Celâl Şengör, 14 Eylül 2012 tarihli köşe yazısında, öğrencilerin bilim bölümlerini tercih etmemesinden duyduğu bıkkınlığı anlatmış.
- Bir Toplumun Çöküşünü Üniversite Tercihlerinde İzlemek
Gazete haberlerine göz atarken, üniversiteye giren öğrencilerin fizik, kimya, jeoloji, biyoloji gibi temel bilimleri hemen hiç tercih etmediklerini okudum. Bu, şu demektir: Toplumumuzdaki gençler, parazit olarak yaşamayı tercih etmekteler, zira tüm diğer üniversite branşlarının temsil ettiği meslekler bu tercih edilmeyenlerin ürettikleri bilgilere dayanır. Elinden cep telefonunu düşürmeyen zat, fizik olmadan bunu yapabilir miydi? Hastalandığında ilaç isteyen, güzelliğinin derdine düştüğü zaman makyaj malzemesi arayan, bulaşığını yıkarken deterjan kullanan, kimya olmadan bunları nasıl yapacak?
Almanya bizden giden üzümlerin içindeki kimyasalları görünce ödü patlamış. Doğaya bu tür müdahalelerde doğru yolu bize biyolog olmadan kim gösterecek? Tarımda bir hastalık bazan bir ürünü öyle bir yok eder ki, o ürüne tekrar kavuşabilmek için tohumlarını veya fidanlarını başka yerlerden gidip almak gerekir. Bu tür işlerin ülkemizdeki diğer bitkilere zarar vermeden, hayvan dengesini bozmadan yapılmasına biyologsuz mu karar vereceğiz?
Ya jeoloji? Su ararken jeoloji lazım, petrol veya gaz ararken jeoloji lâzım, yapı malzemesi ararken ve işletirken jeoloji lazım, baraj yaparken, maden çıkarırken, iklim değişmelerini izlerken, sele, heyelâna karşı tedbir alırken jeoloji lazım. Ya deprem???
Bir ülke düşünün ki, yukarıda saydıklarımın hepsi konusunda kafa yormak zorunda ama gençleri jeolog olmak istemiyor. Onun yerine diyor ki, ben rahat rahat işyerimdeki masamda oturayım, birileri bunları benim için yapsın. Tabiî birileri bunları yapar. Ama bir gün gelir sizi de o koltuğunuzdan sepetler ve birden kendinizi onun hizmetkârı olarak buluverirsiniz.
Muhterem hocam ve sevgili dostum Prof. Doğan Kuban yazılarında sürekli, cahiller ülkelerinin sömürge ülkeleri olduğunu işliyor ve bilhassa Müslüman dünyasındaki cehaletin altını çiziyor. Altı çizilen cehaletin en büyük kısmı işte bu fizik, kimya, biyoloji ve jeoloji cehaletidir. Buna içinde oturulan evi tanımama cehaleti de diyebiliriz, zira bu bilim dalları bize içinde yaşadığımız dünyayı tanıtan bilimlerdir.
Bu cehalet, 1950 yılından beri körüklenen ve AKP iktidarıyla da artık şahlanan doğa bilimi düşmanlığının, onun yerine hayal âlemi olan dini ikame etme çabalarının neticesidir. Okulların tamamının imam hatip okulu yapılmasını isteyen milletvekillerimiz var. Yani bu zat milletimizi yedinci yüzyılda yaşamaya davet etmektedir!
Sevgili okuyucularım, bilimle din bağdaşamaz. Zira bilim hakikatı sürekli arayan, din ise bunu bulduğunu iddia eden iki düşünce sistemidir. Tarih boyunca bilimle din hep çatışmış, hep sonunda dinin dediklerinin doğru olmadığı görülmüştür. Avrupa bunu ilk fark eden toplumu barındırdığı için yüzyıllarca dünyaya hükmetmiştir.
Bilim gerçeği bulduğunu değil, yanlışı teşhis edip onu elediğini iddia eder.
Evrim kuramını ele alalım: Bilim kutsal kitaplarda yazılan ve kökleri Sümer mitolojisine dayanan yaradılış efsanesinin doğru olmadığını ispat etmiştir. Sırf insanı ele alsak bile, en az üç akıllı insan türünün birbiriyle eskiden aynı anda var olduğunu biliyoruz. Bunlardan ikisinin soyu tükenmiştir.
Bu konuda hangi dinde tek satır bilgi vardır? Bunlar, insan soyunun ataları oldukları en azından üç büyük din tarafından kabul edilen Âdem ile Havva’dan olmuş olamazlar. Olurlarsa, o zaman Âdem ile Havvâ bizden olmuş olamazlar ki bu kutsal kitaplarda anlatılan efsane ile çelişir.
Düşününüz ki bugün tüm bilim dünyası tarafından istisnasız kabul görmekte olan evrim teorisinin “bilim tarafından niçin kabul görmediği” gibi düpedüz bir yalanı temel alan bir sözde bilimsel toplantı bir üniversitemizde yapılabilmektedir.
Tüm bunlar toplumu cahilleştirme veya cahil tutma politikasının Türkiye’de başarı kazandığını gösteren emarelerdir ki son üniversite tercihleri bunu doğrulamıştır. Bu durumda derdi imam hatip okullarını yaygınlaştırmak olan bir iktidarı yönetimde ısrarla tutan bir halk, bilim insanlarına açıkça “Bu ülkeden gidin, sizi istemiyoruz” demiştir. Eh bize de bu karara (isteyerek olmasa da) boyun eğmekten başka çare kalmamıştır.
Bazı gazeteci dostlar benim Türkiye’yi terk etmeyi düşündüğümü söylemem üzerine “aman sakın” yazıları yazdı. Sağolsunlar, ama hangisinin gazetesinin bilim ekleri, hatta sadece bir bilim sayfası var? Hangisi bir bilim muhabiri veya bilim yazarı istihdam etmekte? Bunlar için hangisi kaç yazı yazdı, kaç televizyon programı yaptı, kaç röportaj yayımladı?
Bilim “aman olsun” demekle olmaz, onu gerçekten istemek lazımdır. İstenmediği yerde bilim durmaz ve beraberinde içinden kaçtığı toplumun yaşam kavgasında ayakta durabilme gücünü de alıp gider.
Bilim, mühendislik ve matematikten kaçış aslında dünya çapında bir problem. Benzer dertler ABD’de uzun zamandır var; belki Avrupa’da da vardır. Yine de gelişmiş ülkeler hem bilimsel araştırmayı paraya tahvil edebilmeleri, hem de dünyanın başka ülkelerinden zeki insanları çekebilmeleri sayesinde bu açığı kapatabiliyorlar. Bizde ikisi de olmadığından fena halde yere çakılacağız.
Ek (16.9.2012): Bilimle ilgili haberlere ve bilim politikasına ilgi duyan nadir gazetecilerden İsmet Berkan bugünkü köşe yazısında aynı sorundan bahsetmiş.
… Ya başka ülkelerin, şirketlerin taşeronu olacağız, onların geliştirdiği ürünleri daha ucuza üreterek, yani kendi işçimize daha düşük ücret ödeyerek bir rekabet gücü yakalayacağız ve bugünkü kadar gelir elde edeceğiz ya da kendi ürünlerimizi geliştiren kendi şirketlerimiz olacak.
Dünyada bilime sahip olmadan gelişmiş, refahı yakalamış tek bir ülke yok. Demek biz de, gelişmek, zenginleşmek istiyorsak bilime ihtiyacımız var.
O bilim de, temel bilim. Ve ülkemizde temel bilimlere olan ilgi azalıyor.
Devamında bir çözüm teklif ediyor:
Üniversitelerimizin fizik bölümleri öğrencisizlik yüzünden tek tek kapanıyor. Bu yeterince vahim bir durum.
Ancak meseleye bir de şöyle bakmak lazım: Acaba Niğde’de, Kayseri’de, Sinop’ta veya Kahramanmaraş’taki üniversitenin fizik bölümü olması şart mı?
Buralara ayırdığımız bilim insanı kaynağını daha merkezi yerlerdeki temel bilimler üniversitelerinde kullansak, öğrencilerin çoğunu da oraya çekmeye çalışsak daha iyi olmaz mı?
Onlarca küçük küçük ve eğitim/bilim kalitesi sorgulanabilir bölüm yaratmak yerine on-onbeş tane gerçekten iyi fizik bölümü, matematik bölümü, kimya bölümü kursak, buralarda daha fazla öğrenci eğitsek daha iyi olmaz mı?
Olur elbet, ama temel bilim uzmanlığı talep eden bir ekonomi olmayınca bu okulların mezunları yine iş bulma derdine düşecekler.