1. yüz (Toplam 1 yüz)

Bir Sağ Başa Astık, Bir Sol Başa Astık

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eyl 03, 2022 15:32
gönderen Feza Tiryaki
Bir Sağ Başa Astık, Bir Sol Başa Astık


Çarşamba günü 30 Ağustos’tu.

Büyük zaferin, Atatürk’ün önderliğinde yapılan Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitmesinin yüzüncü yıldönümü.

Şu an geldiğimiz yer yukarıdaki sözdeki gibi. Atatürk Cumhuriyeti’nde, Atatürk’ü günümüze koyamıyoruz. Kurduğu parti kuşa dönmüş, ortada yok, eski aslan solcular, Sovyetçiler, Kübacılar, Maocular bir o yana bir bu yana yalpalayarak gidiyorlar devrim karşıtlarının kollarında. Dinciler, mutlu mesut. Onlar istedi bir göz, Tanrı verdi iki göz! Her istedikleri oldu. Büyük Zafer’in yıldönümünde; ”Biz tek kurşun atmadık, düşman alacağını misliyle aldı gitti diyor, ne kutlaması, ne kurtuluşu diyor, iktidar partili eski meclis başkanı, çok yaş yaşamış kişi. Ne, çıplaklığı çirkince sergileyen, cinsellik çağrıştıran şarkılarıyla, tavırlarıyla sahnelere çıkan, dört ay önce sahnesinden şu an adı belirtilmeyen bir kişiye laf atan, din adamı yetiştirmesi gereken din okuluna sapık yetiştiren demeye getiren şarkıcı gibi apar topar hapse atılıyor, ne de hakkında soruşturma başlatılıyor. Sen atalarımıza, şehitlerimize, gazilerimize hakaret ettin, yüz yıl önceki düşmanın yanındasın, işgali onaylıyorsun, saldırgan yedi düvelle birliktesin, halkı kin ve düşmanlığa yöneltiyorsun, katillerimizi koruyorsun, bunun cezasını çekmelisin, özür dilemelisin denmeden… Uğur Dündar topu kapmış, köşesinden savaş yapıldığını ispatlamaya çalışıyor, İzmir’e dikilen anıttaki kitabeyi okuyor, bu kişiye, bu kişi gibilere… Sonra da soruyor; hani tek kurşun atmamış, düşmanı denize dökmemiştik, diyor. Ne kınama, ne suç duyurusu… O durumdayız yani. Bir sağımıza bakıyoruz, bir solumuza, gördüklerimiz aynı.

Hani Alevi Dernekleri, iktidarın Cemevi ziyaretinde Atatürk resmini nereye koyacaklarını, nereye saklayacaklarını şaşırmışlardı, yukarıdaki gülünç açıklamayla kendilerini savunmuşlardı sonunda, hepimiz öyleyiz. Ulusal bayramların kutlanmamasına bir itirazımız yok. Herkes memnun. Şarkıcılar nemize yetmez. Onlar aşk şarkıları ciyaklasın, hoplasın, kıvırtsın, el kol bacak sallasın halk izlesin, dinlesin gençler coşsun!

O gün bayram kutlanmadı, benim gittiğim yerde. Kutlanırmış gibi yapıldı tüm diğer illerimizde, ilçelerimizde olduğu gibi. Yaşadığım köyde bayrak asılmadı. Kuran kursunu bile duyuran, her toplantıyı, kötü havayı bile haber veren cami seslendiricisinden tek bir ses çıkmadı bayram üzerine. Bayram duyurulmadı, kutlanmadı, unutturuldu bir kez daha. Akşam yandaş TV’lerini, bir de iktidarın yayın kurumu TRT’yi açanlar Cumhuriyet tarihinde şimdiye dek görülmedik bir ihtişamı, saray içini, gelen konukları, konukların tek tek karşılanışlarını, üniformalı askerlerimizi, askerlerimizin selamlarını görmüş olmalılar.

Bayram mesajı bir akşam önce verilmişti. Yeniçağ yazarı Arslan Bulut bayram yazısında; "Erdoğan, 30 Ağustos mesajında müjde gibi sunulan bir ifade de kullandı ve "Cumhuriyetimizin 100'üncü yaşını kutlayacağımız 2023, inşallah büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasını müjdelediğimiz yeni bir milat olacaktır." dedi”... diye söylenenleri alıntılayarak, işi, müjdelenen Türkiye inşasını, yapacakları Türksüz anayasaya bağlıyor. Ad vermeden ulus devletin bitirileceğini belirtiyor. Üst düzey Akapelilerin geçmiş açıklamalarını veriyor. Bu durumu önlemenin çaresini de; “Bütün Türklerin, parti kimliklerini bir tarafa bırakarak, kendi vatanına ve devletine sahip çıkması gerekir...”diye açıklıyor.

Arslan Bulut’a gelene kadar bu durumu dert eden tek bir siyasetçi yok. Dernekçiler gibi Atatürk resmini asacakları yeri arıyor hepsi. Ne yana assalar gözüküyor, durum istedikleri gibi olmuyor. Kutlanmayan bayramlarımız üzerine muhalefetten tek aykırı ses duyulmuyor.

En son 2019’da 30 Ağustos’ta Kaş’taydım. Geçmişi özetleyen, büyük bir üzüntüyle yazdığım “Bitti” adlı bir yazıyla da artık bayram kutlamalarımız bitti, bir daha böyle göstermelik bayram kutlamalarına gitmeyeceğim, demiştim. Sonra aradan iki yıl geçti, salgın tiyatrosunda tek bir bayram yaptırılmadı, pek çok toplantıya, açılışlara izin verilirken bayramlara kesinkes izin çıkmadı. Neredeyse her bayramda insanlar evlere kapatıldı.

Ağustos ayı geldi. İster istemez gün saydım, 26 Ağustos’tan başlayarak, Büyük Taarruz’un başlama emrinden, düşmanı kovalamaya değin geçen dört günden… Kaç gün önceden bayram kutlaması var mı diyerek soruşturdum, bir yerde duyurusunu bulamadım. Sonra saat dokuzda, Kaş limanı alanında olacak şekilde vaktinde Kaş’a geldik. Geçtiğimiz köylere beldelere tek bir bayrak asılmamıştı, her yan suskun ve bayraksızdı. Doğruya doğru demeli, Kaş görünüş olarak bayramı unutmamıştı. Kaş’a girerken başladı bayraklı yol süslemeleri. Yollara üstten asılan büyük boy Atatürk resimleri, yanında Türk bayrakları. En üstte, girişteki kavşakta ilk kutlama afişi karşıladı bizi. Zara adlı şarkıcının bayram kutlama duyurusu. Gece onda başlayacakmış.

30 Ağustos Zafer Bayramı ve yandaş türkücü- arabeskçi Zara. Ne alaka demeyelim de ne diyelim.

Sonra alana vardık. Yaya yolunda, kaldırımda tekerlekli valizlerini çeke çeke gelen Türk tatilciler. Bayram tatilini fırsat bilerek buraya koşanlar. Genç erkekler, genç kadınlar, şortlu, minili plaj giyimli gençliğimiz. Kimsenin aklına alana gidip Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda durmak, İstiklal Marşı’nı dinlemek, söylemek, atalarımıza saygımızı göstererek bir parçacık gönül borcunu ödemek gelmiyor. Alanda resmi giyimli subaylar, askerler sağda solda geziniyorlar. Oturma yerinde tek tük insan var, yalnızca ilk sıra biraz dolu. Bir görevli arkadaki sandalyelere protokol yazısını yapıştırmakla uğraşıyor. Bakıyorum en arka sıra boydan boya CHP’ye ayrılmış, tek bir sandalyesine bile oturulmayan, öylesine boş kalan sıralar.

Ne olmuş yani, bayram kutlaması da neymiş, Atatürk Anıtı’na gitsen ne olur gitmesen ne olur, yollarda marşlar çalınmasın, yas günüymüş gibi sessiz kalınsın ne varmış bunda diyenleri duyar gibiyim.

Ulusal bilinç, böyle yerleşmez mi, tarihin büyük dönemeçleri ulus bayramlarında yeniden yeniden öğrenilmez mi, yaşanmaz mı, yıldönümlerini kutlarken çocuklarına örnek olmaz mı insan? Bu kutlu günler, kutlamalarda bilinçlere yazılmaz mı? Genç kuşaklara, geçmiş böyle aktarılmaz mı?
Bayram yerinde, daha doğrusu tören alanında ne Türk gençliği, ne de çocuklarımız vardı. Geçerken uğramış görünen bazı kişiler, hele biri küçük süs köpeğiyle gelmişti, bilerek gelmiş üç beş vatandaş…

Tören başlayana kadar sessizlik içinde beklendi. Ne tek bir marş çalındı, ne davul zurnalar ortalığı gümbürdetti, bugün bayramımız var diye haykırıldı! Ne askeri - sivil bandolar geçit töreni yaptı, ne topluca marşlar okundu.

"Kıdemli başçavuş", sunumunda programı okudu:

Atatürk Anıtı’na çelenk konması, Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı, Bayram konuşmaları ( Komutanın konuşması, her tören yerinde okunacak yine 15 Temmuz’dan söz edilen Cumhurbaşkanlığı konuşması, iki öğrenciden şiirle törenin bitirilmesi.)

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından limandaki gemiler ortalığı siren sesleriyle inlettiler. Bayramın en güzel anı bu andı. Görmeyen duymayan anlayamaz.

Komutanın konuşması müthişti. Tarihi özetleyen, Sevr ile başlanan, düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle son bulan, Atatürk’ten sözlerle bezeli kısa bir konuşma.

“Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.”

“Ya istiklâl ya ölüm!”

İki küçüğün şiirleri de güzeldi. İlkokul öğrencisi bir küçük kız, Faruk Nafiz Çamlıbel’den Çanakkale Savaşı için yazılmış Zafer Türküsü’nü (Yaşamaz ölümü göze almayan/Zafer, göz yummadan koşana gider./Bayrağa kanının alı çalmayan/Gözyaşı boşana boşana gider!), ortaokul öğrencisi Mehmet de Ahmet Kutsi Tecer’in 30 Ağustos (Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos/İçime bir ordu havası dolar./Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,/Bayrak imil imil, geçer ordular...) şiirini okudu. Liselilerden ses yoktu.30 Ağustos’ta onlara görev verilmemişti, zaten hiçbiri de tören alanına gelmemişlerdi.

Akşam, gençliği (!) konserdeki resimlerde gördük. Ne ilgisi varsa bu şarkıların, 30 Ağustos’taki Büyük Zafer’imizle, şarkıcı, halkı coşturmuş (!). Gazeteler şöyle yazdı:

“Zara, yat limanını dolduran Kaşlılar ve Kaş'a tatile gelen yerli ve yabancı turistlere unutamayacakları bir konser verdi. Ünlü sanatçı 2 saat kaldığı sahnede birbirinden hareketli şarkıları seslendirdi. Zara 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 100. yıl dönümü dolayısıyla 'Geceleri Virane', 'Gel Benim Nazlı Yarim', 'Ankara'nın Yolları', 'Gönül Dağı', 'Leylim Ley', 'Hayatı Tespih Yapmışım', 'Bana Bir Masal Anlat', 'Bir Teselli Ver', 'Böyle Gelmiş Böyle Gitmez İnşallah', 'Ne Yaptım da Seni Unutamadım' şarkılarını söyledi. Geceye katılan vatandaşlar ünlü sanatçıya eşlik etti.”

Durumu daha iyi kavramanız için şarkılardan bir ikisinin sözlerini yazalım mı?

Geceleri Virane (Bilmediğin çok sey var küçüğüm/Kaç zamandır yanıyor yüreğim/Sonunda yenildim hayata tükendim/Sensiz günlerle geçiyor, bitiyor ömrüm)

Hayatı Tesbih Yapmışım (Aşktan ölen tekrar ölmez diyorlar/Kırılan kalp tekrar sevmez diyorlar/O gitti bir daha gelmez diyorlar/Söylesene söyle, inanayım mı?)

Bir Teselli Ver (Bir teselli ver bir teselli ver/Yarattığın mecnuna bir teselli ver)

Ankara’nın Yolları (Ben sevdim eller aldı da/İçimde acı kaldı/Ankara’nın bağları da /Büklüm büklüm yolları/Ne zaman sarhoş oldun da/Kaldıramıyo’n kolları”)

*

Bizler ne zaman böyle olduk da, Ordumuzun büyük zaferini, askerin konserleriyle değil, okulların, kurumların toplu konserleriyle, tiyatro oyunlarıyla, sergilerle, toplantılarla değil, “Ankara’nın yolları” gibi bozulmuş şarkılarla, arabesk müzikle, sümüklü aşk şarkılarıyla kutluyoruz, kutladığımızı sanıyoruz, söylenenleri olacakları, durumumuzu görmezden geliyoruz? Sonra da Atatürk resmini asacak yer arıyor, resmi bir sağa, bir sola asıp duruyoruz!

Olmuyor!

Feza Tiryaki, 1 Eylül 2022

Re: Bir Sağ Başa Astık, Bir Sol Başa Astık

İletiGönderilme zamanı: Cum Eyl 09, 2022 17:17
gönderen Gönül Pınar Atacı
Tebrikler ve teşekkürler sevgili Feza. Bu ulu ve kutsal 30 AĞUSTOS UTKUSU VE BAYRAMI sana da kutlu olsun.