1. yüz (Toplam 1 yüz)

Ateşi ve İhaneti Gördük – I

İletiGönderilme zamanı: Sal Kas 03, 2009 0:18
gönderen Oğuz Kağan
Ateşi ve İhaneti Gördük – I

Padişah Vahdettin, 24 Kasım 1918 tarihinde The Daily Mail muhabiri Ward Price’a şunları söyler: “İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ermenilerin öldürülmeleri kalbimi yaralamıştır. Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır.”

İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanlarından, Karadeniz Ordusu başkomutanı İngiliz General Milne, 16 Aralık 1918 tarihinde Hariciye Nazırı Mustafa Şerif Paşa ile görüşmüştür. Bu görüşmenin raporu şöyledir: “Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki umumun arzusu Britanya tarafından idare edilmekliğimizdir. Ülkemizin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ele alması için Britanya Hükümetinden istirhamda bulunarak, barışın beklenilmesi halinde geç kalınmış olacağını söyledi. Britanya memurlarının kontrol maksadıyla memlekete gönderilmesini ve Britanya subaylarının idareye yardımda bulunmalarını rica etti.“

Sadrazam Damat Ferit ile Padişah Vahdettin, İngiliz mandası isteyen bir öneri hazırladılar ve 30 Mart 1919 tarihinde İngilizlere sundular. İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Richard Webb, Londra’ya gönderdiği gizli belgede, Vahdettin adına Sadrazamın yaptığı bu ziyarette, “İngilizlerin istedikleri yerleri işgal etmesi, 15 yıl Osmanlıları koruması, Ermenistan’ın bağımsız olacağı, İngilizlerin maliyeyi kontrol etmesi gibi maddelerin yer aldığını ve Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye tamamen boyun eğdiğini” bildirmişti.

Refii Cevad Ulunay, 21 Mayıs 1919 tarihinde Alemdar gazetesinde şunları yazdı: “Türkler kendi güçleri ile adam olamaz. İngilizler elimizden tutup bizi kurtaracak.” 8 Eylül 1920 tarihinde de yine aynı gazetede şunları yazdı: “Yunanistan kısa zamanda Mustafa Kemal kuvvetleri denen çapulcuları tamamen tepeleyecektir.”

İngiliz Yüksek Komiseri olarak görev yapan Amiral Arthur Calthorpe, 6 Haziran 1919 tarihli raporunda şunlar yazıyordu: “Sadrazam Tevfik Paşa İngiltere ile gizli bir anlaşmaya varılarak Osmanlı Devleti’nin kalan ülkesinin birliğinin ve İngiltere’ye bağlılığının sağlanmasını istedi.”

Medrese Hocaları Derneği (Cemiyet-i Müderrisin), 26 Eylül 1919 tarihinde İkdam gazetesinde bir bildiri yayımlamıştır. Bildiri şöyledir: “”Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden korkak bir şekilde kaçmaktadırlar. Kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvayı Milliye adını veriyorsunuz? Utanmaz hainler, artık yetişir, yakamızı bırakın; allahın gazap ve laneti sizin üzerinizde olsun.. Şimdi barış imzalandı, Kuvayı Milliye belasının doğurduğu sonuçla galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik. Devletler şimdi bize, ‘Eğer Anadolu’da Kuvayı Milliye isyanını devam ettirir ve bastıramazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız’ diyorlar. Kuvayı Milliye eşkıyası ise İstanbul’u da elimizden çıkarmak ve memlekete son hizmet şeklinde, son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar.” Bu dernek Kasım 1919 tarihinde, adını İslamı Yüceltme Derneği olarak değiştirmiştir.

Başkanlığını şeyhülislam Mustafa Sabri’nin yaptığı İslamı Yüceltme Derneği’nin (Teal-i İslam Cemiyeti) 1920 yılı başlarındaki bildirisi şöyleydi: “Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlukat Ankara’dadır.”

Damat Ferit Hükümetinin Maarif ve Dahiliye Nazırı ve bugün medyada birçok torunu olan yazar Ali Kemal, 23 Nisan 1920 tarihinde Peyam-ı Sabah gazetesinde şunları yazmıştı: “Düşmanlar, Kuvayı Milliye’den bin kere daha iyidir.” 7 Ağustos 1920 tarihinde de şunları yazmıştı: “Ankara’dakilerin Yunanlılara hala meydan okumalarına çılgınlıktan başka bir sıfat verilemez. Yunanlılarla aramızda akılca da, ilimce de, kuvvet bakımından ve her açıdan bu kadar fark varken onlarla muhabereye girişilemez.”

Damat Ferit hükümetinin Adliye Nazırı Ali Rüştü, Yunan ordusunun Bursa ve Uşak’a doğru harekete geçmesi üzerine 12 Temmuz 1920 tarihinde şunları söylemişti: “General Paraskevopulos’un ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekata devam edecek olursa, birkaç haftada Ankara surları önünde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz. Bu ordu bizim ordumuzdur..”

Sevr anlaşmasını imzalayan heyetin içinde yer alan Maarif Nazırı ve Danıştay Başkanı Rıza Tevfik’in 1920 yılının sonlarında söylediği sözler şöyledir: “Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu’yu bu zararlı haşereden temizleyecektir. Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.”

Hariciye Nazırı Sefa Bey, 29 Ocak 1921 tarihinde İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold ile yaptığı görüşmede şunları söylemiştir: “Hükümet Ermenilere toprak verilmesini kabul ediyor.“

Bahriye Nazırı ve Sadrazam Salih Hulusi Paşa, 20 Ağustos 1921 tarihinde şunları söylemiştir: “İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.“

Ülkenin içinde bulunduğu bu şartlar altında, tüm ihanetlere ve engellemelere karşın Mustafa Kemal’in önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşımız, büyük bir zaferle sonuçlandı. Üç yüz yıldır dünyaya hükmeden emperyalist devletler, ilk kez yenildiler. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Kemalist ilke ve devrimlerle kısa sürede gelişerek, her alanda güçlü adımlar attı. Atatürk’ün ölümünden sonra, ülkemizi yönetenlerin bilerek ya da bilmeyerek hataları sonucunda yavaş yavaş emperyalist devletlerin kucağına düşürüldük. Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan 90 yıl sonra, Cumhuriyetimizin 86. yılını kutladığımız bu günlerde, ne yazık ki yine benzer ihanet ve engellemelerle karşı karşıyayız.

Başbakanın sözleri: “Sen ne mutlu Türküm dersen oda ne mutlu Kürdüm der. Türklük yerine Türkiyelilik bilinci yerleştirilmelidir.” Ve başbakandan Atatürk de payını almış: “Ata’ya saygı durusunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. “

İstanbul Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın sözleri: “Cumhuriyetin ilanı İstanbul’un tarihi değerini ve saygınlığını düşürmüştür.”

Emekli vaiz Fettullah Gülen’in sözleri: “Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı sırtımızı Amerika’ya dönmeliyiz.”

Leyla Zana’nın sözleri: “Kürtlerin geleceği ve özgürlüğü için Türk askerinin kanının oluk oluk akması gerekir.”

Ali Kemal’i aratmayan Ahmet Altan’ın sözleri: “Toprak tek başına bir anlam ifade etmiyor. APO Türklere Allahın bir lütfüdür. İnsanları öldürmek yerine Kürtlere istedikleri toprakları vermek gerekir.”

TRT’yi dolandırmaktan zaman aşımına uğratılarak kurtarılan Mehmet Ali Birand’ın sözleri: “Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir.”

2006 yılı Nobel Edebiyat Ücretini alan Ferit Orhan Pamuk’un sözleri: “Kimse söylemiyor bari ben söyleyeyim. Türkiye’de 1 milyon Ermeni ile 30 bin Kürt katledildi.”

Mehmet Ali Birand’ın yanında yetişen Can Dündar, yaptığı filmle, Atatürk’ü ve mücadelesini küçültmeyi amaçlamaktaydı. Ancak kendisi, ekibi ve taraftarları küçülerek, kime hizmet ettiklerini açığa çıkarttılar.

İstanbul Hükümeti ve padişah Vahdettin, Kuvayi Milliye’yi çete, Mustafa Kemal’i de vatan haini ilan etmişlerdi. Günümüzde de ulusalcılık terör örgütü olarak tanımlanıyor, Atatürk yok sayılmak isteniyor. Ancak Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başararak, toplumun gönlünde taht kuran ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e karşılık, padişah ve yanındaki hainler ülkeyi emperyalistlerin gemileriyle terk etmek zorunda kalmışlardı. Eğer ders alınamazsa tarihin tekrar ettiği söylenir, emperyalizmin oyuncağı olanların sonları da, dilerim Vahdettin’e benzemez!

Büyük şair Nazım Hikmet, bize dizeleriyle anlatıyor tüm bu olanları:

“Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanın üzerinde…
Ateşi ve ihaneti gördük.
Dayandık,
dayandık her yanda…“


Ateş ve ihanet devam ediyor her yanımızda.. Çok dikkatli olmalıyız, çok…


Suay KARAMAN, 2 Kasım 2009