1. yüz (Toplam 1 yüz)

KÖRLER SAĞIRLAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Eki 12, 2021 22:00
gönderen Feza Tiryaki
KÖRLER SAĞIRLAR

Daha 19 Eylül’de, Adana Film Şenliği (festivali) haberleri verilirken, buradaki şenliğin ödülleri bildirilirken, Ekim başındaki şenlikte Antalya’da ne olacağı, hangi filmin, hangi anlayışın ödüllendirileceği belliydi.

Dönem yeniden açılıma dönüş dönemi. 2013’te 2014’te neler yapıldıysa, nerede kalındıysa şu an oradan devam ediliyor, edilecek.
Bu tür şenlikler, bu işlerin, sezdirilmeden, vakvakları ürkütmeden kotarıldığı yerler…

Yeni Anayasa neden isteniyor? Bilmemezlikten gelinmesin, kimse aptalı oynamasın! Anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek için, yani bölücülük için, yani yıkım için… Birleşik yapılar için…

Bunun için çok uzun yıllardır özenle beslenip büyütülen tek bir “anamal (sermaye)” var ellerinde Cumhuriyet düşmanlarının. Dil sayılmayan, birbirini anlamayan pek çok yerel ağzın bölücülük adına uydurulmuş ortak adı “Kürtçe” ile dünyanın en büyük beşinci dili Türkçeye meydan okutmak, bu yerel ağızlarla konuşanları (bu ağızlar yalnızca ilkel konuşma ağzı) ayırarak, bu ayırımı da anayasaya sokarak ülkeyi böldürmek. Yerel ağızları kullanmada bir engelleri var mı? Yok. Nerede bu “dille” basılmış kitapları, dergileri? Hani gazeteleri? Neden Türkçeden başka anlaşma, konuşma araçları yok? Çünkü başka dilleri yok, hepimizin ortak dili, Türkçe.

Yaşar Kemal bilmez miydi kitaplarını kırk dile çevirtmiş, o “dille” de bastırmasını, o “dille” yazmasını?

Beş dakikadan fazla bu ağızlarla (yerel – kabile ağızları) derdini anlatamazsın, konuşamazsın sözü de yine kendilerine ait.

Bundan sonrası kolay. Hani hep sayarlar ya bunun arkasından, dikkat çekmemek, algıları karıştırmak, bölücülüklerini ört bas etmek, kitleleri uyutmak için: “… Çerkez, Laz, Gürcü, Arap…”

Oh ne âlâ memleket!

Körler sağırlar birbirini ağırlar. Önce Adana’da ağırlamış bölücülerimiz birbirlerini. Atatürk Cumhuriyeti karşıtlarının şölenine dönüşmüş festival. Birinciliği kazanan filmleri, Antalya festivali ile aynı kaynaktan beslenen bölücülük filmi:

“Yaramaz Kardeşler.” Filmde, aralarda o onlarca ilkel yerel ağızdan biriyle konuşan oyuncular, sonra Türkçe konuşma, yine o ağızdan bir iki söz… Diyorlar ki biz farklıyız. Çünkü dilimiz ayrı, bak. Acınası gülünçler… Belgeselmiş film. Yazan, yöneten, oynayan oyuncular hepsi aynı kişi ve yakınları… Belgesel adıyla dünyayı fethetmişler. Önce 52’inci uluslararası bilmem ne festivalinde özel ödül. Ardından Ağustos’ta Saraybosna’da İnsan Hakları ödülü. Sevsinler sizi!

“Öp beni öpeyim seni” örneği.

Son kozlarını oynuyorlar. Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiler. İş, bir ilana kaldı şurada. Tellallar; duyduk duymadık demeyin, bundan böyle…” dediler mi tamam…

Adana’da bunca yıl sonra bunca gerçeğin ortağa çıkmasından, ne yapılacağı, ne istendiği iyice belli olduktan sonra bile “Yılmaz Güney özel ödülleri” düzenleniyor, oyuncunun eski bölücü filmleri (Umut, Endişe) gösteriliyor, tüm bunlara karşı dal oynamıyor. Yılmaz Güney’in sözlerini amacını, yaptıklarını hepten unutmuşa benziyoruz:

Ölmeden, kaçtığı Paris’te (1984) şu dedikleri belgeli değil mi? Neyi anlamak istemiyoruz?

“Türk, Acem ve Arap devrimci demokratları, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının en candan savunucuları olarak bu kavganın bir parçasıdırlar. Ezilen sınıfların kardeşliği en güçlü silahımızdan biridir. Dost ve düşman herkes bilsin ki kazanacağız... Mutlaka kazanacağız... Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmek daha iyidir...”

Bu lafları da mı anlamadınız yoksa?

“Biz, kendi toprağımızda, kendi dilimizde aşk ve özgürlük türküleri söylemek istiyoruz. Biz, kendi dünyamızı, kendi toprağımızı kendi ellerimizle yoğurmak ve yeniden kurmak istiyoruz. Biz, kendi ülkemizde, kendi bayrağımız altında, özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz’’

Meselenin şarkı türkü söylemek olmadığını, meselenin yayılmacılara hizmet etmek olduğunu, topraklarımızı onlara peşkeş çekmek olduğunu, vatanı böldürmek olduğunu hâlâ nasıl anlayamadık? Ağalık diye yırtınanlar ağalıktan ekmek çıkmadığını anladılar ki, şimdi yeni verilen rollerini oynuyorlar. Dil de dil! Sazanları inandırıyorlar. Bunun için onca kan dökmüşlermiş. E… nerede ayrı dilin? Birbirini anlamayan onlarca yerel ağza dil denebilir mi? Kolaysa bir roman yaz “dilinle?” Bir bilimsel makale yaz. Bir kitap çevir İngilizceden…

Hani neden istekleri bir bitmedi bu piyonların? “Türkü – şarkı” istedikleri dilde dinleyebilirler, serbest. İstedikleri dilde konuşabilirler. Hepsi serbest. Dünya iletişimde zirveleri gördü, bir tıkla her istediğiniz elinizin altında. Neden o olmayan dilinizde kitaplar bastırmıyorsunuz, yazılar yazmıyorsunuz? Saklamayın; meramınızı anlatmaya yetmiyor değil mi? Çünkü ayrı bir kültür diliniz yok… Olmayandan işte bu kadar! Neden bir yatışmıyorlar, Cumhuriyete sarılmıyorlar bu Cumhuriyetle yetişmiş adam olmuş aydıncıklar? Bunları yöneten, iplerini tutan güçleri görmekten o kadar mı aciz bizim entellerimiz, dantellerimiz?

Ülkemizin bir bölümüne ayrı ad takabilen, yayılmacıların sesi, maşası bu çirkin suratlının, asker – sivil halkımızın katili, bebek katili PKK terör örgütünü o konuşmada ayrıca kutsaması bile unutulmuş:

‘’Kürdistan’ın çeşitli kesimlerinde, dağlarda, ovalarda, faşist zindanlarda sömürgecilerin baskı ve zulmüne karşı dişe diş dövüşenlerin, dövüşerek ölenlerin amacı da bu. Onları, bütün yüreğimizle selamlıyoruz. Bu uğurda şehit düşen bütün arkadaşlar kalbimizde ve mücadelemizde yaşıyor ve yaşayacaktır. Ne mutlu onlara ki, direnerek öldüler ve bağımsızlık meşalesinin ateşleri oldular.”

Yine geçen ay, aynı festivalde Yaşar Kemal söyleşisi yapılmış. Biraz geçmişe gidin, 1995 yılında yazarın, Yalanlar Seferi adlı bir söyleşide yabancı gazeteciye Cumhuriyetimiz için bölücülük adına “70 yıllık zulüm” dediğini de anımsayıverin, sonra anma geceleri düzenleyin. Orhan Kemal emek ödüllerini de eksik etmemişler. Olsun, Cumhuriyetimizi hep yersin, yerin dibine batırsın bu kişiler, gizli – açık bölücülük etsinler, ne önemi var, önemli olan bölücülükte yol almak, hedefe varmak, Cumhuriyetin köküne kibrit suyu ekmek…

Nihayet, Antalya film şenliğinde de muratlarına erdiler. Hem de öyle böyle değil, bademin çifte kavrulmuşu ile...

Aileyi karşısına alan bir filmin oyuncusuna ödül ver, birinci seç onu, ekranlarda yenice, PKK övücülüğü, eşcinsellik övgüsü, sanal cinsellik övgüsü yaptığı bilinen bu kadın artiste ödülünü verirken de, öyle bir zıpırlık tasarlat ki millet bunların ağız dalaşına takılsın, ortadan ikiye bölünsün. Aynanın arkasını göremesin. Önemsiz bir gösteri, Amerikanvari bir heykelcik takdimi gündeme otursun, çeneleri düşürsün!

Birincilik ödülü alan bölücü filmleri aradan kaysın gitsin. Nasılsa amaç dünyada taraftar kazanmak, Cumhuriyetimizi, Cumhuriyet kurumlarımızı kötületmek değil mi? “Biz ayrıyız, bizim amacımız tek… İçten destekleniyoruz (!), dıştan da destek aldık mı, iş biter.”

Nasıl tanıtıyorlar tıraşlı filmi: “Bir asimilasyon hikâyesi.”

Nisan ayında da Berlin’e film festivaline gönderilmiş. Göndermeseler şaşardık.

Adana film şenliğinde seçilen filmi, etkinlikleri görünce garanti Antalya film şenliğinde de “Okul Tıraşı” adlı bölücü film kazanacak demiştim, çevremdekiler şahittir, başka “mümkünatı” yok, bu film seçilmezse ben bir şey bilmiyorum diye de öngörümü perçinlemiştim.

Cumartesi akşam haberlerinde festivalin ödül gecesi yapıldı deniyordu. İnşallah yanılırım bu kadar güçlü olamazlar diye bir müddet kendimi avuttum, sonuçları öğrenmedim. Sonra sosyal iletişimde şenlik adına sahnede ödülü veren Tamer Karadağlı adlı oyuncu ile Zühal filmiyle en iyi kadın oyuncu ödülünü alan bayanın gösterileri izlenme, tartışma rekorları kırınca, hangi film birinci seçilmiş diye korkarak baktım. Yanılmamışım, nokta atışı yapılmış. Her iki şenlikteki görevliler kendilerinden bekleneni vermişler, yandaşlarını sevgili bölücülerimizi yanıltmamışlar…

Bu iki birincilik tesadüftür canım, Cumhuriyetimizin en korunaksız en savunmasız en darbeli şu günlerinde aydın dediklerimiz bunu yapamazlar, bir de biz vuralım diyemezler göz bebeğimiz Türkçemize, ulusal bütünlüğümüze, Cumhuriyet ilkelerimize…

Yatılı okullarımızın başına gelenlerden, nedensiz kapatılmalarından ders almamışız gibi zaten sayıları iyice azalan, yerlerini tarikat yurtlarının, Kuran kurslarının aldığı Yatılı Bölge Okullarımıza film diliyle bir darbe de biz vurdurtmayız dememişler. Alkışlarla Cumhuriyet kurumlarımızın birini daha böylece kötületmişler, dünyaya biz kötüyüz, biz baskıcıyız demenin, PKK diliyle “halklara özgürlük” demenin, bölünelim ne duruyoruz demenin bir yolunu ulusumuza dayatmışlar "Saç Tıraşı" filmiyle. Sezdirmeden yedirmişler. Devlet Bahçeli bile olayı görmezden gelenlerin saflarına katılmış, sahne gösterisine odaklanmış, danışıklı dövüş gösterinin, ağız burun kıvıran oyuncunun yanında olmuş… Sanki o ödülü o bayana verecek kimse yok. Karadağlı’ya zorla ödül verdirtiyorlar.

Bölücü filmleri ise kimse görmemiş, duymamış…

Boşuna mı yazımızın başlığı:

Körler sağırlar…

Daha böyle pek çok hinliği bir arada tutan, gizli mesajını çaktırmadan veren ödüllü diğer festival filmlerini hiç konuşmayalım.

“Kerr” filmi daha adıyla başka türlü vuruyor hazinemiz Türkçemize.

Söz çok uzayacak oralara şimdilik girmeyelim…

Yüce önderimizin dediği; “Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir” sözü nasıl unutulabilir?

Bizler nasıl aydınız? Nasıl Cumhuriyet çocuklarıyız?

Feza Tiryaki, 11 Ekim 2021