Tek Dünya Devleti, Tanrı Krallığı ve TÜRKİYE
Gönderilme zamanı: Cum Ara 07, 2007 14:28
Dünya devleti / Tanrı Krallığı anlatım açısından farklı, içerik açısından aynıdır. İkisinin arasındaki fark; birisi bunu dünyevi, diğeri din diliyle temellendirir. Dünyanın geleceğine ilişkin her iki tasavvur biçimi, bazı önemli farklılıklarla birlikte aynı kapıya çıkar. Dünya devleti fikri, dini-politik bir mesele olup, bu tasavvurun arkasında Yahudi ve Hıristiyan inançları ve bunların emperyalist amaçları yatmaktadır. Çünkü Tanrı Krallığı inancı ve bunu gerçekleştirme yöntemi Dünya Devleti düşüncesiyle birebir örtüşür.
Tanrı Krallığı meselesi, Mesihin yeryüzüne yeniden dönüşü inancıyla bağlantılıdır. Yahudilik açısından beklenen Mesih, Davut soyundan gelecek ve Yahudileri kurtaracaktır. ( Mezmurlar, Bab:17, 18 ) Bu olayın gerçekleşeceği yer; Ortadoğudur. Özellikle Kudüs ve çevresidir. Bu bağlamda Kutsal Mabetin yeniden inşa edilmesi, Kudüs merkezli teolojik bir hedeftir. Davutun tahtında oturan, yarış atlarına ve diğer atlara binen krallar ve prensler Kudüsün kapılarından girecekler (Yeremya 17/25) Keza Yahudilerle diğerleri arasında olacağı beklenen Armagedon savaşı da yine Ortadoğuda gerçekleşecektir. Buna göre Yahudi Mesihçiliği vaat edilmiş topraklarda İsrail Krallığının yeniden kurulmasıdır. Bu inanca göre Mesih ortaya çıkmadan önce dinsizlik ve ahlaksızlık hâkim olacak, Tanrı düşmanı olan kuvvetler Kudüse hücum edecek, insanlarda utanma duygusu azalacak, büyüklere saygı kalmayacaktır. Kudüs harap olacaktır. Mesih gelerek Yahudi Krallığını yeniden kuracak ve bütün insanlığa hükmedecektir. Hz. Davutun tahtına oturarak dünyayı yönetecektir. Bu taht Sion tepesinde bulunacaktır.
Hıristiyanlık açısından Mesihin yeniden dünyaya dönüşü biraz farklıdır. Vatikana göre: Misyoner faaliyetin süresi Mesihin ilk gelişi ile ikinci gelişi arasındaki zamana yayılır. Sonra kiliseler Tanrının krallığına dönüşür. Bu zaman aralığında savaşlar, depremler ve kıtlıklar nedeniyle dünya toptan çöküşe gidecektir. Son nokta ise dinsizliği temsil eden Deccalın egemenliğiyle gerçekleşecektir. Mesih, dünyaya gelerek hâkimiyeti ele alacak ve dünya düzenini kuracaktır. Ünlü teolog Augustin anılan inancı şöyle yorumlar: Mesih benim hükümdarlığım dünyada değil dememiş, benim hükümdarlığım bu dünyada değil demişti. Ne demek istediği Senin hükümdarlığın gelsin duasında en iyi şekilde belirtilmiştir. İsanın vaadini inkâr etmek Hıristiyan umudunun temelini yıkmaktır.
Bu teolojik çıkarım; kutsal kitapların şifreli diline yaslanır. Ve bu öykü köktenci Protestan akımlar tarafından daha dramatik şekilde yeniden inşa edilir. Protestan mezhebinden türeyen köktenci akımlara göre Tanrı ve İsa Mesihin bildiği kilise sayısı vardır. Bu sayı tamamlanınca kilise göğe yükselir. Bunun akabinde türbülasyon denilen yedi yıllık kaos dönemi başlar. Romanın yeniden canlanışı, şeytanın gökten atılışı, Deccalın yönetimi, İsrailin işgal edilmesi, Babilin yıkılışı, sahte peygamberlerin çıkması, 144 bin Yahudinin ve büyük bir kalabalığın mühürlenişi bu dönemde gerçekleşir. İsa Mesih üçüncü kez dünyaya gelir ve Armagedon savaşı gerçekleşir. Bin yıllık altın çağ başlar. Bu tarih tasavvuru ABD toplumu ve yönetimi tarafından paylaşılan en yaygın inançtır.
Hıristiyan geleneğinde Mesihin yeryüzüne dönüşü teolojik tartışmalara ve buna bağlı olarak tarih düşürmelere konu olmuştur. Yedinci Gün Adventist Kilisesi İsanın 1843 yahut 1844de dünyaya döneceğine inanan William Millera (17821849) dayanır. Öngörülen tarihte İsanın dönüşü gerçekleşmeyince bu hareket büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Ne var ki yinede bu hareketin içinde önemli bir kesim Mesihin yakında döneceğine inanmaya devam eder. Kitab-ı Mukaddesin geçmişle ve gelecekle ilgili dilini şifre mantığına bağlı olarak çözme girişimleri hiç eksik olmadı. Şifre okuma ve gelecekten haber verme şeklinde tezahür eden bu inanç, kendini yeni iddialarla açığa vurmuş ve bu konuda ilginç ayrışmalar yaşanmıştır. Nitekim Victor Houteff (18851955) peygamberliğini ilan etmiş ve bu nedenle Yedinci Gün Adventist Kilisesinden kovulmuştur. Milenyumcu hareketler tarihsel olarak çok sayıda olsa da Hıristiyanlık sürümündeki ana teolojik görüş Mesihin dünyaya dönerek bir krallık kuracağı ve Kudüste bin yıl hüküm süreceği şeklindedir.
Kaos döneminin ilk yarısında kargaşa ve şiddet egemen olacaktır. İlk üç buçuk yıllık sürenin ardından, aslında, şeytan olan karizmatik bir kişi ortaya çıkacaktır. O da Armagedona, yani İsrailde gerçekleşecek iyi ile kötü arasındaki son savaşa dek üç buçuk yıl hüküm sürecektir. (Daniel 9/ 2627) Armagedon sırasında birçok Yahudi ölecektir. Mesihin dünyaya inmesinden sonra sağ kalan Yahudiler, inançlarını değiştirerek İsayı Mesihleri olarak kabul edeceklerdir. Şeytanın her şeyden uzak tutulacağı bin yıl yaşanacaktır. Bu bin yıl süresince savaş, açlık ve acı olmayacaktır. Altın çağ olarak hedeflenen dünya krallığı Hıristiyan mezheplerinin ortak görüşüdür. Aralarındaki fark, olayın gerçekleşme yöntemi, dönemleri, araçları ve aktörleri etrafında düğümlenir. Üçüncü bin yıl stratejisi II. Jean Paul tarafından ilan edilmiş ve ilk anda yapılması gerekenler diyalogcu kanadın katılımıyla ülkemizde gerçekleştirilmiştir.
Kaosun İşaretleri ve Dünyanın Geleceği
Binyılcılar, kaosun başladığına ilişkin işaretler sunmaktadırlar. İsrailin 1948de kuruluşuyla birlikte Tanrının saati kuruldu. Çernobil faciası, iletişim alanında yaşanan teknolojik gelişmeler yoluyla herkesin şifrelenmesi, biyolojik teknoloji, Irakın işgali, Fıratın kuruması Mesihin dünyaya yeniden gelişinin işaretleridir. Dünya ölçeğinde olan ve olacak şiddetli depremleri ve benzeri olayları kozmik dönüşümün habercisi sayarlar. (Daniel 12/ 14, Matta:24/17) Ayrıca dünyadaki ekonomik ve politik güç sistemlerinin giderek merkezileşmesini, dünyanın büyük bir bölümünü kandıracak şeytanın cisimleşmiş bir simgesi olarak görürler. (Daniel 7/12; Matta 24/115) Anılan olaylara ilişkin belirlenen coğrafya Ortadoğu olduğuna göre bu coğrafyada her türlü şiddeti ve kargaşayı beslemek dini bir görevdir.
Kaosun yaygınlaşması, İsa Mesihe bir an önce kavuşma anlamını taşımaktadır. Nitekim kurtarıcının Siona dönmesi (İşaya 52/20) şeklinde dile getirilen beklenti Aziz Paulun dilinde kurtarıcı Siondan döner (Romalılara 11/26) anlamında yorumlanır. Öyleyse bu sürece yardımcı olmak gerekir. İyilik ve kötülük güçleri arasında cereyan edecek olan bu savaş bir an evvel olup bitmelidir. Çünkü bunun ardından Mesihin başında bulunduğu ermiş şehitlerin bin yıllık dönemi ve şeytanının bozguna uğratıldığı ve bir yeryüzü cennetinin kurulduğu dönem başlar. Her türlü şiddeti meşru gören bu anlayışın mensupları, yeni dönemin başlaması için kendilerini feda ediyorlar. Hatta bazı gruplar toptan intihar ediyorlar. Bu veriler üzerine kurulan binyılcılık aynen tarihin sonu modeli gibi ucu kapalı bir tarih bilinciyle örtüşmektedir.
Evanjelik akımın günümüz politik olaylarını Eski Ahite göre yorumlamaları ve İsraili desteklemeleri doğrudan İsa Mesihin dönüşü inancıyla bağlantılıdır. Filistin topraklarında Müslümanların kutsal yerlerini yıkarak üçüncü tapınağı inşa etme eğilimi böyle bir kehanetin ürünüdür. Evanjelist yoruma göre bu savaşın aktörleri ABD ve İsraildir. Bu çıkarım salt politik bir mesele değil, aynı zaman da teolojiktir. Judeo-Hıristiyanlık İsrail devletinin varlığını teolojik olarak yorumlar ve bu görüşü: Tanrı, Yahudileri rehberliğinden hariç tutmamıştır önermesine bağlar ve şu yorumu ekler: Judeo-Hıristiyanlık düşüncesine göre ABD İsrail halkı gibi, İsraile aittir. Ayrıca Hıristiyan geleneği şu esasa dayanır: Bir bütün olarak kilise, Kutsal Ruha göre İsraildir. Hıristiyan kilisesi Kutsal Ruha göre kendini İsrail olarak tanımlar. Bu gerçek uzun süre unutulmuş olsa bile, Hıristiyanlığın, kökleri Yahudi kökünden gelir. Teolojik gerekçelere giydirilen bu ifadeler karşılığını İsrailin yaptığı işler Tanrının onayladığı işlerdir sözünde bulur.
Kudüsü kim işgal edecek? Deccal; kimleri temsil ediyor?
İsa Mesih ve ordusu adalet için savaşacaktır. Karşısında Kudüsü işgal edecek olan Deccalın ordusu bulunur. Öyleyse bu sorunun cevabı Hıristiyan ve Yahudiler açısından bellidir. Deccal bazen Rusya, bazen Çindir. Fakat 11 Eylülden sonra bunun cevabı: Müslüman ülkelerdir. Vaat edilmiş topraklar açısından bakılırsa cevap oldukça nettir. Çünkü İslâm, Hıristiyanlığın çarpıtılmış biçimi, Hz. Muhammed ise bunu gerçekleştiren şeytandır. Türkler ise bu dinin dünya ölçeğinde yayılmasını sağlamış millettir. Burada sormak lazım, eğer kastedilen bunlar değilse, kimdir bu kötüler? Anladık Hıristiyanlar değil, ateistler mi, laikler mi?
Evanjelist anlayışa göre Mesihin ordusunu ABD temsil ediyor. Öyleyse Hıristiyan ve Yahudilerle birlikte olmayan herkes Deccalın ordusudur. 1970lerde giderek ivme kazanan bu hareket; ABDyi yeni Kudüs yapmak peşindedir. 1976da Amerikalıları Watergate günahından kurtarmak için dini inançlarını öne çıkaran inançlı bir Babtist, J. Carter ABD başkanı oldu. 1980de rakibi R. Reagan başkanlığa seçilmesi Moral Majority: Ahlaki Çoğunluk diye bilinen dini-siyasi kuruluşların desteğini alarak seçildi. Bunalımlı bir ABDden yeni bir Kudüs yaratmak isteyen Evanjelik seçmenlerin katkısı büyük oldu. 1970li yıllarda ABDde giderek yaygınlaşan bu anlayış, toplumun tüm kesimlerine yansıdı. Sadece kırsal eyaletlerde değil, şehirlerin merkezlerine doğru uzanan ve dönüştüren bu hareket, iletişim ağlarını ele geçirdi. İçlerinden bazıları J. Carter ve R. Reagan aracılığıyla Beyaz Saraya ve yüksek kurumlara yerleştiler. İktidarın imkânlarından yararlanarak Hıristiyan değerlerine saygı üzerine kurulu bir toplum kavramını geliştirdiler.
Tam bu noktada cevaplanması gereken soru şudur: Mesih geldiğinde neyi uygulayacak? Şeriatı. Peki, hangi Şeriatı uygulayacaktır ve Mesihin gelişiyle son bulacak olan nedir? Öyle anlaşılıyor ki son bulacak olan demokratik ve laik devlet anlayışlarıdır. Teokratik dünya krallığının bunun dışında bir anlamı yoktur. Bu inanca çağrı aslında teokratik dünya krallığına çağrı olduğuna göre hem ABDnin demokrasi ve özgürlük adına mücadele verdiği hem de bu çağrı etrafında birleşen dini grupların özgürlük ve diyalog adına sergiledikleri tavır sahtedir. Çünkü ABDnin demokratik ve insan haklarına saygılı bir devlet olduğunu söylemek oldukça zordur. Müslüman olduklarını söyleyen bazı grupların böyle bir proje etrafında niçin saf tuttuğu bellidir. Bu gruplar, ördükleri dini strateji içerisinde var olma imkânlarını batı ile ittifak etmekte görmüşlerdir. Müttefik-ruhani birlik, mücadelesini Deccala karşı verecektir. Bugün ülkemizde İslâm adına hareket ettiklerini ileri süren bazı grupların Türkiyenin bağımsızlığını savunacakları yerde AB ve ABDnin kilise merkezli stratejilerinin içinde yer almaları hem İslamın içini boşaltmaya hem de cumhuriyetin kuruluş felsefesini tahrip etmeye yöneliktir.
İşin garip tarafı İsevi krallığın kuruluşu, günümüzde ABDli liderler ve iş adamları tarafından dile getirilmekte ve bu inanç, küresel siyasetin parçası yapılmaktadır. Köktenci akımların dünya tasavvuru ile küresel politik stratejinin savaş üzerine yoğunlaşmış mantığı arasında tam bir benzerlik var. Dini kehanetlere dayalı olarak beklenen Armagedon ile GOP üzerinden yapılmak istenenler aynı sonuca çıkmaktadır. İnsanlığın böyle bir döneme girdiğini söyleyenler sadece köktenci papazlar değil, ABD devletini yöneten Reagan ve Bush gibi liderlerdir. Günümüz dünyasında bunların etrafında yer alan şirketler ve politikacılar dünya krallığını gerçekleştirmek için küresel ölçekte nükleer savaşı çıkarmak peşindedirler.
Niçin, ülkemizde, bazı dini gruplar Mesihin etrafında birleşelim çağrısı yapıyorlar? Bunun bir yerli bir de batılı nedeni bulunmaktadır. Yerli nedeni, bu çevrelerin Türkiye Cumhuriyeti Devletini İslâmdan kopmuş bir yapı olarak görmeleridir. Batılı nedeni ise Mesihin şahsında gerçekleşecek olan Teokratik krallığın yegâne düşmanının Türkler olmasıdır. Dini-etnik bölücülüğün içinde yer alan aydınlar tayfası her türlü cemaat despotizmini hoşgörü kelimesiyle örterken, devletin kurumlarını egemen gücün diliyle yerden yere vurmaları batı merkezli damarın uzantısıdır. Ortak bir amacın uzantısı olan bu durum bile küresel tehdidin kime yönelik olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü bu krallığın kurulması için zorunlu görülen Armagedon savaşı bizim yanı başımızda olacaktır. İsrail Krallığının toprakları ise bizim Güney Doğu Anadolu bölgemizi kaplayacak kadar geniş olacaktır. Eski Ahitte yer alan şu metin bu ideolojinin esasını oluşturur: O gün Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı... senin zürriyetine verdim. (Tekvin, 16/1819) Bu Tanrının emridir. Evanjelist inanca göre Türkiyenin bölünmesi Tanrının emridir!
Tanrı Krallığı meselesi, Mesihin yeryüzüne yeniden dönüşü inancıyla bağlantılıdır. Yahudilik açısından beklenen Mesih, Davut soyundan gelecek ve Yahudileri kurtaracaktır. ( Mezmurlar, Bab:17, 18 ) Bu olayın gerçekleşeceği yer; Ortadoğudur. Özellikle Kudüs ve çevresidir. Bu bağlamda Kutsal Mabetin yeniden inşa edilmesi, Kudüs merkezli teolojik bir hedeftir. Davutun tahtında oturan, yarış atlarına ve diğer atlara binen krallar ve prensler Kudüsün kapılarından girecekler (Yeremya 17/25) Keza Yahudilerle diğerleri arasında olacağı beklenen Armagedon savaşı da yine Ortadoğuda gerçekleşecektir. Buna göre Yahudi Mesihçiliği vaat edilmiş topraklarda İsrail Krallığının yeniden kurulmasıdır. Bu inanca göre Mesih ortaya çıkmadan önce dinsizlik ve ahlaksızlık hâkim olacak, Tanrı düşmanı olan kuvvetler Kudüse hücum edecek, insanlarda utanma duygusu azalacak, büyüklere saygı kalmayacaktır. Kudüs harap olacaktır. Mesih gelerek Yahudi Krallığını yeniden kuracak ve bütün insanlığa hükmedecektir. Hz. Davutun tahtına oturarak dünyayı yönetecektir. Bu taht Sion tepesinde bulunacaktır.
Hıristiyanlık açısından Mesihin yeniden dünyaya dönüşü biraz farklıdır. Vatikana göre: Misyoner faaliyetin süresi Mesihin ilk gelişi ile ikinci gelişi arasındaki zamana yayılır. Sonra kiliseler Tanrının krallığına dönüşür. Bu zaman aralığında savaşlar, depremler ve kıtlıklar nedeniyle dünya toptan çöküşe gidecektir. Son nokta ise dinsizliği temsil eden Deccalın egemenliğiyle gerçekleşecektir. Mesih, dünyaya gelerek hâkimiyeti ele alacak ve dünya düzenini kuracaktır. Ünlü teolog Augustin anılan inancı şöyle yorumlar: Mesih benim hükümdarlığım dünyada değil dememiş, benim hükümdarlığım bu dünyada değil demişti. Ne demek istediği Senin hükümdarlığın gelsin duasında en iyi şekilde belirtilmiştir. İsanın vaadini inkâr etmek Hıristiyan umudunun temelini yıkmaktır.
Bu teolojik çıkarım; kutsal kitapların şifreli diline yaslanır. Ve bu öykü köktenci Protestan akımlar tarafından daha dramatik şekilde yeniden inşa edilir. Protestan mezhebinden türeyen köktenci akımlara göre Tanrı ve İsa Mesihin bildiği kilise sayısı vardır. Bu sayı tamamlanınca kilise göğe yükselir. Bunun akabinde türbülasyon denilen yedi yıllık kaos dönemi başlar. Romanın yeniden canlanışı, şeytanın gökten atılışı, Deccalın yönetimi, İsrailin işgal edilmesi, Babilin yıkılışı, sahte peygamberlerin çıkması, 144 bin Yahudinin ve büyük bir kalabalığın mühürlenişi bu dönemde gerçekleşir. İsa Mesih üçüncü kez dünyaya gelir ve Armagedon savaşı gerçekleşir. Bin yıllık altın çağ başlar. Bu tarih tasavvuru ABD toplumu ve yönetimi tarafından paylaşılan en yaygın inançtır.
Hıristiyan geleneğinde Mesihin yeryüzüne dönüşü teolojik tartışmalara ve buna bağlı olarak tarih düşürmelere konu olmuştur. Yedinci Gün Adventist Kilisesi İsanın 1843 yahut 1844de dünyaya döneceğine inanan William Millera (17821849) dayanır. Öngörülen tarihte İsanın dönüşü gerçekleşmeyince bu hareket büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Ne var ki yinede bu hareketin içinde önemli bir kesim Mesihin yakında döneceğine inanmaya devam eder. Kitab-ı Mukaddesin geçmişle ve gelecekle ilgili dilini şifre mantığına bağlı olarak çözme girişimleri hiç eksik olmadı. Şifre okuma ve gelecekten haber verme şeklinde tezahür eden bu inanç, kendini yeni iddialarla açığa vurmuş ve bu konuda ilginç ayrışmalar yaşanmıştır. Nitekim Victor Houteff (18851955) peygamberliğini ilan etmiş ve bu nedenle Yedinci Gün Adventist Kilisesinden kovulmuştur. Milenyumcu hareketler tarihsel olarak çok sayıda olsa da Hıristiyanlık sürümündeki ana teolojik görüş Mesihin dünyaya dönerek bir krallık kuracağı ve Kudüste bin yıl hüküm süreceği şeklindedir.
Kaos döneminin ilk yarısında kargaşa ve şiddet egemen olacaktır. İlk üç buçuk yıllık sürenin ardından, aslında, şeytan olan karizmatik bir kişi ortaya çıkacaktır. O da Armagedona, yani İsrailde gerçekleşecek iyi ile kötü arasındaki son savaşa dek üç buçuk yıl hüküm sürecektir. (Daniel 9/ 2627) Armagedon sırasında birçok Yahudi ölecektir. Mesihin dünyaya inmesinden sonra sağ kalan Yahudiler, inançlarını değiştirerek İsayı Mesihleri olarak kabul edeceklerdir. Şeytanın her şeyden uzak tutulacağı bin yıl yaşanacaktır. Bu bin yıl süresince savaş, açlık ve acı olmayacaktır. Altın çağ olarak hedeflenen dünya krallığı Hıristiyan mezheplerinin ortak görüşüdür. Aralarındaki fark, olayın gerçekleşme yöntemi, dönemleri, araçları ve aktörleri etrafında düğümlenir. Üçüncü bin yıl stratejisi II. Jean Paul tarafından ilan edilmiş ve ilk anda yapılması gerekenler diyalogcu kanadın katılımıyla ülkemizde gerçekleştirilmiştir.
Kaosun İşaretleri ve Dünyanın Geleceği
Binyılcılar, kaosun başladığına ilişkin işaretler sunmaktadırlar. İsrailin 1948de kuruluşuyla birlikte Tanrının saati kuruldu. Çernobil faciası, iletişim alanında yaşanan teknolojik gelişmeler yoluyla herkesin şifrelenmesi, biyolojik teknoloji, Irakın işgali, Fıratın kuruması Mesihin dünyaya yeniden gelişinin işaretleridir. Dünya ölçeğinde olan ve olacak şiddetli depremleri ve benzeri olayları kozmik dönüşümün habercisi sayarlar. (Daniel 12/ 14, Matta:24/17) Ayrıca dünyadaki ekonomik ve politik güç sistemlerinin giderek merkezileşmesini, dünyanın büyük bir bölümünü kandıracak şeytanın cisimleşmiş bir simgesi olarak görürler. (Daniel 7/12; Matta 24/115) Anılan olaylara ilişkin belirlenen coğrafya Ortadoğu olduğuna göre bu coğrafyada her türlü şiddeti ve kargaşayı beslemek dini bir görevdir.
Kaosun yaygınlaşması, İsa Mesihe bir an önce kavuşma anlamını taşımaktadır. Nitekim kurtarıcının Siona dönmesi (İşaya 52/20) şeklinde dile getirilen beklenti Aziz Paulun dilinde kurtarıcı Siondan döner (Romalılara 11/26) anlamında yorumlanır. Öyleyse bu sürece yardımcı olmak gerekir. İyilik ve kötülük güçleri arasında cereyan edecek olan bu savaş bir an evvel olup bitmelidir. Çünkü bunun ardından Mesihin başında bulunduğu ermiş şehitlerin bin yıllık dönemi ve şeytanının bozguna uğratıldığı ve bir yeryüzü cennetinin kurulduğu dönem başlar. Her türlü şiddeti meşru gören bu anlayışın mensupları, yeni dönemin başlaması için kendilerini feda ediyorlar. Hatta bazı gruplar toptan intihar ediyorlar. Bu veriler üzerine kurulan binyılcılık aynen tarihin sonu modeli gibi ucu kapalı bir tarih bilinciyle örtüşmektedir.
Evanjelik akımın günümüz politik olaylarını Eski Ahite göre yorumlamaları ve İsraili desteklemeleri doğrudan İsa Mesihin dönüşü inancıyla bağlantılıdır. Filistin topraklarında Müslümanların kutsal yerlerini yıkarak üçüncü tapınağı inşa etme eğilimi böyle bir kehanetin ürünüdür. Evanjelist yoruma göre bu savaşın aktörleri ABD ve İsraildir. Bu çıkarım salt politik bir mesele değil, aynı zaman da teolojiktir. Judeo-Hıristiyanlık İsrail devletinin varlığını teolojik olarak yorumlar ve bu görüşü: Tanrı, Yahudileri rehberliğinden hariç tutmamıştır önermesine bağlar ve şu yorumu ekler: Judeo-Hıristiyanlık düşüncesine göre ABD İsrail halkı gibi, İsraile aittir. Ayrıca Hıristiyan geleneği şu esasa dayanır: Bir bütün olarak kilise, Kutsal Ruha göre İsraildir. Hıristiyan kilisesi Kutsal Ruha göre kendini İsrail olarak tanımlar. Bu gerçek uzun süre unutulmuş olsa bile, Hıristiyanlığın, kökleri Yahudi kökünden gelir. Teolojik gerekçelere giydirilen bu ifadeler karşılığını İsrailin yaptığı işler Tanrının onayladığı işlerdir sözünde bulur.
Kudüsü kim işgal edecek? Deccal; kimleri temsil ediyor?
İsa Mesih ve ordusu adalet için savaşacaktır. Karşısında Kudüsü işgal edecek olan Deccalın ordusu bulunur. Öyleyse bu sorunun cevabı Hıristiyan ve Yahudiler açısından bellidir. Deccal bazen Rusya, bazen Çindir. Fakat 11 Eylülden sonra bunun cevabı: Müslüman ülkelerdir. Vaat edilmiş topraklar açısından bakılırsa cevap oldukça nettir. Çünkü İslâm, Hıristiyanlığın çarpıtılmış biçimi, Hz. Muhammed ise bunu gerçekleştiren şeytandır. Türkler ise bu dinin dünya ölçeğinde yayılmasını sağlamış millettir. Burada sormak lazım, eğer kastedilen bunlar değilse, kimdir bu kötüler? Anladık Hıristiyanlar değil, ateistler mi, laikler mi?
Evanjelist anlayışa göre Mesihin ordusunu ABD temsil ediyor. Öyleyse Hıristiyan ve Yahudilerle birlikte olmayan herkes Deccalın ordusudur. 1970lerde giderek ivme kazanan bu hareket; ABDyi yeni Kudüs yapmak peşindedir. 1976da Amerikalıları Watergate günahından kurtarmak için dini inançlarını öne çıkaran inançlı bir Babtist, J. Carter ABD başkanı oldu. 1980de rakibi R. Reagan başkanlığa seçilmesi Moral Majority: Ahlaki Çoğunluk diye bilinen dini-siyasi kuruluşların desteğini alarak seçildi. Bunalımlı bir ABDden yeni bir Kudüs yaratmak isteyen Evanjelik seçmenlerin katkısı büyük oldu. 1970li yıllarda ABDde giderek yaygınlaşan bu anlayış, toplumun tüm kesimlerine yansıdı. Sadece kırsal eyaletlerde değil, şehirlerin merkezlerine doğru uzanan ve dönüştüren bu hareket, iletişim ağlarını ele geçirdi. İçlerinden bazıları J. Carter ve R. Reagan aracılığıyla Beyaz Saraya ve yüksek kurumlara yerleştiler. İktidarın imkânlarından yararlanarak Hıristiyan değerlerine saygı üzerine kurulu bir toplum kavramını geliştirdiler.
Tam bu noktada cevaplanması gereken soru şudur: Mesih geldiğinde neyi uygulayacak? Şeriatı. Peki, hangi Şeriatı uygulayacaktır ve Mesihin gelişiyle son bulacak olan nedir? Öyle anlaşılıyor ki son bulacak olan demokratik ve laik devlet anlayışlarıdır. Teokratik dünya krallığının bunun dışında bir anlamı yoktur. Bu inanca çağrı aslında teokratik dünya krallığına çağrı olduğuna göre hem ABDnin demokrasi ve özgürlük adına mücadele verdiği hem de bu çağrı etrafında birleşen dini grupların özgürlük ve diyalog adına sergiledikleri tavır sahtedir. Çünkü ABDnin demokratik ve insan haklarına saygılı bir devlet olduğunu söylemek oldukça zordur. Müslüman olduklarını söyleyen bazı grupların böyle bir proje etrafında niçin saf tuttuğu bellidir. Bu gruplar, ördükleri dini strateji içerisinde var olma imkânlarını batı ile ittifak etmekte görmüşlerdir. Müttefik-ruhani birlik, mücadelesini Deccala karşı verecektir. Bugün ülkemizde İslâm adına hareket ettiklerini ileri süren bazı grupların Türkiyenin bağımsızlığını savunacakları yerde AB ve ABDnin kilise merkezli stratejilerinin içinde yer almaları hem İslamın içini boşaltmaya hem de cumhuriyetin kuruluş felsefesini tahrip etmeye yöneliktir.
İşin garip tarafı İsevi krallığın kuruluşu, günümüzde ABDli liderler ve iş adamları tarafından dile getirilmekte ve bu inanç, küresel siyasetin parçası yapılmaktadır. Köktenci akımların dünya tasavvuru ile küresel politik stratejinin savaş üzerine yoğunlaşmış mantığı arasında tam bir benzerlik var. Dini kehanetlere dayalı olarak beklenen Armagedon ile GOP üzerinden yapılmak istenenler aynı sonuca çıkmaktadır. İnsanlığın böyle bir döneme girdiğini söyleyenler sadece köktenci papazlar değil, ABD devletini yöneten Reagan ve Bush gibi liderlerdir. Günümüz dünyasında bunların etrafında yer alan şirketler ve politikacılar dünya krallığını gerçekleştirmek için küresel ölçekte nükleer savaşı çıkarmak peşindedirler.
Niçin, ülkemizde, bazı dini gruplar Mesihin etrafında birleşelim çağrısı yapıyorlar? Bunun bir yerli bir de batılı nedeni bulunmaktadır. Yerli nedeni, bu çevrelerin Türkiye Cumhuriyeti Devletini İslâmdan kopmuş bir yapı olarak görmeleridir. Batılı nedeni ise Mesihin şahsında gerçekleşecek olan Teokratik krallığın yegâne düşmanının Türkler olmasıdır. Dini-etnik bölücülüğün içinde yer alan aydınlar tayfası her türlü cemaat despotizmini hoşgörü kelimesiyle örterken, devletin kurumlarını egemen gücün diliyle yerden yere vurmaları batı merkezli damarın uzantısıdır. Ortak bir amacın uzantısı olan bu durum bile küresel tehdidin kime yönelik olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü bu krallığın kurulması için zorunlu görülen Armagedon savaşı bizim yanı başımızda olacaktır. İsrail Krallığının toprakları ise bizim Güney Doğu Anadolu bölgemizi kaplayacak kadar geniş olacaktır. Eski Ahitte yer alan şu metin bu ideolojinin esasını oluşturur: O gün Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı... senin zürriyetine verdim. (Tekvin, 16/1819) Bu Tanrının emridir. Evanjelist inanca göre Türkiyenin bölünmesi Tanrının emridir!