1. yüz (Toplam 1 yüz)

Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ağu 01, 2010 18:39
gönderen Türk-Kan
Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’…

‘Ben ilkokulda olmalıyım. Yakacık’da bir yaz. İstanbul’un o zamanlar bir sayfiye semtinde benden birkaç yaş büyük ablaların, ‘yello submarin’ , ‘Lusin dısıkayin daymaaan::’ gibi sesler çıkararak, Beatles parçalarını gevelediklerini ilk duyuşum. Hey dergisi çıkmıştı, batıdaki son trendleri gençliğin üzerine fışkırtıyordu.. Sinemalarda Hollywood saltanatı sürüyordu..

Hayat dergisi, Amerikalı yıldızların hayat hikayelerini, evlerini, aşklarını konu ediyordu.. Basının her yanında Amerikan rüyası vardı..

Amerikan yardım anlaşmasının bir maddesi de, ‘Türk basınında sürekli Amerikan propagandası’ yapılma şartıydı
***
Amerikan Büyükelçiliği AFS ve Fulbright bursları veriyor, gençler sıraya giriyordu..

O yıllarda yüzlerce barış gönüllüsü Türkiye’yi harmanlıyordu..

Doğu mitingleri hazırlık aşamasındaydı…

ABD Türkiye’nin etnik haritasını bir kez daha incelemeye alıyordu..

112 adet NATO haberalma tesisi Türkiye’de kuruluyordu.

Kıbrıs’da katliam vardı..

Amerikalı ‘uzmanlar’ her yandaydı…..

Bunlar olurken, büyük şehirlerde gençler, PX Amerikan mağazalarından bluejean almak için sıradaydı. Clint Eastwood’un ‘Birkaç Dolar İçin’ filminden sonra, ‘bir kısım’ gençler mahmuzlu çizme ve kovboy pançosu bulma derdine düşmüştü. Kadiköy Cep sinemasında Animals grubunun parçalarını dinleyen salon, film boyunca dans etmişti.. ‘Michele Ma belle’ ya da ‘All hung up in your green eyes’ tınılar2ını bilenle bilmeyen bir olur muydu?! ..

Aynı yıllarda Türk halkının yüzde 80’i Bangladeş fukaralığına eş bir durumda yaşıyordu..’


‘Gimme some Lovin,’

Bu satırları, bir zaman önce Hürriyet gazetesinde bir köşe yazarını okurken yazmıştım.

Yazar, Şakir Eczacıbaşı’nın ölümü üzerine kaleme aldığı köşe yazısında, İstanbul sanat Kültür vakfı’nın faaliyetlerinin onu nasıl başkalaştırdığını anlatmış, ‘yabancı sanatçılardan habersiz yaşarken’ nasıl bir ‘kültür’ zenginliğinin içine düştüğünü uzun uzun anlatmıştı. Artık batının tüm caz sanatçılarını, tanıyor, Tepebaşındaki Amerikan konsolosluğu aracılığıyla tüm trendleri takip ediyordu. Bunları İstanbul festivaline borçluydu!

Bu yıl İstanbul festivali kapsamında Eric Clapton, ve Steve Winwood konserine giden gazeteci Ertuğrul Özkök de kültür kökleri ile ilgili şu satırları yazmıştı:

    ‘20 yaşımdayken Ankara sokaklarında beni avaz avaz ‘Gimme some lovin’ diye bağırtan adam!... O gece benim ‘an’ımdı.. …63 yaşıma iyi geldi,.’

Ne Ankara’da ‘gimme some lovin,’ diye bağıran Özkök’ün , ne İstanbul’un uzak semtlerinde ‘yello submarin’ diye mırıldanan gençlerin, aynı yıllarda uygulamaya konan Richard Bissel raporundan haberleri yoktu!

Bissel, CIA’ nin Gizli hizmetler Direktörüydü. 1968 de yazdığı gizli raporda, toplumlara ‘sızma’ tekniğinden sözediyordu. Rapora göre, hedef ülkelerde,

    1) Hükümetlere siyasal tavsiye ve danışmanlık,

    2) Tek tek şahıslarla temas, kişisel yardım uygulaması,

    3) Siyasal partilere maddi ve teknik yardım,

    4) İşçi sendikaları kooperativler ve özel örgütlenmeleri desteklemek,

    5) Kişilerin özel olarak eğitilmesi, EĞİTİM TAKASLARI,

    6) Ekonomik operasyonlar,

    7) Gizli propaganda,

    8 ) Bir rejimi desteklemek ya da devirmek için askeri ya da siyasal operasyonlar’

yapılacaktı.

Bissel raporunda yeralan aşamalar, Türkiye’de yıllardır adım adım uygulanmıştır. Toplumlara çeşitli yollarla SIZILMAKTADIR. ‘Sızma tekniği’ , Oltadaki Balık Türkiye (M. Emin Değer) adlı kitapta şöyle özetlenir:

‘Tıb dilinde ‘infiltrasyon/Sızma’, bir mikrobun ya da kanser hücresinin, vücudun en yaşamsal bölgesinin tüm hücrelerine girmesini, mikrobun bünyenin her tarafına yayılmasını gösterir.. İşte Amerika’nın uyguladığı yöntem de budur!’

Amerikalı sosyologlar bu yöntemi ‘Görünmez faktör’ olarak tanımlarlar. Görünmez faktör, ‘kontrol mekanizmalarının toplamı’dır. ve ‘Görünmezlik, zihinlerin sömürgeleştirilmesi yoluyla başarılmaktadır.’

Bu yolda en etkili araç ‘eğitimin ele geçirilmesi’dir.

‘İdeolojik taarruz’

Amerikalı uzman Max Von Thornburg, 1947 Ekim ayında The Fortune dergisindeki ‘Türkiye’ye niçin yardım etmeli?’ başlıklı raporunda ‘İdeolojik taarruzun Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi için, atom bombası kadar önemli olduğunun’ altını çizmiştir.

‘Yalnız sermayemizi değil, hizmetlerimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü ve ideallerimizi de Türkiye’ye konuşlandıracağız!’ demiştir.

İşte bu nedenle, ekonomik yardımı, eğitim/kültür anlaşmaları takip etmiştir. Ülkenin ‘aydın adayları’nın beynini ‘iğdiş’ etme operasyonudur bu!

Toplumun en üst düzeyinde yeralan elitler ya batıda eğitim almışlar ya batının misyoner şubeleri olan kolejlerde eğitilmişlerdir.

Tümü bir iki yabancı dile vakıftırlar ve tüm yaşam biçimleri Batı tarafından şekillendirilmiştir..

Emre, orta halli bir ailenin oğludur. Osmanlı hanedanı varisi, İsviçre bankeri karışımı bir ailenin kızıyla evlenir.. Robert College mezunudur. 68’lidir. 90’larda Özal’ın prensi olur. Paraya para demez. Soros'la tanışır ve Amerikan gizli devletine bağlanır.

Şule alt orta gruptan gelir. Galatasaray Lisesi'nden mezun olur, ardından bursla Fransa’ya gider… Sorbon’da okur, gelip akademisyen olur… Sol fikirlidir..Üniversitede Latin Amerika’daki direniş hareketlerine merak sarmıştır. Batının gözlüğünü takar kendi ülkesine bakar. Çok vahim şekilde yanılacaktır. ‘Halkların özgürlüğü’yle lafa başlayacak, az sonra PKK’nın en büyük savunucusu olacak, batının görevlisi olarak ekranların vazgeçilmezi olup çıkacaktır.

Falanca edebiyatçı treni kaçırır, üniversite bursu alamaz ama İowa üniversitesi yazarlar kursuna (International Writing Program) gider.. Ermeni ve Kürtleri milyon milyon katlettiğimizden bahsedip Nobel’e hak kazanır, milyar doları cepler.

‘Eğitilenler’

Onlarca Türk genci, Erasmus’la Avrupa yollarını tutar. Elit ailelerin çocukları, her yıl, Turkish Coalition of America ve TÜSİAD’ın Washington Temsilciliği’nin katkılarıyla, ABD Kongresi’nde staja gider.

Önemli bürokratların, üst düzey askerlerin, işadamlarının kızları, oğulları, ABD Temsilciler Meclisi koridorlarında, Cumhuriyetçi Parti’nin veya Demokrat Partinin milletvekillerinin peşinde koştururlar.. Dikkatle seçilen bu gençler, belli bir kıvama geldikten sonra yüksek görevler için ülkelerine birer Amerikalı olarak geri dönerler.

‘Eğitilenler’ dönünce, devletin başına, olmadı, bürokraside bir koltuğa, veya bir üniversitenin başına, siyasette, -iktidar muhalefet fark etmez- liderlerin danışmanlığına, medyanın en en yukarı katlarına OTURTULUVERİRLER!

Hatırlayın, Fulbright, Rockefeller, Eisenhower, Ford Vakfı burslarıyla ‘eğitilenler’ Türkiye’yi uzun yıllar boyunca ’yönetmişlerdir’/ yönetmektedirler.

İslamköylü Demirel’den, büyük kent çocuğu Bülent Ecevit’e, Antalyalı Deniz Baykal’dan Kayserili Abdullah Gül’e, Ünyeli Numan Kurtulmuş’a kadar birçok lider çeşitli ‘imkanlarla’ Avrupa ve Amerika’da ‘ağırlanıp’ ‘eğitilmişlerdir’. Meraklısı nette iki tuşa basarak ayrıntılı cv’lerini bulabilir.

‘Algı değiştirme operasyonu’

Aydınlar yurtdışında eğitimden geçirilirken, büyük yığınlara da ‘algı değiştirme operasyonu’ yapılır. Amerikalı bilim adamları, toplumların algılarıyla nasıl oynandığı, toplumların psikolojik deneme tahtası haline nasıl getirildiği konusunda örnekler verirler:

    ‘Yanlış olan, doğru ya da tersi olarak algılanabilir. İnsanları katletmek vatanperverlik olarak görünebileceği gibi, nefretle de karşılanabilir.. Asla kabullenilemeyecek davranışlar, normal görülebilir..’

1982 Anayasası, Batının ‘tavsiyesiyle’ hazırlanır. 2010 Anayasası yine batının emriyle gündeme oturmuştur. Ekranlardaki propaganda makinesini çalıştıranlar ‘yedi düvelcilerdir’!

Richard Bissel, raporunda, toplumları değiştirmede basının önemine de değinmiştir. ‘Basın Batı müdahalelerinde en önemli güçtür’ demiştir.

İçinden geçtiğimiz şu günlerde bunun nadide örnekleriyle burun burunayız.

Federasyon ve otonomi tartışmalarının yeri göğü kapladığı bir anda , ABD formatlı bir yarışma programı ekranlara çıkar.

İntercities—ŞEHİRLER YARIŞIYOR
’da şehircilik, hemşehrilik hissi kaşınır. Ulusal bütünlüğe karşı YEREL YÖNETİMLERİN propagandası yapılır..

CIA istasyon şefi Paul Henze
, ‘Türk halkına sabah akşam ‘federasyondan’ bahsedilmeli, kulakları bu duruma alıştırılmalıdır!’, dememiş midir!

Siyasetten uzaklaştırılmış geniş yığınlara enjekte edilen zehir de ekranlardan yayılır!

Evcilik oyunu gibi yapay evlilik denemeleri, aile yapısını sulandırır, falanca dedenin televizyonda falanca büyükanneye izdivaç teklifi, yaşlılara saygıyı azaltır, bilgeliği şaklabanlığa dönüştürür.

‘Yemekteyiz’ programında, kutsal sofra adabına açıkca hakaret edilmesi, ‘Survivor’da dedikodu ve insanların birbiriyle nefret ve rekabet ilişkisi, ekranlarda bir anda beliren kuralsız box maçlarıyla toplumsal şiddet hissinin arttırılması, ‘Fear Factor’ ile korku duygusunun yaygınlaştırılması, toplumdaki psikolojik operasyona en bariz örneklerdir.

Sıradan insanlar, ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ kültüründen, en yakın ilişkilerini ekrana taşıma noktasına getirilmişlerdir! ABD markalı showların kucağında, ‘ideolojik taarruz’un en sertine muhatap olmuşlardır.

Bunların tümü, batıya bağlı ‘sivil örümcekler’in, ‘ALGIYI DEĞİŞTİRME’ çalışmalarının sonuçlarıdır.

Gençler, anlamadıkları bir dilin ve kültürün, ürkütücü gürültüsünde sallanmaktan haz duyduklarını sanmaktadırlar! …

Her şey psikoloji biliminin yardımıyla yapılacak, toplum psikolojik aygıtlarla şekillendirilecektir..

Üniversiteler ve medya bu çalışmaların merkezidirler.

Medyadan yayılan zehir daha küçük gençlik gruplarında farklı yöntemler dener.

Kısa film yarışmaları düzenlenir . Belediyeler ve AB fonları işbirliği ile ‘Kültürlerarası diyalog’ işlenir. Kim Kürt kimliği der, Ermeni kültürü ile ilgili laf eder, ‘ekümenik’ Ortodoks kilisesi için film yaparsa parayı kapar, kapağı yurtdışına atar...

‘Biz ne mi yapacağız?!’

1947 de Amerikan yardımıyla birlikte Türk halkı özellikle aydınları bir kültür enjeksiyonunun hedefi olmuşlardır.

‘Ecnebi’ okullarda ya da diyarlarda eğitilenler artık bu ülkenin insanları değillerdir. Onlar iki arada bir derede kalanlardır.. Kültürel ‘tecavüze’ uğrayanlardır.

Bu bir ‘sızış’tır. Bir milleti millet yapan tüm özelliklere kezzap atılışıdır.


İşte bugün sızılmış bir Türkiye’nin sızılmış aydınları, tıpkı eskiden olduğu gibi, Türkiye’yi bölme, Amerika’ya manda yapma projesinin gönüllü askerleridir!

Bu taarruza muhatap olan, ve kendi üzerinde oynanan oyunu algılayamayan geniş yığınların , sık sık ‘Biz ne yapacağız?’ diye sorduklarını aktarırdı, Attila İlhan.

    ''Tuhaftır, soru sahipleri, cevabı bulmakla mükellef olanın da, kendileri olduğunu ne biliyor, ne kestirebiliyor! Çünkü 'kopya', 'alafrangalık' sahici 'yurttaşlık bilincini' bulandırmış….Böyle bir soruyu sordukları anda, yetersizliklerini itiraf edip çareyi başkalarından -muhtemelen 'ecnebi'den- beklediklerini açıklamış oluyorlar. İyi de, 'kültürsüzleşme' dedikleri, 'bizâtihi' bu değil midir?"




Banu AVAR, 1 Ağustos 2010

http://www.banuavar.com.tr/?pg=articles&id=56

Elmek: banuavar@superonline.com




Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ağu 01, 2010 20:25
gönderen Türk-Kan
Banu AVAR yazdı:‘Eğitilenler’

Onlarca Türk genci, Erasmus’la Avrupa yollarını tutar. Elit ailelerin çocukları, her yıl, Turkish Coalition of America ve TÜSİAD’ın Washington Temsilciliği’nin katkılarıyla, ABD Kongresi’nde staja gider.
....
Dikkatle seçilen bu gençler, belli bir kıvama geldikten sonra yüksek görevler için ülkelerine birer Amerikalı olarak geri dönerler.


:arrow: Obama's Brats / Obama'nın Seçkin Veledleri


Banu AVAR yazdı:‘Eğitilenler’ dönünce, devletin başına, olmadı, bürokraside bir koltuğa, veya bir üniversitenin başına, siyasette, -iktidar muhalefet fark etmez- liderlerin danışmanlığına, medyanın en en yukarı katlarına OTURTULUVERİRLER!

Hatırlayın, Fulbright, Rockefeller, Eisenhower, Ford Vakfı burslarıyla ‘eğitilenler’ Türkiye’yi uzun yıllar boyunca ’yönetmişlerdir’/ yönetmektedirler.

Örneğin "Kayserili Abdullah GÜL":

:arrow: Erol Bilbilik Yazdı: Amerikaperestler --> Abdullah GÜL

:arrow: ABD Dışişleri: Abdullah Gül'ü Biz Yetiştirdik!

Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 02, 2010 11:30
gönderen İrfan Tuna
Banu Avar yazdı:Bissel, CIA’ nin Gizli hizmetler Direktörüydü. 1968 de yazdığı gizli raporda, toplumlara ‘sızma’ tekniğinden sözediyordu. Rapora göre, hedef ülkelerde,

    1) Hükümetlere siyasal tavsiye ve danışmanlık,

    2) Tek tek şahıslarla temas, kişisel yardım uygulaması,

    3) Siyasal partilere maddi ve teknik yardım,

    4) İşçi sendikaları kooperativler ve özel örgütlenmeleri desteklemek,

    5) Kişilerin özel olarak eğitilmesi, EĞİTİM TAKASLARI,

    6) Ekonomik operasyonlar,

    7) Gizli propaganda,

    8 ) Bir rejimi desteklemek ya da devirmek için askeri ya da siyasal operasyonlar’

yapılacaktı.


1946'dan bu yana karşı karşıya olduğumuz ABD merkezli teslim alma operasyonunun özeti işte budur.

Banu Avar yazdı:‘Eğitilenler’ dönünce, devletin başına, olmadı, bürokraside bir koltuğa, veya bir üniversitenin başına, siyasette, -iktidar muhalefet fark etmez- liderlerin danışmanlığına, medyanın en en yukarı katlarına OTURTULUVERİRLER!

Hatırlayın, Fulbright, Rockefeller, Eisenhower, Ford Vakfı burslarıyla ‘eğitilenler’ Türkiye’yi uzun yıllar boyunca ’yönetmişlerdir’/ yönetmektedirler.

İslamköylü Demirel’den, büyük kent çocuğu Bülent Ecevit’e, Antalyalı Deniz Baykal’dan Kayserili Abdullah Gül’e, Ünyeli Numan Kurtulmuş’a kadar birçok lider çeşitli ‘imkanlarla’ Avrupa ve Amerika’da ‘ağırlanıp’ ‘eğitilmişlerdir’. Meraklısı nette iki tuşa basarak ayrıntılı cv’lerini bulabilir.


Sevgili Banu Avar, 70'li yılların ortalarına dek ABD tezgahından geçtikten sonra yurda gelip MESS Başkanlığı, Sabancı Holding Genel Koordinatörlüğü gibi üst düzey büyük sermaye yöneticilklerinin ardından 1979'da başbakan Demirel'in müsteşarı olarak ekonominin başına geçen Turgut Özal'ı unutmuş.

TÜSİAD'ın da sayılı üyelerinden olan Nakşibendi müridi Tonton, 1977'de MSP'den İzmir Milletvekili adayı olmuş kazanamamıştı ama, Demirel'in Müsteşarı olarak 24 Ocak Kararları adı verilen ABD patentli, TÜSİAD destekli neoliberal politikaları uygulamak üzere ekonominin başına geçmişti.

24 Ocak Kararları adı verilen bu ekonomik programın aynı dönemde benzerlerinin uygulandığı tüm Güney Amerika ülkelerinde Amerikancı askeri faşist diktatörlükler vardı. Nitekim bizim ülkemizde de ABD'nin ''Bizim Oğlanlar'' dediği Amerikancı bir cunta, bu kararların alınmasından 9 ay sonra yönetime el koydu.

Ne ilginçtir, Demirel'e ve tüm bakanlarına, Meclis'teki Milletvekillerine, siyasal partilerin liderlerine, üyelerine, sendikacılara, dernek yöneticilerine en acımasız biçimde dokunan 12 Eylül faşizmi, Turgut Özal'ın kılına bile dokunmadı. Turgut Özal, ekonominin başında kaldı ve 24 Ocak Kararları'nı uygulamaya devam etti.

Zaten Kenan Evren de dememiş miydi, ''12 Eylül olmasaydı, 24 Ocak Kararları uygulanamazdı'' diye.

Ardından, 1982 Anayasası geldi

Sevgili Uğur Mumcu, 1 Ağustos 1982 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki, ’’24 Ocak Anayasası’’ başlıklı yazısında şunları yazmıştı:

’’24 Ocak Kararları, ekonomik düzeni serbest piyasa ekonomisine dönüştürmek istiyordu. ’’Aldıkaçtı Anayasası’’ ise bu 24 Ocak Kararları’na uygun bir Anayasa düzeni getirmektedir. Bu yüzden Anayasa tasarısını, ’’24 Ocak Anayasası’’ olarak adlandırmak olasıdır.

(…)

Türkçe yanlışları, hukuk yanlışları ve madde yanlışları ile dolu ’’Aldıkaçtı Anayasası’’, siyasal felsefesi ile tam bir ’’İşveren Anayasası’’ görünümündedir. İşveren örgütlerinin önerileri, olduğu gibi Anayasa tasarısına yansımıştır. Tercüman Gazetesi Yönetim Kurulu İkinci Başkanı –yani Kemal Ilıcak vekili- Prof. Dr Orhan Aldıkaçtı ise bu Anayasa kargaşasının en önde gelen simgesidir.

Özal, özel teşebbüsün ekonomik ayağını, Aldıkaçtı ise hukuk ayağını oluşturmaktadır. ’’İktisadi ve hukuki düzen’’ gerek Özal, gerekse Aldıkaçtı’da tam tanımını bulmaktadır.

Basın özgürlüğüne getirilen özgürlükleri yok edici sınırlama, siyasal partiler, dernekler ve sendikalar için öngörülen kısıtlamalar, tam anlamı ile işverenlere açık bir Anayasa’nın oluşturulmak istendiğini ortaya koyuyor.

(...)

...Aldıkaçtı Anayasası'nın tek eksiği, TÜSİAD ve TİSK'i Anayasa'ya yerleştirmeyişidir herhalde''


***

Evet işte böyle dostlar, bu ülkenin yurtsever aydınları, 12 Eylül faşizminin en karanlık günlerinde gerçekleri halka anlatmaya çalışırken, o dönemde 12 Eylül'cülerle, 24 Ocak'çılarla yakın işbirliği içinde olanlar ve bugün hala o neoliberal politikaları kararlılıkla uygulayanlar 12 Eylül'ün ''Darbe Anayasası''nı değiştirip ülkeyi demokratikleştireceklermiş...

Tabi yersek...

Banu Avar yazdı: 1982 Anayasası, Batının ‘tavsiyesiyle’ hazırlanır. 2010 Anayasası yine batının emriyle gündeme oturmuştur. Ekranlardaki propaganda makinesini çalıştıranlar ‘yedi düvelcilerdir’!

Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 02, 2010 14:39
gönderen Cihangir
Sayın Avar;
Yayınlarınızdaki başarılarınızı en içten duygularımla alkışlıyorum.
Burada eklemek istediğim nokta ise şudur;Birileri kalkıp insanların inançları ile alay eder veya baskı ile insanların inanaçlarını ortadan kaldırmak ister ve bunu doktirinler ile temellendirmeye çalışırsa en büyük hatayı yapar, birilerine kapılar açılmış olur.
İnönü döneminde inançlara yapılan baskılar ortadadır.Ne yazık ki marshall planı 1948 de inönü döneminde imzalanmıştır.Menderes döneminde yapılanlar da ortadadır.28 şubat ve öncesi ve sonrasında, televizyonlarda gerici ve yobaz tanımlamaları ile hakaretler yapılırsa, bunu yapanlarda Aydın(?), Kemalist(?) tanımlamaları ile ortalıkta dolaşırsa, insanımız ne yapsın (?)
İlericiliği, insanların dini inanış ve yaşantısına saldırmak zannedenler ne kadar ilerici ise, bu türlü zihniyeti alkışlayanlarda o kadar ilericidir.
AB ve ABD burslarından yararlanarak küresel ittifaka çıkar sağlayan ve İnanç özgürlüğünü sağlayanlar ne kadar müslümansa, onlara kanıp destekleyenlerde o kadar müslümandır.
Asıl mesele ülkemizin bağımsızlığını koruyalım diyen, ancak yaşayanlarının inançlarını yok sayanların yanlışlıklarını da vurgulamaktan geri kalmamaktır.
İslam kendi bütünü içinde değerlendirilmelidir.
Saygılar...

Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 02, 2010 16:56
gönderen Bilgin Y.Kaya
TBMM 'nin bulunduğu caddenin kaldırımına kimliği belirsiz kişilerce bırakılmış, üzerinde anayasa değişikliği yazan bir paket bırakıldı. Şüpheli paketi gören vatandaşlar durumu polise bildirdi. Polis paketin etrafına emniyet şeridi çekti ve ...bu pakete müdahale yetkilerinin olmadığını, paketin sahibinin geri gelinceye kadar beklenileceğini söyledi. Olay yerinde toplanan vatandaşlardan bazıları paketin hemen etkisiz hale getirilmesini isterken bazıları ise eski maliye bakanı Unakıtan'ın çok değerli eşi Ahsen Hanımefendi'nin istiareye yatmasını önerdi. Bu tartışma sürerken Cleveland'dan değil ama Pensilvanya'dan gelen bir mesaj paketin meclisin içine sokulması gerektiğini söylüyordu. Polis toplanan kalabalığı aşarak sahibi belirlenen paketi meclise sokma hazırlıklarına başlamıştı ki, Hayat'da 4 emniyet görevlisinin keleşlerle taranarak şehit edildiği haberi geldi. Bu sırada Türkiye'yi ziyaret eden İngiltere Başbakanı terörizmle mücadelede ve AB üyeliğin de Türkiye'nin en büyük destekçisi olduğunu söylüyordu. Basın toplantısından sonra STRATEJİK İŞBİRLİĞİ ANTLAŞMASI 2 YILLIĞINA YENİLENDİ. VATANA MİLLETE HAYIRLI OLSUN.

Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Pzt Tem 16, 2012 23:16
gönderen Deli Haydar
Banu Avar yazdı:İslamköylü Demirel’den, büyük kent çocuğu Bülent Ecevit’e, Antalyalı Deniz Baykal’dan Kayserili Abdullah Gül’e, Ünyeli Numan Kurtulmuş’a kadar birçok lider çeşitli ‘imkanlarla’ Avrupa ve Amerika’da ‘ağırlanıp’ ‘eğitilmişlerdir’. Meraklısı nette iki tuşa basarak ayrıntılı cv’lerini bulabilir.

Sivisine göre, Ünyeli Numan Kurtulmuş Pensilvanya'daki Temple Üniversitesi'nde vaftiz edilmiş. İlk ecnebi macerası orada başlamış gerçekten!
Üniversitenin adı: Tapınak. Orada bir olan Yaradan'a tapılmadığı aşikar. Hem üniversitenin kurucusu da bir vaftizci papaz imiş...

Kadere bakın ki, Numan Hoca'nın adını aldığı dedesi Gazi Numan bu toprakları zamanında işgal eden Tapınakçılardan temizlemiş...
Temizlemiş de, zamane torunu Niyazi Numan kendi ayağı ile gitmiş de Tapınakçıların ilmi ile vaftiz edilmiş...

Müstevlilerin siyasi amaçları ile şahşı çıkarlarını birleştirmek isteyenler adalet ve kalkınma kalesine mumu diksin!
Kale kapanıyor, elini veren kolunu kap-tı-rı-yor!

Eş-eşbaşkanlığı, Numan Hoca için hayırlara vesile olur inşallah...

Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Cum Ağu 31, 2012 23:49
gönderen A.Tamtürk
.


Kültürel iğdişin temelinde “yabancı dilde eğitim” yatmaktadır.

http://www.guncelmeydan.com/pano/beyin-gocertmek-t28957.html


.

Re: Sızma Operasyonu Ve ‘Kültürel İğdiş’… / Banu AVAR

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eyl 01, 2012 1:17
gönderen samil_serkan
Sayın Banu Avar

Tüsiad 'ı oluşturan Türkiye'yi sömüren kapitalistler ve ABD işbirlikçileri çocuklarını başbakan da dahil yurt dışında okutmaktadırlar.Bu çocuklar sizinde belirttiğiniz gibi yarının yöneticileri olucaktır.Biz bu ülkenin gençleri ne kadar bir yerimizi yırtsakta onların konumlarına gelemeyiz.Bu Türkiye'yi sömüren elit kesim diye bahsettiğimiz kesim köpeğine pirzola yedirirken yanında çalışanlara üç öğün aynı yemeği yedirmek isteyen kesimdir.Ama inşallah bu düzen bitecek ve türk gençliği hakettiği seviyeye gelicektir.Saygılarımla,