1. yüz (Toplam 1 yüz)

Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 27, 2010 3:07
gönderen Türk-Kan
Vamık Volkan’ın “Apo nasıl terörist oldu”

Bu yılın başında Kripto Yayınevi’nden çıkan kitabımı dünyaca ünlü psikiyatrist Vamık Volkan ile hazırladık. Daha doğrusu aslında bir biyografi söyleşi tarzında. “Osmanlı’nın yasından Atatürk’ün Türkiye’sine” (Kripto Yayınevi). GM-Not: Lütfen alkışlayınız! http://www.guncelmeydan.com/pano/nuriye-oturmus-vamik-ile-kitap-yazmis-alkisliyoruz-t24496.html Burada toplumların da tıpkı insanların psikolojileri gibi psikolojilerinin olduğunu, başta Arap-İsrail çatışması olmak üzere savaşların kökeninde psikoloji olduğunu yazdık. Neyse asıl mesele şu ki bu kitabıma birkaç ulusalcı geçinen gazeteci saldırdı. Neymiş efendim, Prof.Dr. Vamık Volkan güya ABD ajanıymış ben onun la nasıl kitap hazırlarmışım. (GM-Not: Hiç olur muymuş efendim: Amerikaperestler --> http://www.guncelmeydan.com/pano/vamik-david-volkan-t21108.html) Tıpkı yıllar önce Doğu - Güneydoğu meselesine bakmak için gelen Vamık Volkan’ı kovaladıkları gibi. Evet yanlış okumadınız, Vamık hoca yıllar önce Sayın Demirel’in davetlisi olarak geliyor. Kürt meselesinde çalışma yapması isteniliyor. Hatta Başbakanlıkta kendisine çalışma odası veriliyor. Ama bir başka grup siyasetçimizin önderliğinde canını zor kurtarıp kendisini havaalanına atıyor Vamık Volkan. Efendim ABD ajanı nasıl gelir de kürt meselesini çalışırmış. ABD aslında direkt yapacağını yapıyormuş bunu tabiî ki sonradan öğrendiler. Deneme yanılma yöntemi ile. Oysa çatışma bölgelerinde kan dökülmesine engel olarak çalışmalar ve anlaşmalar sağlayan Vamık Volkan hocayı kovaladığımız yanımıza kâr kaldı. Bilim/ ilimin ideolojisi, dini olmaz, olamaz. (GM-Not: Tayyip'e pek benzemiş, paranın diyordu Eşbaşkan, dini imanı olmaz. Bilim CIA'da da olsa alacaksın.) Türkiye terör hadisesinde sloganlardan kurtulmalı. Gerçek çözümler ortaya koymalı. Değilse teröristbaşı daha çok hapishaneden talimat verir. Bütün bunları anlatmamın elbet bir sebebi var. Prof. Dr. Vamık Volkan, Abdullah Öcalan’ın kişilik analizini yapar. Daha çok Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün Abdullah Öcalan ile yaptığı röportajlar üzerinden.

“Kan Bağı-Etnik Gururdan Etnik Teröre” adlı kitabının “Mağdurdan Gaddara” adlı bölümünde Vamık Volkan, Abdullah Öcalan’ın psikanalitik biyografisini oluşturur.

(GM-Not: Vamık AKlama, VATANSEVER karalama taksiminden sonra yazının en çarpıcı bölümüne geliyoruz, mendillerinizi hazırlayın, psişik gerçeklerle yüzleşin, havalar sıcak, pişik olmayın.)

Baskın anne, silik baba

Aslında durum çok tipik. Çocukluk döneminde büyük bir travma yaşanmıştır. Öcalan’da da aynı şey olmuştur Usame bin Ladin’de de. Vamık Volkan’ın cümlelerinden;

... “Ailesi çok fakir. Evdeki baskın figür, bölgesel geleneğin aksine anne. Abdullah Öcalan’ın annesi, çocuklarının önünde kocasını aşağılıyor. Öcalan’ın anlattığına göre babası, köydeki en silik insan. Öcalan, çocukluk anısında, anne ve babasını, ‘Annem olağanüstü kavgacıydı... Her gün komşularla, babayla ve benimle kavga... Babayı akrabaları bile hiç ciddiye almazlar’ diyerek anlatır. Evdeki gerginlikten uzaklaşmak için genç Abdullah, yakındaki bir dağın tepesine kaçar. Köyün en çok alay edilen kişisi olan babası da aynı yere gider. Amacı dağa çıkıp, köylülere söyleyemediği öfkesini haykırmaktır. Genç Abdullah’ı da orada görünce, onu da öfkesini ‘kusması’için kışkırtır.

İlk eylemini annesi yaptırdı

Öcalan, evdeki en büyük çocuktu ve zayıf bir babası olduğu için, ailesinin şerefini şiddet yoluyla koruyan kişi olması gerektiğini düşünüyordu. Ebeveynlerinden her ikisi de Abdullah’ı saldırgan bir tutum sürdürmesi için teşvik etti. Eğer saldırgan olursa, kimse ona saldırmayacaktı! Bunun bir sonucu olarak, genç Abdullah köyde yılan katili olarak ün yaptı. Öcalan, ‘Köylüler yılan gördüklerinde ilkin bana haber yollardı’ demektedir. Oysa o, yılanlardan korkar. Diğer çocuklar tarafından sevilmez. Ama onları nasıl etkileyeceğini öğrenir: ‘En büyük tutkularım, günlük olarak bir çocuğu alıp dağa çıkarmaktı. Ona haydi gidip yılan öldürelim, kuş tutalım, kartal yuvasına ulaşalım derdim.’Abdullah’ın psişik yaşamındaki bir dönüm noktası ergenliği sırasında olur. O, bunu ‘ilk isyanı’ olarak niteler. Bir gün erkek kardeşi Osman ile kavga ederler. Osman eve gelip babasına kavgayı anlatır. Yaşlı adam, evin dışına çıkıp lanetler yağdırarak Abdullah’a taş atar. Abdullah dövüşerek kendini savunur. ‘Köylüler başımıza dikilmiş, benimle babamın kavgasını seyrediyorlar. Oldukça hırpalandım, çok çok da öfkelenmiştim.’ Bu olaydan sonra Abdullah, babasından para çalıp, köyden kaçar. Nizip kasabasına, kız kardeşinin yanına gider.”

Apo yakalanınca ‘baba’sına kavuştu!

Prof. Dr. Vamık Volkan, “Abdullah Öcalan, yaşamı boyunca güçlü bir baba arar. Bilinçaltındaki ‘baba’, onun saldırganlığından memnun olacaktır” diyor. Öcalan’ın yakalandıktan sonraki ilk fotoğrafını da şöyle yorumluyor: “Aradığı baba figürünü sonunda buldu! İçi rahatladı. Ellerini önüne kavuşturdu. Babasının, yani devletin önünde uslu bir çocuk gibi oturdu.” Analiz bu kadar değil terörist başının cinsel kimliğine kadar tahlil etmiş Vamık Volkan. Başka zaman da onları yazarız. Burada önemli olan bir sonuca gidebilmek. Anlaşılacağı üzere Etnik Terörizm Psikolojisi çalışmalarını dünyada Vamık Volkan başlatmıştır. Türkiye’de aynı zamanda öğrencisi Prof. Dr. Abdülkadir Çevik bu çalışmalarına devam ediyor. Bakın Abdülkadir Hoca, yazdığı “Politik Psikoloji” kitabında derinlemesine (Dost Yayınları) anlatıyor Kürt meselesini.

Türkiye terörde sözün gerçekten bittiği yerde ama ne yapılmalı? Bu etnik terör belasının politik pskolojik yönlerini yazmaya devam edeceğim.

Nuriye ATABEY, 27 Haziran 2010




Kuvvetli bir alkış bekliyoruz arkadaşlar :alkis:

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 27, 2010 3:26
gönderen Türk-Kan
Nuriye ATABEY yazdı:Türkiye terör hadisesinde sloganlardan kurtulmalı. Gerçek çözümler ortaya koymalı.

Nuriye ATABEY'in Vamık hocasının "gerçek" çözüm önerilerine bakalım:

Siyasetsiz açılım

Demokratik açılıma yeni yol haritası. Toplumsal çatışmalarda rol üstlenen Prof. Vamık Volkan devrede. Volkan, Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüşüp tavsiyede bulundu: Siyaseti sürecin dışına çıkarın.

Politik psikoloji uzmanı Psikoanalist Prof. Vamık Volkan Ankara’da ‘demokratik açılım’ın nabzını tuttu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Geçen hafta, Gül ve Davutoğlu’nun medyaya açıklanan programlarında yer almayan görüşmelerde, açılım çalışmalarının politik arenadan, hükümet dışı sivil platformlara kaydırılması yönünde bir strateji ortaya çıktı.

Vamık Volkan, 17 Şubat’tan bu yana Türkiye’de. Yeni açılım sürecinin bir parçası olarak Ankara’ya gelen IRA barışının mimarı Lord John Alderdice ile aynı otelde kalan Volkan’a, Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu randevularında kalabalık bir grup eşlik etti.

Sürece yeni strateji

19 Ekim 2009’da terör örgütü militanlarının Habur Sınır Kapısı’ndan yurda girişi sonrasında ortaya çıkan görüntüler, açılım hamlelerinin rafa kaldırılmasına neden olmuştu. Ülke genelinde yaşanan gerilim nedeniyle, 4 aydır askıya alınan çalışmalar, Volkan’ın Ankara’ya gelişinden sonra yeniden hız kazandı.

1979 yılından bugüne kadar dünya üzerindeki kriz bölgelerinde gayri resmi arabuluculuk rolü üstlenen Vamık Volkan’ın Ankara temasları sırasında, “Demokratik açılım sürecinde nerede yanlış yapıldı” sorusuna yanıt arandı.

Vamık Volkan’ın muhataplarına, “Çalışmalar sırasında işin içine siyasetin girmemesi” yönünde telkinde bulunduğu öğrenildi. Volkan, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bir yol haritası izlenmesi gerektiğini de belirtti. Açılım çalışmalarının hükümet eliyle götürülmesini de eleştiren Volkan, sürecin bu nedenle kesintiye uğradığını savundu ve hükümet dışı sivil organizasyonların devreye girmesi gerektiğinin altını çizdi.

“Gül iyi biliyor”

Volkan’ın, geçtiğimiz hafta yaptığı görüşmelerin ardından, “Demokratik Açılım” çalışmalarının politik arenadan, hükümet dışı sivil platformlara kaydırılması stratejisinin benimsendiği ve bu yönde adımlar atılacağı öğrenildi.

Vamık Volkan’ın temasları sonrasında, Cumhurbaşkanı Gül’le ilgili önemli bir değerlendirme yaptı. Volkan, yakın çevresine “Kürt meselesini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün iyi bildiğini” söyledi. Vamık Volkan, çarşambaya kadar temaslarını sürdürecek. Yarın İstanbul’da Ekopolitik toplantısına katılacak.

İLK İŞARET ERDOĞAN’DAN

Volkan’ın Ankara’daki temasları sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde, sanatçılarla buluştu. Erdoğan, sanatçılardan açılım çalışmaları için destek isterken, “Elinizi taşın altına koyun, çünkü sizin sesiniz sağır duvarları bile aşacak güce sahip” dedi. Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde farklı sanatçılarla da bir araya gelmesi bekleniyor.

Bu Süreçte Erdoğan’a yer yok

Prof. Vamık Volkan, demokratik açılım sürecinin hangi eksene oturması gerektiğini anlattı, ‘siyasetsiz süreç’in ipuçlarını verdi. Tercüman gazetesinden Lale Şıvgın’ın sorularını yanıtlayan Volkan, 35 yıldır çatışma alanları üzerinde çalıştığını hatırlattı.

Apo’nun muhatap alınması taleplerini değerlendiren Volkan “Süreç politika dışı olmalı. Öcalan’ı dahil ettiğin zaman bu iş biter” dedi. Başbakan Erdoğan’ın ve muhalefetin uzakta durması gerektiğini savunan Volkan’ın görüşleri şöyle:

“Tamamen politikacılar dışında 20-30 kişilik bir grup olmalı. Kürt de katılsın Türk de. Özellikle kadınlar bulunmalı. Ne yapılması gerektiğini kimse söylemesin. Atılacak adımlar sürecin sonunda ortaya çıksın. Biz Estonya’da 30 kişiydik. 7 yıl sürdü görüşmeler. Medyadan gizli yaptık. Toplantılar gizli değildi ama medya her adımı izlemiyordu. Böylece yapılan iş politize olmadı.”


Akşam, 22 Şubat 2010

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 27, 2010 3:56
gönderen Türk-Kan
Türk-Kan yazdı:
Nuriye ATABEY yazdı:Türkiye terör hadisesinde sloganlardan kurtulmalı. Gerçek çözümler ortaya koymalı.

Nuriye ATABEY'in Vamık hocasının "gerçek" çözüm önerilerine bakalım:

Devam edelim:

AÇILIMIN MİMARI VAMIK VOLKAN

Araştırmacı Yazar Erol Bilbilik, Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun ilk kez 9 Temmuz 2000’de Cenevre’de toplandığını söylüyor. Komisyonun amacı adından da açıklıkla anlaşılıyor. Ancak bu komisyon kamusal nitelikli olmayıp, Sivil Toplum Kuruluşu niteliklidir.

Bilbilik, bu tarihte yapılan toplantının gizli olduğuna işaret ediyor.

Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları’nın nasıl kurulacağı, nasıl işleyeceği yasalarda belirtilmiştir. İsteyen yasal koşulları oluşturup, Sivil Toplum Kuruluşu oluşturabilir.

Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu (Türkish-Ermenian Reconcilation Commission-TARC), Washington’dan Dr. David L. Phillips, New York’tan Vanz Z. Krikorian , Erivan’dan Aleksander Arzumanyan. Moskova’dan Andranik Migraian, Türkiye’den Özlem Sanberk, İlter Türkmen ve Charlotvillee’den Prof. Vamık Volkan’dan oluşuyor.

Vamık Volkan Türk asıllı olsa da, kendisinin de kabul ettiği gibi, Türk vatandaşı değildir. Kıbrıs doğumlu olan Volkan, Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesi olduğu yıllarda doğmuştur. 1957 yılında İngiliz pasaportu taşıyarak Amerika’ya göç etmiştir. Volkan yedi yıl ABD’de İngiliz vatandaşı olarak yaşadıktan sonra, 1964’de Amerikan Vatandaşlığı’na geçmiştir. Vamık Volkan George Washington Üniversitesi öğretim üyelerindedir. Burada uluslar arası ilişkiler, politik psikoloji ve psikiyatri okutmaktadır.

Özlem Sanberk, TESEV Başkanıdır. Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında-Project Remocracy” kitabında TESEV hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Burada ayrıntıya girmiyoruz. Ancak şu kadarını söylemeden geçmeyelim, vakıf’ta, Türkiye’de adları çok iyi bilinen iş adamları, politikacılar yer alıyor. Birkaç isim vermek gerekirse, Bülent Eczacıbaşı, Feyyaz Baker, Can Paker, İshak Alaton, Tarhan Erdem, Gündüz Aktan’ı sayabiliriz.

TESEV’den söz edince ünlü RAND Corporation’dan söz etmeden geçmek olmaz. RAND hakkında Mustafa Yıldırım’ın adı geçen kitabında yeterince ayrıntı bilgi vardır. Şu kadarını söylemekle yetinelim. RAND Corporation bir tihink-tank, bir düşünce kulübüdür. 1948’de Amerikan Hava Kuvvetleri ve silah sanayicileri tarafından kurulmuştur. Düşünce kulübünün içerisinde çok sayıda CIA ajanı vardır. 12 Eylül öncesi Türkiye’de ABD İstasyon Şefliği yapmış olan Paul Bernard Henze, Graham Edmund Fuller de vardır.

Mustafa Yıldırım, kitabında TESEV’in, Soros ile ilişkileri üzerinde de durmaktadır.Yılmaz Dikbaş’da SOROS’tan fonlanan Sivil Toplum Kuruluşları arasında TESEV’i de sayar.

Biz bu kadar bilgiden sonra yeniden Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’na dönelim. Komisyon’un ilk kez bir araya geldiği yer Washington’dur. Tarihi 2 Kasım 2002’dir. Türk Amerikan Dernekleri Assamblesi toplantısı sırasında bu buluşma gerçekleşmiştir.

Bütün bunlardan şunu çıkarsamamız gerekiyor. Komisyon dış kaynaklıdır. Üyelerine baktığımızda da bunu görmek olasıdır. Komisyon üyelerinin dördü Ermeni, altısı Türk heyetinden oluşmuştur. Türk Heyetini oluşturanların kökenlerini araştırmıyor, isim bilim yapmıyoruz.

Komisyon 10 Temmuz 2001’de bir toplantı yaptı ve kimi kararlar aldı. Alınan bu kararların neler olduğunu Erol Bilbilik 8 maddede yazdı.

“Komisyon oluşturma düşüncesi ‘Viyana Diplomatik Akademisi’nden Dr. David L. Phillips’in başkanlığını yaptığı toplantı sonunda ortaya çıkmıştır. / Türkler ve Ermeniler arasındaki ortak anlayış ve iyi niyetin geliştirilmesi amaçlanacak. / İki ülke arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi teşvik edilecek. / Türk ve Ermeni sivil toplumları arasında temas, diyalog ve işbirliği desteklenecek. / Komisyon; geliştireceği önerileri ilgili hükümetlere sunacak. / Komisyon; iş dünyası, turizm, kültür, eğitim ve araştırma, çevre, medya ve ileride saptanacak diğer alanlarda ortak gayrı resmi faaliyetleri destekleyecek./ Komisyon; bir yıl sonra sağladığı ilerlemeyi gözden geçirecek. / Bu amaçlara ulaşabilmek için, ‘iki ülke ya da aynı ülkede yaşayan toplumlar arasında uyuşmazlıkları çözmeye, kriz veya çatışma noktasına gelmeden önlemeye yönelik gayrı resmi diploması, Track II (2 Kanal) diplomasisi’ uygulanması yoluyla Türkiye-Ermenistan sorunu aşılmaya çalışılacak.” (1)

Bilbilik’in de işaret ettiği gibi, uluslar arası ilişkileri düzenlemek üzere kurulan ya da aynı anlama gelmek üzere kurdurulan sivil toplum kuruluşları ya da komisyonlar ABD’nin dış ilişkileri düzenlemede etkin olarak varlığını sürdürdüğü kuruluşlardır. Yaldızlı amaçlarını ve görüntülerini kazıdığınızda, altından çıkan görüntü budur! Kıbrıs’ta Türk tarafının kabul ettiği, Rum tarafının reddettiği Annan Planı da bu niteliklidir.

Vamık Volkan, artık Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu üyesi değildir. Nitekim Erol Bilbilik de anılan yazısında, Volkan üzerinden bu gün de AKP tarafından resmileştirilmeye çalışılan Ermeni açılımını anlatmayı amaçlamıştır.

Vamık Volkan neden üyelikten ayrıldı?

Volkan, ayrılma gerekçesini bir kitaba ve komisyonun bir toplantısına dayandırıyor.

Kitap, yazdığı ve bu konuda bir başyapıt olarak adlandırılan “Kanbağı: Etnik Gururdan Etnik Teröre-Blide Line from Ethnic Pride to Ethnic Terrorizm” kitabıdır. Volkan Sırp terörü üzerinden ektik kimliklerin teröre yönlendirilmesini anlattığını belirttiği kitabına dayanarak, Ermenilerin, özür dilenmesi ile ilgili milletçi iddialarından vazgeçmeyecekleri öngörüsü üzerinedir.

Komisyon toplantısı ise, TARC’ın toplantısına başkanlık eden Dr. David L. Phillips’in ‘rasyonel oyuncu’ yaklaşımıdır. Phillips toplantıda ‘uzlaşma’ yerine ‘pazarlık’ı yöntem olarak kullanmayı amaçlamıştır.

Bu gerekçelerle komisyondan ayrılır.

Komisyon’un bir diğer dış uzantısı da Viyana’da kurulu bulanan ‘Diplomatik Akademi’ adlı düşünce kuruluşudur. Bilbilik bu kuruluşun ABD bağını Dr. Phillips uzantısı üzerinden Resolution Force Peace’ye bağlar. (2)

Ama, ne karmaşık ilişki…

Mustafa Yıldırım bu ilişkileri örümcek ağına benzetirken ne kadar da haklıdır.

Bir ülke, başkalarınca sorun olarak dayatılan sopayı, yine başkalarınca çözüm olarak yemeyi düşünmüşse ne denir?

_________________________________________________________________

(1) Erol Bilbilik, Açılımın Mimarlarından, Prof. Vamık Volkan’ın Kaleminden Ermeni Açılımının Hedefi İntikam Duygularını Hortlatmak, Aydınlık Türkiye, Sayı: 4,3 Ocak 2010, sayfa: 29

(2) Bilbilik, agd, s. 30

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 27, 2010 6:33
gönderen Ram
Şöyleki:

Müthiş ikili Norman Itzkowitz ve Vamık D. Volkan, "Turks & Greeks: Neighbours In Conflict" / "Türkler ve Yunanlılar: Çatışan Komşular" adlı kitabında, Kurtuluş Savaşımızdan, Düvel-i Muazzama es geçilerek, "Türk-Yunan Çatışması" diye söz etmektedir. Bugün bu savı öne sürenlerin kimler olduğunu yazabilir mi Bayan Atabey¿?

Sinan MEYDAN geçenlerde yazmıştı oysa ki: cumhuriyet-tarihi-yalancilari-ve-sinan-meydan-t25570.html#p138057

Acaba şu sözleri ve sözün geçtiği toplantıdaki katılımcıları nasıl yorumluyor¿:?

    "Bu merkezde kişiler için değil, toplumlar için süreç geliştireceğiz"

    Bahçeşehir Üniversitesi'nde kurulan Sürdürülebilir Barış Merkezi (SBM), hükümete bağlı kuruluşlar ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yaparak barışın sürdürülebilir olması için projeler geliştirecek.

    Bahçeşehir Üniversitesi, Beşiktaş Kampüsü'nde önceki akşam düzenlenen açılış törenine; Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, SBM Başkanı ve Direktörü Prof. Dr. Süheyl Batum ile SBM Onursal Başkanı Prof. Dr. Vamık Volkan katıldılar.


    Amaç sürdürülebilir barış!

    Rektör Arıboğan, SBM'nin üniversitenin kuruluşunun 10. yılı etkinlikleri kapsamında, Hukuk Fakültesi bünyesinde açıldığını belirtti. Arıboğan, "Bazen barış ortamları, savaş ortamlarından da kötü olabiliyor. Savaşın, barışı sağlamakta düzgün bir araç olmadığı ortadadır. Bu nedenle, diplomasi ve pazarlığı öğrenmek zorundayız. Bu merkezin amacı da sürdürülebilir barışın sağlanması için farklı projeler ortaya koymak" dedi.

    SBM Başkanı Prof. Dr. Batum da merkezin hükümet örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışacağını söyledi. Prof. Batum, merkezde "Barış ve Eğitim, Gençlik ve Kadın", "Barış, Liderlik ve Yönetim", "Barış ve Sanat", "Barış, Enerji ve Çevre" gibi konu başlıkları altında projeler geliştirileceğini söyledi.


    Projeler üretilecek...

    Prof. Batum, "Bu alanlarda deneyimli arkadaşlarımız bize projeler üretecekler ve Bahçeşehir Üniversitesi olarak biz de bu projeleri yürüteceğiz. Amacımız, sürdürülebilir barışı sağlayabilmek" diye konuştu.

    Dünyanın çeşitli üniversitelerinde tıp alanında önemli çalışmalar yapan ve birçok kez Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen SBM Onursal Başkanı Prof. Dr. Vamık Volkan da yeni kurulan merkezin kendisini çok heyecanlandırdığını ifade etti. Volkan, "Bu önemli merkezde kişiler için değil, toplumlar için bir süreç geliştireceğiz. Toplumlar sürekli kavga halinde. O açıdan merkezin önemi çok büyük. Başarılı olacağımızdan eminim" dedi.

    İm (Kod): Tümünü seç
    http://www.vamikvolkan.com/Milliyet-Gazetesi-14-Kas%FDm-2007.php

Şu soruları sormak gerekmez mi¿:?

Bayan Arıboğan'ın söz ettiklerini şu başlıklara bakarak yorumlayabilir miyiz¿?

askerin-sivil-cozum-toplantisi-t16529.html
(Aaa, Abdulkadir de oradaymış, bak sen şu işe...)

Bakın Arıboğan burada ne diyor (hem de Arslan BULUT'un makalesi):
cfr-nedir-t16688.html

    Türkiye küresel sermayenin para hareketleri açısından son dönemde önemli bir ülke konumunu aldı. Özellikle AKP iktidarıyla birlikte paradan para kazanan aktörler için Türkiye bir cennet durumuna geldi. Türkiye'de ulusal bir koalisyon kurulursa bu sistem işlemez. Bu sebeple ulusal koalisyon uluslar arası sermaye açısından Türkiye'de bir risktir. Bunun da toplantılarda ele alınacak konular arasında olması düşünülebilir.

abd-yolcusu-akademisyenler-t17280.html
(Sakallı'nın 'Rand'ında gezinen Deniz Ülke)

Bitmedi! Bunlar da Emniyet ve İçişleri himayesinde Kürt Çalıştayı şakaları:

ileti122869.html
ileti126964.html

Aslında şu (Vamik'in sitesinde gururla astığı) resim güzelce özetliyor yukarıdakileri:

Resim
Beşir'in heybeti dikkat çekici...


Peki ya Bay Batum'un sözünü ettiği "projeler" ne olabilir; projeleri hazırlayacak deneyimli arkadaşlar kimlerdir¿?

Şu başlık belki yanıtın oluşmasında yardım eder:
toplum-ve-demokrasi-dernegi-agl-gtp-t25095.html


Şu soruyu sormadan edemeyeceğim: Yüce Pisipisi üstadımızın söz ettiği toplumlar hangileridir¿?

    "Bu önemli merkezde kişiler için değil, toplumlar için bir süreç geliştireceğiz. Toplumlar sürekli kavga halinde. O açıdan merkezin önemi çok büyük. Başarılı olacağımızdan eminim"


Bayan Atabey 21 Mayıs 2008 tarihinde ART'de yayınlanan Gündeme Dair izlencesinde, konuk Mustafa YILDIRIM'ın Project Demcracy - Sivil Örümceğin Ağında adlı tokadı için şöyle diyordu: "Ben bunu yayınlarımda söylüyorum sayın YILDIRIM; Büyük Ortadoğu Projesi deşifresini, Mustafa YILDIRIM, bütün dünyaya yaptı."

Öyleyse adı geçen eserde ve başka eserlerde de söz edilen, Brookings Institute, USAID, USIP, CSIS gibi kuruluşlarla Vamik üstadımızın ne işi olduğunu yazmasını istesek, çok şey istemiş olmayız öyle değil mi¿?

Bayan Atabey, istediğiyle konuşabilir, izlence sunarsa çağırabilir, röportaj yapabilir; bunlar olağan karşılanabilir. Ancak kalkıp da elin Vamik'ı ile pisipisi kitabı yazmak (soru-yanıt biçimi böylesine kitaplarda bir şey ifade etmez -ki sıkıştırmak gibi bir niyetin de olmadığı açıktır), hele ki bunun için Vamik'i hararetle savunmak başka bir şeydir; hoş bir şey olmadığı ise kesin...

Neyse, Vamik'a dönelim...

Bakın Vamik ve Deniz Ülke kiminle beraber¿?

Resim

Anımsayanlar olabilir. Sakallı olan Lord John Alderdice; "Barışın Lordu" takma adlı muhteşem muhterem için Genç Zibidiler'e başvurulabilir; uslu bir zibidi olabilirseniz, belki siz de onu görebilirsiniz. Kimilerine, yaygın kanallardaki IRA (Irish Republican Army) tartışmaları, şimdi daha bir anlamlı gelebilir.


Vamik'tan İnciler:

“Türkiye’de Kimlik Sorunları Var!”

“Mustafa'yı Atatürk yapan travmalarıdır!”

“Kemalizm diye bir şeye ihtiyacımız yok!” - Tempo 4 Ekim 2007

“Travma geçiren her toplum 'Biz kimiz?' sorusunu sorar!”

“Barış diyalogla gelecek!” - 17 Haziran Milliyet [*]

[*]
    Süreç başlarsa gerisi kendiliğinden gelir. Oluşturulacak bir sivil zeminin üzerine daha sonra resmi temaslarda başlar. Başlattığımız bu girişim sayesinde çeşitli ülkelerden gelen insanlar, kendi ülkelerindeki durumu anlatıyor. Biz de burada sorunların çözümünü engelleyen noktaları tespit ediyoruz. Buraya gelen insanlar kendi ülkelerinde etkin olan insanlar. Bu kişiler, çözümleri kendi ülkelerinde dile getirerek, toplumlarında diyalog yolunu açmaya çalışıyorlar. Zaten önemli olan sorunu tespit etmek. Sorun tespit edildikten sonra çözüm bulmak çok daha kolay oluyor.”


Acaba kimlerin kimlerle diyaloğundan söz ediyor¿?


DENKTAŞ'a İleti: Kuzey Kıbrıs'ı yönetirken, Kıbrıs doğumlu ve Amerikan devletiyle içli-dışlı bir kişiyle görüşmenizi anlayabiliriz, sonrasını ise anlamayız.

Yoksa Vamik üstadımız, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarını korumak için -belki de şu Havhav Vadisi'ne ilham veren F türünden genç yazarın kitabında geçen 2000 yıllık teşkilât tarafından- yetiştirilmiş bir casus da, ikili oynuyor da biz mi yanlış yorumluyoruz¿?

Psikanaliz: Ruhsal Çözümleme


Vamik David Volkan'ın Birkaç Satırlık Ve Renklendirilmiş Yorumsuz Psikanalizi:

Benim ailemin yarısı Türkiye’ye göçe zorlanmış zamanında. Ben 50’li yıllarda Türkiye’de tıbbı bitirdiğimde Türkiye’de kalmama izin vermiyorlardı. Kalsaydım yaptığım doktorluğun ücretini bana ödemeyeceklerdi. Çünkü benim Kıbrıs’a dönmemi istiyorlardı. Bu önlemler alınmasaydı adadaki Türk varlığı, baskılar ve zulümler sonucu iyice azalacaktı. Yani şimdiki nüfus ve coğrafya tarihi gerçeği yansıtmıyor. Zaten sistemli asimilasyon ve yok etme çabalarına karşı bizi tek kurtaran Kıbrıs’taki vakıflar olmuştur. O vakıflar alınıp satılamayınca adanın yüzde 35 varlığını oluşturan Osmanlı vakıflarının varlığı korunmuş. O mülk olmasa biz adada çoktan silinmiştik. İngilizler o vakıf işini korumasaydı, satın almak suretiyle biz yok edilecektik.


Kıbrıs'ta büyürken Türktüm. Ada doğduğum yerdi. Babam Atatürk'ün Şapka Devrimi'ni ilk benimseyenlerden biri. Ne kadar cesur bir insanmış, şapkayı alıp Kıbrıs'ta köy meydanına gitmiş, "Bunun adı şapkadır" demiş. Ben çok Atatürkçü büyüdüm. Amerika'ya gidince insan biraz allak bullak oluyor... Sekiz sene uğraşarak "Ölümsüz Atatürk" kitabını yazdım, kitap bitince de hüngür hüngür ağladım. Sanırım Atatürk'ü gömdüm... Sonra Osmanlı'yı araştırdım, kendi ailemi inceledim. Tamam, Amerika'dayım ama Amerikalı değilim. Şimdi sorarsanız Türküm.



Başlık aşağıdaki gibi ama ya içindekiler¿...? İbretliktir ona göre:

Prof. Volkan: Öcalan sürece dahil edilmemeli
14 Ağustos 2009
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.ntvmsnbc.com/id/24991437/

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 27, 2010 10:17
gönderen Mustafa Recep
sitemizin değerli yöneticilerine bu konu başlığı altında yayımladıkları mesajlar için teşekkürler, bilgilenerek okudum.

vamık volkan gibi etki ajanlarına banu avar hep dikkat etmemiz gerektiği söylemiştir, bu tür etki ajanlarının ne tür 'civil' faaliyetlerde bulunduklarını değerli üstat mustafa yıldırım gerek tv programlarında gerekse kitaplarında dile getirdiği halde nuri atabey'in bu insanla nasıl ortak projelerde yer aldığını anlamak güç. kaldı ki yeniçağ gazetesi yazarıdır yeniçağ gazetesi'nin ise tavrı bellidir. nuriye hanım bence hürriyet gazetesi'ne daha çok yakışmaktadır zaten istediğide belki odur. nuriye hanım'ın aslında bu çelişkili durşunu anlayabiliyorum kendisinin bir evladı vardır ve onun abd'de vamık volkan bursuyla iyi bir eğitim almasını istiyor olabilir böylelikle birleşik devletlerin koruması altında çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak istiyordur. lakin hem ulusalcı yayın organlarında yer alıp hemde bu tür etki ajanlarıyla içli dışlı olmak ne derece ahlaklı bir davranış onu da psikanaliz ustası vamık hocasına sormak lazım...

ne diyelim ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz...

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Haz 27, 2010 13:22
gönderen İrfan Tuna
Katil, öldürdüğü insanı 'bilimsel' yöntemlerle onu yavaş yavaş zehirleyerek öldürse ne fark eder, doğrudan herhangi bir silahı kullanarak öldürse ne fark eder?

Sonuçta her iki yöntem de aynı amaca hizmet eder...

Vamık Volkan'ların, CIA şemsiyesi altındaki Mesud Barzani'lerin, Mesud Barzani'ye 'Abi' diyenlerin, BOP eşbaşkanlarının Türkiye'mize karşı 'bilimsel' ve siyasal yöntemlerle yapmaya çalıştıkları işte; PKK arasındaki tek fark, PKK'nın aynı amaca silahla hizmet etmekte olmasıdır...

Yoksa hepsi de aynı yıkım inşaatının taşeronudur, hepsinin de yaptğı iş aynı amaca hizmet etmektedir.

Bu taşeronların hangi amaca hizmet ettiğini hala anlamamış olanlar, BOP haritasına bir kez daha baksın.

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 29, 2010 11:59
gönderen figen60
pazar günkü yeniçağ gazetesinde nuriye atabey apo yu öyle bir anlatıyor ki

caniliğine kılıf uydurmuş yazıklar olsun.para için nasıl değişiyorlar hayret ediyorum.

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 29, 2010 17:38
gönderen avrasya
figen60 yazdı:pazar günkü yeniçağ gazetesinde nuriye atabey apo yu öyle bir anlatıyor ki

caniliğine kılıf uydurmuş yazıklar olsun.para için nasıl değişiyorlar hayret ediyorum.


Hadi Nuriye Atabey'i anladım. Dönüşüp denişti, değişivedi de...

Yeniçağda ne işliyor, nörüyor Nuriye ?

Yeniçağ'ın değerli, yazarları Arslan Bulut, Altemur Kılıç, Çetin Yetkin, Hasan Demir , Özcan Yeniçeri ve diğerleri, okurlar kadar rahatsız olmuyorlar mı, Nuriyenin bu dönüşümünden?

Nerede "Turuncu", orada Vamık Volkan . Bunu da mı bilmiyorlar ?

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 29, 2010 19:52
gönderen yigitler
Atabey bir programda da Yalcin Kucuk'un sinirlerini de bozmustu. Bir baska programda da bir Yeni Safak yazarini yikayip yaglamisti. Ve en son ART'den ayrilmadan once gazete mansetlerini ozetleyince Sozcu gazetsinin bir mansetini elestirmisti, Kibris'ta iktidar degisti ya, Sozcu "AKP'ye buyuk darbe" diye bir baslik koymustu on sayfasina, ama Atabey sanki bir AKP yanlisi gibi ahkam kesmeye basladi. Bence Yenicag'dan gitmeli ve Radikal ya da baska bir libos gazetesinde yazmasi lazim.

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 04, 2010 7:32
gönderen Türk-Kan
Yeniçağ'a tepkilerini iletmek isteyen arkadaşlar, buradan bildirebilirler: yenicag@yenicaggazetesi.com.tr

Atabey bu kez Vamik'in kalfası ile devam etmiş:




Terörizmin psikolojisi

Kamuoyunda söylenilenlerin aksine terörle ilgili duygusallıklarımızı içimize gömerek en yalın en gerçek bakış açısından görmemiz gerektiğini her platformda söylemeye çalışıyorum. Geçen hafta sizlere dünyaca ünlü psikiyatrist Vamık Volkan’a yapılanları ve Volkan’ın terörist başı ile ilgili analizlerini aktarmaya çalıştım. Bu hafta ise Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile devam etmek istiyorum. Çevik kitabında (Politik Psikoloji Dost yayınevi Eylül 2007) bakın terörü nasıl tanımlamış. “Terörizm günlük hayatta var olan siyasal düzeni yıkmak ve bu düzene karşı nefret belirtmek amacıyla ” aşağıdan gelen şiddet hareketleri “ olarak değerlendirilir”. Kitabını alıp okuyabilirsiniz ve kesinlikle her siyasetçinin başucu kitabı olmalı diye de bir tavsiyede bulunacağım. Ancak kitabı köşemde tanıtmak yerine Çevik hocayla bugünü, açılımın geldiği yeri konuşayım istedim. Seyahatte olmasına rağmen her zamanki nezaketi ile gelinen noktayı bize özetledi.

Dilerim Çevik’in sözleri hükümeti “aymaya” yeter! “İştir kişinin aynası lafa bakılmaz” dersek hükümetin bunları dikkate alacağını sanmıyorum ya neyse tarihe bir not da biz düşmüş oluruz.

Nuriye Atabey: Sayın Çevik Türkiye’nin terörle mücadelede ve açılımda geldiği son noktayı değerlendirir misiniz?

Prof. Dr.Abdülkadir Çevik: Maalesef gelinen son nokta terörün istediği doğrultuda gidiyor ki bu çok kötü, olumsuz bir durum. Terörizm inisiyatifi eline almış gözüküyor. Devletin derhal kontrolü, inisiyatifi tekrar eline alması gerekiyor. Gündemi belirleyen kurumun terör örgütü değil tekrar devlet olması gerekiyor. Aynı zamanda gündemi belirleyenin terör örgütü olması devamı halinde toplumsal gelecek kaygısı artacağı için bu da toplum psikolojisini derinden etkileyerek, akıl ve sağduyu yerine toplumu daha ilkel duyguların kontrolüne terk eder. Böyle bir durum da “çatışma psikolojisini” tetikler. Tüm bu olumsuzlukların yaşanmaması için iktidara tavsiyem üslubunu yumuşatması gerekir. Hem demokratikleşme ve barış diyeceksiniz hem de bunu böyle bir üslupla söyleyeceksiniz. Bu durum artık partiler üstü bir durumdur. Bu nedenle iktidarın üslubunu uzlaşmacı bir üsluba çekmesi gerekir. Ancak şimdiye kadar hükümetten bunu göremedik. Ülkemizin en büyük şansı toplumun siyasilerden daha hoşgörülü ve sağduyulu olması. Bunun için çatışma psikolojisi şimdiye kadar ortaya çıkmadı. Dilerim toplumun bu sağduyusu siyasilere örnek olur.


Nuriye ATABEY, 4 Temmuz 2010

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 04, 2010 18:56
gönderen DevUyandi
Sezdigim kadariyla bu sitenin yoneticilerinin Nuriye hanimla iliskileri gayet sicakdi ama cok hosuma giderek takip ettim ki fevkalade uyanik ve taviz vermez tavirlarini aninda sergilemekte hic tereddut etmediler.
Atabey'den ilk huylanisim Azerbeycan'li milletvekillerine karsi gosterdigi tuhaf tepki ile olmustu. "Onlar da hadlerini bilsinler bize ne yapacagimizi onlar mi soyleyecek, kendileri Ermeni'lerle gorusurken bize mi soruyorlar" vs gibi abuk sabuk bir soylemle sert bir tepki vermisti ve daha sonraki Vamik muhabbeti de donekler safindaki yerini pekistirdi.

Hanfendinin ne hali varsa gorsun lakin Kilicdaroglu olayinda yaptigi garip mansetler ve abuk sabuk Baykal ovguleriyle aldigi tavir bir ihanet de Yenicag'dan gelebilir endisesine yol acti bende. Iki uc gun sonra kendine geldi ama artik Yenicag'i da biraz temkinli okuyorum artik. (Aslan Bulut gibi saglam bazi yazarlar mansetlere ragmen hep dogru analizler yaptilar allahtan) .

Uzer ama artik hic bir ihanet cok fazla sasirtmaz beni. Belki bu durumlar halki daha uyanik olmaya itiyordur diyorum.

Re: Vamık Volkan Apo'nun psişiğini şey etmiş, Atabey yazmış

İletiGönderilme zamanı: Sal Tem 06, 2010 19:37
gönderen Deli Haydar
Nuriye Atabey yazdı:Burada toplumların da tıpkı insanların psikolojileri gibi psikolojilerinin olduğunu, başta Arap-İsrail çatışması olmak üzere savaşların kökeninde psikoloji olduğunu yazdık.
Vamik Bey ile Nuriye Hanımların elbette eline su dökemez ama yandaş-kandaş TİMAŞ'tan çıkan ve Türk'ün adını-sanını, töresini-ekinini; kısacası gelmişini-geçmişini karalama amacındaki sayısız paçavradan biri olan "Türklerin Psikolojisi" adlı kitabın tanıtım yazısını yüksek ses ile okuyalım:

Türkler, savaşçı-göçebe, oldukça enteresan ama dinleri pek gelişmemiş bir topluluktu. İslamiyet’le karşılaşmaları, dağılıp gitmeye mahkûm olan yapılarına adeta can suyu kattı. O dönemde şaha kalkan Türk varlığı, modernlikle karşılaşınca yeni bir sorunlar yumağının ortasında buldu kendini. Bu öykü, "Türklerin Psikolojisi"nde ruhsal yapı ve dışa vuran davranışlar ölçeğinde ele alınıyor. Denemelerden oluşan, okuyanın seveceği, hatta gülüp eğleneceği ama en çok da kara kara düşüneceği bir kitap, "Türklerin Psikolojisi".

Vamik Volkan yazdı:Ailesi çok fakir. Evdeki baskın figür, bölgesel geleneğin aksine anne. Abdullah Öcalan’ın annesi, çocuklarının önünde kocasını aşağılıyor. Öcalan’ın anlattığına göre babası, köydeki en silik insan. Öcalan, çocukluk anısında, anne ve babasını, "Annem olağanüstü kavgacıydı... Her gün komşularla, babayla ve benimle kavga... Babayı akrabaları bile hiç ciddiye almazlar" diyerek anlatır.

Evdeki gerginlikten uzaklaşmak için genç Abdullah, yakındaki bir dağın tepesine kaçar. Köyün en çok alay edilen kişisi olan babası da aynı yere gider. Amacı dağa çıkıp, köylülere söyleyemediği öfkesini haykırmaktır. Genç Abdullah’ı da orada görünce, onu da öfkesini "kusması" için kışkırtır.
Allah Allah!

Bu ne zor bir yaşamdır... Gencecik Abdullah'ı genç yaşında dağlara çıkaran!
Türk annenin zulmü ile baş edemeyen Kürt bir baba ile Kürt oğlu Kürt oğlunun dağlardaki karşılaşması... Orada Kürt babanın Kürt oğlu Kürt oğlunu öfkesini kusması için yüreklendirmesi... Gözyaşları sel oldu sayın izleyiciler... Allah Allah! Dağlara gel dağlara!

"Adeta bir peygamber" mi desek, gönlüne düşen derdinden kendini dağlara vuran...
"Adeta bir ulu önder" mi desek, daha körpecik iken Türk ananın fermanını hiçe sayan...

Bir sayın Abdullah Öcalan kolay yetişmiyor!

Dediğimiz gibi, Vamik Bey'in işine karışmak haddimize değil elbet...
Ancak kendisinin sayın Öcalan'ın psişiğini şey eder iken, babasının kendisi için, "Ona dokunmayın, onun anlında fetih işareti yazılıdır" dediğini şey edememiş.

Çok şey etmek ister ise, SOL Platform adlı siteden gerekli bilgilere ulaşabilir...
Halkı eksik bilgilendirmesinler!

Kürd Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın Hayatı


Abdullah Öcalan, İkinci Dünya Savaşı’ndan dört, Dersim İsyanı'ndan on ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından 26 yıl sonra yani 1949 yılında dünyaya gelir. İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği, ancak yol açtığı yıkım ve yoksullukla etkisini halen sürdürdüğü bir dönem. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Kürdün inkarına yönelik politikaların tüm ağırlığıyla ve tüm acımasızlığıyla sürdüğü bir dönem. Kürtlerin başkaldırı ve isyanları ile karşılaşan rejimin, isyanları kanla bastırdıktan sonra, isyanlara katılan ve katılmayan Kürt ileri gelenlerini ve aşiret reislerini Türkiye’nin batısına sürdüğü ve zorunlu iskana tabi tuttuğu bir dönem. Kürdistan’ın üzerinden geçen silindirin izlerinin belleklerde çok taze olduğu, giderek önünde bir engelin kalmadığına inanarak 1946’larda şekli de olsa çok partili bir yönetime geçen bir rejimin kendini güvende görmek için ABD’ye yaltaklandığı dönem. Nitekim Türkiye bir kaç yıl sonra 1949’da kurulan NATO’ya da girdi.

İşte Abdullah Öcalan bu şartların hüküm sürdüğü bir zaman diliminde Kurdistan’ın Urfa iline bağlı Halfeti ilçesinin küçük bir köyü olan Amara (Ömerli)’da 1949 yılında dünyaya gelir. Yoksul sayılabilecek bir ailenin ilk çocuğudur. Halfeti ilçe merkezi Türk nüfusun ağırlıklı olduğu bir yer. Halfeti’nin köyleri ise, Kürt, Türk, Ermeni nufusunun bazen karışık, bazen ayrı olarak yaşadığı köylerdir. Abdullah’ın doğduğu köy olan Amara, Kürt - Türk köylerinin komşu olduğu ve bir de bir Ermeni köyü Cibin’in komşu bulunduğu, karma kültürlerin egemen olduğu bir coğrafya’da bulunuyordu. Ailesi çevre köylerde dağılmış olan Abdullah’ın babası Ömer Kürt, annesi Öveyş ise Türk kökenlidir.

Çocukluk yılları yoksulluk içinde geçen Abdullah, bu yıllarda değişik yaşam ve davranışları ile herkesin dikkatlerini üzerinde toplamıştır. Köyün gelenekçi ortamında, geleneklere aldırmayan, kendi bildiğinde direten, çocukları peşine takan, kurduğu grupla beraber hareket eden, değişik oyunlarla çocukları dağlara çıkararak avcılık yapan asi bir çocuk potresini çizmektedir.

Çocuklarla olan bu ilişkisinin yanısıra yaşlılarla da iyi diyalog kuran Abdullah, bu yıllara ilişkin olarak daha sonra anılarını dile getirerek o yılları hiç unutmadığını ifade edecektir: "Anlattım anlattım... İhtiyar başını çeviriyordu: 'Oğlum biz kurumuş tahtalar gibiyiz. Sen şimdi bunu yeşertebilecek misin?' diyordu."

Abdullah çocukluktan başlayarak yaşamdan sonuçlar çıkarmaya, çıkardığı sonuçlara göre davranmaya ve bunları kendi hayatında ilke haline getirerek kendi yolunu çizmeye başlar. Sürekli, araştırmacı-çatışmacı bir kişilik ekseninde gelişen Abdullah, kendi yolunda yürümek için yeri geldiğinde anne ve babası ile toplumu karşısına almaktan da geri durmaz.

"Özgürlük çocuklukta başlar. Eskiden beri hep beraber yürümek istedim" diyen Abdullah Öcalan kendi çocukluk arkadaşlarından da bir grup kurarak bunlarla birlikte hareket etmeye başlar. Bu grupta lider konumdadır ve çocukların güvenini kazanarak onları yönlendirir. Bu karekterinden dolayı aileler çocuklarını ondan sakınırdı. Bir konuşmasında, "Komşuların hepsi çocuklarını (benden) saklardı: 'Buna teslim etmeyin' derlerdi" diyordu Abdullah, bu dönemi anlatırken.

İyi bir avcı olmasının yanında iyi bir yılan avcısı durumundadır. Köydeki yılanların öldürülmesiyle yetinmez ve çevredeki tüm yılanların öldürülmesi gerektiğine inanır ve bunun için çalışır. Bu nedenle "en iyi yılan avcısı" durumundadır. "Yılanları öldürme tutkusu giderek bende gerçeğe dönüştü" diyordu, çocukluğunu anlatırken. Güvercinleri ve kuşları avlama da öyledir ve burada avını arkadaşlarından başka kimseyle paylaşmaya yanaşmaz. "Bu güvercinleri kimseye vermeyeceğim, kendi istediğim gibi pişireceğim ve istediklerimle paylaşacağim" diye düşünürdü.

Yine geleneksel yaklaşımları kabul etmez. Sorunlara karşı kendi çözüm yöntemlerini bulur ve bundan dolayı çocukların beğenisini kazanırken yetişkinler onu "tehlikeli" olarak değerlendirirler. Çocukluğundaki bu dik başlılığı, "Çocukluğuma ihanet edemezdim" diye açıklamaktadır. O yıllarda köy imamından cenk hikayeleri dinleyerek, dini dersler alarak ve Hz. Ali'nin savaş başarılarını dinliyerek büyülenmektedir.

Bu arada aileden anne ve babanın kendisine yönelik davranışlarından dersler çıkarmaktadır. "Küçük bir çocuktum. Hergün kavga ediyorduk. Bu kavgalarda birisi benim kafamı kırdı. Tabi annem bana müthiş yöneldi, 'yok' dedi, 'eve gelmeyeceksin' dedi. Bana anam verdi ilk dersi. İntikamımı aldıktan sonra beni eve alacağını söylüyordu. Ana haliyle hiç de acımıyor, 'oğlumdur, bilmem neyimdir' diyerek kesinlikle düşünmüyordu" Annesinin bu yöneliminden sonra kafasını kıran çocuklardan intikam alan Abdullah, annesinin bu yöneliminin kendi kişiliği üzerinde etkili olduğuna inanmakta ve bunu dile getirmektedir.

Annesinin kendisine isteklerde bulunmasına karşı tavuk ve civcivlerini göstererek; "Sen anamsın... Beni nasıl bir dünyada, nasıl koşullarla yüz yüze getirdiğini biliyor musun?" diye sorar. Bu benzetmeyle varolan toplumsal duruma duyduğu tepkiyi dile getirir. Bir annenin çocuğundan neleri beklemesi gerektiği yönünde toplumsal gerçekliğe bir eleştiri olarak değerlendirir bu çıkışını.

Annesinin bu otoriter kişiliğine karşın babası Ömer dindar, fakir ve kendi halinde bir kişi olmasına rağmen ilkeli biri durumundadır. İlkeli olmasına ilkeli, fakat kendi güç sınırını da iyi bilen birisidir. Abdullah babasının bu aile içindeki silik durumuna, ailede önderlik yapamamasına karşılık kendisinin erkenden önderliğe soyunduğunu dile getirmektedir:

"Bu baba, bizi idare edemiyor; çok zor durumda, çok zavallı ve büyük yetmezlikler yaşıyor" diye düşünmektedir. Babası ile köylülerin köylüce kavgalarına şahit olan Abdullah o tür kavgalara girmemek için dikkat eder ve şu sonuca vardığını dile getirir, "Gücümün yetmeyeceği şeye niye ölümüne gireyim ki?

Herkesin illallah dediği Abdullah, babasından destek almaktadır. Baba da ondan umutludur. Bir keresinde çocuklara Abdullah'ı işaret ederek, "Ona dokunmayın, onun anlında fetih işareti yazılıdır" diyerek umutlarını ve Abdullah’taki değişikliği göstermektedir.