1. yüz (Toplam 1 yüz)

'İçerden' kurulan tuzak

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ara 31, 2008 21:52
gönderen Türk-Kan
Cumhuriyet / Strateji

"Türkler özür diledi" izlenimi yaratılmaya çalışılıyor…

'İçerden' kurulan tuzak

Cavid VELİEV

TUSAM Kafkasya ve Yakındoğu Masası

cveliev@tusam.net


Türkiye Ermenistan’la ilişkileri geliştirmek adına güven yaratıcı ve ılımlı mesajlar vermeye çalışırken karşı tarafın saldırılarına maruz kalmaktadır. Türkiye’nin bu yaklaşımı Ermenistan’da ve Ermeni diasporasında “Türkiye’yi tavize zorluyoruz” düşüncesinin hakim olmasına neden olmaktadır. Ermenistan’la yakınlaşmak adına Türkiye bir adım daha atmayı planlarken Ermenistan Türkiye’ye baskılarını artırmaktadır. Bir taraftan Türkiye ile normal ilişkiler kurmadan Türkiye’ye baskı yapmaya çalışan Ermenistan diğer taraftan Türkiye’deki bağlantıları aracılığıyla içten baskı yapmaya çalışan Ermeni diasporası Türk yetkililerin bu iyi niyetinden kendi lehlerinde faydalanmaya çalışmaktadırlar.

ERMENİSTAN BASKI YAPIYOR

Kasım 2008’de Türkiye’yi ziyaret eden Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbandyan’ın İstanbul’daki Ermeni kilisesinde basına kapalı yaptığı toplantı ve Türkiye’deki Ermeni kiliselerinin durumuyla ilgili görüşlerini açıklaması baskıların başladığını göstermektedir. Bu bölgede çevre ülkelerindeki azınlıkları dış politika aracı haline getiren iki ülke var. Biri İran diğeri ise Ermenistan’dır. Çevre ülkelerdeki azınlıkların Ermenistan dış politikası açısından önemli bir baskı aracı olduğunu dikkate aldığımız zaman önümüzdeki süreçte Ermenistan’ın Türkiye’deki Ermeni azınlıkla daha iyi ilişkiler geliştireceği ve bunu dış politika aracı olarak kullanacağı tahmin edilmektedir. Zaten Ermenistan’da yeni kurulan diaspora bakanlığının ana amaçlarından biri de budur. Mevcut aşamada Türkiye’deki Ermeni cemaati üzerinden “önkoşulsuz” sınırların açılması çalışmaları yürütülmektedir. Fakat sınırların açılmasından sonra daha farklı teklifler gündeme gelebilir.

Ermenistan çevre ülkelerdeki (Türkiye, Azerbaycan, İran ve Gürcistan) Ermeni eserlerinin korunmasına karşı hassas davranırken aynı hassasiyeti Ermenistan’daki Türk eserlerine karşı göstermemektedir. Başkenti Erivan’da Türkler tarafından yapılan beş camiden dördünü yıkan ve sonuncunun ise restorasyonunu İran’a veren bir ülkenin dışişleri bakanının tarih eserlerinin korunması adına iddiada bulunması ikiyüzlülük olsa gerek. Ayrıca işgal ettikleri Azerbaycan topraklarında Türklerin izini silmek için bütün tarihi eserleri yakıp yıkan camileri ahıra çeviren, yer isimlerini değiştiren Ermenistan, BM gözlemcilerinin bu tarihi eserleri tespit etmek için bölgeyi ziyaretine izin vermemektedir. Maalesef hiçbir Türk yetkili Ermenistan’a karşı ne tarihi eserler ne Ermenistan’da yaşayan Türk azınlık konusundan bahsetmemektedir. Ermenistan’daki Türk eserlerinin korunması için Türkiye ve Azerbaycan arasındaki işbirliği Ermenistan’ı tavize zorlayabilir.

HAZIMSIZ ‘AYDINLAR’

Bir grup öğretim görevlisi ve gazeteci 15 Aralık’tan itibaren “Ermenilerden özür diliyoruz” kampanyası başlattı. Kampanya için bir de bildiri hazırlayan bu grup, “Ermenilerin 1915’de yaşadığı trajedi ve yıllardır bu trajedinin Türkiye’de yanlış okutulduğu veya üstü kapatıldığı” iddiasıyla Ermenilerden özür diliyorlar. Her şeyden önce bu gruptan bazılarının sık sık yurt dışından Ermeni diasporası temsilcilerini Türkiye’deki konferanslara davet etmeleri bunların Ermeni diasporası ile yakın ilişkisini ortaya koymaktadır. Düzenledikleri konferanslara zıt görüşten olanları davet etmemeleri ve hatta karşıt görüştekilerin sorularına yanıt vermemeleri bu öğretim görevlilerinin “objektifliğini” ortaya koymaktadır. Hatta derslerinde bile kendi görüşlerini paylaşmayan öğrencilerin konuşmasına izin vermedikleri bilinen gerçeklerdir. Demokrat ve özgürlükçü düşüncelerin “tartışmasız” savunucuları olan öğretim görevlilerinin zıt görüşlere karşı tahammülsüzlüğü Ermenistan konusundaki düşüncelerinden dolayı bazı öğrencilere ders vermeme alışkanlığına neden olmaktadır. Kendi görüşlerinden olmayanları ötekileştiren bu “aydınlar” kendilerini seçkin, aydın ve objektif akademisyen olarak lanse ederken, karşıt görüşleri muhafazakar, geri kafalı, barış ve kardeşlik düşmanı gibi bütün olumsuz tanımlamalarla lekelemek istemektedirler.

Bir etnik azınlıklar toplantısında bile Ermenistan’da diğer etnik azınlıklara karşı yapılan baskı ve işlenen şiddetten bahsedilmesine izin vermeyen, Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusunda kendinin “aydınlığına” inan insanları yönlendirmeye çalışan birisinin bu açılımından adalet beklemek mümkün değildir. Özürcülerin “ikiyüzlü” düşüncelerine bizzat toplantılarda şahit olunmuştur. “Anadolu’da, Karabağ’da Ermeniler ne yaparlarsa yapsınlar haklılar”, tezi o özürcülerin kimliği hakkında şüpheler uyandırmaktadır. Ermenlerden özür dileyen bu grup her nedense Ermenilerin Anadolu ve Kafkasya’da yaptıklarını, ASALA’nın Türk diplomatları katletmelerini görmezden gelmektedirler. Ayrıca bu konuda dikkat çekici başka bir örnek ise 1915 olayları ve Ermenistan’la ilişkiler konusunda aynı düşünceye sahip birbirlerini tanıyan veya tanımayan şahısların genel olarak aynı söylemleri kullanmasıdır. Bu da bu söylemlerin belli çevreler tarafından servis edildiği şüphesini uyandırmaktadır.

İkinci olarak bu kampanyanın başlatılması zamanlama itibariyle de dikkat çekicidir. Kampanyanın zamanlaması açısından bazı tahminler şöyledir:

    Her şeyden önce bu grup Türkiye’de belli bir potansiyele ulaştıklarına inanarak kampanyada daha çok destek kazanabilecekleri düşüncesiyle kampanyaya başlayabilirler.

    Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasından rahatsız olan Ermeni diasporası bu şahıslar üzerinden bunu engellemek için Türkiye’de Ermenistan karşıtlığını körüklemek isteyebilir.

    Son dönemlerde Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasıyla 1915 olayları ile ilgili Ermeni tezlerinin gerilere düşeceğinden korkan bu grup ve arkasındakiler bu kampanya ile meselenin gündemden düşmesini önlemek isteyebilir.

    Abdullah Gül’ün Ermenistan ziyareti sonrası oluşan ortamda psikolojik üstünlük yakaladıkları düşüncesiyle bu fırsatı değerlendirmek isteyebilirler.
Bu kampanyanın, 1915 olaylarının Türkiye tarafından soykırım olarak tanınması için 300 Ermeni ‘seçkin’in Abdullah Gül’e mektup yazdığı döneme denk gelmesi manidardır. Bu olumsuz tahminlere karşılık bir de olumlu tahminde bulunarak tek taraflı düşünüyor eleştirisinden kurtulmuş olabiliriz. Türkiye-Ermenistan görüşmelerinin nedenlerinden biri de Türkiye’nin üçüncü taraflara (Fransa, ABD, İsviçre) “biz bu meseleyi Ermenistan’la görüşüyoruz siz karışmayın”, mesajını vermek istemesidir. Bu grup da bu meseleyi Türkiye içinde tartışmaya açarak yine üçüncü taraflara “biz bu meseleyi sivil toplum örgütleri veya “aydınlar” aracılığıyla kendi içimizde tartışıyoruz siz karışmayın” mesajını vermek istemeleri olabilir. Fakat imza kampanyasını başlatmak isteyen bu grubun Ermeni iddiaları konusunda genel tutumlarıyla bilindiği içinbu tür bir çıkış beklemek de ihtimal dışı olup sadece bir tahmindir.

İDEOLOJİK YAKLAŞIM

İmza kampanyası için hazırlanan bildiri başından kampanyanın objektifliğine gölge düşüren birkaç önemli husustan biridir. 1915 olayları ile ilgili ciddi tartışmalar olmasına ve sadece Ermenilerin değil Türklerin de trajedi yaşadığına dair ciddi deliller olmasına rağmen bu şahıslar karşıt görüşe yer vermediği gibi ileriye dönük böyle bir imkan da yaratmamışlar. Ayrıca bildirinin kendisi de çok karışık ve olaylarla ilgili çok da belirgin olmayan ifadeler içermektedir.

Bir yıllık uzun bir süreye yayılmış olması ve kampanyanın sanal ortamda başlatılması sonucun objektifliğine yönelik şüphe uyandırmaktadır. Sanal ortama açıldığı zaman bu kampanyaya sadece Türk vatandaşları değil diaspora Ermenileri ve Ermenistan da katılabilecektir. Bir özürcünün, “Bu metnin bir grup aydın, akademisyen ve sanatçıyla sınırla kalmasını istemiyoruz. Bu nedenle de internet üzerinden 1 yıl süreyle imzaya açık tutacağız”, ifadesi iddialarının tersine bu meselenin kendi görüşleriymiş gibi olmayacağını göstermektedir. Ermeni diasporası ve Ermenistan’ın desteği ile çıkan bu sonuç ise Türkiye adına çıkan sonuç olacaktır. Başlık “Özür Diliyoruz” olduğu için sonuçta da Türkler “soykırım” için özür diliyor şeklinde algılanacaktır. Daha sonraki yıllarda ise Türk milleti Ermenilerden özür diledi, Türkler soykırımı kabul ettiler, Türkler soykırım için özür dilediler, Türkiye de 1915’de soykırım yapıldığını kabul etti gibi başlıklar, makaleler, dipnotlarla karşılaşmak mümkün olacaktır. Bu durumda ise ne kadar insanın bu teze karşı olduğu veya bu kararın objektif ve bilimsel bir karar değil ideolojik siyasi bir sonuç olduğu belli çevreleri ilgilendirmeyecektir. Kısacası bu kampanya gerçek sonucu yansıtmaktan öte Türkiye’ye karşı yürütülen psikolojik savaşın bir parçasıdır.

Kampanyayı başlatan bu grup 1915 olaylarını gündeme taşımak için uzun zamandır çaba içindedir, makalelerinde, konferanslarında hatta milletvekili seçim çalışmalarında bile bu meseleyi gündeme getirmektedirler. “Bu mesele gündeme getirilmediği için özür diliyoruz” tezinden hareket ettiğimiz zaman bu konuda en son özür dileyecek insanların bu özürcüler olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bu “aydınların” bu adımlarının altında kendilerinin belirttiği gibi bireysel özür dilemek olduğu şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca bu grup 1915 olaylarından dolayı kendi adlarına defalarca özür dilediler. Dolayısıyla bu konuda eğer gerçekten özür dilenecek bir durum varsa bu grup bu görevini daha önceleri yerine getirmiş ve şu andaki amaçları bu kararı Türk milleti adına çıkarmaktır.

1915 olayları tartışmalı olduğu kadar Türk toplumunun bu konuda ne kadar hassas olduğu ve zaman zaman gençlerin bu konuda hazırlanan tuzaklara düştüğü de bilinmektedir. Bu gibi olaylar gençlerin kullanılmasına da zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin her konuda hassas olduğu dönemde bu tür bir kampanya başlatmak çeşitli provokasyonlara neden olabilir. Daha kampanya başlamadan Ermeni basını karalama kampanyasına başladı. İstanbul’da yayınlanan Ermeni gazetesi Agos’un Ermeni bölümünün editörü Bagrat Estukyan’ın Erivan’da gerçekleştirdiği basın toplantısında kampanyayı başlatanların milliyetçilerden tehdit aldığını ifade etmesi buram buram provokasyon kokan kampanyanın bir parçasıdır. Bu tür yaklaşımların Türkiye’de de artacağı gözlemlenecektir ki, bu da kampanyanın objektifliğini eleştirenleri diskalifiye etmeye yönelik bir davranıştır.

Diğer taraftan bu grup bu adımı burada bitirmeyecek ve ardından “Türkiye Ermenilere tazminat ödemeli”ye kadar götürecektir. Kampanyayı başlatan özürcülerden biri 2007 seçimlerindeki vaatlerinden bunu açık açık ifade etmektedir. Özürcünün kendi sitesinde yer verdiği “Laiklik, Kürtler, Ermeniler” başlıklı metininde konuyla ilgili şu ifadelere yer veriyor:“Lozan gereği hiçbir hukuksal sorumluluğumuz yok ama, sembolik bir jest olarak, bu vatandaşlarımızın o tarihte arkada bıraktıkları ve yağmalanmış emval-i metrukenin o tarihteki maddi karşılığı, tapu belgeleriyle 1 yıl içinde başvuracak ve başka alacakları kalmadığını beyan edecek yasal mirasçılarına ödenecektir.”



Cavid VELİEV - TUSAM Kafkasya ve Yakındoğu Masası, 22 Aralık 2008

Cumhuriyet / Strateji