YİNE ‘YENİ’ ANAYASA

YİNE ‘YENİ’ ANAYASA

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Oca 04, 2016 19:52

YİNE ‘YENİ’ ANAYASA
Başkanlık, yarı-başkanlık, anayasa-babayasa ; ‘yeni anayasa’, ‘sivil anayasa’ ; yine boş lakırdılar yine ‘aydın’larımızın düzeyi…
Bütün bu tartışmalar, ‘Entellektüel gevezeliği’ bir adım öte geçerse, söz olsun yazmayı bırakacağım.
Ama yazmam gerekiyor.
Bir ‘harf’ da olsa ‘katkı’da bulunmam..
Bakınız, ‘Anayasa’ teriminin yasa olmadığına ilk kez dikkat çeken ben oldum. (1)
Demirtaş Ceyhun, benden sonra yazdı (ya da aklın yolu bir mi ne diyelim).
Anayasa’nın, demek ki, ‘Başlangıç İlkeleri’ bitiş maddeleri diye tartışılmadan önce, ‘ne’ olduğunu anlamak gerekiyor.
Anayasa, demek ki, ‘Devlet’in Kuruluş belgesi, sozkonusu devletin ‘tapu’su, ‘nüfus cüzdanı’, kimlik belgesidir.
Yasa-masa değildir.
Değişir mi değişmez mi?
Değişip değişmeyeceği ya da ‘nasıl’ değiştirileceği konusuna gelmeden, Anayasa Mahkemesi’nin de çok yerinde bir ‘adlandırma’ olmadığını söyleyebilirim.
O’na da, Fransızlar, Kurucular Konseyi (Conseil Constitutionnel) diyorlar.
Ve tümü eski Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Senato Başkanı’ndan oluşuyor.
Türkiye’de ise Haşim Bey Kılıç İmamefendi’ye teslim edilmiş idi.
Bu Haşim Bey Kılıç İmamefendi’nin ise, kulaklarda kalan son sedası, ‘AK Parti Kapatılamıştır’ mı ne idi.
Bir an için Anayasa Mahkemesi denilen ‘Yüce Divan’nda, o günlerde, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Hüsamettin Cindoruk, Köksal Toptan ve imam olmayan hukukçuların olduğunu düşünelim.
AK Parti kapatılabilir miymiş kapatılabilemez miymiş ?
Ve bugün ‘Yeni Anayasa’ ‘Yeni Anayasa’ diye diretebilir miymiş ?
Malatyalılar kayısının piçine ‘mişmiş’ derler, biz de öyle deyip geçelim.
Değişecek değişecek, amma
İlişikteki yazıyı da 2011 yılında yazmışım (2).
Orada da, Anayasa’nın A’sının, ‘üç kafadar’ın kafasına göre değişmeyeceği anlamına geldiğini vurgulamışım.
Oysa bu 82 Anayasası değişecek.
Hiçbir ‘kutsal’ maddesi yok.
Hele yapılan onca değişiklikten sonra tam bir ‘Rus Salatası’.
Cumhuriyet ‘deve’ye, Devlet de ‘kuşa’ çevrilmiş bulunmakta.
O halde kökten değişecek.
Tam bir Cumhuriyet Devleti olacak biçimde hem de..
Ancak ve yalnız bu ‘parlamento’ ile değil..
Ne de ‘çokbilmiş geveze’lerin önerileri doğrultusunda..
Kim ki, orada başkanlık şöyle, burada böyle diyor, sadece ve yalnız, kendi aptallığını ortaya koymaktadır, diyorum.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Habip Hamza Erdem
(1)
SİVİL ANAYASA
Anayasa deyimi, yasaların anası anlamında, dil açısından Türkçe güzel bir deyim olabilir. Ancak "˜Anayasanın Anlamı" bilinmediği için, başka bir dizi konuda olduğu gibi, anayasa tartışmaları da algılama düzeyinde kalmakta; sıradan yuttaş ile "˜anayasa profesörleri" biribirlerini algılamakla yetinmekteler. O nedenle ve öncelikle anayasaların anlamı üzerinde anlaşılmalıdır.
Latince "˜kurmak"tan gelen Fransızca "˜constitution" deyimi, XIII.yy"dan itibaren dil ve düşüncede olgunlaşmakta, 1789"dan sonra da devlet ve toplumun kuruluşuna, daha doğrusu Devlet-Ulus"un oluşumuna can vermektedir.
Fransa örneği ele alınacak olursa, 1791"deki Monarşik bir anayasa 1793"de Cumhuriyet anayasası, 1799 ve 1802"de iki kez politik rejimi değiştirdikten sonra, 1804"de imparatorluk anayasası olmaktadır. Yani onbeş yıllık kısa bir dönem içinde, soyut "˜iyi" bir yönetim biçimi arayışından çok, toplumun somut olarak nasıl ve kimler tarafından yönetileceği savaşımdır anayasalara anlamını veren.
Öte yandan anayasaların "˜sivil"liği ile onu yurttaşların anlamaları arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü, Fransızca"dan Türkçe"ye geçen sivil (civil) sözcüğü Latince kökenli olup, (citoyen) yurttaş anlamına gelmektedir. Toplumu oluşturan bireyler de, ancak ve sadece, ulus olarak örgütlenmeyi başardıkları zaman yurttaş olarak tanımlanabilirler. Yurttaşlık bilincine erişmek demek de, içinde bulunduğu toplumun ne, kendisinin nerede olduğunu anlamak demektir. Ancak o zaman, yönetim biçiminin nasıl olması gerektiğini anlamış olacak ve nasıl yönetileceğine de ancak o zaman karar verebilecektir.
Anayasaların sivilliği, ordu zoruyla uygulamaya konulup konulmamalarında değil, kurdukları düzende yurttaşların uygarlaşmalarına sağladıkları olanaklarla ölçülür. Sözgelimi, Türkiye"de ordu tarafından dayatılıp uygulamaya konulan son iki anayasadan biri (1960) sivil olabilirken, diğeri (1982) sivil-karşıtı dolayısıyla uygarlık-dışı olabilmektedir.
Özünde 1982 Anayasası Türk Ordusu tarafından değil ama ABD"nin ordu içindeki "˜oğlanları" tarafından dayatılmış ve 25 yıllık uygulama dönemi içinde AB emperyalizmine uyarlama değişiklikleri ile de Türkiye"de önce devleti ve beraberinde ulusu çökertmenin programı olmuştur. 1982 Anayasası Devlet-Ulusları ortadan kadıracağını programlayan uluslararası sermayenin Türkiye"deki alt-programı, ilk programı ve belki en başarıyla uygulanan programıdır.
22 Temmuz 2007 seçimi öncesinde yaptığım incelemede, seçimlerden sonra 1982 Anayasası"nı değiştirecek bir iktidarın geleceğine ilişkin bir öngörüde bulunmuştum. Daha doğrusu araştırmanın nesnel vargısı bu yönde idi. Bu konudaki nesnellikten bugün de kuşku duyuyor değilim. Sivil bir anayasının Türkiye"nin gündeminde olduğu açıktır. İlginç olan, seçimi kazanan partinin de 22 Temmuzdan bir ay önce seçimi kazanması halinde Anayasa değişikliği için hazırlık yapmış olmasıdır. Oysa AKP"nin bir "˜sivil" anayasaya gereksinme duyabileceği doğasına aykırıdır. O’nu iktidara getiren ve kimi düzeltmelerle uygulayabileceği ne varsa o olanağı veren 1982 Anayasası’nı, üstelik tümden kaldırıp "˜yeni"sini istemeye Türkçe"de "˜bulup da bunamak" denir.
1982 Anayasası"nın sivil olmadığı gibi, sonradan yapılan değişikliklerle bütünüyle uygarlık-karşıtı bir nitelik aldığını yinelemekte yarar var. Nedeni devleti ve onunla birlikte ulusu çökertme programı oluşudur. Ancak bu anayasal değişikliği AKP"nin de istemesi iki olasılıkla açıklanabilir; ya AKP kendisini yadsımakta ve gerçekten bir "˜bunama" durumundadır, ya da görünürdeki AKP dışında bir güç, bir istenç ve bir dayatma vardır.
Zaten AKP, anayasa değişikliğini "˜öncekinin hükmüne son veren yeni bir ferman" değişikliği gibi algılamakla anayasaları anlamaktan çok uzak olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.
Anayasalar son çözümlemede egemenliğin kimler tarafından ve nasıl kullanılacağının kurallarını belirleyen belgelerdir. Bu kurallar Devlet"in nasıl işletileceğinin kuralları oldukları için de doğaları gereği "˜özel"i çağrıştıran "˜sivil" değil "˜kamusal" olurlar.
Oysa AKP"nin tasarladığı anasaya değişikliği "˜özelleştirme" anlamında bir "˜sivilliği" amaçlıyor görünmektedir, yani devletin özelleştirilmesi. Bir bakıma devletin küçültülerek bir kişinin, bir grubun ya da bir partinin "˜mülkü" durumuna getirilmesi. Devletin küçültülmesi amacının mantıksal sonuçlarından biri de, yönetim kolaylığı bakımından ülkenin yönetim birimlerine ayrıştırılması olacaktır. Değil mi ki, 1982 Anayasası"nın "˜kefil"i ülkeyi sekiz eyalete ayrıştırmayı tasarladıklarını söyleyebilmiştir.
Demek ki, AKP"nin tasarladığı "˜sivil anayasa", uygalık anlamındaki sivillikten uzak, kamusalı özele dönüştürmeyi amaçlayan bir "˜sivillik" ile devleti "˜gasp" etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendirilebilir.
Ancak küçük bir ayrıntıyı gözden uzak tutmamakta yarar var: egemenliğin "˜kayıtsız koşulsuz" sahipleri, egemenliklerini kullanmaya kimi atamış olurlarsa olsunlar, istedikleri zaman ve istedikleri biçimde bu yetkiyi geri alabilirler. Sivil anayasalar onların "ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman"ların belgeleridirler.
TOGEÇ, Kasım 11, 2008

(2)
ANAYASANIN A'SI
Orhan Aldıkaçtı Anayasası dediğimiz 12 Eylül Anayasa'sına 'red' oyu verenler bugün o anayasayı savunuyor görünmektedirler.
Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildir.
12 Eylül Anayasa'sı değiştirilecektir.
Değiştirilecek olan da devletin 'esas teşkilatı' olacaktır.
12 Eylül Anayasası devletin 'esas teşkilatı'nı 'dine ve dışa açık' olarak kurgulamıştı.
Her ne kadar kadınlar için 'türban yasağı' var ise de, erkekler için takunya özgürlüğü' vardı.
Turgut Özal'ı MSP'den milletvekili bile seçtirmeyen önceki anayasa 12 Eylül ile birlikte onu Cumhurbaşkanı yapabilmişti.
Amerika'dan oğul Ahmet'in arkadaşları da 'prens' olarak kamuda önemli birimlerin başına getirildiler.
Hem zaten ANAP'ın yönetici ve bakanları da özel sektörden, devlet bilgi ve görgüsü olmayan kişilerden seçilmişlerdi.
12 Eylül anayasası devlet memurlarına 'iş bitirme' kültürü getirdi.
Üniversiteler ise YÖK zoruyla imam öğretim üyeleriyle dolduruldu.
Bir bakıma 'imamın Ordusu' önce üniversitelerde örgütlenmeye başladı.
1983 yılından sonra alınan tüm akademik ünvanlarda 'şaibe' vardır demek abartı olmaz.
'Hoca efendi'lerin büyük çoğunluğu akademik çalışmalarını 'abdest ve namazında' oldukları için başarıyla tamamlayabilmişlerdir.
Bütün bunlara son dokuz-on yılda yapılan 'olağanüstü' değişikliler de eklenecek olursa, ortada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 'esas taşkilatı'nın ne hale gelmiş olabileceğini varın siz tasarlayın.
Pekiyi bu Alaca Karanlık Partisi'nin 'Yeni Anayasa', 'Sivil Anayasa' histerisi nereden kaynaklanmaktadır?
Bu parti benzeri örgüt devletin 'esas ve tali' tüm teşkilatını ele geçirmiş midir geçirmemiş midir?
Aklınıza gelen ve gelmeyen bütün birimlerine girmiş midir girmemiş midir?
Silahlı kuvvetlerin 'kozmik odası' bile darmadağın etmiş midir etmemiş midir?
Benim diyen komutanlarını içeri tıkmış mıdır tıkmamış mıdır?
Muhalefet parti başkan ve yöneticilerini zindana atmış mıdır atmamış mıdır?
Seçilmiş milletvekillerini zincire vurmuş mudur vurmamış mıdır?
Ve bütün bunları o 12 Eylül Anayasası aracılığıyla yapmamış mıdır?
Bu gözü dönmüş iktidar daha nasıl bir 'teşkilat' istemektedir ki, iki yıldan buyana yeni bir anayasa diye direnmektedir?
Hem daha yirmi bilmem kaç maddesinin değiştirilmesinin üzerinden bir yıl bile geçmemiştir.
Bu işin içinde bir 'bit yeniği' var demektir.
Ergun Öz-Aldıkaçtı'nın dediğine bakılırsa 'dine ve dışa açık' olmak yetmeyeceği için yeni anayasa aynı zamanda 'etnisiteye de açık' hale getirilmelidir.
O arada Recep şaban'ın kafasından kimbilir ne tür sanrı (hallüsınasyon)lar geçmektedir.
12 Eylül profesörleri ve yetiştirmeleri için bütün bunlar olağan sayılabilir.
Gittikleri yer Antep yedikleri dut pekmezi olabilir.
Ya şu muhalefet partileri diye anılan YeCeHePe ve MHP'ye ne olmaktadır?
Bu iki partinin içinden Sayın Sevgili Kemal (SSK) Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli'nin, akıl tutulması mı dersiniz kan tutulması mı bilemem, kuzu kuzu kurdun ayağına gitmelerine ne dersiniz?
'Danışma komisyonu' kurulacakmış da 'eşit üye' verilecekmiş.
'Önyargısız' olunacakmış da 'kırmızı çizgi' konulmayacakmış.
Bir yıldan fazla bir süre bu tür 'boş laflar' televizyon dizisi olarak Türkiye halkına izlettirilecektir.
Ve son gün gece yarısı oylaması ile de Meclis'te onaylanacaktır.
Şu koşulla ki; son bir yıl içinde Meclis halk tarafından feth ve fes edilmemiş ola.
Anayasa yapmak 'üç kafadar'ın kafasına güvenilerek yapılmaz da ondan.
Buna Anayasa'nın A'sı denilmektedir.
Habip Hamza ERDEM - 02 Ekim 2011
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1532
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x