BROŞ

BROŞ

İletigönderen Seçkin ERGÜN » Çrş Ağu 03, 2011 16:18

Gündemin peşinde sürüklenmek bazen kaçınılmaz olsa da AKP’nin 9 yıldır uyguladığı tek ve en başarılı taktik te aslında budur. Sinir uçlarıyla oynamasını öyle iyi biliyorlar ki tüm gözleri ufuktan ayırıp o noktaya yoğunlaştırmayı başarıyor.

Yurdumuzda adı konmamış bir harp var. Askeri tanımda harbin hedefi: Düşman ordularını yenmek, değildir. Nihai hedef, düşman halkın, harbe devam azim ve iradesini kırmaktır. Ancak bu sağlandığında kesin zafer kazanılmıştır.

Madem yurdumuzda bir harp var, gelişmeleri de bu tanımlamanın merceğiyle değerlendirirsek asıl hedefin birkaç subayın uydurma davalarla tutuklanması değil, kitleleri çaresiz bırakmak olduğunu anlarız. Tüm tutuklamaların ve yargılamanın meydan okurcasına ve göstere göstere yapılmasındaki asıl amaç ta işte bu.

Bu arada tabii ki tasfiye edilenlerin yerine kendi adamlarını getiriyorlar. Ama asıl amaç kitleleri uyuştururcasına çaresiz ve kıstırılmış hissettirmek.

Askeri okuldan beri 30-40 yıl emek verilerek yetişmiş bir subayın hangi taşın altından çıktığı belli olmayan bir savcının elinde onursuzca hırpalanması sadece ordu için değil, bu millet için de büyük kayıp. Ama bu ülkenin ne askeri biter ne cübbeli hakimi.

Biliyoruz ki bu ülkede “hepimiz Ermeni’yiz” diyenden çok “hepimiz Mehmetçiğiz” diyen var.

Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde, peşpeşe kaybedilmiş savaşlardan sonra işgal edilen Anadolu’da buna karşı çıkacak ordu da yoktu yargı da. Tamam, her çağın, her dönemin kendine özgü koşulları ve şartları var. Günümüzdeki durumu o dönemle kıyaslamak çok gerçekçi olmasa da bazı ortak paydaları da görmemiz gerekir. Ortak payda, orantısız bile denmeyecek güçteki düşman ve buna karşı koyacak tek bir kurum, kuruluşun olmayışı.

Cepheye mermi taşıyan İkmal Bölüğünü yalın ayaklı nineler oluşturuyordu.

Ortaokul düzeyindeki öğrenciler okullarından kaçıp her biri cesaret ve bilinçleriyle cephenin Kurmay Subayları oluyordu.

İşgal kuvvetlerinin en rütbeli askeri o şehrin hem hakimi hem savcısıydı.

Yine o şehrin burjuva takımı düşman subayları eğlendirmek için balo salonlarında kristal kadehlerin ışıltısıyla dans edip ertesi gün Ermeni tefeciye satacağı broşunu okşuyordu.

Yani lafı dolandırmadan tam tanımı yapacak olursak “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş”ti. . . bu durumdaki millet başardıysa şimdi eksik olan şey ne?

Evet, Atatürk gibi bir liderin varlığı o dönem için tartışılmaz bir üstünlük. Ama her şeyi de ona bağlamak doğru olmaz. Kurumsal ve bireysel borçlanma rakamlarının anormal patlamasına bakarsak, galiba hepimizin yakasına broş taktılar. Üretmeden, borçlanarak elde edilen ve bize ait olmayan sahte değerlere sarıldıkça asıl zemini kaybediyoruz.

Hadi şunun adını tam koyalım; Önemli olan ne kadar güçlü olduğun değil, neleri göze alabildiğindir.

Bebeğinin örtüsünü ıslanmasın diye cepheye taşıdığı merminin üstüne örten fedakarlığın ve kendini adamışlığın gücü karşısında kim durabilir? İşte o mermiye örttüğü "örtü", bir milletin orduları dağıtılmış olsa da harbe devam etme azmi ve iradesinin sembolüdür.

Empertalistler sandığımızdan daha akıllı. En azından yenilgilerinden dersler çıkarıyor. Şimdi "örtü"yü getirene yarı fiyatına 12 taksitle battaniye veriyor. Parası mı? Köşedeki Yunan bankası (Finansbank) yoldan geçene para veriyor. Reklam sloganı "Siz görebiliyorsanız, bizce mümkün"

Milletçe Mavi Gözler'le baktığımızda neyin mümkün olduğunu onlardan iyi kim bilebilir !
Kullanıcı küçük betizi
Seçkin ERGÜN
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 58
Kayıt: Pzt Tem 04, 2011 22:01

BROŞ

İletigönderen Seçkin ERGÜN » Prş Ağu 04, 2011 2:21

Gündemin peşinde sürüklenmek bazen kaçınılmaz olsa da AKP’nin 9 yıldır uyguladığı tek ve en başarılı taktik te aslında budur. Sinir uçlarıyla oynamasını öyle iyi biliyorlar ki tüm gözleri ufuktan ayırıp o noktaya yoğunlaştırmayı başarıyor.

Yurdumuzda adı konmamış bir harp var. Askeri tanımda harbin hedefi: Düşman ordularını yenmek, değildir. Nihai hedef, düşman halkın, harbe devam azim ve iradesini kırmaktır. Ancak bu sağlandığında kesin zafer kazanılmıştır.

Madem yurdumuzda bir harp var, gelişmeleri de bu tanımlamanın merceğiyle değerlendirirsek asıl hedefin birkaç subayın uydurma davalarla tutuklanması değil, kitleleri çaresiz bırakmak olduğunu anlarız. Tüm tutuklamaların ve yargılamanın meydan okurcasına ve göstere göstere yapılmasındaki asıl amaç ta işte bu.

Bu arada tabii ki tasfiye edilenlerin yerine kendi adamlarını getiriyorlar. Ama asıl amaç kitleleri uyuştururcasına çaresiz ve kıstırılmış hissettirmek.

Askeri okuldan beri 30-40 yıl emek verilerek yetişmiş bir subayın hangi taşın altından çıktığı belli olmayan bir savcının elinde onursuzca hırpalanması sadece ordu için değil, bu millet için de büyük kayıp. Ama bu ülkenin ne askeri biter ne cübbeli hakimi.

Biliyoruz ki bu ülkede “hepimiz Ermeni’yiz” diyenden çok “hepimiz Mehmetçiğiz” diyen var.

Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde, peşpeşe kaybedilmiş savaşlardan sonra işgal edilen Anadolu’da buna karşı çıkacak ordu da yoktu yargı da. Tamam, her çağın, her dönemin kendine özgü koşulları ve şartları var. Günümüzdeki durumu o dönemle kıyaslamak çok gerçekçi olmasa da bazı ortak paydaları da görmemiz gerekir. Ortak payda, orantısız bile denmeyecek güçteki düşman ve buna karşı koyacak tek bir kurum, kuruluşun olmayışı.

Cepheye mermi taşıyan İkmal Bölüğünü yalın ayaklı nineler oluşturuyordu.

Ortaokul düzeyindeki öğrenciler okullarından kaçıp her biri cesaret ve bilinçleriyle cephenin Kurmay Subayları oluyordu.

İşgal kuvvetlerinin en rütbeli askeri o şehrin hem hakimi hem savcısıydı.

Yine o şehrin burjuva takımı düşman subayları eğlendirmek için balo salonlarında kristal kadehlerin ışıltısıyla dans edip ertesi gün Ermeni tefeciye satacağı broşunu okşuyordu.

Yani lafı dolandırmadan tam tanımı yapacak olursak “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş”ti. . . bu durumdaki millet başardıysa şimdi eksik olan şey ne?

Evet, Atatürk gibi bir liderin varlığı o dönem için tartışılmaz bir üstünlük. Ama her şeyi de ona bağlamak doğru olmaz. Kurumsal ve bireysel borçlanma rakamlarının anormal patlamasına bakarsak, galiba hepimizin yakasına broş taktılar. Üretmeden, borçlanarak elde edilen ve bize ait olmayan sahte değerlere sarıldıkça asıl zemini kaybediyoruz.

Hadi şunun adını tam koyalım; Önemli olan ne kadar güçlü olduğun değil, neleri göze alabildiğindir.

Bebeğinin örtüsünü ıslanmasın diye cepheye taşıdığı merminin üstüne örten fedakarlığın ve kendini adamışlığın gücü karşısında kim durabilir? İşte o mermiye örttüğü "örtü", bir milletin orduları dağıtılmış olsa da harbe devam etme azmi ve iradesinin sembolüdür.

Empertalistler sandığımızdan daha akıllı. En azından yenilgilerinden dersler çıkarıyor. Şimdi "örtü"yü getirene yarı fiyatına 12 taksitle battaniye veriyor. Parası mı? Köşedeki Yunan bankası (Finansbank) yoldan geçene para veriyor. Reklam sloganı "Siz görebiliyorsanız, bizce mümkün"

Milletçe Mavi Gözler'le baktığımızda neyin mümkün olduğunu onlardan iyi kim bilebilir !
Kullanıcı küçük betizi
Seçkin ERGÜN
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 58
Kayıt: Pzt Tem 04, 2011 22:01


Şu dizine dön: Seçkin ERGÜN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x