1. yüz (Toplam 1 yüz)

EKONOMİ ve ÖTESİ (X)

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 03, 2020 1:28
gönderen Habip Hamza Erdem
EKONOMİ ve ÖTESİ (X)
Para ve palavra
Paranın sermaye dönüşüm süreci ve ardından ‘üretimi yönetir’ oluşuna biraz daha yakından bakmak gerekiyor.
Ki, çoğu kez “kriz geldi, teğet geçti, çıktık çıkıyoruz türü ‘boş laflar’ın” ne kadar anlamlı olup olmadığı görebilelim.
Bütün bu, önce ‘finansal’ denilen krizlerin temelinde ne yatıyordu: para (daha doğrusu para-benzerleriyle birlikte finans)
Oysa para’ya arkaik ekonomi ne diyordu: perde.
Yani paranın önemli olmadığı ve salt ekonomik değişimde bir aracı olduğu ileri sürülüyordu. Kendine özgü değeri olmayan, ancak üzerinde anlaşılmış (convention) bir ‘ölçü birimi’, dolayısıyla ‘değeri’ gösteren, onu im (signe)leyen bir alâmet-i farika.
İleride im (signe), imleyen (signifiant) ve imlenen (signifié) kuramı üzerine ayrıntılı olarak duracağımızı belirtelim.
Bu sayılanlara, şimdilik sırasıyla gösterge/ gösteren/ gösterilen diyelim.
Böylece, örneğin, elimizde tuttuğumuz bir sinema bileti, gösterge (im), yani bizim sinemaya gideceğimizi göstermekte (imleyen) ve sinema ya da kültür ise gösterilen (imlenen) olmaktadır.
Oynanacak oyunun anlamı, demek ki, bizim satın almış olduğumuz ‘giriş bileti’nde.
Sonuçta ‘Kaç para’lık oyun sözkonusu, değil mi ama?
İşte burada para, yani im (signe), gösteren ve gösterilenin, imleyen ve emleninin, birliğini (unité) oluşturmakta.
Jean Baudrillard’a göre, [Pour une critique de l'économie politique du signe, Paris, Gallimard (Coll. Les Essais), 1972], « toplumbilimsel olarak, sadece değişim-değeri-(im) temel tez olarak konulabilir, kullanım-değeri çoğunlukla onun teminatı olarak yer alır ».
Kuşkusuz burada, klasik Marksist kuramda olduğu gibi, ‘değişim-değeri’nin sadece ekonomiyi değil, ama ötesini de, yani toplumsal bilimleri de kapsayacak biçimde, genişletilmiş olduğunu görüyoruz.
O nedenle de, değişim-değeri-(im) denilmektedir.
Böylece, sinemaya gitmek, salt eğlenme ‘gereksinmesi’ni karşılmak için olsa da, aynı zamanda toplumbilimsel olarak bir statü (satut-standing)’yü de göstermektedir.
İşte, altmışlı yıllardan sonra geliştirilen imbilim-göstergebilime (sémiologie) dayanarak, sadece ekonomik üretimi değil ama im’lerin üretimini ele alan bir ‘ekonomi politik’ ortaya çıkmıştır denilebilir.
Özde, bir yanda (değişim-değeri, kullanım-değeri gibi) ekonomik, öte yanda (im ve onu gönderme yaptığı-réfèrent gibi) semiolojik bilimler ayırımı yapılsa da, her iksi de aynı şeyi incelemektedirler.
Birinciler parasal göstergelere (im) öncelik vermekte, ikinciler ise dilbilimsel (linguistique) göstergelere.
Birinciler gereksinmeyi öncelemekte, ikinciler motivasyonu.
İşte Baudrillard, bu tutama karşı çıkacak ve Bataille, Lacan, Barthes ve Derrida gibi düşünürleri de etkileyecektir.
Ona göre, medya da, bu motivasyonun bir ‘aracı’ olarak, özde ‘sermaye’nin toplumsal düzenini sürdürmenin ‘aracı’ olmaktan başka bir şey değildir.
Benzer bir yaklaşımla, Joel Martin, değerli araştırmasının başlığını Para, Palavra ve Devlet (L’or, Parole et L’Etat) olarak koymuştur, ki ayrıntılı olarak sözedeceğiz.
Demek ki, Para ne kadar mistifie ise Devlet de o kadar mistifie edilmiştir.
Para ne kadar, fetişize ise, Devlet de o kadar fetişize olmuştur.
Para ne kadar yabancılaşmış ise, Devlet de o kadar yabancılaşmıştır.
O arada dönen tüm sözler (parole) ise palavra olmanın ötesine geçmemektedir.
Moda terim olan ‘motivasyon’ için palavra, ya da ‘motivasyon palavrası’.
Oysa, kriz, ki biz ‘bunalım’ demek taraftarıyız, ciddî ‘ekonomik çözümlemeler’ gerektiyor.
‘Ekonominin ötesi’ni hiçbir koşulda gözardı etmeden.
Ancak ‘motivasyon palavraları’na da kanmadan.
(Sürecek)