1. yüz (Toplam 1 yüz)

EKONOMİ ve ÖTESİ (XII)

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 07, 2020 21:13
gönderen Habip Hamza Erdem
EKONOMİ ve ÖTESİ (XII)
Tüketimcilik (consommativité)
Veblen’e geçmeden önce tüketim konusunda bir parantez açmak gerekiyor.
Birkaç hafta önce Türkiye’de Asgari (-Askerî) Ücretin belirlenmesiyle ilgili bir kaç tümce etmiştik.
Asgari Ücretin dışında bir de Asgari Geçim terimi var (minimum vital anthropologique), ki bu terimi, özellikle ekonomistler, insanın biyolojik varlığını sürdürmesi için bir minimum (asgari) düzey olarak düşünürler.
Baudrillard bu terimin bütün toplumlar için geçerli olmadığını ileri sürüyor.
Çünkü, diyor, bu asgari geçim miktarı (düzeyi), belli bir artı-ürünün temel aciliyeti tarafından kalıntı olarak belirlenmektedir.
Burada biraz durmak gerekiyor.
Ne demek yani, bu asgari geçim düzeyi, bir insanın yaşamını sürdürmesi için gerekli ‘mal’ ve ‘hizmet’lerin belirlenerek toplanmasından ibaret değil mi?
Öyle olabilir, ama, bu düzey (ya da miktar-her ne ise o), aşağıdan değil ama yukarıdan belirlenmektedir.
Yani, işadamları ve onların Devleti tarafından mı demek istiyorsunuz?
Hem evet ve hem de hayır.
Bu düzeyin yukarıdan belirlenmesi demek, diyor Baudrilard, gösteriş ya da lüks tüketimin dolaylı olarak önceden kestirilen miktarı tarafından belirlenmesi demektir. (C’est ce prélèvement de luxe qui détermine négativement le niveau de survie et non l’inverse)
Aksini iddia etmek, bugün ortalıkta ekonomist diye dolanan pek çok kişinin idealist saplantısından (fiction idéaliste) başka birşey değildir.
Önerimiz olsun, öyle istatistik, matematik ve ekonometri gibi konularla çok ilgili olduklarını ileri sürenler, uygulayacakları yöntemlerinin temeline bu ‘önerme’yi koyarak bir hesap yapsınlar bakalım.
O zaman, örneğin Türkiye’de asgari geçim düzeyi ve asgari ücret ne kadar olacakmış görelim bakalım.
Öyle üç kilogram domates, iki kilogram hıyarla ‘asgari geçim düzeyi’ belirlenmez yani.
İlgili ülkenin, önce sağlıklı bir gayri safi üretimi hesaplanacak, ardından nüfusun göreli kesimlerine ilişkin bir ‘asgari geçim düzeyi’ belirlenecektir.
Bu Türkiye’de x, İran’da y, Fransa’da w olabilir. Ama ‘ne kadar’dır, bilinecek.
Bu düzey, diye devam ediyor Baudrillard, gereksinme/üretim gücü oranına bağlı, yani onun bir ‘işlev’i olarak ele alınırsa, burada ‘gereksinme’, doğalcı/idealist bir yaklaşımla belirleniyor demektir.
Yani doğal bir istek (appétence spontané), antroplojik bir canlılık olarak görülecektir.
Ki, tüm arkaik ekonomi politik ve günümüzde onun uzantısı olan sözde ‘ekonomi bilimi’, tam da böyle ele almaktadır gereksinmeyi.
Oysa bu, sistemin kendisini işletebilmesi için gerekli olan bir ‘gereksinme’ tanımıdır.
O nedenle, özde tüketim-müketim değil, ama doğrudan bir ‘tüketimcilik’ten (consommativité) sözedilebilir.
Tam da bu nedenle, üretim ile tüketimi, biribirlerini etkileyen ve hatta belirleyen etmenler olarak değil, her iksini de türdeş, gösterge (signe) üreten sektörler olarak ele almak gerekiyor.
Yani biri diğerinin nedeni ya da sonucu olarak değil, ikisi de aynı (homologue) üretim biçiminin (mode de production) yapısal koşullarını oluşturuyormuş gibi ele almak gerekiyor.
Aksi taktirde, somut üretimi, yasalar, moda ve üretim ilişkileri alıyor olacaktır.
Tıpkı, günümüzde olduğu gibi.
Böylece örneğin, otomobil üretimini artırmak için Devlet, her üç yılda bir otomobil değiştirme yasası çıkarabilecektir.
Peki ama üç yılda bir otomobil değiştirmenin neresi ‘gereksinme’ ile açıklanabilir?
Nitekim, günümüzde uygulanan sözde ‘ekonomi politikaları’nın çoğu da değil ama hepsi, ‘talebi motive etmek’, ‘üretimi motive etmek’ gibi bir dizi ‘palavra politika’lar olmanın ötesine geçmemektedir.
Oysa tümü birden, ‘sistemin işleyebilmesi’nin gerektirdiği politikalardır.
Sistem tıkansın mı, diye aptalca bir soru gelebilir.
Hayır, ‘değişsin’ diyerek parantezimizi kapatabiliriz.
(Sürecek)