HER YAN BULAŞIK, TUTULACAK YERİ BUL DA TUT!
Bu akıl almaz günlere, düşümüzde görsek inanamayacağımız günlere nasıl geldik, hiç düşündünüz mü?
Ortada uzun yıllardır terör yok. Terör pazarlığı var.
Ülkemizde Türkçeye eş bir ikinci dil yok. Bir sürü birbirini anlamayan ilkel yerel ağızlar dışında, dil denecek bir şey yok. Dil pazarlığı yaptırıyorlar.
Muhalefet yok, hepsi aynı telden çalıyor partilerin. Özel seçtirilmişler. CHP’de gelen gideni arattı, etnik bölücülüğün daniskası yapılıyor, bu ihanete partililer, toplum susuyor. MHP’nin durumu içler acısı. İYİ Parti’nin adı var, kendi yok. Onlar da meğer toptan terörist sevici imişler, yeni başkanlarının eski dostuymuş cani başına babam diyen Meclis Başkan Vekili Sırrı bey.
İnsanımız denileni anlamıyor. Ya da anlıyor, algıları tutsak, başına gelecekleri çözemiyor. Görünen köyü göremiyor!
Maskeler indi, takkeler düştü, güvenilen herkesin keli ortaya çıktı.
Ulusalcılıktan ekmek yiyen liderlerin, yıllardır milliyetçi dediğimiz partilere çökenlerin robotları piyasada. Ne utanan, ne onuru kırılan var bu duruma.
Terör örgütünü kendine eş gören, bunları konuşturan, eli kanlı bölücü maşalarıyla görüşebilen siyasetçileri kimse uyarmıyor. TV seyircileri topluca TV’leri kapatmıyor, tepkisini göstermiyor kimse, teröristin ve terörist sevicilerin sesleri kısılmıyor…
Bir yanda da bu günler için yetiştirilen elemanlar, sanatçı bozuntuları el ovuşturarak görev verilmesini bekliyorlar. Güvenilen dağlara kar yağıyor durmadan. Düşen düşene, gönüllerden…
Terörist seviciyi sevmek, övmek günün modası. Caniye babam gibi diyen bölücü parti elemanı ölünce birden badem gözlü oldu. Seven sevene “Cumhuriyetin ne hayrını gördük” diyen elemanı, öpen öpene…
Bir de demez mi CHP’nin bölücü sever başkanı, geçen Cumhuriyet Bayramı’nda gösterime giren Cumhuriyet Şarkısı adlı o pek ilgi görmeyen, basında yayında sözü edilmeyen filmin senaristi, oydu, diye. “Biliyordum ama sakladım, bu kişi iyi bölücüydü, büyük adamdı…” diye de topluma nanik yapıyor… Para, güç, çıkar toplumu tutsak etmiş.
İşte konu önümüze düşüyor böylece. Cumhuriyetin sahipsizliği, eğer doğruysa, bölücülerle Atatürk filmi çevirtmek küstahlığı, Atatürkçülerle alay etme, meydanın bu kadar boş kalması… Atatürk’ün kurduğu partinin içinde bulunduğu çürümüşlük, yozlaşma… Altı ilkenin unutulması, yok sayılması…
Bütün bunlarla kalınsa yine iyi. Lozan’a ülkemizin tapusuna kadar uzandı azgınlık, utanmazlık, iğrenç bir aptallık…
Her yan bulaşık, nereyi tutalım…
Biz bu günlere, ulusal bayramlarımızı gözden çıkararak geldik. Bayramlarımızı önemsemediğimiz için geldik… Çocuklarımıza ulusal bayramlarını yaşatmadığımız, ulusal duyguları öğretemediğimiz, unutturduğumuz için geldik.
Boş vermişlikten geldik… Atalar sözüne kulak tıkadığımız için, hep elimiz kolumuz havada, boyun kırdığımız, durmak bilmeden her yerde her an oynadığımız, duyduğumuz her oyun havasında kalça kıvırdığımızdan geldik.
Üşenmeyin bakın öğretmenlerimiz geçen 23 Nisan’ı nasıl oynayarak kutlamışlar.
Bayram kutlamaları her yerde okulda, dört duvar içinde. Üç beş veli seyirci. Okulun öğrencileri sanki tatilde, öğrencilerden kimse yok avlularda. Geçit törenleri yok. Çalınan müziklerle çocuklar oynayacağına öğretmenler oyunlarda başı çekiyor bu yılki yeni moda kutlamalarda.
Bakınız Ankara MEB Şura salonunda 15 Mayıs'ta ünlü bir İsrailli Yahudi şarkıcının (Yasmin Levy) Yahudi İspanyolcası diliyle konseri var. Her yanda reklamı. Ankara’ya büyüleyici bir gece yaşatacakmış. Şarkılarının sözleri ortada... Ne yapılmak istendiği ortada. “Alamo” adlı şarkısında diyor ki:
“Köyüm yok, memleketim yok, bir anavatanım yok…” Kadın acılar içinde, devam ediyor: “Donmuş parmaklarımla bir ateş yakıyorum,/Ve kalbimle şarkı söylüyorum sana, /Gönül tellerin ağlıyor. / Alamo'da dünyaya gözlerimi açtım." Mendilleri hazırlayın!
Bu yetmiyor 17 Mayıs’ta da İstanbul Kongre Merkezi’nde imiş diğer konseri. Ankara’yı İstanbul’u el diliyle ağlatarak sallatacaklar. Zamanlama müthiş!
Nasıl da yakışıyor değil mi bunları dinlemek en büyük ulusal bayramlarımızdan birinden önce? Ne coşku verir dinleyene, aferin, bunlarla gençliğe konser verdirenlere. Ulusal bayram günlerini böyle konserlerle harcatanlara…
Bu konserden (?) üç gün sonra 19 Mayıs kutlanacak. MEB bayram konserleri için salonlarını öğrencilere açacağına, gençlik konserleri verdireceğine, 19 Mayıs haftasında toplantılar düzenleyeceğine, kahramanlık şarkıları- türküleri dinleteceğine, Kurtuluş Savaşı konulu tiyatro oyunları sergileteceğine, ulusal günleri ulusa dolu dolu yaşatacağına, açık – kapalı alanlarda bandolar çaldıracağına büyük reklamlarla milleti yabancı dilli ağlak şarkıcıya çağırıyor.
Acıları dinletecekler el diliyle, bize yaban mı yaban bir dille… Bundan daha büyük bir Cumhuriyet ihaneti olabilir mi? Sapma olabilir mi? Kasıt olabilir mi?
Her yan bulaşık…
Tutulacak yer bul da tut, bulabilirsen…
Feza Tiryaki, 14 Mayıs 2025
Ek: Bu günlere nasıl gelindiğini bir belgesel gibi, yaşanılanlarla, gözlemlerle, bayram kutlamalarıyla, Türkçenin güzel örnekleriyle anlatan "Son Bayram" adlı son kitabımı mutlaka okumalısınız...