1. yüz (Toplam 1 yüz)

KİMSE KONUŞMASIN!

İletiGönderilme zamanı: Çrş Nis 19, 2017 10:38
gönderen Feza Tiryaki
KİMSE KONUŞMASIN!


Bu karşı devrimin, Atatürk Cumhuriyeti karşıtlarının, seçim yasalarını değiştirerek, bambaşka bir düzende, seçim adıyla yaptırdıkları, hilelerin, oyunların konuşulduğu her seçimde, sonuçlara bakamam, öğrenmeye dayanamam. Kaç gün kulaklarımı tıkar, dünyama küser bir yerlere kapanırım. Derim ki çevreme, bana bir şey belli etmeyin, eğer bir mucize gerçekleşmişse bayramdır, duyarım, değilse kimse benle bu konuyu konuşmasın!

Sonra yatışınca, kendimi hazırlayınca içten içe çekilecek acıya, ucundan bucağından gazetelere bakmaya çalışırım, şöyle sessizce, yavaştan...

Meğer bu özelliğim çocukluktan kalmaymış. Can çıkar huy çıkmaz sözünü kanıtlarcasına okul sınavlarında da aynı davrandığımı çok sevdiğim bir okul arkadaşım anımsattı demin:

“Son sınıftaydık, tarih sınavı çok zordu, sonuçlar asılınca bakmak istememiştin, iyi de olsa sınavımın sonucu bana sakın haber getirmeyin demiştin, herkese tembihlemiştin, sınavı geçemezsem diye ne çok üzmüştün kendini.” Sonra ekledi:

“Kendini lütfen bu kadar üzme. Elbet ülkemizin durumu düzelecek...”

Bugün akşama doğru nasıl oldu, nerden gördümse, “Nimetullah Mahruki” ilkokulu adına takılmış, “Nimetullah” adlı kişi kimdir, nedir, er kişi mi, kadın mı, neden, ne zaman ülkemizde bir okula ad olmuştur diye araştırmaya kalkışmıştım. Ona bakarken, Sultangazi’de Şehit Teğmen Mehmet Ali Yılmaz İlkokulu çıktı karşıma. Kimdir bu şehit teğmenimiz, neden 1995 yılında yapılan bu okula ad olmuştur, öğreneyim derken, eski gazetelerin yan tarafına, yeni haberlere istemeden ilişivermez mi gözüm?

Gördüm sonucu ister istemez. Daha ayrıntılarına bakacak canım yok ama durumu biliyorum en azından. Üstü mühürsüz, çalıntı oylarla yarıdan bir yukarı. İtirazlar çığlıklar, ilençle rahatlayabilenler, bu durumu kabullenip iki yıl sonranın olası seçimine bilenenler, güreşe doymayanlar, göreceksiniz, yapılacak yeni seçimde o malum kişi değil, bir ülkücü ülkeye başkan seçilecek diyerek yeni oyunun su yoluna düşüp yuvarlanan şaşkınlar veya bilerek algıları güden hinoğlu hinler...

Pazar sabahı telefonda sormuştu bir yakınım: “Ne düşünüyorsun, sonuç ne çıkacak?”

Sormayın bana demiştim, açık açık yazsam bak moral bozdun denecek, “Oyun Bitiyor”da yazdım; bu sonucu belli çirkin oyuna girilmeyecekti. Sandıkla çözülemeyecek bir kötücüllüğün içindeyiz. Sonuç alamayacakları oyuna girmez bu işlerin arkasındaki yayılmacılar, ülkemiz üstüne oyun düzenler... Sonra oyun iki güç arasında olur, eşit şartlarda oynanır. Var mıydı eşitlik? Yasaların koruması, güvenilir, güdümsüz kurumlarımız neredeler? Akla kara kadar birbirine zıt olması gereken, öyle olduğu sanılan, bunca yıl karşıtmışlar oyunu oynayan iki siyasi olgu birleşmedi mi, bu geriye dönüşte, egemenliği meclisten alma girişiminde, hem de pat diye, birden? Sonra terör örgütü temsilcisi siyaset de, bu durumu hep istediği, bölücülerin sesi olduğu halde, ikili oynayarak oyunu karıştırmadı mı? Kaldı mı geriye seçmenin en fazla dörtte birinin oyunu alabilen, altı okunu çoktandır dışlayan bir parti yönetimi? Bu partide Atatürk düşmanı, Atatürk’e “kefere” diyeni de var, PKK’nın televizyonu Roj TV’ye çıkarım diyeni, teröriste avukatlık edeni, bölücülerin sesi olanı, her telden çalanı da... Daha böyle ne özürlü vekilleri var o partinin. Başkanı derseniz bölücülere her zaman yakın durmuştur, söylemleriyle, eylemleriyle. Onur Öymen’le Dersim İsyanı(1937) konusundaki çatışmasını hatırlayınız. Ulusalcı vekillerini toptan partisinden atmıştır. Siyasi islamcı Mısırlı Ekmelettin İhsanoğlu’nu, içine sindirerek, tüm itirazlara karşı Atatürk’ün partisinin cumhurbaşkanı adayı ilan edebilmiştir. Sonra da aynı kişiyi milliyetçiyim diye tabanını aldatan diğer muhalefet partisi hem ortak cumhurbaşkanı adayı, hem de milletvekili yapmıştır. Tüm bunlar gözler önünde olmuştur. Kimse kendini gizlememiştir... O derece yalnız bırakılan, başsız, sahipsiz bir muhalefet vardır ülkemizde. Şimdi “Dersimli Kemal” mi isteyecekti bu oylamaya karşı durulmasını? İstemedi, daha baştan Anayasa Mahkemesi yoluyla bu sürecin önünü kestirebilirdi, en azından bunu deneyebilirdi. Denemedi. Zaten iktidarın başındakiler, değiştirecekleri maddeleri anlatacaklarına, onunla oynadılar, şunu dedi, bunu etti, o şöyledir bu böyledir diye diye Karagöz - Hacivat oyunu oynattılar perde arkasından. Dini kullanma, gücü kullanma, akıl fikir dışına çıkma, üfürmenin ayarını kaçırma, uçurma... bu arada aldı başını gitti...

Yine de bu kadar açık hileye, baskıya, korkutmaya karşın, ortada kaldıysa sonuç, kimse inanmıyorsa sonucun doğru dendiğine; alınan oy, bu karşı duruş, halkın kendi aklıyla, fikriyle, özgür iradesiyledir...

Bu bilgiyi de aktarmakta yarar var. Türkiye Barolar Birliğinin yayınından özetledim:

AKP iktidarı iktidara gelir gelmez, 2003’te ve 2008’ de iki kanun değişikliğiyle seçimlerin idaresini ele almış. Önce 2003 yılında bilgisayar destekli Seçmen Kütüğü Sistemini (SEÇSİS) getirmiş. Seçmen kayıtlarının tutulmasında İçişleri Bakanlığının MERNİS, seçim sonuçlarının aktarılmasında Adalet Bakanlığının UYAP projelerini yürürlüğe sokmuş, böylece seçimlerin yönetimi, yasalara aykırı bir biçimde, dolaylı olarak yargıdan (Yüksek Seçim Kurulu) alınarak, hükümete verilmiş.

Bu değişikliklerin, hem de seçilir seçilmez iktidarlarının ilk yılında neden yapıldığını soranı, karşı çıkanı, bu sistemle seçime girmem diyeni duydunuz mu hiç parti liderlerinin birinden?

Bayramlar kaldırılırken, Andımız okullarda yasaklanırken, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şu oldu bu oldu diye bazı yıllar, örneğin geçen yıl, kutlatılmazken, bayramlarımız, 19 Mayıs, sahalardan, türlü bahanelerle statlardan alınırken, 23 Nisan’da kutlanan en büyük bayramımız, 1979’da yozlaştırılarak uluslararası şenliğe dönüştürülen, özünden koparılan bu büyük bayram, sonra birden uydurulan Kutlu Doğum Haftası’nın gösterişli dinsel törenlerinin gölgesine çekilirken muhalefet neredeydi? En son üç yıl önce de Sultangazi’de uygulamasını gördüğümüz İHH’nin başını çektiği, Milli Eğitim Bakanlığıyla ortak çalışma, 20-24 Nisan, “Uluslararası Yetim Buluşması” bu bayramın yerine yerleştirilmeye çalışılırken, Afrikalı zenci ve Arap çocukların çağrılı olduğu bu yeni gün, ulusal bayramımızla aynı güne denk getirilirken, sayın liderler neredelerdi, şimdi neredeler?

1933’ten beri uygulanan, bu bayramda okul çocuklarını devlet makamlarına oturtma geleneği, geçen yıllarda iktidarca aniden kaldırılırken bu parti liderleri bir şey dediler miydi?

Cumhurbaşkanı baş danışmanları, yani akıl vericiler, toplumu alıştırmak adına, federasyon, bölünme, şehir devletçikleri, özerklik diye bombalar patlatırlarken, hangi lider ortaya çıkıp göğsünü siper etti, suç duyurusunda bulundu, hesap sordu?

En başa dönersek, o açılım saçılım yıllarına denk getirilen, “başkanlık” için daha yıllar yıllar önce planlanan, o bin bir odalı sarayın yapımından neden haberi olmadı halkımızın, Atatürk’ün çiftliği yağmalanana, yapıların kaba inşaatı bitene kadar?

Siyasilerin neredeyse hepsi bu oyunun içinde olmalı. Yoksa çağdışılık, bağnazlık; bilimi, çağdaşlığı, özgürlüğü yenemez! Yenemedi de zaten.

Aydınlanmadan geçmiş, özgür kuşaklar, yüzlerini karanlığa dönemez! “Aydınlanma”yı, bireyin kendi aklını, kendisinin kullanmaya başlamasıdır.”diye açıklayabiliriz... Atatürk Devrimleri, sönmeyecek ışığımız... Türkçemiz, en güçlü silahımız...
*

Bugün yurtdışından tanıdıklarla görüştük, bilgili, birikimli, çağdaş bireyler olarak şunu diyorlar ağız birliği etmişçesine:

“İktidar ve dinci - bölücü güçler, kılpayı farkla, bunca gümbürtüye, deliler gibi propagandaya, saçılan paraya, iktidar gücüne, olmayan muhalefete karşın bu sonucu çıkarabilmişlerse ancak, çok ilginç, dibi boylamışlar demek çoktan, bu işte bir iş var. “Hayır” oyu, çok yüksek oranda çıkmış olmalı. Kesin hileli bu sonuçlar.”

Frankfurt ADD’den Melih’in anlattıkları: Melih Ankara’da bir sandıkta görevliymiş. Sandıktan imzalı listeye göre fazla oy çıkmış sayımda, hem de burası yüzde seksen üzeri hayır çıkan bir sandık. Böyle durumlarda fazla sayıdaki oyları sandıktan alıyorlarmış, gelişi güzel seçerek. Birinin yaptığı kötülük bir sürü oya mal oluyormuş. Burada birinin yaptığı numara yüzünden hayır oyları doğal olarak eksilmiş. Bunlar hep taktikmiş. Yine bir akrabalarının ev adresinde hiç tanımadıklarının adı yazılıymış, oy kullanmış orada, sahte birileri. O adreste öyle birinin olmadığını, adresi tanımasalar, orada bir yakınları oturmasa bilmeyecekler. Bu bir sandıkta olanlar. Hem de Ankara’da. Ya adresleri bilinmeyenler, diğer kaçaklar? Boşuna mı 2008’de seçmen kayıtları yasasıyla oynandı?

Zaten YSK yetkilisi ağzıyla itiraf etmiş, mühürsüz oyları işleme aldıklarını, bir AKP yetkilisinin emriyle bunu yaptıklarını söylemiş. Şöyle bir yorumu da demin okudum:

“Kazanacakları kadar damgasız oyu çaktırmadan araya sokuşturdular.”
*
Aynı duruma düşmemek, sonucu baştan belli aynı oyuna tekrar tekrar girmemek için bundan böyle çok başka yollar denemeliyiz.

Bu dayatılan sandık sonucuna toptan itiraz etmeli, durumu her yere bildirmeliyiz. İkinci yapılacak iş, lider diye bize tepeden indirilenleri, koltuğuna yapışanları, sözü sözünü tutmayanları, kandırıcıları, bu değişmez dama taşlarını değiştirmek olmalı... Umutsuzluğa kapılmadan birleşe birleşe mücadeleye devam etmeli...

Cesaretin bittiği yerde esaret başlarmış.

Ne yazmış bakın kendini ozan sanan biri, Yunus Emre’yi bile kullanmışlar, eski basılı bir kitaptan elime geçti:

“Koyun ol aşka sağıl / Kıra ormana dağıl / Dağıl ki Yunus gelsin / Sana kursun bir ağıl”

Öksürüp yutkunalım, bunu yanıtlıyalım:

“Adam ol, öze sarıl / Yurda ulusa dağıl / Dağıl ki parçalansın / Sana kurulan ağıl”

Ağıla girmeye meraklı, vatan hainlerine:

"Koyunluk sana kalsın / Yalakasın, korkaksın / Biz aydınlık gelecek, / Sen, vicdansız bir malsın!"

Feza Tiryaki, 18 Nisan 2017