Devlet ve Şirket , 13 Eylül 2020

Genel & Güncel Konular

Devlet ve Şirket , 13 Eylül 2020

İletigönderen İlteriş Kağan » Cmt Eki 03, 2020 2:17

Bir devleti devlet yapan unsurların başında adalet gelir. Devlet eğitimden ekonomiye her alanda vatandaşına her şeyden önce adalet götürmek zorundadır. Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’te ifade ettiği gibi, “Kanun sudur, akarsa nimetler yetişir”. Eğer kanunu herkes için eşit şekilde uygular, ülkenizde liyakati hakim kılarsanız her alanda belki yavaş, belki hızlı ama mutlaka kazanırsınız. Kanunlardan herkesin eşit şekilde faydalandığı bir ülkede ekonomik refah bozulabilir. Eğer böyle bir ülkede adalet varsa bu refahın bozulması yıkıcı bir boyuta ulaşmayacak, aksine yapıcı bir anlayış ortaya çıkacaktır. Asayişin hakim olduğu, insanların kendilerini ve sevdiklerini güvende hissettikleri bir zamanda maddi sıkıntılar yıkıma sebep olamaz. Burada eğitimin de ne kadar önemli olduğunu belirtmeden geçmek olmaz.
Resim
Her ülkede insanlara dayatılan ve “artık çağ değişti, biz de ayak uydurmak zorundayız” denen şeyler vardır. Mesela bizim ülkemizde söz konusu Türk milletinin meseleleri olduğunda, çağımızın değiştiği ve hoşgörü adına sonsuz taviz vermek gerektiği düşüncesi aşılanmaya çalışılmıştır. Eğer ABD bir ülkeye saldırırsa onun yanında olmalıyız. Türkiye, Kuzey Irak’a girip teröre karşı operasyon yapıyorsa veya Azerbaycan, Karabağ için harekata hazırlanıyorsa bir anda savaş çağının geçtiği, diplomasi ve demokrasi gözetilmesi gereken bir zamanda olduğumuz söylenir.

Bu tarz sinsi düşüncelerden biri, devletin artık şirket gibi çalışması gerektiği yönündedir. Birçoğumuz şu anlayışın hakim olması için çalışanların olduğunu biliriz: Devlet, şirket olsun; vatandaş, işçi olsun. Dünya sermaye sahipleri tarafından yönetilsin. Kapitalizmden ziyade vahşi kapitalizm gereği altta kalan her zaman üsttekine yem olsun. Devlet ise bunlara müdahale etmesin. Çünkü zaten devlet çoktan büyük bir holdingin parçası olan şirkete dönüşmüş olsun.

Böyle bir anlayış, bırakalım Türk milletini, bir kere insanlığın gelişimine aykırıdır. Bunun bilimlik düzeyde ispatı çok kolaydır. En eski zamanlarda insanın fiziki özellikleri diğer birçok canlıdan çok daha zayıftı. Evrim düşüncesine göre en yakın akrabaları olan maymun türlerinde bile enerjinin çoğu bisepslere giderken insan enerjisinin çoğu beynine gitmektedir. Yani bir insan için akıl gücü kas gücünden her zaman daha önemlidir. Zaten insanın aklına güvenmekten başka bir çaresi yoktur. Bir kaplanın pençesi karşısında aklın gereği olarak birtakım aletler icat etmekle yetinilmemiş, bundan daha önemli olarak birlik olunmuş, yavaş yavaş toplumların temelleri atılmıştır. Burada tek öncelik hayatta kalmak için gerekli besini bulmak değildir. Öncelik hayatta kalmakadır. O zaman besin bulmak nasılsa daha kolay olacaktır. Bir milletin hayatta kalması için bağlarının kuvvetli olması gerekir.

Ekonomik menfaatlerin temele yerleştiği bir toplumda birlik bağlarının kuvvetli olması zordur. Maddi kaynağa ihtiyacın inkar edilmesiyle merkeze alınması başka şeylerdir. Toplumu bütün olarak ele almak bir yana, aile ve akraba ilişkileri çerçevesinde ele aldığımızda dahi bu gerçek kendini açıkça göstermektedir. Yine sadece Türkiye’de değil, dünyanın her ülkesinde aile içi kavgalara, cinayete varan olaylara şahit olmaktayız. Bu kavga ve cinayetlerin genellikle miras ve arazi kavgasından kaynaklandığını görmekteyiz. Oysa insanı insan olmayanlardan ayıran şeylerin en büyüğü, sorunlarını bilgelikle çözebilmesidir. En basit örneğiyle “hukuk” bunun için vardır. Bilgece davranan insanların maddiyata tapındığı çok ama çok az görülmüştür. İnsan, merak eder. Araştırır, öğrenir. Bir zaman sonra maddi meselelerin hayatın merkezinde olmadığı kanaatine varması şaşırtıcı olmaz. Maddiyatı temele almış bir toplumda kardeş kardeşi, komşu komşuyu yeme yarışına girerse millet olma özelliği yok olur. O zaman menfaat grupları ortaya çıkar ve insanlık onurunu yok eden mücadeleler olur.

Devlet, şirket olmalı mı? Devlet hem vergi toplayıp hem şirket mantığıyla hareket etmeli mi? Biz kazancımız karşılığında ayrı, aldığımız birçok karşılığında ayrı olarak devlete vergi ödüyoruz. Şirkete dönüşmüş, yani ticari bir boyuta gelmiş devlet kime vergi vermeli?

Son soruyu ele alalım. Birçok devlet aslında dolaylı yoldan vergi vermektedir. Verdiği bu vergiler uluslararası kurumlara ödenen yüksek faizli borçlardır. Eğer maddiyatı temele alıyorsak o zaman ister istemez bir tuhaflıkla karşılaşıyoruz. Nedir o tuhaflık? Bu kurumları elinde tutanların maddi ihtiyaçları yoktur. Ayrıca maddi gücü ellerinde bulundurmaları ve verdikleri borçlar sayesinde dünya siyasetini kontrol etme ve denetleme gücünü elde etmek istemektedirler. Öyleyse maddiyatı temele alıp vahşi kapitalizme geçmemizi, devletin şirkete dönüşmesini onaylamamızı isteyenler ekonomik menfaatleri temele almıyor. Geriye belki dini ideallere dayanan -örneğin arz-ı mevud gibi- fantastik isteklere sahip veya sadece yönetme tutkusunu yaşayan grup ya da gruplar kalıyor.

Bugün dünyanın birçok yerinde şirket mantığı işlemektedir. Maalesef bizim ülkemizde vergiler başta olmak üzere pek çok uygulama vahşi kapitalizm anlayışının hakim olduğunu düşündürmektedir. Mesela devlet her yere üniversite yapar, bu üniversitelerin kontenjanlarını artırır, her yıl çok sayıda mezun verir. Bu işten belli şirketler inşaat sektöründen kantin ihalelerine kadar para kazanır. Ne var ki devlet değil de şirket yönetme anlayışıyla hareket eden idareciler, mezun işsizlere “Biz size iş bulmak zorunda değiliz” der. Oysa bu akla ve mantığa aykırıdır. Kalitesiz bir eğitimden bile çıkmış olsa eğitimli kişiler sistemi geç veya erken bir vakitte ama mutlaka sorgulamaya başlar. Bu durum da kaosa atılan adımlardan biridir.

Seçim sonrası ülke şirket gibi yönetilir. Herkese “Başının çaresine bak” denilir. Faturalar kabarır, vergiler hem zamlanır hem de çeşitlenir. Borçlar ve ekonomik darboğaz dayanılmaz bir noktaya gelir. Seçim zamanı ise anlayış bir anda değişir ve iktidarından muhalefetine bütün siyasiler bir anda devleti ve milleti hatırlar. Artık bizi bekleyen büyük tehlikeler vardır ve birlik olmamız, siyasetçilerin arkasında durmamız gerekir. Burada yegane amaç iktidarın iktidarda kalması veya muhalefetin iktidara gelmesidir. Koltuklar sağlama alınınca her defasında alay eder gibi sırıtır bir ifadeyle faturaları kapımıza getirirler, “Ne yapalım? Ekonomimizi bozuyorlar” derler. İnsanın en aptalı bile aptal yerine konulmaktan hoşlanmaz. Böylece kaosa doğru bir başka adım atılmış olur.

Belli menfaat gruplarının hayatını idame ettirmesinin önündeki en büyük engel kanundur. O zaman kanun ya yok edilmeli, ya bu grubun mülkü haline gelmeli ya da kendilerini ödüllendirme noktasında işletilmeli, ceza kısmıysa sadece vatandaşa işlemelidir. Masadaki on böreği de bu gruplar kendi aralarında bölüşmeli, vatandaşlara kırıntı kalmalı, onun da ücreti ödenmelidir. Bunun kabul görmeyeceğini göstermek adına bir örnek: Özel sektörde bir işletmeye gittiniz. Sıranızı bekliyorsunuz. Sizden sonra gelenler bir sebepten önünüze geçiyor. Siz bu durumu kabul etmiyor ve kurallara aykırı olduğunu söyleyerek elinizdeki kanıtı sunmak kaydıyla da haklılığınızı gösteriyorsunuz. Ne var ki kurallar haksızlık yapanlar lehine işletiliyor ve itiraz etmeye devam ederseniz kaba kuvvetle işletmeden çıkarılıyorsunuz. Üstüne bir de taşkınlık çıkardığınız için para cezası ödüyorsunuz. Aynısını devlet yaparsa veya mevcut haksızlıklar kanuna uygun hale gelirse ne gibi sorunlar yaşayacağınızı hesap edin.

Devletin temel amacı güvenliği sağlamak da dahil olmak üzere millete hizmet etmektir. Küresel sermaye sahipleriyse size ait olanı, sizin meydana getirmiş olduğunuz üstelik bedel ödediğiniz devleti sizin elinizden almak, holdingine kattığı bir şirket haline getirmek istiyor. Bunu kabul edersek onurunuzu çoktan yitirmişiz demektir. Onursuz insan başkalarına muhtaç olan insandır. Bize ait olan tarafından korunmak, hizmet almak varken neden belli bir grubun hakimiyeti altına girelim? Akla ve mantığa aykırı olan bu durum bilim ve akıl çağı olduğu söylenen zamanımıza terstir. Aklını kullanan insan kendine saygısı olan insandır. Aklını kullanan insan iradesi olan insandır. İrade kiraya verilmez, satılmaz.

Ben komünizmi vahşi kapitalizmin yumuşak yüzü olarak değerlendiriyorum. İnsanın irade ve emeğini elinden alan düşüncelerin isminin değişmesi bir şeyi değiştirmez. İki düşüncenin temelinde ekonomik menfaat vardır. Türkistan bozkırlarında uygulanan Sovyet politikalarını iyi inceleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Ver kimliğini, gulaglardan uzak dur. Ver ekinini, benim belirlediğim miktarla yetin. Vahşi kapitalizmde devlet bir şirket ise komünizmde vahşi kapitalist bir patronun yönettiği fabrikadır. İnsanlar emeğinin karşılığını almakta tamamen özgürdür.

Türkiye’nin tek çaresi karma ekonomik düzendir. İstediğiniz kadar reddedin; hem milli tehlikelere karşı hem de ekonmik sorunların çözümü için yegane çare Mustafa Kemal Atatürk’ün modelidir. Devlet şirket olmaz, onun şirketleri, fabrikaları olabilir. Devlet aynı zamanda özel sektörü teşvik etmelidir. Bir yandan doğrudan veya paravan şirketler aracılığıyla stratejik noktalarda yabancı yatırımlara müsaade edilemez; diğer yandan yabancı yatırımların önü kesilemez. Ayrıca her alanda milli üretimin yeterli düzeyde olması önemlidir. Milli üretim şudur: Bir insanın maaşını kazanarak başkasına muhtaç olmaktan kaçınmasıdır.

İşte böyle bir anlayışın temelinde millete saygı ve hizmet düşüncesi vardır. Bütün varlıklarını sattıkça satan, üretmeyen, üretenin önüne engel koyan bir ülkede yalnızca kanunsuzlar gelişir. Bu da kaosa atılan en tehlikeli adımdır.
http://otukendergi.com/devlet-ve-sirket/
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x