Tarih Başa Sarıyor -XIII-
Gönderilme zamanı: Çrş May 21, 2008 15:19
[img]http://img408.imageshack.us/img408/7237/h0ur5.jpg[/img]
Tarihin akışını değiştirecek buluşma!
Atatürkün sırdaşı Kılıç Aliye göre, çok önemli yetkilerle donatılmış General Harbordun Sivasa gelişi, tarihin akışını değiştirecek kadar önemli idi.
Amerikan Kuvvetleri Başkomutanı General Pershinge tanınmış fiilî yetkilerle donatılmış General James C. Harbordun Sivasa gelişi, Kılıç Aliye göre tarihin akışını değiştirecek kadar önemli idi. Kılıç Alinin şu sözleri çok dikkat çekicidir:
Bir gün gelir de, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin ilk günleri hislerden arınmış ve gerçek değeriyle yazılırsa, bu buluşma, Türkiye Cumhuriyetine imkân veren temel olaylardan biri olarak yerini koruyacaktır.
Atatürkün sırdaşı Kılıç Ali, Amerikan generali ile Mustafa Kemalin buluşmasıyla ilgili şu çarpıcı açıklamalarda bulunuyor:´
Denilebilir ki, yüzyılımızda hiçbir gizli konuşma, 22-24 Eylül 1919 gün ve gecelerinde devam eden Sivas Mülakatı kadar, olayların akışını değiştirmemiştir!
... Gözlerimiz yollarda Amerikan generalini heyecanla beklemiştik. Çünkü her an vazgeçebilir, Sivasa uğramaz, yoluna devam ederdi. Bu yol, Amerika-İngiltere-Fransanın kurulmasını kararlaştırdıkları ve sınırlarının içinde bugün yedi ile sığabilmiş aziz topraklarımızın da bulunacağı Büyük Ermenistanla noktalanıyordu.
... Dünya Savaşında bizim de kendilerine karşı dövüştüğümüz İtilaf Devletlerinin (İngiltere-Fransa-Rusya-İtalya ve daha sonra Amerika) kesin zaferinin asıl sahibi, savaşa son olarak katılan Amerikaydı.
Tehlike büyüktü
... Yeni Ermenistan Devletinin kurulması kararı, Amerikan Senatosunun onayından geçmişti.
... Harbordun görevi, yeni Ermeni Devletinin kurulacağı yerleri görmek ve raporunu Kongreye sunmaktı. Tehlike gerçekten büyüktü.
... İstanbulda Türk milliyetçileri harekete geçmişler, Harbordla temas kurmuşlar (...) uzun uğraşlardan sonra Harbordun Sivasa uğraması sağlanmıştı.
... İtiraf edeyim ki; Amerikalı generalin Sivasa geleceği öğrenildikten sonra, Paşanın bu ziyarete verdiği farklı önemi ve yaptığı hazırlıkları bizler yadırgamıştık.
Mustafa Kemal takdim etti
... Reşit Paşayı, hükümeti temsil eden kişi olarak generale bizzat Mustafa Kemal takdim etti. Böylelikle, Sivasta, kendisinin başında olduğu hareketin, ülkeyi ve milleti temsil ettiğini anlatmak istiyordu.
... Haksız iftiraların ve olumsuz propagandaların etkilerini Yeni Dünya(Amerika) insanlarının kafasından silmek zorundaydık. Paşanın, Harbordun gelişine neden bu kadar hassasiyet gösterdiğini, zaferden sonra, Amerikanın yine bir asker olan ilk Büyükelçisi General Sherrilli kabul ettiği günün ertesinde kendisinden dinledim. Amerikan Büyükelçisine Türk Ulusal Mücadelesini bütün evreleriyle anlatmış olan Paşa, soruma şu yanıtı vermişti:
Amerika, sahip olduğu olanaklarla bir dünya devleti... Temsil ettiği özgür düşünce felsefesiyle de bize yakın... Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini olduğu gibi tanırsa aramızda gerçek bir dostluk kurulur ve bu dostluk iki taraf için olduğu kadar, dünya için de hayırlı olur. O günlerde General Harborda gerçekleri anlatmayı başaramasaydık, çözümü güç oldubittilerle karşılaşabilirdik.
Mustafa Kemal, Bu yabancılara her hareketinizle, ülkenin sahibi olduğunuzu hissettireceksiniz. Asıl göreviniz budur... düşüncesindeydi.
Yabancı sermaye, birliğimize son verecek tarzda olamaz
Mustafa Kemal, denetimsiz yabancı sermayenin ve aşırı dış borçlanmanın Osmanlı İmparatorluğunu ekonomik ve siyâsi açıdan Avrupalı devletlere bağlı kıldığını ve Avrupalı devletlerin bu durumu, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak ve topraklarını sömürge haline getirmek için kullandığını görmüştü. Bu yüzden, kurduğu Türkiye Cumhuriyetini ekonomik açıdan kalkındırırken, yabancı sermayeye, kanunlarımıza uygun şekilde ve bağımsızlığımızı tehdit etmeyecek biçimde yer verdi. Mustafa Kemalin -bugün de kimi çevrelerce çarpıtılmaya çalışılan- yabancı sermaye konusundaki görüşü şuydu:
Tabiidir ki, hariçten gelecek sermayeye yol göstermeye, çalışma usulüne ihtiyacımız vardır. Fakat bu, birliğimize ve bağımsızlığımıza son verecek bir vesayet tarzı demek olamaz.
Ulu Önder bir yurt gezisinde Kılıç Ali ile birlikte
Şimdi o günlerde olanları anımsayıp hızlıca tekrar bugüne gelelim. 2005 yılı Mart ayındaki Nevruz gösterilerinde, Türkiyede Türk bayrağı çiğnendi!.. İki küçük çocuğun bu hareketi televizyonlarda yayınlanınca milyonlar ayağa kalktı. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı 22 Martta çok sert bir açıklama yayınladı.
Mersinde 2005 yılında gösteri yapan bölücüler şanlı
Türk bayrağımızı ayakları altına alarak çiğnemişti. Çirkin
olay yurt genelinde büyük infiale neden olmuştu.
Genelkurmaydan bölücü mihraklara sert cevap:
Bayrağımıza hakaret haince bir davranıştır
2005 yılında Mersinde Türk bayrağınının çiğnenmesi üzerine Genelkurmay, TSK, ülkesini ve bayrağının korumak için gerekirse kanının son damlasını akıtmaya hazırdır, yeminlidir açıklamasını yapmıştı.
Büyük Türk Milleti,
Hiçbir değerden nasip alamamış bir grup tarafından, insanlığın ortak değeri olan Baharın gelişini kutlama adına düzenlenen masum etkinlikler, yüce Türk Ulusunun sembolü, her zerresi şehit kanıyla bezenmiş şanlı Türk Bayrağına saldırı densizliğinde bulunulacak kadar ileri götürülmüştür.
Mazur görülemez
Türk Milleti, engin tarihinde iyi ve kötü günler görmüş, sayısız zaferler yanında ihanetler de yaşamıştır. Ancak hiçbir zaman kendi vatanında, kendi sözde vatandaşları tarafından yapılan böyle bir alçaklıkla karşılaşmamıştır.
Savaş meydanında vuruştuğu bir düşmanın Bayrağına dahi saygı gösteren bir ulusun, kendi Bayrağının, kendi topraklarında sözde kendi vatandaşları tarafından böyle bir muameleye maruz kalması, hiçbir şekilde izah edilemez ve mazur görülemez.
Bu, haince bir davranıştır.
Hem bir ülkenin vatandaşı olmak, havasını teneffüs etmek, suyunu içmek, karnını doyurmak; hem de o ülkenin en kutsal ortak değeri olan Bayrağına el kaldırmaya yeltenmek gaflet, dalalet ve hıyanetten başka bir şekilde tarif edilemez.
Asla sahipsiz değildir.
Dost ve düşman herkes şunu çok iyi bilmelidir ki; Ne bu Ülkenin Bölünmez Bütünlüğü ne de bu birlik ve bütünlüğün sembolü olan şanlı Türk Bayrağı asla sahipsiz değildir. Başta yüce Türk Milleti olmak üzere onun bağrından çıkmış Türk Silahlı Kuvvetleri, tıpkı atalarının yaptığı gibi, Ülkesini ve Bayrağını koruma ve kollamaya, bunun için gerekirse kanının son damlasını akıtmaya hazırdır. Yeminlidir.
Onun vakar ve ciddiyetini, sabrını yanlış yorumlayanlara, yanlış hesap peşinde koşanlara, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Vatan ve Bayrak Sevgisini denemeye kalkışanlara, tarihin sayfalarına bakmalarını öneririz.
Saygı ile duyurulur.
Türk halkı, evlerini bayraklarla donatarak hainlere cevap vermişti.
Provokasyon alayları
Buna rağmen, yaklaşık 6 ay sonra, Eylülde ortalıkta bir provokasyon alayı dolaşmaya başladı. Bir iki otobüs dolusu PKK destekçisi, İmralı Adasındaki Abdullah Öcalanı ziyaret bahanesiyle yola çıktı. Eş zamanlı olarak İstanbulun birkaç bölgesinde kalkışma (isyan) görüntüleri altında ortalık birbirine katılmaya, evine Türk Bayrağı asan vatandaşlara saldırılmaya başlandı. Ülkemizin çeşitli yerlerinde terör örgütünün sembolleri, teröristlerin resimleri ve sloganları açıkça boy gösterdi. Bozüyükte halk tahrik edildi, olaylar büyüdü.
Başbuğdan uyarı
Oysa, 2 ay önce, 19 Temmuz 2005te, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Avrupada bu hareketlerin nasıl büyük cezalar aldığını açıklamıştı. Terör Değerlendirme Toplantısı nda basın temsilcilerine konuşan Orgeneral Başbuğ, şöyle demişti:
Terörle Mücadele Kanunu gözden geçirilmeli. Batı ülkelerinde olanlar olsun, yeter. Örneğin;
İngilterede, 2000 yılında çıkarılan Terörizm Kanununun 13. maddesi kapsamında, yasaklanmış bir örgütün renklerini taşıyan bir rozet bile takamazsınız.
İngilterede bir teröristin resmi veya sesi radyo ve televizyonlardan verilemez.
ABDde bir kişi çıkıp Usame Bin Ladeni överse anında tutuklanır.
Ülkemiz terörü öven, onu yücelten yayınlarla doludur. Bölücü terör örgütünü öven kitaplar ise raflarda yer almakta ve rahatlıkla satılabilmektedir.
Orgeneral Başbuğun bu açıklamayı yaptığı tarihte, siyâsi iktidarda Tayyip Erdoğan başbakanlığında AKP Hükümeti görev yapıyordu!..
B İ T T İ
Tarihin akışını değiştirecek buluşma!
Atatürkün sırdaşı Kılıç Aliye göre, çok önemli yetkilerle donatılmış General Harbordun Sivasa gelişi, tarihin akışını değiştirecek kadar önemli idi.
Amerikan Kuvvetleri Başkomutanı General Pershinge tanınmış fiilî yetkilerle donatılmış General James C. Harbordun Sivasa gelişi, Kılıç Aliye göre tarihin akışını değiştirecek kadar önemli idi. Kılıç Alinin şu sözleri çok dikkat çekicidir:
Bir gün gelir de, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin ilk günleri hislerden arınmış ve gerçek değeriyle yazılırsa, bu buluşma, Türkiye Cumhuriyetine imkân veren temel olaylardan biri olarak yerini koruyacaktır.
Atatürkün sırdaşı Kılıç Ali, Amerikan generali ile Mustafa Kemalin buluşmasıyla ilgili şu çarpıcı açıklamalarda bulunuyor:´
Denilebilir ki, yüzyılımızda hiçbir gizli konuşma, 22-24 Eylül 1919 gün ve gecelerinde devam eden Sivas Mülakatı kadar, olayların akışını değiştirmemiştir!
... Gözlerimiz yollarda Amerikan generalini heyecanla beklemiştik. Çünkü her an vazgeçebilir, Sivasa uğramaz, yoluna devam ederdi. Bu yol, Amerika-İngiltere-Fransanın kurulmasını kararlaştırdıkları ve sınırlarının içinde bugün yedi ile sığabilmiş aziz topraklarımızın da bulunacağı Büyük Ermenistanla noktalanıyordu.
... Dünya Savaşında bizim de kendilerine karşı dövüştüğümüz İtilaf Devletlerinin (İngiltere-Fransa-Rusya-İtalya ve daha sonra Amerika) kesin zaferinin asıl sahibi, savaşa son olarak katılan Amerikaydı.
Tehlike büyüktü
... Yeni Ermenistan Devletinin kurulması kararı, Amerikan Senatosunun onayından geçmişti.
... Harbordun görevi, yeni Ermeni Devletinin kurulacağı yerleri görmek ve raporunu Kongreye sunmaktı. Tehlike gerçekten büyüktü.
... İstanbulda Türk milliyetçileri harekete geçmişler, Harbordla temas kurmuşlar (...) uzun uğraşlardan sonra Harbordun Sivasa uğraması sağlanmıştı.
... İtiraf edeyim ki; Amerikalı generalin Sivasa geleceği öğrenildikten sonra, Paşanın bu ziyarete verdiği farklı önemi ve yaptığı hazırlıkları bizler yadırgamıştık.
Mustafa Kemal takdim etti
... Reşit Paşayı, hükümeti temsil eden kişi olarak generale bizzat Mustafa Kemal takdim etti. Böylelikle, Sivasta, kendisinin başında olduğu hareketin, ülkeyi ve milleti temsil ettiğini anlatmak istiyordu.
... Haksız iftiraların ve olumsuz propagandaların etkilerini Yeni Dünya(Amerika) insanlarının kafasından silmek zorundaydık. Paşanın, Harbordun gelişine neden bu kadar hassasiyet gösterdiğini, zaferden sonra, Amerikanın yine bir asker olan ilk Büyükelçisi General Sherrilli kabul ettiği günün ertesinde kendisinden dinledim. Amerikan Büyükelçisine Türk Ulusal Mücadelesini bütün evreleriyle anlatmış olan Paşa, soruma şu yanıtı vermişti:
Amerika, sahip olduğu olanaklarla bir dünya devleti... Temsil ettiği özgür düşünce felsefesiyle de bize yakın... Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini olduğu gibi tanırsa aramızda gerçek bir dostluk kurulur ve bu dostluk iki taraf için olduğu kadar, dünya için de hayırlı olur. O günlerde General Harborda gerçekleri anlatmayı başaramasaydık, çözümü güç oldubittilerle karşılaşabilirdik.
Mustafa Kemal, Bu yabancılara her hareketinizle, ülkenin sahibi olduğunuzu hissettireceksiniz. Asıl göreviniz budur... düşüncesindeydi.
Yabancı sermaye, birliğimize son verecek tarzda olamaz
Mustafa Kemal, denetimsiz yabancı sermayenin ve aşırı dış borçlanmanın Osmanlı İmparatorluğunu ekonomik ve siyâsi açıdan Avrupalı devletlere bağlı kıldığını ve Avrupalı devletlerin bu durumu, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak ve topraklarını sömürge haline getirmek için kullandığını görmüştü. Bu yüzden, kurduğu Türkiye Cumhuriyetini ekonomik açıdan kalkındırırken, yabancı sermayeye, kanunlarımıza uygun şekilde ve bağımsızlığımızı tehdit etmeyecek biçimde yer verdi. Mustafa Kemalin -bugün de kimi çevrelerce çarpıtılmaya çalışılan- yabancı sermaye konusundaki görüşü şuydu:
Tabiidir ki, hariçten gelecek sermayeye yol göstermeye, çalışma usulüne ihtiyacımız vardır. Fakat bu, birliğimize ve bağımsızlığımıza son verecek bir vesayet tarzı demek olamaz.
Ulu Önder bir yurt gezisinde Kılıç Ali ile birlikte
Şimdi o günlerde olanları anımsayıp hızlıca tekrar bugüne gelelim. 2005 yılı Mart ayındaki Nevruz gösterilerinde, Türkiyede Türk bayrağı çiğnendi!.. İki küçük çocuğun bu hareketi televizyonlarda yayınlanınca milyonlar ayağa kalktı. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı 22 Martta çok sert bir açıklama yayınladı.
Mersinde 2005 yılında gösteri yapan bölücüler şanlı
Türk bayrağımızı ayakları altına alarak çiğnemişti. Çirkin
olay yurt genelinde büyük infiale neden olmuştu.
Genelkurmaydan bölücü mihraklara sert cevap:
Bayrağımıza hakaret haince bir davranıştır
2005 yılında Mersinde Türk bayrağınının çiğnenmesi üzerine Genelkurmay, TSK, ülkesini ve bayrağının korumak için gerekirse kanının son damlasını akıtmaya hazırdır, yeminlidir açıklamasını yapmıştı.
Büyük Türk Milleti,
Hiçbir değerden nasip alamamış bir grup tarafından, insanlığın ortak değeri olan Baharın gelişini kutlama adına düzenlenen masum etkinlikler, yüce Türk Ulusunun sembolü, her zerresi şehit kanıyla bezenmiş şanlı Türk Bayrağına saldırı densizliğinde bulunulacak kadar ileri götürülmüştür.
Mazur görülemez
Türk Milleti, engin tarihinde iyi ve kötü günler görmüş, sayısız zaferler yanında ihanetler de yaşamıştır. Ancak hiçbir zaman kendi vatanında, kendi sözde vatandaşları tarafından yapılan böyle bir alçaklıkla karşılaşmamıştır.
Savaş meydanında vuruştuğu bir düşmanın Bayrağına dahi saygı gösteren bir ulusun, kendi Bayrağının, kendi topraklarında sözde kendi vatandaşları tarafından böyle bir muameleye maruz kalması, hiçbir şekilde izah edilemez ve mazur görülemez.
Bu, haince bir davranıştır.
Hem bir ülkenin vatandaşı olmak, havasını teneffüs etmek, suyunu içmek, karnını doyurmak; hem de o ülkenin en kutsal ortak değeri olan Bayrağına el kaldırmaya yeltenmek gaflet, dalalet ve hıyanetten başka bir şekilde tarif edilemez.
Asla sahipsiz değildir.
Dost ve düşman herkes şunu çok iyi bilmelidir ki; Ne bu Ülkenin Bölünmez Bütünlüğü ne de bu birlik ve bütünlüğün sembolü olan şanlı Türk Bayrağı asla sahipsiz değildir. Başta yüce Türk Milleti olmak üzere onun bağrından çıkmış Türk Silahlı Kuvvetleri, tıpkı atalarının yaptığı gibi, Ülkesini ve Bayrağını koruma ve kollamaya, bunun için gerekirse kanının son damlasını akıtmaya hazırdır. Yeminlidir.
Onun vakar ve ciddiyetini, sabrını yanlış yorumlayanlara, yanlış hesap peşinde koşanlara, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Vatan ve Bayrak Sevgisini denemeye kalkışanlara, tarihin sayfalarına bakmalarını öneririz.
Saygı ile duyurulur.
Türk halkı, evlerini bayraklarla donatarak hainlere cevap vermişti.
Provokasyon alayları
Buna rağmen, yaklaşık 6 ay sonra, Eylülde ortalıkta bir provokasyon alayı dolaşmaya başladı. Bir iki otobüs dolusu PKK destekçisi, İmralı Adasındaki Abdullah Öcalanı ziyaret bahanesiyle yola çıktı. Eş zamanlı olarak İstanbulun birkaç bölgesinde kalkışma (isyan) görüntüleri altında ortalık birbirine katılmaya, evine Türk Bayrağı asan vatandaşlara saldırılmaya başlandı. Ülkemizin çeşitli yerlerinde terör örgütünün sembolleri, teröristlerin resimleri ve sloganları açıkça boy gösterdi. Bozüyükte halk tahrik edildi, olaylar büyüdü.
Başbuğdan uyarı
Oysa, 2 ay önce, 19 Temmuz 2005te, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Avrupada bu hareketlerin nasıl büyük cezalar aldığını açıklamıştı. Terör Değerlendirme Toplantısı nda basın temsilcilerine konuşan Orgeneral Başbuğ, şöyle demişti:
Terörle Mücadele Kanunu gözden geçirilmeli. Batı ülkelerinde olanlar olsun, yeter. Örneğin;
İngilterede, 2000 yılında çıkarılan Terörizm Kanununun 13. maddesi kapsamında, yasaklanmış bir örgütün renklerini taşıyan bir rozet bile takamazsınız.
İngilterede bir teröristin resmi veya sesi radyo ve televizyonlardan verilemez.
ABDde bir kişi çıkıp Usame Bin Ladeni överse anında tutuklanır.
Ülkemiz terörü öven, onu yücelten yayınlarla doludur. Bölücü terör örgütünü öven kitaplar ise raflarda yer almakta ve rahatlıkla satılabilmektedir.
Orgeneral Başbuğun bu açıklamayı yaptığı tarihte, siyâsi iktidarda Tayyip Erdoğan başbakanlığında AKP Hükümeti görev yapıyordu!..
B İ T T İ