1. yüz (Toplam 1 yüz)

BİLİM ve BİLİMSELLİK (V)

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ağu 19, 2020 7:05
gönderen Habip Hamza Erdem
BİLİM ve BİLİMSELLİK (V)
Felsefede, “eğer görüntü (apparence) ile öz (essence) arasında bir ‘çelişki’ yoksa, bilime gerek kalmaz” diye bir anlayış vardır.
Bu formül bilim alanına taşınacak olursa, bu kez denilebilir ki, bilim, çevremizde bize ampirik olarak görünen şeylerin (représentation) gerçek olup olmadığı anlayıp ortaya çıkarmaktan başka bir şey değildir.
Yani bize her görünen, gerçeğin ‘kendisi’ ise, bilime ne gerek vardır.
Yok eğer tersi ise, yani bize görünenin gerisinde neyin olduğu araştırılmak istenirse, bunun için artık ölçmek mi gerekiyor yoksa ölçmenin ötesinde birşeyler mi yapmak gerekiyor, bilimsel disiplinine göre değişik ‘yöntem’ler uygulanacak demektir.
Şimdi ekonomi politik alanında, örneğin ‘ücret’ olgusunu ele alalım.
Ülkesine ve ilgili kurallarına göre belli bir, diyelim Türkiye’de günlük 80 Tl, ‘ücret’ belirlenmiş olsun.
Bu rakamın Fransa’da 45 Euro, Almanya’da 50 Euro vb olması karşısında, ölçüp biçerek kimi karşılaştırmalar yapmanın ‘bilim’le uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Böyle yapılarak, kimi ‘bilimsel teknikler’ yardımıyla belli bir bilinti (information) elde edilmiş olunabilecektir.
Bu bilintiler yararsız mıdır denilecek olursa, kimsenin böyle bir savda bulunma hakkı olamaz.
Ne var ki, bilim, ‘ücret’ diye belirlenen bu rakamların, yani bu ‘görünürdeki ilişki’lerin, bu ‘olgu’ların, bu ‘sahte yapı’ların ‘gerçek yapı’sını ortaya koymak çabasından başka bir şey olmayacaktır.
Yani bilim, ‘görünürdeki gerçeklik’ ile ‘gizli gerçeklik’ arasındaki ‘çelişki’nin çözülmesi işidir.
Yukarıda anılan formüle göre, eğer görünürdeki gerçeklik ile gizli gerçeklik arasında bir çelişki yoksa, yani bunlar biribirleriyle tam olarak çakışıyorsa, bilim yapmaya gerek kalmazdı.
Demek ki, bilim, öncelikle böylesi bir ‘çelişki’nin varlığını, böyle bir ‘çakışma’nın olmadığını varsaymakla başlıyor.
Buna ‘bilimsel kuşku’ diyeceğiz.
Aksi taktirde, bu ‘görünürdeki gerçeklikler’, bu ‘somut olgular’ın oluşturdukları ‘sistem’in tutsağı olarak, bu sistemin ‘doğal’lığını kabul etmiş olacak bilim-milimle uğraşmamıza gerek kalmayacaktır.
Olsa olsa, hep karşı çıktığımız o ‘sözde bilimadamları’nın yaptığı gibi, bu sahte gerçekliklerden hesaplar, modeller, trendler, kestirimler yapmakla oyalanılacaktır.
Daha doğrusu, bu tür bilintilerin ‘pratik’ kimi yararları olsa da ‘teorik’ bir katkısı olmayacaktır.
Oysa, bilim doğrudan ‘teorik’ yani kuramsal bir eylemliliktir.
Ve asıl olan, ‘pratik’lerin ‘teorik’ olana göre uygulanabilmesidir.
Kuram başka eylem başka demek, ‘bilim’in yolgöstericiliğini yadsımak demektir.
Peki ama bu ‘sahte gerçeklikler’ o araştırılacak ‘gerçek gerçekliği’, yani bu ‘sahte yapılar’ o ‘gerçek yapı’yı, bu ‘apaçıklıklar’ o ‘öz’ü gizlemek için mi ütertilmişlerdir?
Jacques Rancière diyor ki, kendi kendisini gizleyen o gerçek ‘yapı’nın kendisidir. (C’est la structure elle-même qui se dissimule).
‘Ücret’ konusuna dönülecek olursa, ilk bakışta işçinin emeğinin karşılığını aldığı aldığı düşünülmektedir.
Seksen Tl ise seksen, elli euro ise elli.
Oysa ‘ücret’ ile ‘emeğin karşılığı’ arasında bir uyumsuzluk, bir ‘çelişki’ olduğu; somut ‘seksen tl’ ile ‘hak’ arasında; somut emek ile soyut emek arasında bir uygunsuzluk olduğu düşünülmelidir.
Ki, buna ‘bilimsel kuşku’ demiştik.
İşte bilim tam da buradan başlamaktadır.
Kuramsal bilgiye ulaşmak çabası da denilebilir.
Ona da ha deyince ulaşılamayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
(Sürecek)