1. yüz (Toplam 1 yüz)

Vahdettin'in Acizliğini Gösteren Bazı Belgeler

İletiGönderilme zamanı: Prş Kas 04, 2010 23:46
gönderen Otopsi
1922'nin Mart ayında, Ankara'yı temsilen 6 kişilik Türk heyeti, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon'la görüşmeye gider. Yanlarındaki gizli belgeler ise onlardan önce Curzon'a ulaşır.

Belgeleri çalan kişi son Osmanlı padişahı Vahdettin'dir

16 Mart 1922... Londra... Başkanlığını Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey'in yaptığı Ankara Hükümeti'ni temsil eden heyet, ayağının tozuyla soluğu İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'un karşısında alır. Konuşulacak konu bellidir: Anadolu'da daha fazla kan dökülmeden barış yollarını aramak.

Türk heyeti, Misak-ı Milli sınırları içinde her şeyi konuşmaya hazırdır. Lord Curzon bir yandan çayını yudumlar, bir yandan Yusuf Kemal Bey'in anlattıklarını dinler. Gün boyu süren görüşme boyunca, Yusuf Kemal Bey'in, yanındaki beş arkadaşının, hatta Ankara'daki milli mücadelenin önderi Mustafa Kemal Paşa'nın bile asla öğrenemeyeceği küçük bir ayrıntı vardır. Bu ayrıntı, Lord Curzon'un masasındaki çekmecede gizlidir: Türk heyetinin yanlarında taşıdıkları gizli belgelerin İngilizce çevirileri...

Yapılacak pazarlığın gidişatını belirleyecek bu gizli belgeler, Türk heyeti gelmeden çok daha önce Londra'ya ulaşmış, üstelik İngilizceye bile çevrilmiştir.

Türk heyeti hiçbir olumlu sonuç alamadan Ankara'ya geri döner. Ne Lord Curson'un çekmecesindeki belgelerden haberleri olacaktır. Ne de bu belgeleri önce çalan, sonra İngilizceye çeviren, sonra da İngilitere'deki "dostlarına" ulaştıran kişiden... Son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'den...

İngiltere'nin İstanbul'da en üst düzeydeki diplomatik temsilcisi olan Yüksek Komiser Sir Horace Rumbold, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a 7 Mart 1922 tarihinde gönderdiği, 232 sayılı, "gizli" ibaresi taşıyan belge, padişahın ülkesini "sattığının" kelimenin tam anlamıyla kanıtıdır...

Peki Vahdettin'in benzerlerine casusluk filmlerinde rastlanan bu operasyonuna sebep olan, İngilizce tercümeleri İngiliz arşivlerinde "çok gizli" damgalarıyla saklanan bu gizli belgelerde neler yazıyordu? Ve nasıl bir operasyonla ele geçirildi bu belgeler?.. İşte öyküsü:

Ankara'dan gelen heyet, İstanbul'da görüşmeler zincirine devam ederken, heyetteki altı kişiden biri olan katip Kemal Bey, kayınpederinin evinde kalmaktadır. Heyetin beraberinde getirdiği, içinde önemli evrakların bulunduğu valiz de Kemal Bey'in kayınpederinin evinde muhafa edilmektedir. Katip iki gün kayınpederini evine uğramaz, başka evlerde kalır. İşte ne olduysa o iki gün zarfında olur. Durumdan bir şekilde haberdar olan Vahdettin'in hafiyeleri bir gece gizlice eve süzülür... Valizi alıp kayıplara karışır. İçindeki altı adet gizli belgenin fotoğraflarını çekip daha sonra çaktırmadan eve geri bırakırlar. Bu kopyalar ise daha sonra, 6 Mart 1922 günü, Vahdettin'in emektar bir mabeyincisiyle İngiltere Yüksek Komiserliği baş tercümanına gönderilir.

"Belgeler sağlam"

Komiser de bu kopyaları Londra'ya rapor eder ve bu kopyaları kendisine Sultan'ın göndermiş olduğunu da açıkça ifade eder. Hazırlanan raporda, bu gizli belgelerle ilgili şöyle bir not da düşülmüştür: "... Bu belgelerin mevsuk (sağlam) olup olmadığı konusunda size güvence veremem; ama bana mevsuk (sağlam) görünüyorlar..."

Belgeler nihayetinde İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na ulaşır. Doğu Masası yetkililerinden D. G. Osborne, belgelerin üzerine 14 Mart 1922 tarihinde şu notu düşer:

    "... Belge B ve Belge C'deki işaretli pasajlar ilgi çekicidir. Padişah, Yusuf Kemal'in valizinden çalınan belgelerin suretlerini bize göndermekle, aralarındaki ilişkilerin durumunu en iyi biçimde gösteriyor. Rusların Anadolu'da neden maden imtiyazları istediklerini anlayamıyorum. Kendi ülkeleri işlenmemiş maden kaynaklarıyla doludur. Herhalde Türkiye üzerindeki kıskaçlarını daraltmak ve bizi içeriye sokmamak için olsa gerek..."

Bütün bu hikâyenin üzerine tek bir soru sormak yeterli: Vahdettin, Ankara'dan gelen heyetin elindeki bu belgeleri bir şekilde çaldırarak, Türkiye'yi işgali altında bulunduran düşman bir ulusun diplomatına göndermişse bu ihanet değil de nedir?

Belgeleri bu tarihçi ortaya çıkardı

Yard. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi. 30 yıldır Cumhuriyet tarihiyle ilgili araştırmalar yapıyor. Belgelerin uzun yıllar İngiliz arşivlerinde "çok gizli" ibaresiyle saklandığını, ama şimdi özel izinle serbest bırakıldığını anlatıyor:

  • Bu belgeler, "Vahdettin vatan haini mi, değil mi?" tartışmalarına nasıl yön verecek?

    Uzun süredir Türk medyasında Vahdettin hakkında bir "aklama" kampanyası yürütülüyor. Ama bu belgelerden anlıyoruz ki, Vahdettin, içeriği ne olursa olsun, Ankara Hükümeti'ne ait gizli belgeleri İngilizlere göndermiş...

  • Vahdettin'in yaptığı bir çeşit hıyanet oluyor yani...

    İnsanın içinden bir Osmanlı padişahı için hain demek gelmiyor tabii, ama bir akademisyen olarak ben de kanıtlarımı sunmak zorundayım.

  • Ecevit, hain değil diyor..

    Ecevit diyor ki: Ülkeden kaçarken dahi önemli bir şey götürmedi, yokluk içinde de öldü. "Bunun hainlik neresinde" demeye getiriyor. Düşmanla işbirliği yaptığına dair bir kanıt olmadığını iddia ediyor. Peki bu belgeler bir kanıt değil mi?

  • Bu gizli belgeler onun "İngiliz dostu" olduğunun tescillenmesi gibi bir şey mi oluyor yani?

    Her şey bitip de Türk ordusu İstanbul'a girince, Vahdettin'in neden İngilizlere sığınarak ülkesini terk ettiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Vahdettin, Mustafa Kemal'i bir Kurtuluş Savaşı yapsın diye Samsun'a göndermiş olabilir mi? İnandırıcı mı?(Vatan Gazetesi)

*************

Şimdi de Yrd. Doç.Dr. Orhan Çekiç'in aynı forumda Vahdettin'in niçin hain olduğuna dair yazdıklarını okuyalım:

    Vahdettin'in hainliği şurada:

      1. Mondros Ateşkes Antlaşmasını 30 Ekim 1918'de imzalayarak "ülkenin tümüyle teslim olmasını" kabul etmiş oldu.


      2. Bu sayede, Sevr Antlaşmasıyla kendisine (yani Yeni Türkiye'ye verilen) yeni coğrafyaya razı oldu. Buna göre, Padişah olarak devletin başında kalmasına işgalci devletler razı oluyorlar ve O'na yurt olarak da İstanbul'u, Ankara'yı ve Ankara cıvarında 6-7 şehri bırakıyorlardı.


      3. Ağır şartları içeren Mondrosu imzaladığı gibi, bu yeni ve yarısı elden gitmiş olan Anadolu'yu kabul ettiği anlamında olarak bir Osmanlı Heyetini Paris'e gönderip, bu Sevr Antlaşmasını imza ettirdi.


      4. Bu Sevr Antlaşmasını kendisinin de imzalayıp imzalamadığına kimse bakmadı, çünkü bakmasına gerek yoktu. Bu antlaşmaya göre İzmir ve Ege Bölgesi Yunanistan'a verilmişti. Buna dayanarak Yunanlılar İzmir'e çıkıp, Ege Bölgesini işgale başladılar.


      5. Aynı Sevr'e göre Doğu' da bir Ermenistan, güneyde de bir Kürdistan kurulacaktı. Artık bu topraklar Vahdettin'in değildi ve O buna Mondros'u imzalayarak razı olmuştu. İtalyanlar Akdeniz Bölgesinde nüfuz bölgesine, Fransızlar Adana, Urfa,Gaziantep,Maraş,Hatay (yani Kilikya) bölgesinde, İngilizler Doğu'da ve bugün Irak'ta kalan topraklar üzerinde nüfuz bölgelerine sahip olacaklardı. Yani bütün bunlara Vahdettin "Peki" demiş oluyordu Sevr ile.


      6. Bütün bu planlar kolayca uygulanabilsin diye, düşmanlar orduların teslim edilmesini istediler, bu yapıldı.(Savaşmayı göze alacak olan bir Padişah, ordularını teslim etmeye razı olur mu?Oldu, çünkü o günkü şartlarda kendince başka bir çıkış yolu O'na göre yoktu.


      7. Tüm silah ve cephaneler düşmana teslim edildi. Siz Vahdettin olsanız, ilerde bir Kurtuluş Savaşı yapmayı planlıyor olsanız, elinizdeki silahı teslim eder misiniz? Etti, çünkü çaresizdi ve bir savaşı göze alacak konumda değildi.


      8. Düşman donanmasının 13 Kasım 1918'de İstanbul'a geleceğini biliyordu. Boğazlardaki bütün mayınların temizlenmesine çaresiz "peki" dedi, donanmanın İstanbul'a girmesine izin verdi. Oysa aynı donanma Çanakkale'yi zamanında geçememişti şimdi elini kolunu sallayarak geçti, İstanbul'a girdi. Onlarla savaşmayı planlayan bir Padişah bunu yapar mı? Demek ki böyle bir planı yok.


      9. Yunan ordusunun da Ege'ye toplam 200.000 asker çıkarmasını kabullenmek zorunda kaldı.


      10.Düşman ne dediyse yaptı. Çünkü ancak bu takdirde kendisine vaat edilen yerlerin ve İstanbul'un padişahı olabilecekti. Aksi halde, Sevr ile verilenleri de kaybedeceğine inanıyordu.


      11.İmparatorluğu "genç, tecrübesiz, milliyetçi İttihatçı subayların yüzünden kaybettiğimize inanıyordu. Şimdi de direnmeye kalkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları yüzünden, kendisine verilen topraklarını ve tahtını da kaybedeceği korkusuna kapıldı ve başından sonuna kadar Ankara Hükümetini tanımadı, onları "asi" ilan etti ve İngilizlere yanaşarak işlerin içinden sıyrılmaya çalıştı.


      12. Bütün bu olup bitenlere "hayır" diyen Mustafa Kemal ise, "ya bugünkü topraklarımızın tamamını kurtarırız, ya hep beraber ölürüz" sloganıyla ortaya çıktı ve bu noktada Padişah Vahdettin ile ters düştü. Olayın özeti budur.

08.10. 2005, Yrd.Doç.Dr.Orhan Çekiç.

*************

Sayın Çekiç'in o dönem yapılan bazı itirazlara verdiği yanıt. Kendi kaleminden:

    Ben. Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç. "Vahdettin'in İngilizlere gizli belgelerin fotoğraflarını çektirip, nasıl gönderdiğini" açıklayan yazıyı yazan benim.

    Yazılanların tümü doğrudur ve İngiliz Devlet Arşivinde,tüm araştırmacıların incelemesine açıktır. Ben bu belgelerin tamamını HAFTALIK Dergisi'nde orijinal İngilizce metinleriyle ve Türkçeleriyle birlikte yayınladım.

    EXPO TV kanalında da ekranda göstererek anlattım. Hala anlatmaya da devam ediyorum. (EXPO TV, Salı günleri, saat:20.00, BENİ HATIRLAYINIZ programı.)

    Gerçekler acıdır ve Atatürk karşıtlarının bu gerçekleri kabul etmeleri mümkün görünmemektedir.

    Sultan Vahdettin ve Türk Kurtuluş Savaşı ile ilgili, tamamen belgelere dayalı bir tarih kitabı okumak istiyorsanız, piyasada bulmanız zor ama, D&R kitapevlerinde belki kalmış olabilir, ne yapın edin, benim "İMPARATORLUK'TAN CUMHURİYETE TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI" kitabımı mutlaka okuyun. Tüm sorularınızın yanıtını bulursunuz. Kendi kitabımı övüyor duruma gelmem hoş değil ama başka çarem yok. Kaldı ki mevcudu neredeyse tükenmiş bir kitabın reklâmı olmaz.

    Saygılarımla.
    Y. Doç. Dr. Orhan Çekiç

Kaynak: Toplumsal Bilinç