YIKIM

YIKIM

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Kas 30, 2021 22:05

YIKIM

Öğretmenler Günü Haftası’nda, Öğretmenler Günü etkinlikleri diye sunulurdu eskiden bu güne denk gelen haftada yapılanlar. Gün, ertesi gün unutulmazdı, okullarda da kutlanır, öğrenciler öğretmenlerine çiçekler getirir, resmi törenlerle Atatürk Anıtlarına çelenkler konulur, televizyonlar yayınlarını bu güne ayırırlardı. Türk Yazı Dili mucizesi, Atatürk’ün bu eşsiz eseri, Türk Dil Devrimi üzerine konuşulur, gazeteler özel başlıklarla çıkardı. Sergiler, konserler… Öğretmene sevgi, saygı…

Bir de günümüze bakalım mı?

Bir gece önceden Atatürk’ün adı geçmeden iktidar katından günü kutlama mesajları.

Sembolik hareketler, seksen bir ilden seksen bir öğretmeni konuk etmek, onlarla resim çektirmek. Nasıl bir resim? Tabii Atatürk resmi olmadan. Türk Yazı devriminden bu devrimin büyüklüğünden tek söz edilmeden bir de konuşma yapmak.

Bu konuşma pek çok bilinmeyenin sinyalini veriyor ama uykudan bir gözümüzü açabilsek…

Söze başlangıç başka bir Türkiye’nin işareti zaten:

“24 Kasım Öğretmenler Gününün, öğretmenlerimize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Bu anlamlı gün vesilesiyle tüm öğretmenlerimize şahsım, eşim ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.”

Eşle birlikte devlette bir kutlama duyurusu siyasi tarihimizde sanırım bir ilk. Eskiden Ecevit’ten kutlama mesajı derlerdi, kendi adıyla olurdu kutlama. Süleyman Demirel kutladı denirdi, kendi adıyla biterdi sözü. Mesut Yılmaz kendi adıyla kutlardı devletin önemli günlerini, diğer ufak tefek figürler de öyle… Demek başkanlık sistemi böyle bir şey, saltanatın bir benzeri desek, o da, uymuyor. Belki Azerbaycan’da böyle olabilir. Orası hem krallık türü bir başkanlık, hem de karı koca birlikte yönetiyorlar devletlerini, karısını o göreve atayan da kocası diye duymuştuk kaç yıl önce (2017). Baba Haydar’dan sonra şimdiki başkan gelmiş, baba fermanla duyurmuş oğlunun başkanlığını, tepeden emirle. Kendi de oğluna aynı şeyi yapacaktır büyük ihtimal.

Sonra “Büyük Türkiye” gündeme sokuluyor. Bu Demirel’in dediği değil, bu çok başkası:

“Büyük Türkiye vizyonuna yakışır biçimde inşallah Büyük Türkiye’nin mimarları öğretmenlerimizi korumayı, gözetmeyi sürdüreceğiz.”

“Büyük Türkiye!” Öğretmenler de bunun mimarı… Korunacak, gözetilecekler!(?)

Yine başka bir tümce:

“Büyük Türkiye’nin Mimarları öğretmenlerimize 3600 ek gösterge müjdesi...”

Bu denilenin yıllardan beri denildiğini, pek de müjde sayılmadığını eski haberlere bakarsak görürüz:

“Ek gösterge 3000’den 3600’e çıkarıldığında, söz konusu memur kesiminin çok az bir kısmı için maaş artışı olabilecek. Gösterge değişikliği ile emeklilik kesintisi artacağı için memurların büyük bölümünün çalışırken aldığı maaşta ise 33-41 TL arasında düşüş olacak.” (Haber Merkezi, 2018 – 2019 yılları)

Ertesi günü ise sıradan bir günmüş gibi hiç haberini yapmadan, günle ilgili haberleri vermeden günü geçiştirme.

Zaten ertesi günü uzun beyaz elbiseli Arap ziyaretçi ile parasal anlaşmalar yapıldığı, tescilli Yunan dostu, İsrail yandaşı Arap’ın bize para akıtacağını, karşılığında neler alınacağının bilinmediğini duyduk. Türk parasının hızla düşmesini de Arslan Bulut da içinde bazı yazarlarımız bu ziyarete bağladılar, para istiyorsanız bizim istediğimiz seviyeye düşürün liranızı, verelim, dendiğini tahmin ettiler.

Öğretmenlere parasız oynatılacak o on iki oyunun haberini ise hiç duymadık bu arada. Devlet tiyatroları o dedikleri oyunları dedikleri yerlerde oynattılar mı, öğretmenlerden oyunları izlemeye gidenler oldu mu, oyunlar üzerine neler düşündüler, bunları hiç bilmiyoruz. Bizde böyle güdümlü değil de gerçek gazeteci olsaydı duyardık ne olup bittiğini, böyle olmadığına göre hiçbir şey duymadık. En çok, yabancı kadına odaklı bir konunun, yabancı kadının diline sevdalı bir Türk’ün saçma sapan, yanlı aşkının anlatıldığı (Herhangi bir yerde doğmuş ve herhangi bir adamın oğlu bulunmuş olmak bu kadar mühim değildi. Asıl mühim olan, iki insanın birbirini bulması bu derece güç olan şu dünyada, bu nadir saadete ermekti. – kitaptan alıntı- ) Kürk Mantolu Madonna oyununa giden öğretmenleri, bir de Türk aile yapısını, anneyi kötüleyen, tüm kahramanlarının kötü olduğu Kuyucaklı Yusuf’a gidenlerin izlenimlerini duymak isterdim. Ağızlarında nasıl bir tatla çıktılar oyunlardan? En önemlisi toplumda öğretmenliğe karşı, öğretmenlerin bu on iki ilde, tiyatrolara bir günde olsa bedava girebilmeleriyle bunların o gülünç, uyduruk deyişiyle farkındalık yaratıldı mı farkındalık?

Kızılay Metrosundaki sergiyi de unutmayalım. 22 Kasım’da 24 Kasım Öğretmenler Günü sergisi olarak açılmış, üç gün açık kalmış. Açılıştaki fotoğraf tüm gazetelerde çıktı. Beş erkek (ağızları beyaz maskeli) açılışı yapıyor, yani, önlerinde uzanan ipi kesiyorlar aynı pozla. Fotoğrafta yüzleri kara peçeli, pardon, kara maskeli üç kız. Giyimlerinin ne olduğunu çıkaramadım. Biri eski saraylılar gibi mavili eteği yerlerde, işlemeli bir şey giymiş, diğer ikisi hiç görülmedik biçimde, renkte yöresel (!) giyimli olmalılar. Açılışta hizmet ediyorlar.

Sergide adı geçen, etkinliğe katılan müzik dinletileri (?) yapacak okulların adları da epey ilginç:

“Mamak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi, Ulus İlk Mektep Lisesi, Ulus İlk Meclis Anadolu İmam Hatip Ortaokulu, Çankaya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Çankaya Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri de ziyaretçilere müzik dinletileri sunacak.”

Bu arada, kimilerinin bayıldığı, Atatürkçülerin ise pek üstünde durmadığı bir haberi de okuyoruz iki hafta önceki gazetelerden:

“10 Kasım'da okunan şiirle İslam'a saldırı: Soruşturma başlatıldı!”(Diriliş Postası)

“10 Kasım töreninde okuduğu şiirle İslam'a ve ümmete nefret ...”(Yeni Şafak)

“Gaziantep'in Şehitkamil ilçesindeki Vicdan Ahmet Güner Ortaokulu'nda düzenlenen 10 Kasım töreninde İslam'ı ve manevi değerleri açıkça hedef ...”

Neredeyse o günlerin tüm gazeteleri böyle başlıklarla çıkmış. Okunan şiir bilinen her zaman okunan ünlü bir şiir: “Yıkın Heykellerimi”. Şiiri okuyan öğretmen hemen açığa alınmış. Sonra sendikası sayesinde (bu özellikle belirtiliyor) göreve iade edilmiş.

Şiir şöyle:

"Ey milletim / Ben Mustafa Kemal'im / Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim/ Hâlâ en hakiki mürşit değilse ilim / Kurusun damağım dilim / Özür dilerim
*
Unutun tüm dediklerimi / Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Özgürlük hâlâ / En yüce değer / Değilse eğer/ Prangalı kalsın diyorsanız köleler
*
Unutun tüm dediklerimi / Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı/ Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı / Baş tacı edebiliyorsanız/
Sanatın içine tüküren adamı
*
Unutun tüm dediklerimi / Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Yetmediyse acısı şiddetin savaşın/ Anlamı kalmadıysa/ Yurtta sulh dünyada barışın / Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın
*
Unutun tüm dediklerimi/ Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Özlediyseniz fesi peçeyi / Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi / hâlâ medet umuyorsanız / Şıhtan şeyhten dervişten / Şifa buluyorsanız/ Muskadan üfürükçüden
*
Unutun tüm dediklerimi/ Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek / Kara çarşafa girsin diyorsanız/ Yobazın gazabından ürkerek/ Diyorsanız ki okumasın / Kadınımız kızımız / Budur bizim alın yazımız
*
Unutun tüm dediklerimi / Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Fazla geldiyse size/ Hürriyet cumhuriyet/ Özlemini çekiyorsanız / Saltanatın sultanın / Hala önemini anlayamadıysanız / Millet olmanın / Kul olun / Ümmet kalın / Fetvasını bekleyin şeyhülislamın
*
Unutun tüm dediklerimi / Yıkın diktiğiniz heykellerimi
*
Rahat bırakın beni"

Bu şiiri 1944 doğumlu Giresunlu şair Süleyman Apaydın yazmış, sözde, bu sözler Atatürk’ün ağzından söylenmiş. Arada sırada törenlerde okunduğunu duyduğumuz bir şiir. Bana sorarsanız bu şiire şiir deyip ne bir kez okudum, ne de okuttum. Dinlerken bile üzülmüşümdür bunu niye okurlar, bu ne kötü bir şiir diye. Atatürk’ü över gibi ama olumsuzlukları saya saya belli etmeden Atatürk ilkelerini yeren, gericiye fırsat veren bir şiirdir bana göre. Olumlu bir şey olumsuzlukları sayarak öğretilmez. Kötülükler sayılarak, iyilik öğretilir mi hiç? Özür dileterek, benim için yaptıklarınızı (heykel) yıkın bozun diyerek Atatürk öğretilebilir mi?

Atatürk’ün ağzından söyler gibi Atatürk’e yakışmayacak sözler söylenmez, ne o “Rahat bırakın beni” “Sanatın içine tüküren adamı” sözleri, Melih Gökçek’i kendine muhatap alması Atatürk’e yakışır mı? Ya özür dilemesi? Ey milletim demesi? Atatürk her zaman Büyük Türk Milleti derdi, milletim dediğini duydunuz mu? Adını derdi milletimizin.

Tarikatların bu kadar güçlü olduğu bir dönemde, sekiz derslikli kuran kurslarının bile açıldığı, bu kursların okul haline getirildiği, anaokullarından itibaren eski yazı eğitimine başlandığı, kara çarşafın normal giyim sayıldığı, öğretmenlere bile giydirildiği günümüzde tüm bunları bırakıp neden böyle bir şiir okusun ki aklı başında biri? Yıkın heykellerimi deyip dursun şiir niyetine, neden?

Kanımca, bu şiiri bir öğretmene hem de Gaziantep’te okutturma işlemi bilerek yapıldı. Hemen işten el çektirme (ne kadar kolay bu iş günümüzde. Çocuk oyuncağı gibi.), sonra işe geri döndürme. Heykel yıkma eylemine dikkat çekildi, toplum bu düşünceye bir kez daha alıştırıldı. Her yerde tartışıldı konu yeniden. Bu arada bol bol küfür dinletme, kulakları “yıkın heykellerimi” sözüne alıştırma… Zaten böyle giderse bu dedikleri yapılmayacak mı? Görünen köy kılavuz ister mi? Atatürk heykelini meydanından kaldıran yerine bina yapar gibi kocaman bir çay bardağı şekli koyan iktidar partili bir Karadeniz ilimiz (Rize) yok mu bizim? Trabzon’daki heykel, hainlerin az mı çenesini yoruyor? Ordu’daki heykel tartışmaları, heykelin meydandan kaldırılması başka yere nakli... Ya Bayburt’taki aynı yılın heykel krizi? Heykelleri (Atatürk heykeli, Kurtuluş Savaşı kahramanları) kaldırıp bir alana yığmışlardı. Neymiş o meydana “saray bahçesi” yapılacakmış. Yanlış duymadınız, “saray bahçesi.” Tüm bunlar 2015 yılıyla başlatıldı. 2016, 2017, 2018’de iyice alevlendirildi. Belli, sonuca gidilene dek konu gündemdeki yerini koruyacak. Hatta Uğur Dündar bir yazısında Rize’deki olay üzerine 2016’da bu çirkin şiiri baştan sona yazmış. Sonra? Sonrası yok… Görevini yapmış. (!)

Ülkemizdeki her geriye gidiş, her yıkım zaten bu günler için özel seçilmiş bu muhalefetin desteğiyle değil mi?

Yenilenme bahanesiyle yıkılan tamir edilen Atatürk statlarımızın adları kaldırılmıyor mu yeniden açılışlarında sistemli bir şekilde uzun yıllardır? Atatürk Hava Limanı adı bile hem de muhalefetin desteğiyle kaldırıldı, yenisine konmadı Atatürk’ün adı, şu an havalimanı adsız, bekletiliyor, kentin adıyla, şimdilik. İstanbul Havalimanı için, CHP’nin başı; “Zaten yapımında çok işçi öldü, oraya Atatürk adını koymadıkları iyi oldu.” anlamında sözler diyerek yıkımlara dolaylı destek vermemiş miydi?

Okul adlarından da Atatürk adı, Cumhuriyet adı, Kurtuluş Savaşı simgelerinin adları sistemli bir şekilde kaldırılıyor.

Bu şiirin okunduğu okulun adına bakınız. Sonra üşenmeyin, o bölgenin okul adlarını şöyle bir gözden geçirin. Zamanınız varsa yörenizdeki okul adlarını bir inceleyiverin. Okulların adları artık parayı verenin adları, iş adamlarının adları, onların aile bireylerinin adları, bir şekilde siyasete girmiş, yandaşların adları… Çoğu da özel okul bunların. Devlet, hastanelerden sonra okullardan da elini çekiyor, her şeyimiz küresel sisteme teslim.
Yıkım sürüyor…

Benim ilkokul öğretmenimin de memlekette o gün Öğretmenler Günü’nü kutlamışlar, sosyal iletişime koymuşlar, resimlerini gördüm. Nasıl mı? İki yeşil yaprağı çiçek niyetine naylon içinde, parti (CHP) adı yazılı kartonlarla vermişler, ellerinde parti levhasını tutarak, başı tığ işi takkeli, evinde günlük giyimiyle oturan öğretmenime. ADD’de eksik kalmamış. Reklam fırsatı kaçar mı? Onlar da hem ellerinde adları yazılı levhaları tutuyorlar hem de verdikleri yeşil yapraklara derneklerinin adlarını (ADD) büyük harflerle yazmışlar. Bir diğer öğretmenimiz yürüteçli, onu da öyle evinde göstermişler. Ne özen, ne saygı. Hepsi gösterişe dönük… Ölüm, hastalık, yaşlanma hep başkalarına. Bunu yapanlar sanki hiç yaşlanmayacaklar, çökmeyecekler… Size de aynı özensiz davranışı gösterseler, ister miydiniz?

Biz şimdi “24 Kasım Öğretmenler Günü”nü gerçekten kutladık mı?

İçiniz rahat mı? İki satır yazıyla, bir iki öğretmeninize telefon etmeyle işi kotardınız mı?

Buna inanıyorsanız zihinlerdeki yıkımlar da sürüyor…

Bakalım gelecek sene bu gün kutlanacak mı?

Yoksa…

Feza Tiryaki, 30 Kasım 2021
https://www.youtube.com/watch?v=xvjkPKQHXVw
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: YIKIM

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Prş Ara 02, 2021 19:25

Büyük insan ve ünlü ozan sayın APAYDIN'ın ATATÜRK'e adamış olduğu DAHİYANE şiire haksız ve temelsiz eleştiri hatta serzeniş ve suçlama dışındaki her cümlesi NESNEL, MUHTEŞEM ve MÜKEMMEL bir yazı. Çok değerli yazarı sevgili Feza TİRYAKİ'ye en içten tebrikler, özel selamlar, kalpten sevgiler, derin saygılar, en iyi dilekler, yeni başarılar ve büyük umutlar.
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x