1. yüz (Toplam 4 yüz)

Güncel Meydan || Erdal SARIZEYBEK Röportajı

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 20, 2008 18:53
gönderen Ram
Güncel Meydan || Erdal SARIZEYBEK Röportajı


Yakın tarihimizin en zor dönemini yaşadığımız şu günlerde düşüncelerimizi geniş kitlelerin duyacağı şekilde açıklama olanağı verdiğiniz için sağ olun. İşbirlikçi medya tarafından açıklamalarımızın canlı yayında kesildiği bir dönemde gerçekleştirilen bu röportaj bizler için büyük önem taşımaktadır.

Sorulara geçmeden önce bilinen ancak tekrar edilmesine yarar umduğum birkaç hususu belirtmek istiyorum. Çünkü bugün yaşadığımız olayların artık gizlisi saklısı yoktur ve ülkemizi bölmeyi amaçlayan emperyalist planlar makale, yazı, harita ve demeçler şeklinde açık açık kamuoyuna yansıtılır bir hale gelmiştir. Bugün, hepimizin yaşadığımız gerçeği görüp tavır alma, karşı çıkma, açık ve net düşünce beyan etme gibi toplumsal reflekslerimizi ortaya koyma zamanıdır ve kaybedilecek zaman yoktur.

Türkiye üç büyük emperyalist projenin hedefi durumundadır:

Birincisi; enerji havzalarını ve geçiş koridorlarını ele geçirmek isteyen ABD’nin bu emeline ulaşabilmek için bölge ülkelerini parçalamak ve zayıf yönetimleri iş başına getirmek amacını güden Büyük Orta Doğu Projesi,

İkincisi; Büyük Kürdistan, Büyük Ermenistan, Pontus ve Eski Bizans’ı yaşama geçirmek suretiyle Anadolu’daki Türk kimliği ve varlığını yok etmeyi isteyen Haçlı ya da Bizans Projesi,

Üçüncüsü ise; işgal ettiği topraklarda güvenle yaşamak için bölge ülkelerini “etnik köken ve dini mezhep” temelinde ayrıştırıp bölmek isteyen İsrail Projesi’dir.

Her üç projenin de ortak hedefi Türkiye’yi parçalayıp bölmek ve yönetmektir. Proje kapsamında ABD askeri güç, AB ülkeleri siyasi güç ve İsrail ise Stratejik güç kullanmaktadır. Bu strateji ve güç kullanımın en trajik örneği Irak’ta yaşanmıştır ve Irak, “etnik köken ve dini mezhep” temelinde ayrıştırılarak üçe parçalanmıştır. Büyük Kürdistan’ın Irak ayağı kurulmuştur. Sıra İran ve Suriye’dedir. Büyük Ermenistan çalışmaları siyasi arenada devam etmektedir. Türkiye ise kendi yöneticilerinin eliyle bu projelere uygun olarak ayrıştırma ve kimlik tartışmalarının odağına çekilmiştir.

Emekli Jandarma Albay - Erdal SARIZEYBEK

~SORULARIMIZ~



1) Kısa bir süre önce, Irak'ın kuzeyine bir harekât düzenlendi. 8 gün sonunda askerimizin çekilmesi, kamuoyunda çeşitli ve olumsuz tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalarla ne hedeflendi, kim ne kazandı¿?

Türkiye’yi parçalamak isteyen emperyalist güçlerin karşısında durabilecek ve bu planları bozabilecek tek ulusal gücümüz Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. TSK’leri gücünü Türk milletinden almaktadır. Emperyalist planların işbirlikçisi olanlar her fırsatta TSK’lerini karalamak, milletin nezdinde küçük düşürmek ve sahip olduğu gücü yıpratabilmek için çalışmaktadır. Kara harekatı sonrası başlatılan tartışmaların odağında bu amaçlar bulunmaktadır.

Halkımızın TSK’ne olan güveni üzerinde kuşku yaratmayı amaçlayan işbirlikçileri ABD, İsrail ve AB desteklemektedir yani üç küresel projenin mimarları. Bu ihanet oyunu hala devam etmekte olup kimin kazanıp kimin kaybettiğini zaman gösterecektir. Benim inancım o dur ki, ülkemizin bu zor günlerinde bu topraktan kazandıklarını bu toprağa ihanet için kullananlar gün gelecek bunun hesabını vereceklerdir.

2) Irak'ın kuzeyine yeni bir harekât başlatılır mı¿? (Bu soru, ayrıca sitemizin de şu anki anket sorusudur.) Eğer bir harekât başlatılacaksa, bunun kapsamı / sınırları ne olmalıdır¿?

Üçlü küresel projenin ilk aşaması Kürdistan’ı kurmaktır. ABD, Irak işgali sonrası Barzani’yi bölgesel lider konumuna getirmiş ve Irak kuzeyinde fiilen Kürt devletini kurmuştur. ABD istihbaratıyla yapılan hava harekatı sonrası PKK’dan kaçanların hepsi Barzani’nin çatısı altında toplanmıştır. Ayrılıkçı Kürt hareketini bundan böyle Barzani yürütecektir ve bu hareketi ABD, İsrail ve AB destekleyecektir.

Türkiye’ye kurtulan bu tuzağı bozabilmenin yegane yolu Barzani’yi de hedef alan bir Irak harekatından geçmektedir. Bu harekat sonrası eğer Kerkük’te ABD ile masaya oturulduğu takdirde Türkiye sahip olduğu dinamik güçlerle doğru orantılı olarak bölgede söz sahibi olabilecek ve kendi üzerinde oynanmaya çalışılan oyunları bozabilecektir. Dolayısıyla bu kapsamdaki bir harekat mutlaka yapılmalıdır ve gün gelecek yapılacaktır.

3) Sık sık, terörle mücadele ile teröristle mücadele arasındaki farkı vurguluyor, terörle mücadelenin oldukça yetersiz olduğunu söylüyorsunuz. Bu bağlamda; yeni bir iktidarın gelmesi durumunda, milislerin ve yandaşların temizlenmesi konusunda hangi yollara başvurmalıdır¿? Polis Gücü içindeki kutuplaşmalar, bu çözüm yollarını ne ölçüde tıkayabilir¿?

Türkiye’nin terörle mücadelede stratejik bir planı yoktur ve hiç olmamıştır. Her gelen siyaset terörle mücadeleyi TSK’ne bırakmış ve bu mücadelenin bir siyasi sorumluluk olduğunu görmezden gelmiştir. Ne acıdır ki, ulusal bir planı olmayan ya da küresel projelere hizmet eden siyaset yapıcıları her iktidar döneminde terörü biraz daha körükleyerek geri gitmiştir.
Türkiye terörle mücadeleye binlerce vatan evladını şehit vermiş ve 300 milyar dolarlık bir ulusal kaynağını bu uğurda harcamıştır. Türkiye’nin terör konusunu artık bitirmesi ve çocuklarımızın geleceğini hazırlaması gerekmektedir. Türkiye’nin sahip olduğu dinamiklerle ulusal nitelikli bir hükümet ulusal bir planlama ile bunu başaracaktır.

Böylesi bir iktidar iş başına geldiğinde devlet içerisinde yaratılmış olan kutuplaşmaların önüne geçmek ve yeniden yapılanmak fazla zaman almayacaktır, ulusal niteliği olmayan guruplar kararlı bir gidişatı engelleyebilecek konumda değildir.

4) Sayın Genelkurmay Başkanı Yaşar BÜYÜKANIT'a yapılan saldırıları ve ithamları nasıl değerlendiriyorsunuz¿?

Orgeneral Büyükanıt, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük komutanıdır. Onun şahsına yönelik karalama kampanyaları TSK’lerini yıpratmak amacını taşımaktadır. Ağustos 2008’de komuta değişimi olacaktır. Şimdiden Orgeneral Başbuğ ve Orgeneral Saygun üzerinde de bu tür kampanyalar başlatılmıştır. Tüm bu işbirlikçi faaliyetlerin temelinde Türk milletinin en büyük gücü olan TSK’lerini yıpratmak yatmaktadır. Ulusal niteliği olmayan medyanın bu tür psikolojik harekat yöntemlerine karşı uyanık olmak gerekmektedir. Yazılan her söze inanmamak gerekmektedir.

5) Örgütün arşivlerinde, "sizin tahmininize göre" ülkemizin sinir noktalarına hakim kişi, kurum ve kuruluşların adı geçmekte midir¿? Örgütün arşivlerinin ele geçirilmesi artık mümkün müdür¿? Örgütün arşivleri ele geçirildiği ve basına yansıdığı taktirde, ülkemiz ne gibi çalkantılara gebe olabilir¿?

PKK terör örgütü ile işbirliği yapan her kişi ve kuruluşun adı örgüt arşivlerinde bulunmaktadır. Bu arşivlerde; teröristlerin açık kimlikleri, eylem planları ve sonuçları, istihbarat raporları, yabancı istihbarat örgütleriyle yapılan anlaşmalar, yabancı ülke ve organizasyonlarla yapılan anlaşmalar, siyasilerle yapılan görüşmeler, sivil toplum örgütleriyle olan ilişkiler, toplantı tutanakları gibi örgütün faaliyetlerinin tüm detayları bulunmaktadır.

Öcalan’ın yirmi yıl süreyle kaldığı Suriye’deki çalışmaları ve kayıtları Suriye arşivindedir. Ayrıca Avrupa ve Irak arşivleri de bulunmaktadır. Arşivler hala örgütün elindedir. Ulusal nitelikli bir iktidar gücü bu arşivleri ele geçirebilir. Ele geçirildiğinde bu arşivleri açıklamaktan ziyade arşivin incelemesi sonucu ortaya konacak bir eylem planı ile varsa suçlular hakkında gerekli işlemlerin yapılması ve buna göre bir dış politika oluşturulması daha doğru olacaktır. Aksi halde Türkiye’yi karıştırmaktan öte bir işe yaramayacaktır.

6) Sayın PAMUKOĞLU, dağdaki -eli kanlı- eşkıya ile mücadeleyi bitirecek bir öneri sundu:

-Eşkıya Takip Kuvvetleri-

Jandarma Kuvvetleri'ne bağlı 3 bin kişiden oluşan (gönüllü, bekar, askerlik yaşında), eğitimli, dağda eşkıya gibi yaşayabilen, eşkıya gibi düşünebilen bir yapılanma. Bu konuda sizin fikriniz nedir¿?


Profesyonel her kadro TSK’nin gücünü artıracaktır. Özel eğitimli birliklere her zaman Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Ancak dış destekleri kesmeden ve dağa çıkış sürecini durdurmadan teröristlere karşı yapılacak operasyonlar sonuç getirmeyecektir.

7) Yahuda'nın ülkemizde gücü ne ölçüdedir¿?

Yahuda, İsrail’in MÖ. 500’lü yıllarda Kudüs civarında kurmuş olduğu tek krallığın adıdır. Ayrıca Hz. Yakup’un dört oğlundan birinin de adıdır. Bu krallık BABİL (şimdiki Irak) krallığı tarafından yıkılmıştır. YAHUDA GÜCÜ kavramı, Yahudilerin kutsal kitabına göre Yahuda’nın Tanrı ile yaptığı güreşte galip gelmesinden kaynaklanmaktadır. Anadolu’nun Yahudilerle ilişkileri Romalıların Kudüs’ü ele geçirip Yahudileri sürgüne gönderdiği M֒ki yıllara dayanır. Bu ilişki Türklerin Anadolu’ya hakim olmasından günümüze kadar devam etmektedir. 1948 yılına kadar da bu ilişkilerde bir sorun gözükmemiştir.

Ancak İsrail’in Filistin topraklarını işgal ederek Körfez’e gelmesi, ABD’nin BOP’nin bir parçası oluşu, Körfez’de yaşabilmek için bölge ülkelerini “etnik köken ve dini mezhep” temelinde parçalama stratejisi gütmesi ve kutsal kitaplarında Tanrı’nın “Nilden Fırat’a kadar bu toprakları sana verdim” şeklinde bir söz verdiğine inanarak bu toprakları kendisi için kutsal sayması İsrail ile Türkiye’nin çıkarlarını karşı karşıya getirmiştir.

Bugün Türkiye’de kimin Yahuda olduğu bilinmemektedir. Dolayısıyla YAHUDA’nın GÜCܒnü de bilmek oldukça zordur. SOROS’un ve OFER’in Türkiye’deki faaliyetleri, Körfez’deki İsrail stratejisi, GAP üzerindeki oyunlar, Suriye sınır hattındaki mayınların temizlenmesine ilişkilin projeler, kendini Müslüman olarak tanımlayan bir iktidar döneminde İsrail’in Filistin’de Müslümanlara yaptığı katliamlara ses çıkarılmayışı bu gücü bize göstermektedir. Kişisel olarak ise, son yazdığım “SON HAREKAT KOD ADI YAHUDA” kitabının vitrinlerden kaldırılmış olması, birkaç gazetenin kitapla ilgili yapılan röportajları yayınlamaktan son anda vazgeçmesi Yahuda’nın epey güçlü olduğunu işaretidir.

Herkes kendini bir güç olarak görebilir ama önemli olan Türk milletinin sahip olduğu güçleri ulusal çıkarları doğrultusunda kullanabilmesidir.

8) Zekeriya ÖZ, sizi neden İstanbul'a çağırdı, görüşme sonucunda kim ne elde etti¿?

Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz Nisan Ayı içerisinde beni cep telefonumdan arayarak İstanbul’a çağırdı. Veli Küçük ismini söyleyerek bazı konularda bilgi almak istediğini söyledi. Gittim ve 4. Levent’teki makamında görüştük.

Görüşme konusu daha ziyade benim “YA GAZİ PAŞA DUYARSA” isimli kitabımda geçen olaylarla ilgili oldu. Kitapta adı geçen Şener Eruygur, Levent Ersöz, Veli Küçük ve Yalçın Tanfer ilgili sorduğu soruları yanıtladım. Zaten bu konular sivil ve askeri mahkemelere intikal etmiş ve sonuçlanmış olaylardı.

Benim üzüldüğüm, Savcı Beyin bir kitap konusu olmuş olayları doğrudan öğrenme imkanına sahip iken beni çağırıp tekrar eski günlere dönerek o günleri bana hatırlatması olmuştur. Ayrıca “siz iyi subaymışsınız, sizi general yapmamışlar, harcamışlar” şeklinde sıkça hatırlatmalarda bulunması da gerçekten beni çok üzmüştür. Görüşme sonucu Savcı Bey benden almayı umduğu bilgilerin ben de olmadığını görmenin hayal kırıklığını yaşadı, ben ise yeniden geçmişi yaşamanın üzüntüsüyle kaldım.

9) Mesut Barzani oğlu Mesrur ve yeğeni Neçirvan'ı, Celâl Talabani ise oğlunu, dünya liderlerine sunmaktadır. Bu saltanat sizce tutar mı¿?

Bu Barzani ailesi Iraklıdır. ABD Irak’ı işgal ettiği zaman bu Iraklı Barzaniler ABD ile işbirliği yapmıştır. Bu işgal sonrası 3 milyondan fazla insan toprağını terk etmiş ve bir milyondan fazla insan da işgalciler tarafından öldürülmüştür. Bu bir vahşettir, bir katliamdır. Ve bu suçlara Barzaniler ortak olmuştur. Bunun adı hukuk dilinde de kamu vicdanında da “düşmanla işbirliği yapmak” yani “vatan hainliği” dir.

Başkalarının acıları üzerinde kurulu saltanatlar yaşayamaz. Barzaniler de yaptıklarının hesabını elbet bir gün ödeyeceklerdir.

10) Fransa sözde Ermeni soykırımını tanıdıktan sonra, Irak'ın kuzeyindeki sözde Kürdistan yönetimini tanıdı. Bu gelişmelere karşı hangi önlemleri alınmalı ve hangi tepkileri verilmeliydi¿?

Körfez’in eski mandaterleri İngiltere ve Fransa tarihsel ikili oyunlarını sergiliyorlar, ne de olsa Bizans oyunlarının eski sahipleridir bunlar. PKK terör örgütünün Avrupa siyasi cephesine destek vererek Öcalan çizgisindeki DTP’yi destekliyorlar, öte yandan Barzani ile de ilişki geliştiriyorlar. Her ikisinin de amacı aynıdır; Büyük Ermenistan ve Büyük Kürdistan yoluyla Türklerin Anadolu’daki varlığını yok etmek ve Anadolu’daki Türk varlığının Kafkaslar ve Orta Asya ile olan coğrafik bağını koparmak.

Türkiye’nin bu emperyalist plana karşı sergilediği bir ulusal tavrı son altı yılda hiç görmedik, tamamen ABD ve AB’ye teslim olmuş bir siyasi zihniyet hüküm sürüyor. Türkiye’nin teslim olmadığını ve karşı koyacak dinamik güçlerinin bulunduğunu göstermek gerekiyor. Başlangıç olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir referanduma gidip Anavatan’a ilhak konusu gündeme getirilmeli ve Irak’a Barzani’yi de hedef alana bir operasyon yapılması suretiyle Türkiye’nin ciddi bir devlet olduğu bunlara hatırlatılmalıdır, diye düşünüyorum.

11) Larnaka'da açılan sözde "Ermeni Soykırımı" anıtı, geçtiğimiz günlerde Hristofyas'ın, Kıbrıs'taki çözümsüzlüğün nedeninin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "gerici" tutumundan kaynaklandığı demeci ve KKTC Cumhurbaşkanı TALAT'ın, "Türk askeri çekilseydi, Kıbrıs sorunu çözülürdü" söylemi... Cumhurbaşkanı TALAT, hedefinin 'sorunu kökten çözmek' olduğunu, en elverişli zamanın "şimdi" olduğunu söylemektedir. Bunun sebebini ise, "Hristofyas'ın da kendisi gibi çözüm isteyen bir lider olduğu" şeklinde açıklamaktadır. TALAT ile Hristofyas, ağızbirliği yapmış gibi, çözümsüzlüğün sebebinin Türk Silâhlı Kuvvetleri olduğunu iddia ediyor. Bütün bunlar olurken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti sessiz kalmaktadır.

Kıbrıs'taki gelişmeleri, genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz Sayın SARIZEYBEK¿? Kıbrıs Şehitleri'nin kemikleri sızlamıyor mudur¿?


Hükümetin izlediği siyaset ile başlangıçta belirttiğim üçlü küresel projenin adımları birbiriyle uyuşmaktadır. Bu aşamadan sonra bu siyasi zihniyetin ulusal bir tavır sergilemesini düşünmek hayalcilik olacaktır. Şehit kanlarıyla kazanılmış toprakları Damat Ferit hükümeti gibi masa başında vereceğimizi düşünenler var ise yanılıyor. Bu bir devran meselesi, bu devran dönecek ve herkese bu ülkeye yaptığı bir kötülük varsa eğer mutlak sorulacaktır, biz buna inanıyoruz.

Söylediğim gibi Kıbrıs’ta siyasi manevraların bir sonuç getireceğine bu aşamadan sonra inanmıyorum. Tek çarenin Hatay meselesine bulduğumuz çözüm gibi bir çözüm bulunması gerektiğine inanıyorum.

12) İstiklâl Mahkemeleri, yeniden kurulmalı mıdır¿?

İstiklal Mahkemeleri döneminin gerekleri üzerine kurulmuştu. Şimdi o görevi yapacak Devletin güvenliğine karşı işlenmiş suçlar için uzmanlaştırılmış Ağır Ceza Mahkemeleri var. Önemli olan yeni mahkeme kurmak değil bu suçları tespit edip dokunulmazlık zırhlarını da kaldırarak adil yargılamayı sağlamak olacaktır.

13) Kimi televizyon dizilerinde, -eli kanlı, cani teröristler- masum, sempatik ve hatta içinde yoğun bir şekilde "insan sevgisi" barındıran şahıslar olarak gösteriliyor. F tipi bir televizyon kanalının haberlerinde ise, teröristler "huzur bozucu" olarak gösteriliyor. Gitar çalan, voleybol oynayan masum teröristler ve fırıncı, bakkal, manav eski sözde liderler...

Erdal Bey, milletçe içimiz kan ağlarken, böyle ahlâksızca yaklaşımlar, bu tip hayâsızca betimleme ve tanımlamaları nasıl değerlendiriyorsunuz¿?


Şehitlerinin hesabını soramayan bir millet yaşayamaz. Çünkü bu toprak uğrunda ölen şehitleri sayesinde vatandır. Üç ana televizyon kanalı PKK terör örgütünün iki numaralı ismi terörist Osman Öcalan’ı Süleymaniye’de fırıncı olarak gösterip hatta düğününü bile banttan yayınlayıp bize insani görüntüler vermeye çalıştı. Bu bir psikolojik harekâttır ve amacı kamuoyunun vicdanını etkileyip bu teröristlere siyaset yolunu hazırlamaktır.

İşlemiş olduğu diğer suçları bilemem ama bu Osman Öcalan bizim 74 askerimizin katilidir. 92 Şemdinli karakol baskınlarını yapan haindir. Böylesi bir katili insan diye bize göstermek maksatlıdır. Biz, bu toprağın alın teri üzerinden kazandıkları paraları bu toprağa ihanet için kullananlara da gün gelecek hesap sorulacak diye düşünen insanlarız.

14) 12/4/1991 tarihinde yürürlülükten kaldırılan Hıyanet-i Vataniye kanunu, yaşadığımız bu günler evvelden gözetildiği için mi kaldırılmıştır¿?

Bugün Anayasa’da geçen vatana ihanet suçunu açıklayan bir kanun yoktur çünkü var olan kanun 91’de Özal zamanında kaldırılmış ve yerine çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu bu suça ilişkin bir hüküm getirmemiştir. Kaldırılan kanunun özelliği dinin siyasete alet edilmesinin vatana ihanet sayılacağını hükme bağlamış oluşudur. Örneğin bir siyasi parti için laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak demek, dini siyasete alet etmek için parti kurmak demektir. Eskiden bunun adı vatana ihanet idi şimdi ise kapatma davasına konu olan bir suç oldu.

Vatana İhanet suç ve kavramı tüm demokratik ülkelerde vardır. Bu suç ve kavramı casusluk ve Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak suçlarından ayırmak gerekmektedir. Çünkü bir ülkenin gizli sırlarını başka ülkeye verirseniz bunun adı casusluk olur. Başbakan sıfatıyla bir ülkenin kaynaklarını yok pahasına başka ülkelerinin hizmetine verirseniz bu görev ve yetkiyi kötüye kullanmak olur. Ama siz Bakan ya da Başbakan olarak bir ülkenin ulusal çıkarlarını yok sayarak başka ülkelerin ulusal çıkarlarına hizmet ederseniz bunun adı Vatana İhanet olur. Örneğin Kıbrıs, Türk milletinin hayati ulusal çıkarlarının bulunduğu bir yerdir. KKTC’nin tanınmasını sağlamak ulusal çıkarımızdır. Ama siz kalkar da bunu yapmak yerine güneydeki Rumları bir devlet olarak tanırsanız bu bize göre vatana ihanet olur.

Eğer ki Atatürk zamanındaki gibi bir Vatana İhanet Kanunu gibi bir kanun şimdi olsaydı, kendisine bey diyen bir çok kişi bu kanun kapsamında yargılanıyor olacaktı.

15) Orduya bu kadar bütçe ayrılmasına rağmen, hâlâ neden kendi silahlarımızı üretebilecek seviyeye ulaşamadık¿? Neden teröristlerin elinde bizim silâhlarımızdan daha iyi silahlar mevcuttur¿? Bunlar doğru mudur, yoksa basının yalan haberleri midir¿?

Bu tespitler eskidendi, 90’lı yılların başında. O yıllarda gerçekten de hafif piyade silahları yönünden teröristler (Saddam’dan ele geçirdikleri silahlar sayesinde) bir ateş üstünlüğü sağlamıştı ama çok kısa bir süre için. 1992’de Şemdinli’de ilk toplu saldırılar ortaya çıktığında etkisiz hale getirilen teröristlerin üstündeki silahlar bu gerçeği bize göstermişti; RPG-7 ve 10, Bikeysi otomatik tüfek, Kannas Keskin Nişancı Tüfeği gibi. Ama hemen akabinde bu silahlardan çok daha üstünleri satın alınarak silah ve ateş üstünlüğü ele geçirildi.

Neden bu duruma düştük, derseniz, Özal zamanında bunlara üç beş çapulcu deniyordu ve biz, Çekiç Güç sayesinde bu üç beş çapulcunun sayıları yirmi bini aşkın silahlı bir terörist gurubu olduğunu geç öğrendik. Bu bir istihbarat zafiyetidir. Nedense Türkiye’nin dış politikalarında hep bu zafiyetler ortaya çıkıyor; Körfez Savaşındaki bir koy üç al politikası da, 2003 Savaşındaki “ABD stratejik müttefik” politikası da, Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak ve kuzeyde Kürt devleti kurulmasını önlemek politikaları da hiç tutmamıştı.

16) Doğu insanımızın, pekaka himayesinden, baskısından veya sözde önderliğinden koparılması için ne gibi adımlar atılmıştır¿? Ne gibi adımlar atılmalıdır¿? Gaffar Okkan gibi halk ile devleti barıştırabilen bir kişi daha neden çıkarılamamıştır¿?

PKK terör örgütünün Doğudaki halkımız üzerindeki baskısı 80’li yıllarda gerçekleştirdiği kanlı eylemler sonrası ortaya çıkmıştır. Bizler, üç beş çapulcu denen hainlerin Birinci Körfez Savaşı sonrası bir güç haline geldiğini zamanında göremedik. Göremediğimiz için de halkımızı bu hainlerin şiddetinden koruyamadık. PKK o yıllarda köylere girdi ve çoluk çocuk demeden kurşuna dizdi, şiddet korku yarattı ve korku boyun eğmeye zorladı. PKK terörünün şiddetine karşılık askeri operasyonlar hız kazandı ama beklemediğimiz bir anda sayıca çok kalabalık bir terörist örgütle mücadele etmekten halkımızın sorunlarını göremedik.

Halkı PKK etkisinden kurtarmanın yolu bölgede öncelikli olarak güvenliği sağlamaktan geçmektedir. Ardında da dağa çıkış sürecini durdurmaktan geçmektedir. Güvenliği sağlayabilirsiniz ama dağa çıkış sürecini durdurmak tamamen siyasetin işi. Çünkü bu süreç içerisinde feodal yapı var, şeyh şıh baskısı var, cehalet, işsizlik, göçler, yoksulluk ve aşırı nüfus artışı var. Bugüne kadar hiçbir siyaset bu konuya el atmamıştır, el atamaz da.

Çünkü feodal yapıyı kırmak demek toprak reformu, aşiret düzenin yıkılması demektir ki buna ağalar karşı çıkar. Bizim siyasetçiler de ağalardan oy aldığı için bunu yapamaz. Şeyh şıh düzenini yıkmak lazım ama bizim siyasetçiler din üzerinden oy aldıkları için bunu da yapamaz. Cehaleti kaldırmak lazım, bu kimsenin işine gelmez. Aslında bu bir trajedidir. Halkımızın çaresizliği ve şehitlerimizin kanı üzerinden bu trajedi oynanır. Gün gelecek Atatürk’ün devrimlerini yurt sathına yayacak bir ulusal iktidar bu sorunları çözecektir.

17) Emekli olduktan sonra; gerek yazdığınız kitaplarla, gerek çıktığınız televizyon izlenceleriyle, gerekse de TUSAM bünyesinde yazdığınız makalelerle vatana ve millete hizmete devam ediyorsunuz. Sizi ilerleyen zaman içerisinde, -bu hizmet çerçevesinde- başka kulvarlarda da görebilecek miyiz¿?

Tek dileğim ölmeden önce çocuklarımıza insanların insanca yaşadığı güvenli ve huzurlu bir ülke bıraktığımızı görmektir. Bu uğurdaki çalışmalarımızı her alanda sürdüreceğiz.

18) TUSAM ve Türkiyem Topluluğu'nun düzenlediği açık oturum, konferans ve sempozyumlar devam edecek midir¿? Siz bu etkinliklerde karşımıza çıkmaya devam edecek misiniz¿? Bu etkinliklerdeki televizyon yayını devam edecek midir¿?

Bu çalışmalar devam ediyor. TUSAM çalışanı olarak bu saydığınız alanlardaki çalışmalarımız da devam ediyor ve edecektir.

19) Avrupa Birliği'mi, Avrasya Birliği mi¿? Neden¿?

Sorunu ulusal çıkarlar boyutunda ortaya koyduğumuz zaman sabit bir fikir ya da yönde hareket etmenin yanlış olacağını söylemek mümkündür. Türkiye’nin ulusal çıkarları vardır ve bu çıkarların gereği doğrultusunda ilişkiler hangisi ile sürdürülmeyi gerektiriyorsa o yönde adımlar atılmalıdır.

20) Yeni bir kitap daha yazacak mısınız¿? Yazacaksanız, bunun konusu belli midir, hangi zaman zarfında bu kitap biter¿?

Mevcut siyasi zihniyet Türkiye’de hüküm sürdüğü sürece terörün bitmesi olası değildir. Bizler terörün doğduğu yıllarda göreve başlamış, zirveye ulaştığı dönemlerde sorumluluk isteyen makamlarda görev yapmış ve 1 ve 2. Körfez savaşlarına ve politikalarına tanık olmuş kişileriz. Türkiye’de terörle mücadele “dağdaki teröristi yok etmek” çizgisini daha şimdilerde aşmaya başlamıştır. Terör ilk başta belirttiğim küresel projelerin bir ayağıdır. Bu projeleri etkisiz kılacak stratejiler geliştirilemezse dağdaki teröristle mücadele asla sonuç getirmeyecektir. Çok şehit verdik ve bu yolda çok acılar çektik. Yaşadıklarımızdan yola çıkarak bir kaç satır daha yazabilir ve de bu mücadeleye bu yolla bir katkıda bulunabilirsek ne mutlu bize.

Zor bir dönemdeyiz. Terör örgütü Irak’taki yuvalarında. Avrupa desteği artarak devam ediyor. Ağustos ayında TSK’nin komuta değişimi var. Anayasa Mahkemesinde kapatma davası sürüyor. Geldiğimiz noktada terörün devam edeceği aşikâr. Şimdi yazmaya başlayabilirsek, bu gelişmeleri de kapsayacak güncel bir kitap ancak Ekim 2008’de ortaya çıkar.

21) Günümüzde internetin önemi nedir¿? İnternet sitemizi nasıl buldunuz¿?

İnternetle biz çok geç tanıştık. Ama iyi kullanılırsa doğru bilgiye ulaşmanın en kısa yolu olduğunu gördük. Zaman kazandırıyor, etkin iletişim sağlıyor, en uzaktaki bilgiyi en yakına getiriyor, doğru kullanımı ile her alanda ve her insana fayda sağlayacak bir özelliği var. Çocuklarımı bu konuda iyi eğitmeliyiz.

İnternet sitenizi inceledim. Oldukça geniş bir haber yelpazesi var. Tartışma konuları iyi seçilmiş. Faydalı olduğunu düşünüyorum.

Okurlara son sözümüz şudur; ülkemize, cumhuriyetimize ve insanımıza sahip çıkalım ve koruyalım. Bu ülke varsa biz varız, biz var isek bu ülkede her daim var olacaktır.


Ricamızı geri çevirmeyip sorduğumuz sorulara vakit ayırıp cevap veren Sayın SARIZEYBEK'e teşekkürlerimizi sunarız.

Güncel Meydan Yönetimi

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 20, 2008 19:43
gönderen tuba
Sayın Erdal SARIZEYBEK'e yoğun çalışmaları içerisinde vakit ayırıp değerli görüşleriyle sorularımıza cevap verdiği için ve ayrıca Güncel Meydan Yönetimi'ne de bu çok değerli röportajın hazırlanıp sunulmasındaki emeklerinden dolayı çok teşekkür ederim...

Röportajla ilgili olarak konuşmak gerekirse ben 19. soru ve cevap üzerinde biraz durmak isterim. "Avrupa Birliği' mi, Avrasya Birliği mi¿? Neden¿? " sorusuna Sayın Erdal Sarızeybek'in verdiği cevabın temelinde haklı olarak bizim "ulusal çıkarlarımız" yeralmakta fakat ben Avrupa Birliği'nin "ulusal çıkarlarımız" açısından önemini pek kavramış değilim maalesef. Tabii ki sabit bir fikrin Türkiye'ye hiçbir zaman fayda getirmeyeceği görüşüyle ve her zaman dengeli bir siyaset izlenmesi görüşü ile hem fikirim. Fakat Sayın Sarızeybek'in düşündüğü ve ulusal çıkarlarımızla örtüşen Avrupa Birliği nasıl bir Avrupa Birliği'dir?

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 20, 2008 20:24
gönderen Erdal Sarızeybek
tuba yazdı: Sayın Sarızeybek'in düşündüğü ve ulusal çıkarlarımızla örtüşen Avrupa Birliği nasıl bir Avrupa Birliği'dir?

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ULUSLARIN KARŞILIKLI ÇIKARLARI TEMELİNDE YÜRÜTÜLÜR YA DA YÜRÜTÜLMELİDİR. AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİMİZDE ULUSAL TAVIR ALMAMIZ GEREKLİ DURUMLARDA TAVRIMIZI KOYARIZ VE GERİ ADIM ATMAYIZ, GERİSİNİ BİZ DEĞİL ONLAR DÜŞÜNECEK. SÖYLEMEK İSTEDİĞİM BUYDU.

BUGÜNKÜ SİYASİ ZİHNİYET NERDEYSE BİR AMERİKALI ÇAVUŞA TESLİM OLMUŞ DURUMDA, DIŞ POLİTİKADA BARZANİ'YE BİLE TESLİM OLMUŞ DURUMDA. BU SİYASİ ZİHNİYETİN AB İLİŞKİLERİ ULUSLARARASI İLİŞKİ DEĞİL, TEK TARAFLI TESLİM OLMUŞ BİR SÖMÜRGE İLİŞKİSİ. SIRF İKTİDARDA KALABİLMEK İÇİN TÜRK ULUSUNU BAŞKA MİLLETLER ÖNÜNDE KÜÇÜK DÜŞÜRÜYORLAR VE NE ACIDIR Kİ BU SİYASİ ZİHNİYET BİZİM HÜKÜMETİMİZ OLDUĞU İÇİN BİZ DE KÜÇÜK DÜŞÜYORUZ.

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 20, 2008 21:55
gönderen tuba
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ULUSLARIN KARŞILIKLI ÇIKARLARI TEMELİNDE YÜRÜTÜLÜR YA DA YÜRÜTÜLMELİDİR. AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİMİZDE ULUSAL TAVIR ALMAMIZ GEREKLİ DURUMLARDA TAVRIMIZI KOYARIZ VE GERİ ADIM ATMAYIZ, GERİSİNİ BİZ DEĞİL ONLAR DÜŞÜNECEK. SÖYLEMEK İSTEDİĞİM BUYDU.

BUGÜNKÜ SİYASİ ZİHNİYET NERDEYSE BİR AMERİKALI ÇAVUŞA TESLİM OLMUŞ DURUMDA, DIŞ POLİTİKADA BARZANİ'YE BİLE TESLİM OLMUŞ DURUMDA. BU SİYASİ ZİHNİYETİN AB İLİŞKİLERİ ULUSLARARASI İLİŞKİ DEĞİL, TEK TARAFLI TESLİM OLMUŞ BİR SÖMÜRGE İLİŞKİSİ. SIRF İKTİDARDA KALABİLMEK İÇİN TÜRK ULUSUNU BAŞKA MİLLETLER ÖNÜNDE KÜÇÜK DÜŞÜRÜYORLAR VE NE ACIDIR Kİ BU SİYASİ ZİHNİYET BİZİM HÜKÜMETİMİZ OLDUĞU İÇİN BİZ DE KÜÇÜK DÜŞÜYORUZ.


Sayın Sarızeybek, öncelikle aramıza hoşgeldiniz. Katılımınızla bizleri çok mutlu ettiniz.

Yanıtınız için de ayrıca teşekkür ederim. Aslında ben de bugünkü siyasi zihniyet hakkındaki görüşlerinize katılıyorum pek tabii. Fakat benim de belirtmek istediğim bu "onursuz sürecin" sadece bugünkü iktidarla sınırlı olmadığıdır. Yani Türkiye'nin 19. yy sömürgeciliği ve Tanzimat'a çok benzer şartlar içerisine sokulup ulusal menfaatlerini savunamayan ve adeta bir yarı-sömürge durumuna getirilmesinde önceki iktidarların da hakları yenmeyecek kadar çoktur. Ne var ki son iktidar -diğerlerinden farklı olarak- bunu iyice eline yüzüne bulaştırmış durumdadır. Ben şahsen Avrupa ile Türkiye'nin ekonomik, sosyal, tarihsel gerçeklerinin, toplumsal yapılarının ve ihtiyaçlarının birbirinden çok farklı olduğundan dolayı Avrupa'nın hiç bir zaman Türkiye'ye AB yapısı içerisinde karşılıklı ulusal çıkarların savunulduğu bir "eş aktör" statüsü vermeyecekleri kanısındayım.

İletiGönderilme zamanı: Cum Haz 20, 2008 22:48
gönderen Erdal Sarızeybek
tuba yazdı:
Ben şahsen Avrupa ile Türkiye'nin ekonomik, sosyal, tarihsel gerçeklerinin, toplumsal yapılarının ve ihtiyaçlarının birbirinden çok farklı olduğundan dolayı Avrupa'nın hiç bir zaman Türkiye'ye AB yapısı içerisinde karşılıklı ulusal çıkarların savunulduğu bir "eş aktör" statüsü vermeyecekleri kanısındayım.

GÜNÜMÜZDE DÜŞMANA DÜŞMAN DENMİYOR; MÜTTEFİK, DOST VE KARDEŞ, TARİHİ VE KÜLTÜREL BAĞI OLAN İKİ ÜLKE GİBİ DİPLOMATİK DİLLER KULLANILIYOR.

AB BİZİM MÜTTEFİKİMİZDİR, DOST VE KARDEŞ ÜLKELERDİR, TARİHİ VE KÜLTÜREL BAĞLARIMIZ VARDIR BU NEDENLE AB İLE İLİŞKİLERİMİZ KARŞILIKLI ÇIKARLAR AMA TÜRK ULUSUNUN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA SÜRDÜRÜLMELİDİR. SÜRDÜRMEZLERSE NE YAPALIM, ÇARELER TÜKENMEZ.

TÜRK'Ü TÜRK YAPAN ONLAR DEĞİL, BİZİZ, ATALARIMIZ, TARİHİMİZ, DEĞERLERİMİZ, VARLIĞIMIZ. GÜÇLÜ OLAN BİZİZ AMA YETER Kİ GÜCÜMÜZÜ BİLİP GEREKTİĞİNDE KULLANALIM.

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 21, 2008 0:11
gönderen Ram
tuba yazdı:
Ben şahsen Avrupa ile Türkiye'nin ekonomik, sosyal, tarihsel gerçeklerinin, toplumsal yapılarının ve ihtiyaçlarının birbirinden çok farklı olduğundan dolayı Avrupa'nın hiç bir zaman Türkiye'ye AB yapısı içerisinde karşılıklı ulusal çıkarların savunulduğu bir "eş aktör" statüsü vermeyecekleri kanısındayım.

GÜNÜMÜZDE DÜŞMANA DÜŞMAN DENMİYOR; MÜTTEFİK, DOST VE KARDEŞ, TARİHİ VE KÜLTÜREL BAĞI OLAN İKİ ÜLKE GİBİ DİPLOMATİK DİLLER KULLANILIYOR.

AB BİZİM MÜTTEFİKİMİZDİR, DOST VE KARDEŞ ÜLKELERDİR, TARİHİ VE KÜLTÜREL BAĞLARIMIZ VARDIR BU NEDENLE AB İLE İLİŞKİLERİMİZ KARŞILIKLI ÇIKARLAR AMA TÜRK ULUSUNUN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA SÜRDÜRÜLMELİDİR. SÜRDÜRMEZLERSE NE YAPALIM, ÇARELER TÜKENMEZ.

TÜRK'Ü TÜRK YAPAN ONLAR DEĞİL, BİZİZ, ATALARIMIZ, TARİHİMİZ, DEĞERLERİMİZ, VARLIĞIMIZ. GÜÇLÜ OLAN BİZİZ AMA YETER Kİ GÜCÜMÜZÜ BİLİP GEREKTİĞİNDE KULLANALIM.


Sayın SARIZEYBEK, öncelikle hoş geldiniz, müteşekkiriz.

Ben, Tuba arkadaşıma bu konuda katılıyorum, ayrıca size de katılıyorum. Yalnız, AB ile ilişkiler ile AB üyeliği arasındaki büyük farkı da irdelemek gerekir. AB ile elbette çıkarlarımızı koruyarak ilişkiler sürdürülebilir. Ama yalnızca ilişki... Yüzyıllardan beri süre gelen iki taraflı "kuyruk acıları" varken, üyeliği düşünmek dahi, bu ülke tarihine, insanına ve geleceğine vurulan bir baltadır diye düşünüyorum. Yalnızca tarihsel gelişmeler değildir sorun. Bugün bu iktidarsız sözde iktidar, bu kadar teslimiyetçi iken, AB'ye alenen: "Gel beni koru, ülkeme saldır!" derken, AB'nin de buna dört elle sarılmasını gözardı edemeyiz.

Ayrıca AB & pekaka ilişkisini, bugün Türkiye'de en iyi bilenler arasında yer alıyorsunuz. Ermeni meselesinde AB, terör de AB, Kıbrıs'ta AB, İçişleri'nde AB, Dışişleri'nde AB... Ortakları ABD, İsrail, sermaye sahipleri, dünyaca ünlü sivil toplum kuruluşları, dünya çapında büyük bazı sendikalar ve başta Diaspora Lobisi (Yahudi Lobisi) olmak üzere çeşitli lobiler...

Bu kadar tezat ve olumsuzluk varken, AB üyeliğinin bir mantığını görememekteyim.

Özetle; Milli bir iktidar, AB'ye haddini bildirir, ilşkilerimizde çıkarlarımız korunuz. Ancak AB üyesiyseniz, onların kurallarına uymak zorundasınız -ki milli bir iktidar da bu hâl ve şartlarda oluşmaz. Ayrıca ülkemiz, AB'ye ihanet içindeki bir iktidar ile bile alınmıyorken, milli bir hükümetle asla alınmaz, alınmayacaktır. Esasen milli bir iktidar da üyeliği aklından dahi geçirmez. Sayın AVAR'ın AB ile ilgi çalışmaları ise, düşüncelerimizi doğrulamaktadır.

Sizin dediğiniz gibi, ilişkileri çıkarlarımızı koruyarak sürdürmektir doğru olan...

Üyelik mi¿? Asla, kat'a, zinhar.

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 21, 2008 2:12
gönderen Türk-Kan
Sayin Erdal Sarızeybek, yogun calismalariniz arasinda ricamizi kirmadiginiz icin cok tesekkür ederiz. Sizi aramizda görmekten cok mutluyuz. Hos geldiniz.

AB mevzusunda ben de tuba ve Ram arkadasim gibi düsündügümü belirtmek istiyorum. 27 yildir AB'nin tam göbeginde yasiyorum (Almanya). Avrupa Birligi ayni zamanda bir kültür ve din birligi. Her ne kadar farkli tebalari olsa da ortak tarihleri; ayri mezheplerden de olsa ayni dinleri var. Bu birlige dahil olmaya ilk evvela bu sebepten karsiyim. Güclü bir Türkiye olarak elbette AB ile iliski icinde olalim. Ama ülkemin Basbakan'inin (nam-i diger BOP Es-Baskani'nin) ve bugün Cankaya'da oturan Zat'in Papa V. Sixtus'un heykelinin önünde (üstelik, tarihte Türklere, Müslümanlara düsmanligi ile en ünlü papalardan biri) attiklari imza benim bir Türk vatandasi olarak onurumu incitmistir. Ama Tansu Ciller'in imzaladigi ve Osmanli'nin cöküsünü hazirlayan Baltalimani Anlasmasi ile inanilmaz benzerlikler tasiyan Gümrük Birligi Anlasmasi, ülkemin bugününü, yarinini calmaktadir.

Ihanet uzun süredir kesintisiz devam etmektedir.

AB Anayasasi'nda bile hala anlasamayan Avrupa Birligi ülkelerinde bir halk oylamasi yapildiginda ortaya cikacak gercek, AB vatandaslarinin da Türkiye'nin üyeligine karsi oldugudur. Ülkemiz icin en sagliklisi, tam üyelik, imtiyazli ortaklik gibi safsatalarla daha fazla vakit kaybetmek yerine, Türkiye'nin cikarlari dogrultusunda bir dis politika belirlemektir. Ama bunu basaracak "milli irade" ufukta görünmedigi icin bu ancak isbirlikcilere karsi sürdürülen II. Milli Mücadele sona erdiginde mümkün olacaktir.

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 21, 2008 13:24
gönderen Erdal Sarızeybek
Türk-Kan yazdı: Ülkemiz icin en sagliklisi, tam üyelik, imtiyazli ortaklik gibi safsatalarla daha fazla vakit kaybetmek yerine, Türkiye'nin cikarlari dogrultusunda bir dis politika belirlemektir. Ama bunu basaracak "milli irade" ufukta görünmedigi icin bu ancak isbirlikcilere karsi sürdürülen II. Milli Mücadele sona erdiginde mümkün olacaktir.

Ihanet uzun süredir kesintisiz devam etmektedir.


Sizlerle aynı görüş ve düşünce içerisindeyim. Bugünkü siyasi zihniyet üçlü küresel tuzağın bir parçası olarak "AB üyelik süreci" adı altında ihanetlere zemin hazırlamaktadır. Bu aşamada yapaılacak en doğru hareket AB ve Gümrük Birliği ilişkilerini askıya alıp Kıbrıs'ın ilhakı konusunu gündeme taşıyıp öncelikle Türkiye Cumhuriyetinin tarihi binlerce yıla dayanan güçlü ve ciddi bir devlet olduğunu bunlara hatırlatmak gerekmektedir ama hangi irade ile!

İhanetin ikinci perdesi Irak'tadır, Barzani'ye dikkat edelim.

Sonuç olarak, bu siyasi zihniyet üçlü küresel projenin bir parçasıdır, bu zihniyetle bir yere varılamaz, sizin de belirttiğiniz gibi, makalelerimize konu olan Ulusal Harekat başlatıldığında şimdi sorun gibi görünenlerin hepsi bir bir çözülecektir.

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 21, 2008 19:02
gönderen Panzehir
Sayın Sarızeybek, röportaj teklifimizi geri çevirmeyip bizleri onurlandırdığınız için teşekkür ederiz.

Müsadenizle bir sorum var.

Biliyoruzki bu ülkenin şu sıralar temenni kaldırabilecek hali bulunmamaktadır. Irak'ın kuzeyine yeniden ve daha kapsamlı bir harekatın yapılacağını ifade ettiniz. Bu söyleminiz sizin temenniniz mi yoksa bu konuda bir bilginiz mi var?

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 21, 2008 19:39
gönderen Erdal Sarızeybek
Mehmet.. yazdı: Irak'ın kuzeyine yeniden ve daha kapsamlı bir harekatın yapılacağını ifade ettiniz. Bu söyleminiz sizin temenniniz mi yoksa bu konuda bir bilginiz mi var?

DAHA DÜN YÜKSEKOVA POLİS LOJMANLARINA SALDIRDI TERÖRİSTLER. BİR ÖNCEKİ GÜN ZAP ALANINDA GÖRÜNTÜ VERDİLER. ONDAN ÖNCEKİ GÜN AKTÜTÜN KARAKOLUNA SALDIRDILAR. TERÖRİSTLER NEREDE: ZAP, AVAŞİN, BASYAN VE HAKKURK'TA. BİZ NERDEYİZ, SAYDIĞIM BU YERLERİN HEMEN KUZEYİNDE ŞEMDİNLİ-ÇUKURCA-ŞIRNAK HATTINDA. TERÖRİSTLER BİR NEFES KADAR YAKIN BİZE. BİZ VURMAZ İSEK ONLAR GELİP VURACAK, BUNU HERKES ANLIYOR ARTIK.

ŞİMDİ, BUNU BEN GÖRÜYORUM, SİZ GÖRÜYORSUNUZ, HALK GÖRÜYOR, ORDUMUZ GÖRÜYOR.
BUNUN ANLAMI NEDİR?
BU ALANLARA HAREKAT YAPILACAKTIR, ANLAMI BUDUR.
NE ZAMAN?
ORDUMUZ EN UYGUN ZAMANI TAYİN VE TESPİT ETTİĞİ ZAMAN, BİZ SÖMÜRGE ORDUSU DEĞİLİZ, PEŞMERGE DE DEĞİLİZ, BİZ MUSTAFA KEMAL'İN, BİZ TÜRK MİLLETİNİN ORDUSUYUZ.

DUVARDAKİ HOROZ RESMİNİN ALTINA" BU HOROZDUR" DİYE YAZMANIN ANLAMI YOK,
ÇÜNKÜ HOROZ HER YERDE HOROZDUR( OSMAN PAMUKOĞLU'NDAN BİR ALINTI).

İletiGönderilme zamanı: Cmt Haz 21, 2008 22:50
gönderen erenus
Sayin Erdal Sarızeybek, katılımınız için çok teşekkür ederiz.

Benim de bir sorum olacak.

Tankları ve tüfekleri üretiyor olsak bile yazılımını; yani kontrol sistemlerini kendimiz yapamadığımız sürece, bu cihazların tam olarak bize ait olduğunu söyleyebilir miyiz ?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 22, 2008 13:25
gönderen Erdal Sarızeybek
erenus yazdı:Tankları ve tüfekleri üretiyor olsak bile yazılımını; yani kontrol sistemlerini kendimiz yapamadığımız sürece, bu cihazların tam olarak bize ait olduğunu söyleyebilir miyiz ?


ÜLKE GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ SORUMLU MAKAMLARI İŞGAL EDEN İNSANLARIN BI KONU ÜZERİNDE ÇOK DÜŞÜNMELERİ GEREK. GERÇEĞİN NE OLDUĞUNU BİZ DE BİLMİYORUZ AMA BİLDİĞİMİZ, BU TÜR SİLAHLARIN YAZILIMLARI BAŞKALARININ ELİNDE OLDUĞU ZAMA, BU KONTROL GÜCÜNE SAHİP OLANLARIN KOLAYLIKLA HEDEFİ DEĞİŞTİRECEĞİNİ YA DA VURMAK İSTEDİĞİNİZ HEDEFİ ALGILAMAYACAĞINI BİLİYORUZ. ÖNEMLİ BİR KONU. BU KONUYU ARTIK GÜNDEME TAŞIMANIN ZAMANIDIR.

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 22, 2008 14:24
gönderen Türk-Kan
Sayin Sarızeybek, Prof. Dr. Yalcin Kücük'ün sIklIkla dile getirdigi "Musul'u almazsak Diyarbakir'i veririz" tezinde sizce dogruluk payi var mi?
Irak'in kuzeyinde oldu bittiye getirilmek istenen Kürt devleti 1926 Ankara Antlasmalari'ni aleni ihlal ettigi halde bu ülkeyi yünetenlerin vaziyete sessiz kalmalari hatta bu olusumun mimarlik projesinin Es-Baskani olduklarini vurgulamari vatana ihanet degilse biri bize lütfen vatana ihaneti tarif etsin....

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 22, 2008 17:28
gönderen Erdal Sarızeybek
Türk-Kan yazdı:Sayin Sarızeybek, Prof. Dr. Yalcin Kücük'ün sIklIkla dile getirdigi "Musul'u almazsak Diyarbakir'i veririz" tezinde sizce dogruluk payi var mi?
Irak'in kuzeyinde oldu bittiye getirilmek istenen Kürt devleti 1926 Ankara Antlasmalari'ni aleni ihlal ettigi halde bu ülkeyi yünetenlerin vaziyete sessiz kalmalari hatta bu olusumun mimarlik projesinin Es-Baskani olduklarini vurgulamari vatana ihanet degilse biri bize lütfen vatana ihaneti tarif etsin....


DİLE GETİRİLMEYEN BİR KONU, BİR ÇOK KEZ DİLE GETİRDİK AMA DESTEK GÖRMEDİK, YANLIZ KALDIK.

ŞİMDİ BURADA TEKRAR EDİYORUM:
Bugün Anayasa’da geçen vatana ihanet suçunu açıklayan bir kanun yoktur çünkü var olan kanun 91’de Özal zamanında kaldırılmış ve yerine çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu bu suça ilişkin bir hüküm getirmemiştir. Kaldırılan kanunun özelliği dinin siyasete alet edilmesinin vatana ihanet sayılacağını hükme bağlamış oluşudur. Örneğin bir siyasi parti için laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak demek, dini siyasete alet etmek için parti kurmak demektir. Eskiden bunun adı vatana ihanet idi şimdi ise kapatma davasına konu olan bir suç oldu.

Vatana İhanet suç ve kavramı tüm demokratik ülkelerde vardır. Bu suç ve kavramı casusluk ve Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak suçlarından ayırmak gerekmektedir. Çünkü bir ülkenin gizli sırlarını başka ülkeye verirseniz bunun adı casusluk olur. Başbakan sıfatıyla bir ülkenin kaynaklarını yok pahasına başka ülkelerinin hizmetine verirseniz bu görev ve yetkiyi kötüye kullanmak olur. Ama siz Bakan ya da Başbakan olarak bir ülkenin ulusal çıkarlarını yok sayarak başka ülkelerin ulusal çıkarlarına hizmet ederseniz bunun adı Vatana İhanet olur. Örneğin Kıbrıs, Türk milletinin hayati ulusal çıkarlarının bulunduğu bir yerdir. KKTC’nin tanınmasını sağlamak ulusal çıkarımızdır. Ama siz kalkar da bunu yapmak yerine güneydeki Rumları bir devlet olarak tanırsanız bu bize göre vatana ihanet olur.

Eğer ki Atatürk zamanındaki gibi bir Vatana İhanet Kanunu gibi bir kanun şimdi olsaydı, kendisine bey diyen bir çok kişi bu kanun kapsamında yargılanıyor olacaktı.


HAL BÖYLE İKEN, BİR CUMHURİYET SAVCISININ ORTAYA ÇIKARAK KONUYU HUKUKİ BOYUTLARIYLA İNCELEYİP GÜNÜN BAŞBAKANI ERDOĞAN VE DIŞİŞLERİ BAKANI HAKKINDA VATANA İHANET SUÇUNDAN SORUŞTURMA YAPMASINI KİM ENGELLEYEBİLİR!

AYNI DÜŞÜNCEDEN HAREKETLE BİR CUMHURİYET SAVCISININ ORTAYA ÇIKIP BU SUÇUN DOKUNULMAZLIK KAPSAMINDA OLMADIĞINI İLERİ SÜRÜP DOĞRUDAN YARGILAMAYA SEVKETMESİNİ KİM ENGELLEYEBİLİR!

GENE AYNI MANTIKLA, ASLAN GİBİ ASLAN BİR HAKİMİN ORTAYA ÇIKIP ELDE MEVCUT DELİLLERİN IŞIĞI ALTINDA BAŞBAKAN ERDOĞAN VE DIŞİŞLERİ BAKANI HAKKINDA TUTUKLAMA MÜZEKKERESİ VERMESİNİ KİM ENGELLEYEBİLİR!

BİZİM DÜŞÜNCEMİZİE GÖRE, GÜNEYDEKİ RUMLARI DEVLET OLARAK TANIMAK VATANA İHANETTİR.
IRAK'A MÜDAHALE ETMEYECEĞİZ DİYEREK ABD'YE GARANTİ VERMEK VATANA İHANETTİR.

IRAK KUZEYİNDE BARZANİ'Yİ TANIMAK VATANA İHANETTİR.

BU SİYASİ ZİHNİYETİN DAHA ÇOK SUÇU VAR, ASLAN GİBİ ASLAN BİR HUKUKÇUNUN ORTAYA ÇIKIP DEĞERLENDİRME YAPMASI SONUCU DAHA ÇOK VATANA İHANET SUÇLARI ÇIKAR BUNLARIN AMA KİM ÇIKACAK, KİM SÖYLEYECEK, KİM ADALETİ HAREKETE GEÇİRECEK, KİM; TÜRK ADALETİ!

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 22, 2008 17:47
gönderen Türk-Kan
Hiyanet-i Vataniye Kanunu'nu kaldirmak Naksibendi Özal'in "görevlerindendi" sanirim. Aslan gibi aslan hukukcularimizin varligina inaniyoruz fakat özellikle son günlerde ayyuka cikan "telekulak" vakalarinin amacinin özellikle dürüst ve namuslu calisan bürokratlara gözdagi vermek icin oldugu apacik ortada. Istihbarat birimlerinin icine cöreklenmis "F" tipi yapilanmadan, ki Semdinli davasinda bu cemaatin cumhuriyet savciligina kadar sizdigini gördük, nasil kurtulabiliriz? Bu noktaya parmak basan cumhuriyet sehidimiz Doc. Dr. Necip Hablemitoglu'nun katilleri hala elini kolunu sallarak gezmektedir.