa varmak icap etti. semerkandda bulunan oğlum muîneddin muhammed sultan bahadırda askeri ile birlikte bana katılacaktır. isteğimiz erzincana varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce sivas, malatya, elbistan, erzincan ve kemâhın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. sulha muhalif değilim ve bağlıyım. bu sulhun bir sûretini mekke-i mükerremede bâbül-harâmda kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. bu mektup sungur, ahmed ve hacı bayezid ile gönderildi.
beyazıt'ın cevabı: timûr-i köregen hazretleri, ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz, ben sivasa geldikten sonra ulaştı. ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; nâgâh (vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler. ikinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi. karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır, bunlar elçimizi öldürüp, fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar. musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir. rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin sebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur. bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır, asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir. sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. eğer bir kimse fitneye sebep olursa, allahu teâlâ onun cezasını versin.
kaynak: abdurrahman daş, "ankara savaşı öncesi timur ile yıldırım bayezıd'in mektuplaşmaları"