1. yüz (Toplam 1 yüz)

BİLİM ve BİLİMSELLİK (33)

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eki 10, 2020 0:03
gönderen Habip Hamza Erdem
BİLİM ve BİLİMSELLİK (33)
‘Miladî yazar’ımız ve başvurduğu yazarlar, Türk Milliyetçiliği şöyle arttı, böyle azaldı ya da Kürt Milliyetçiliği’nin ‘Milad’ı şu tarih değil de bu tarih gibi, yine kendilerinin deyişiyle bir yığın ‘anlatı’da bulunmaktadırlar.
Ve ardından ‘sosyal bilim’ ödülüne, yine kendi aralarında karar vermektedirler.
Bizim eleştirimiz ise, bütün bu ‘anlatı’ların, herhangi bir ‘bilimsel’ değeri olmadığına ilişkindir.
O nedele, bu anlatılara ‘öykü’ demek çok daha yerinde olacaktır,
Kuşkusuz onca yazar ve olayı anlatmaları, çalışmanın iyi bir ‘derleme’ olmadığı anlamına gelmez.
Oysa, keşke diyoruz, biraz da incelenen konunun ‘bilimsel’ açıklamalarına da yer verilmiş olsaydı.
Örneğin bu tür çalışmalarda, ‘milliyetçilik’in, kapitalizm, sosyalizm ya da din gibi, kendinde bir amaç (une fin en soi) mıdır sorusunun yanıtını bulmak olanaksızdır.
Gerçekte ‘Ulusalcılık’ (Milliyetçlik), ‘ideolojik’, ‘politik’ ve ‘kültürel’ ögelerin bileşiminden başka bir şey değildir.
Ancak ve ne var ki, sözü edilen ulusallık, örneğin sol ya da sağ, tepkici ya da ilerlemeci, laik ya da dinsel, barışçı ya da çatışmacı, seçkinci ya da halkçı, içkin ya da sonradan yakıştırılmış ve son olarak dinamik ya da kalıntısal (résiduel) olabilmektedir.
Ki zaman zaman bu ideolojik ögelerin politik ve kültürel, politik ögelerin ideolojik ve kültürel ve kültürel ögelerin ideolojik ve politik ögelere baskın geldikleri dönemler sözkonusu olabilmektedir.
Öte yandan ‘ulusalcılık karşıtlığı’nın da bir tür ‘ideolojik tutum’ olmadığına kim karar verecektir?
Kaldı ki, ‘ulusalcılık karşıtlığı’, ‘sosyal korumacılık’ ve ‘egemenlik’ karşıtlığına da yol açmayacak mıdır?
Dahası ‘Devlet’ denilen şey de, ‘ideolojik’, ‘politik’ ve ‘kültürel’ bir varlık, bir ‘oluşum’ değil midir?
Üstüne üstlük, sanıldığının tersine, ‘seçim’ ve ‘sandık’ ile ‘parlamento’nun varlığı, yani ‘demokrasi’, faşizm gibi ‘yarı-ulusal’, ‘yarı-emperyal’ bir ‘ulusalcılık’ın ‘kişisel tapınç’la (culte personalité) bütünleşmesine engel olmayabilmektedir.
Demek ki, ‘pirincin taşını ayıklamak’la kimi ampirik gözlemlere dayanarak ‘bilimsel sonuç’lara varmak ayrı ayrı işlerdir.
Sonuç olarak hem değişebilir (kararsız) ve hem de çok değişik ‘ulusalcılık’lar içinden bir ‘model’ ya da ‘belirgin örnek’ proto-tip ( ou arcchétype) üretmek pek de kolay değildir.
Nitekim, ‘Devlet’in ya da ‘politik rejim’in ‘ulus’ ve ‘ulusalcılık’ı etkileyip yönlendirdiği doğru ise de, onlar üzerinde ‘belirleyici’ olmadığına ilişkin tezler de vardır.(*)
Değil mi ki, üstelik toplumsal yaşamın belirgin alanlarında ‘Devrim’ler yaparak bir ‘Ulus’ oluşturmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüzyıllık çabası son bir kaç on yılda tuzla buz edilmiştir.
Burada üzerinde durulması gereken konu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan kimi yapay (artificiel) Devlet-Ulus’larla aynı kefeye konulup konulmayacağıdır.
Gerçekten de, Birinci Dünya Savaşı öncesi, örneğin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içinde
- Coğrafyaları belirsiz
- O topraklar üzerindeki otoritelerin ‘politik meşruiyet’leri değişken onlarca halk, apansız ‘Devlet-Ulus’ olarak ortaya çıkmıştı.
Tam da bu nedenle, XXnci yüzyılın başından itibaren, bir yandan ‘Devlet’ ve öte yandan ‘Ulus’la ilgili olarak, sözde ‘bilimsel’ tonlarca ‘kuram’ üretilmek zorunda kalındı.
Gerçekte ise, bugün Birleşmiş Devletler’e (Nations-Unies) kayıtlı ‘Devlet’lerin çoğunun, Orta-Çağ’ın ‘meşru otoriteleri’nden bir farkı olmamasına karşın, ‘Devlet-Ulus’ olarak adlandırılmasının ‘bilimsel’ olamayacağını ileri sürüyoruz.
Dahası, bunlara ‘Ulus-Devlet’ denmesinin akıl ve izanla ilgisinin olamayacağını söyleyegeliyoruz.
(Sürecek)
(*) Gil Delannoi, « Nations, « contre-nations », empires », Dans Actuel Marx 2020/2 (n° 68), pages 92 à 107