1. yüz (Toplam 1 yüz)

EKONOMİ ve ÖTESİ (IX)

İletiGönderilme zamanı: Cmt Şub 01, 2020 12:51
gönderen Habip Hamza Erdem
EKONOMİ ve ÖTESİ (IX)
Kapitalizmin K’sı
Fetişizmin dünyayı ters görmek anlamına geleceğini söylemiştik.
Öyle ki, Fichte’nin ‘Ben’i gibi, insanın kendi kendisiyle ilişkisinde doyumun zirvesine çıkılmış olunduğu için, sanki düz görünmektedir.
Alman İdeolojisi’nin bu ünlü filozofu, Devlet’i de, bireylerin kendi sonsuzluklarının yöneldiği yer olarak görecektir.
Madem, kendi kültürümüzde de yeri olan ‘kendini tanı’ ilkesine sahibiz, oradan da kendi sonsuzluğumuzun yöneldiği yer olarak Devlet’i görüyoruz, o zaman şu ‘Kapitalist Devlet’ denilen, her ne ise o şeyi biraz daha yakından tanımaya çalışabiliriz.
O zaman, Kapitalist Devlet’in Kapital’inden başlamak gerekecektir.
İnsanlar arasındaki ilk değişim biçimi, mala karşı mal biçiminde idi: takas.
Sonra, değişimin genelleşmesi ile birlikte bir ‘ortak ölçü’ arandı ve bu ortak ölçüye göre, örneğin, iki yumurtaya bir hasır, bir koyuna bir saz, iki öküze bir at alınır oldu.
Daha sonra, önce gümüş ve ardından altın ile, herşeyin ‘değer’i bu ‘değerli maden’lerle belirlenir oldu: sikke (Argent-para)
Kapitalizm aşamasına gelindiğinde ise, doğrudan altın ya da gümüş para (Argent) yerine, onun karşılığında çıkarılan kağıt para, çek, senet türü bir para (monnaie)ya geçilmiş oldu ki, artık para kasada durduğu gibi duramaz oldu.
Kendi kendisine ‘değer’ yaratabilecek bir ‘nesne’ oldu.
Her ne kadar, nesne (objet) diyorsak da, nesneden çok bir özne (sujet) oldu.
Tam da Fichte’nin ‘Ben’i gibi bir özne.
Nasıl daha önce yüzlerce koyunu ya da onlarca adamı olan kimi insanlar vardıysa, şimdi onun şu kadar ‘sermaye’si var denilen insanlar türedi.
Para, böylece sermaye (Kapital)’ye dönüşmüş ve kendisi bir ‘kişilik’ kazanmış oluyordu.
Bir başka açıdan bakıldığında, artık parası olan adam yerine sermayenin adamı olundu demek çok daha yerinde olacaktır.
Çünkü artık, insanlar sermayeyi değil ama sermaye insanları ‘yönetir’ olmuştur.
Ekonomik olarak söylendiğinde, ‘sermayenin değerlenme süreci üretimi yönlendirir’ olmuştur.
Hep yineleyerek geldiğimiz, şu bizim ‘üretim ekonomicileri’nin, üretimi kendilerinin yöneteceklerini sanarken yanılıyorlar dememizin nedeni budur.
Güncel olduğu için söyleyecek olursak, İstanbul depreminin konuşulduğu şu günlerde, İstanbul’u yeniden inşa etmek için ‘sermaye kıtlığı’ndan sözedilirken, iki tane yeni İstanbul inşa edebilecek bir ‘sermaye bolluğu’, İstanbul’a kanal açmak için sabırsızlanmaktadır.
Ve hem de ‘Devlet’ gücüyle...
Bir başka deyişle Halk can derdinde iken Devlet kanal, ve dolayısıyla ‘sermayenin değerleme süreci’yle ilgilidir.
Tam da bu nedenle, bu ‘Devlet’e Kapitalist Devlet, ve aynı anlamda Burjuva Devlet demek, aklın gereği olduğu kadar bilimsel bir gerçekliktir de.
Gönlümüzde yatan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu olmadığını ne kadar yazsak azdır.
Bu yazıyı sonlandırırken, şu konuyu da ayrıca vurgulamak gerekebilir: Türkiye’nin yabancı sermaye’ye ihtiyacı olduğu, tüm sözde ekonomi kitaplarında yazılagelmiştir.
İşte bugün gelmiş bulunmaktadır. Özeli ile birlikte 600-700 Milyar dolar.
Madalyonun öteki yüzüne bakıldığında ise, tam 600-700 Milyar dolar kadar, Türkiye’yi yöneten kapitalistlerin son yıllarda edinilmiş kişisel ‘mal varlığı’nın olduğu görülecektir.
İnanıp-inanmamak ayrı konu, ama bu da somut bir gerçekliktir.
Kimi aklıevveller ise habire ‘Devlet’e ‘akıl’ vermeye çabalamaktadırlar.
Oysa, onlar alacakları aklı alacakları yerden almış bulunmaktadırlar.
‘Ben’ken ‘Devlet’ olunmuştur: insan düştüğü kuyudan zor çıkarken, sonsuzluktan nasıl çıkabilir ki?
(Sürecek)