1. yüz (Toplam 1 yüz)

Ulustan Sürülüğe, Cumhurbaşkanından Çobana

İletiGönderilme zamanı: Pzr Oca 15, 2017 4:03
gönderen Feza Tiryaki
Ulustan Sürülüğe, Cumhurbaşkanından Çobana


Bu iktidarın ilk dönemlerinde, dinciliğin devlet yönetimini ele geçirmesinde, devrimlerimizin ortadan kaldırılmasında, o ünlü açılım, dönüşüm sürecinde, toplumun duruşuna, tepkisizliğine “Akıl tutulması” derdik.

Uydurukluğu besbelli Ergenekon davaları acı bir gülmece seyredilir gibi yıllarca sürdürüldü. Büyük büyük adamlar, usta kalemler, anlı şanlı televizyoncular, irili ufaklı parti başkanları yatıp kalkıp bunu tartıştırdılar. Aslı astarı olmayan bu davaların Silivri’deki yargılama, savunma oyunlarını ciddiye aldırdılar, hepsini “mış” gibi gözümüzün önünde yaptılar... O günlerin başbakanı, bu gülünç davanın savcısı, muhalefet lideri de avukatı olmuştu anımsarsanız... Bu arada ölenler mi olmuş, gerçek acılar mı yaşanmış aldırmadılar...

Şimdilerde her suçu, çocukcasına üstüne yıktıkları zavallı bir cahil imamı, Amerika’nın güdümündeki, zırlayan, ağlayan hocaları, Fethullah Gülen’i o günlerde kutsarlardı, çirkin bir uygulama olan, Amerikan okullarını öven, gülünç adlı “Türkçe olimpiyatları”nı bir şeymiş gibi topluma dayatırlardı. Üstelik ortalık yerde biri ona, artık dön, bu hasret bitsin dedi, diğeri, yatakodası kasetiyle yolcu edileni ise, basın toplantısında yukarlara bakıp, senin bu işte suçun yok, biliyorum, saygılar yolluyorum sayın Gülen, dediydi... Yine o zamanlar, kimse, Fethullah Gülen’in her ülkede açtırılan casus okullarının iktidarca desteklenmesinin nedenini soramadıydı...

Şu anda, tepkisiz, devinimsiz, uyur gezerlerin bakışıyla Cumhuriyeti yıkışlarını film gibi izlememize ne demeliyiz, siz söyleyin...

2002’den beri her seçimde bıkmadan usanmadan aynı şeyleri demedik mi? Şu şu olursa, şöyle yaparsak, benim partime şu geçerse, liderim şunları yaparsa kesin oyu alırız... Bitmez tükenmez oy hesapları...

İşin oy alıp almama boyutunu çoktan aştığını, yüz seçim de olsa hep AKP’nin kazanacağını, sistemin buna ayarlandığını, zaten muhalefetin de seçilme derdi olmadığını, kara bir örümceğin ağında çırpındığımızı, bu işin sonunun yıkım olacağını bir türlü bilmek, anlamak istemedik...

Ömrü olan gördü: İşte, yıl 2017.

Son bir yıl içersinde akla gelen gelmeyen her yerde onlarca canlı bomba patlaması, onlarca, yüzlerce canın yitirilmesi, askerimizin, polisimizin terör yüzünden her gün can vermesi, Arap çöllerinde Suriyeli teröristlerle birlikte, onlarla omuz omuza askerimizin savaştırılması... Kaç asırlık askeri okullarımızın kapatılması, arazilerine el konulması... Neredeyse tüm okulların dinsel eğitim ağırlıklı imam okullarına çevrilmesi, devlet okullarında, daha ilkokulda başlatılan Arapça dersi, milli eğitimin bitirilmesi, eğitimimizin yaz-boz oyununa çevrilmesi... Rüyamızda görsek hayra yormayacağımız her şey başımıza geldi...

Akıllandık mı? Ne gezer?

Şimdilerde paşa paşa, kanla irfanla kurulan çağdaş, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin yıkılmasını, yerine dünyada eşi benzeri olmayan, yalnızca bizim dincilere ve bölücülere has, Suriye yönetimini andıran bir diktatörlük getirilmesini bekliyor, bu işi canlı yayınlarda biraz da merakla dizi izler gibi izliyoruz...

Kaç gündür, bu küresel çetenin dayattığı, bölücü, yıkıcı Anayasa için Meclis’te, gizli oy yerine yasalar hiçe sayılarak açık oy kullanılıyor, Meclis TV’den, canlı yayınlardan bunu tüm ulus seyrediyor. İktidarın bir bakanı, bu duruma itiraz eden vekillere “Suç işliyorum sana mı soracağım” diyor ulu orta. Oturumu yöneten suskun. MHP vekilleri suskun... Yazar, gazeteci takımının çoğu suskun... Seyirciler derseniz hepsi öyle suskun... Kendi aramızda, önce bir heyheyleniyor, bir bağrışıp, bir söyleniyoruz, o kadar... Sonrası yok... Bir seçimde, bunu iktidar yandaşları topluma daha beter uygulatacaklar, her oy atanın elini, oyunu görecekler, zorlayarak gösterttirecekler, inanılmaz bir baskı uygulayacaklar, küresel çetenin dayattığı sonuç çıkacak yapılacak her seçimden, bu belli değil mi?

Neyi anlamıyoruz? Neyi anlamak istemiyoruz?

Bölücü muhalefet partisi (HDP), kanlı terör örgütü PKK’nın siyasi kanadı olan kuruluş, zil takıp oynayacak bu durumda ama renk vermiyor. Belli mi olur, bakarsın ayınır millet, oyunu bozar diye iktidarla el – ense yapıp duruyorlar. Arayıp da bulamadıkları fırsata yalancıktan sırt dönüyorlar: “Yok, başkanlığa yokuz, ama varız... Yok yok, yokuz, aslında varız, hiç olmaz olur muyuz?” Bunların vekillerinden, üyelerinden bazısı göstermelik tutuklanıyor, bazısına bir öyle bir böyle... Eveleme, geveleme... Oyalama, gözboyama...

Cumhuriyeti yıkım işinin on yılı aşkındır başyardımcısı, bu işin yol göstericisi yavru muhalefet MHP’nin başkanı, kendine inananları, ülkücüleri şaşırtıp duruyor. Önce, iktidara yeni anayasa taslağını Meclis’e getirin dediğinde var bir bildiği, iktidarı ters köşeye yatıracak denmişti, kimse AKP ile işbirliğine inanamamıştı... Baktık, gerçek... Bu kez Bahçeli’ye karşı çıkanlar tırnaklarını içe çektiler, mırıl mırıl eden kedilere döndüler... Sözde Ermeni soykırımınında Türk’ün haklılığını dünyada savunan eski Türk Tarih Kurumu Başkanı bile, oyum hayır ama, ülkücü ahlak gereği evetçi sayın genel başkanımıza bir şey diyemem demesin mi?

Üstüne üstlük, anamuhalefet partisi CHP ile MHP’nin önceki seçimde ortak cumhurbaşkanı adayı islamcı Ekmelettin, padişahlık-federasyon getirecek yeni Anayasa’ya evet oyunu göstere göstere atmasın mı? Oyum Ekmelettin’e diye bir zamanlar ortalıkta esip kükreyenleri, bir türlü tanıyamadığımız ünlü “medya maymunlarını” böylece rezil etmesin mi?

Yine CHP başkanı bir öyle bir böyle konuşarak kafaları karıştırıp durmuyor mu? Aslında, zaten karışık olan, içi delik deşik edilmiş, doğuştan yamuk kafaları karıştırabiliyor. Geçen gün dediği şu sözleri, benim de MHP gibi AKP’den bir farkım yok demeye gelen bölücü sözleri daha nasıl açık söylesin?

“Anayasa’nın değişmesine değil, tüm gücün tek bir kişinin elinde toplanmasına ve denetlenmemesine karşıyız.” Yani eyalet sistemi için, federal bir yapı oluşturmak için, bölünme için Anayasa değişebilir...

Sonra şu söz başbakan sıfatlı birinden çıkıyor:

“İki kaptan gemiyi batırır, tek kaptan lazım.”

Günümüzde şehirlerarası otobüslerde bile iki şoförlülük mecburi iken, can güvenliği için uçaklar, gemiler en az iki pilotla - kaptanla işletilirken...

Geçen yıl, 14 Kasım’da, “tek yetkili” kişinin ağzından şu söz denmedi miydi?

“Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım".

Söz çobanlığa gelince akla masallarımız gelmez mi? Gelin birini açıp bakalım. Geleneksel, eski bir masal kitabımızda “Çoban” masalı şu sözlerle başlıyor:

“ Vaktiyle dağların şahında bir çoban yaşarmış. Kırlığı elinde, sürüsü önünde, gönül yüceliği içinde işini yaparmış. İşinde hile, dilinde sövme nedir bilmezmiş. Karıncayı bile incitmezmiş...”

Gördünüz mü çoban olabilme bile hüner istiyor, bilgelik, yeti istiyor. Önce vatansever olacaksın. Nasıl diyor Türk masalı: “Kırlığı elinde...” Ne türbe taşıyacaksın Arap çölündeki kendi toprağından bir gece yarısı hırsızlar gibi, ne yerini yurdunu terkedeceksin, adalarını Yunan’a peşkeş çekeceksin, ne de yavru vatanın Kıbrıs’ı gözden çıkaracaksın...

Gönül yüceliği içinde...

Çoban da bile aranan bir özellikmiş gönül yüceliği. Devletini yücelere taşıma, küresel çetelerle işbirliği etmeme, Atası’nın değerini bilme, geçmişine saygı gösterme, yalan söylememe, aldanmama, yüreğinden geleni deme... Sövmeye, hileye, karıncayı incitmemeye hiç değinmeyelim...

“Sürüsü önünde”ye ne denebilir, sürü olmayı kabul edebilenleri anlamamız olası mı? Okumuş, kaç kuşaktır uygarlığı benimsemiş, güngörmüş, bilimsel düşünmüş, Cumhuriyeti kurmuş, devrimleri sürdürmüş çağdaş, özgür bireyler sürüye dönüşebilir mi?

Değil Türkiye’de, aydınlanmayı yaşamış hiçbir ülkede bu durum olamaz. Dünya tersine dönemez. Sular ters yöne akamaz... Ülkemizde, ulustan sürülüğe, Cumhurbaşkanından çobanlığa geçiş, dünya durdukça olmayacaktır...

Buna kanla irfanla kurulan Atatürk Cumhuriyeti izin vermez, veremez!...

En büyük güvencemiz yüce Atatürk’ün söylediği şu sözlerdir. Çünkü her dediği olmuş, bu günlerin geleceğini ta o zamandan öngörmüştür:

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşayacaktır)."

Feza Tiryaki, 13 Ocak 2016