ABD EMPERYALİZMİNİN HÜMANİST DEĞERLER ALGISI VE GÜTTÜĞÜ GERÇEK MAKSAT
2000’li yılların başından bu yana savaşlara ve çatışmalara sahne olan Ortadoğu, bir cephe sakinleşip yatışınca tüm bölgede yaşanan gel-git hareketleriyle yeniden alevleniyor. ABD’nin 2001’de Afganistan’a ve 2003’te Irak’a karşı başlattığı ve o dönemdeki başkanı Bush’un deyimiyle “Haçlı Seferi” 11 Eylül saldırılarının ardından ‘terörizme karşı savaş’ bağlamında, çoğunlukla istikrar ve barış dönemlerini yaşayan ülkelerde zulme, kan deryasına, istikrarsızlığa ve kaosa sahne oldu. Bundan dolayıdır ki ABD deyince benim aklıma demokrasi, reformlar, insan hakları ve medeniyet değil tam tersine Afganistan’da ölen binlerce çocuğun sokaklarda can çekişmesini, Irak’ta katledilen yüzbinlercesini ve daha nicelerini hatırlatıyor. Hele ki Afganistan’daki ölmüş bir annenin koynunda, kopmuş kolundan akan kanın kaybında bir sabi bebeciğin ölümünü hatırlatıyor.
Peki ABD’nin gerçekten 2001’de Afganistan’ı ve ardından da 2003’te Irak’ı işgal gerekçesi hakikaten uluslararası terörizm, kitle imha silahları ve diktatörlük müydü? Yoksa bunlar tamamen zarf olup mazruf, yani içerik bambaşka mıydı? Bunun için ABD’nin maksadına gerçek anlamda mercek tutmak gerekir.
Bir kere bu meseleye mercek tutmadan önce ABD’nin işgal politikalarında milat kabul edilen ve sözde meşru müdafaa diye işgallerini haklı göstermeye çalıştığı 11 Eylül saldırılarının içeriği ve taşıdığı anlam üzerinde anlaşılması gerekmektedir. Bu saldırılar, enerji sıkıntısı çeken ve Ortadoğu’daki enerji yataklarını da kontrol altına almak isteyen ABD’nin Ortadoğu’ya karşı başlatacağı ve o dönemki başkanı Bush’un deyimiyle ‘‘Haçlı Seferi’’ başlatıp Afganistan’dan başlayarak sonra Irak’ı da içine alan işgalleri için bahaneydi. Ayrıca bir yıl Endüstri Meslek Lisesi’nde görev yapan ve buradaki bölüm şefleriyle iyi ilişkiler kurmuş, böylelikle meslek derslerinin kitaplarına ilgi duyarak eline aldığı inşaat kitaplarını hiç üşenmeden tek tek inceleyen ve inşaat teknolojilerini keşfetme fırsatını yakalamış bir öğretmen olarak İkiz Kuleler olarak uluslararası kamuoyunun bildiği Dünya Ticaret Merkezi’nin binalarının patlayıcı bir maddenin infilak ettirilme durumu olmadan salt bir uçak çarpmasıyla çökertilemeyecek denli sağlam olduğuna kanaat getirdiğimi belirtmek isterim. Yani bu binaların çökebilmesi için ancak patlayıcı bir madde kullanılması gerekirdi. Yani Afganistan ve Irak işgallerine gerekçe sunulan 11 Eylül’ün esasen iç yüzü budur. Ayrıca 11 Eylül’ün sorumlusu denen el-Kaide’nin kaçırdığı bir uçak adeta bağıra bağıra İkiz Kulelere çarparken koskoca CIA teşkilatının da adeta oturduğu yerden bu saldırıları izlemesi de anormaldir. Koskoca CIA teşkilatının adeta bağıra bağıra gelen bir el-Kaide saldırısını engellemeyecek kadar aciz ve balon bir oluşum olmadığı da aşikardır ki esasen ABD, CIA bu saldırılara adeta buyur gel demiştir. Saldırılar gerçekleşince de ABD ve CIA adeta içinden gülmüş ve eline epeydir planladığı işgal ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn için bahane geçtiğine gizlice sevinmiştir.
Afganistan günümüzde başta lityum, demir, çinko ve bakır olmak üzere dünyanın en çok işlenmemiş doğal kaynaklarına sahip olan ülkelerden biridir. Bu kaynaklar her emperyalist aktörün midesini iştahlandırmıştır. Mesela bugün Çin Afganistan’da başkent Kabil’in 40 kilometre kadar güneydoğusunda bulunan dünyanın ikinci büyük bakır yatağı durumundaki Mes Aynak yatağında maden çıkarmak için devasa projeler üretiyor. Burada 11,5 milyon ton bakır madeni bulunduğu tahmin ediliyor. Bakır, dünyada fiyatı rekor üstüne rekor kıran çok gözde bir maden türü… Elbette buralarda ABD’nin tıpkı Irak’ın petrollerini çalarken yaptığı gibi maden hırsızlığı yapmadığını kimse iddia edemez değil mi? Irak’ın petrollerinin nasıl Amerikan conileri tarafından çalındığını söylemeye bile gerek yoktur zannediyorum. Bundan dolayıdır ki esasen Afganistan’da ABD’nin 20 yıl boyunca işgalci olarak kalma ve Irak’ta yıllardır istila yapma gerekçesinin zinhar terörizm değil, tam tersine doğal enerji kaynaklarına çöreklenmek olduğunu söyleyebiliriz..
Bu yüzden ABD’nin terörizm, diktatörlük, Taliban, el-Kaide, Saddam, Baas, IŞİD/DAİŞ/DEAŞ diye zırvalaması tamamen safsatadır. Esas ABD dünyaya diktatörlük, terörizm ve yıkım ihraç etmektedir. Yani dünyaya “demokrasi ihraç etmek ve diktatörlüklere panzehir ortaya sürmesi(!)” ile övünen ABD esasen dediklerinin tersini yapmaktadır.