1. yüz (Toplam 1 yüz)

BÖYLE Mİ GÖSTERECEĞİZ?

İletiGönderilme zamanı: Sal Kas 15, 2022 9:03
gönderen Feza Tiryaki
BÖYLE Mİ GÖSTERECEĞİZ?

Yeni bir moda başlatıldı 10 Kasımlarda da… Kaç yıldır böyle. Bu yıl iyice abarttılar. Ulusal bayramlarımız nasıl popçu konserlerine dönüştüyse, 10 Kasım da, biri düğmeye basmış gibi yalnızca atamızın ölüm anılarına, bırakıldı. Yüce Önderimiz Atatürk anılmıyor, yaşamı, yaptıkları, kişiliği, düşünceleri söylenmiyor. Anıları anlatılmıyor. Gönül borcumuz dile getirilmiyor.

Hani nerede Atatürk’ü anlayarak anmak?

Eski bir ders kitabımızdan bir örnek verirsem:

1981 tarihli Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ders kitabı, Atatürk’ün hayatını anlatmaya şu sözlerle başlar:

“Türk milletini köleleşmekten kurtaran, onu çağdaş milletler topluluğunun en şerefli üyelerinden biri yapan Mustafa Kemal Atatürk…”

İlerleyen sayfalarda Atatürk şöyle tanımlanır:

“Atatürk, Türk milletinin yetiştirdiği en büyük Türk’tür. Çağını aşıp gelecek çağlara da ışık tutan insandır.
En büyük eseri olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. “ Cumhuriyet erdemdir.” dedi.”

Bu da kitabın başka bir sayfasından:

“ Atatürk’ün hayatını, şahsiyetini ve eserlerini inceleyen herkes, O’na olan hayranlığını gizleyememekte; bu milli kahramanın önünde saygı ile eğilmektedir. O, bütün meziyetleriyle, insanlık âleminin en büyük fazilet örneğidir.”

Peki bizim anlı şanlı ünlü yazarlarımız neyi anlattılar bu günde?

Sözcü’ye bakalım mı? Yenice Sinan Meydan’ı yazar kadrosundan çıkardılardı biliyorsunuz.

Ön sayfası Atatürk’e ayrılmış. Resim, işin gösterişi tamam.

Sayfanın altında, asıl gündemleri,“ Atatürk’ü toprağa veren hayattaki son tanık”, haberi. Küçücük bir başlık olarak verilen bu haber, gazetenin içinde tam bir sayfayı kaplıyor. Yazarları, Yekta Güngör Özden, tabut diyor, naaşı diyor, gömüldüğündeki gibi iyi duruyordu diyor, Atatürk’ü toprağın içine yerleştirdiler diyor, diyor oğlu diyor… Çok da ayıp ediyor. Her işimiz bitti de, her şeyi öğrendik, öğrettik de bir bunlar mı kaldı? Gazete sayfalarına kadar düşüreceğiniz bir konu mu bunlar? Siz anneniz babanız nasıl gömüldü, tabutta yüzü nasıldı, gözü nasıldı bunları bilir misiniz, bilseniz bile ölüm yıldönümlerinde bunları mı konuşursunuz?

Ya arka sayfa rezaleti. Baştanbaşa başyazarlarının (Y. Özdil) yazısı konmuş oraya. Atatürk için anlatılmayacak ne varsa anlatılmış. Nereden kimden alındığı, kimin uydurduğu belirtilmeyen çirkin mi çirkin anı niyetine konmuş öyküler:

“Tokatlıyan’a, Pera Palas’a Garden Bar’a Rose Noir’a giderdi.
Yaz aylarında Büyükada Anadolu Kulübü favorisiydi.
Kış aylarında Park Otel’in akşam yemeklerini çok severdi.”

Bar adları, kulüpler… Ne için anlatılıyor bunlar? Bir devlet kurucusu, başkomutan, devrimlerin önderi çocuklara gençlere böyle mi öğretilir, tanıtılır? Bu mudur? Yabancı adlı barlar, içkievleri…

Bozuk para öyküsü, en kötüsü buradaki öykülerin, bunamışların düştüğü durumlarla bire bir… Parasız Atatürk, parasını yönetemeyen, yaverlerinin maaşını yönettiği Atatürk, yaverinden hizmetlilere vereceğim diye yalan söyleyerek kendisi için bozuk para dilenen Atatürk… Tabii anlatılarda Atatürk’e Atatürk denmiyor, Mustafa Kemal deniyor. Öykünün sonu böyle:

“Mustafa Kemal havanın kararmasını bekledi. Bozuk paraları cebine doldurdu, sırtına bir ceket aldı, yürüyüş yapıyormuş gibi dış kapıdan çıktı, ilk gördüğü taksiyi çevirmesiyle kaybolması bir oldu.
“Sür” dedi…
Tepebaşına, Mazarik’e gitti.
Restoran-bar’dı.
Harbiye öğrenciliğinden beri giderdi.”

“Yurttaşların geceleri ailece dışarı çıkmalarından, ailece eğlenmelerinden çok memnun olurdu, teşvik ederdi.” Anlatımına ne demeli? Ne anlayacağız bundan?

“Kahve tiryakisiydi.”
Ne demek isteniyor, “Günde otuz kadar Türk kahvesi içerdi.” denilirken?” “Köpüklü severdi. Sade içerdi.” Yazıya göre kahveyi şeker kıtlığından mecbur şekersiz içermiş. Burada nasıl bir dokundurma var?

Yine rakı muhabbetine dalmış yazar. Rakı içerdi, şöyle kadehte içerdi, yok sarı leblebi olmazsa… Kime ne bunlardan, neden anlatılıyor?
Bodrum katı içkileri bölümüne hiç girmeyelim. Yazdığı M. Kemal kitabının en çirkin en gereksiz, en her yöne çekilebilecek sayfasındaki yazılar aynen kopyalanmış. Ölümünde Çankaya Köşkü’nün kavı (içki mahzeni) sayılmış da şu liste çıkmış da… Şişe şişe adıyla sanıyla, sayısıyla bir sayfa içki adları… Yuh desek az, böyle bir günde, ülkemizin bu durumunda, tek çaremiz Atatürk’ün düşünce yapısına, Cumhuriyetin kurucu ayarlarına yeniden dönmek olan seçim öncesinde…

Münir Nurettin öyküsü daha bir iç acıtıcı. Kızmış da şarkıcıya, bir yemekte kendisiyle şarkı söylerken siz susun şarkımı bozuyorsunuz demesine (!), plaklarını trenin camından fırlatmış… Sonra pişman olmuş, Münir Nurettin’i yeniden Dolmabahçe’ye davet etmiş, bu kez şarkılarına eşlik etmemiş.
Doğru olma ihtimali sıfır olan bir öykü. Diyelim ki oldu. Buradan ne ders çıkaracağız, tepkilerinin çocuktan beter olduğunu mu, çevreyi kirletmekten çekinmediğini mi, kendine saygısızlık edeni tekrar sofrasına alabilmesini mi? Bu iftiraları benimset mi konu? Nedir bunu anı diye anlatanın amacı?

Müzik konusu ile ilgili yazılanlara en iyisi hiç girmemeli. Bakın yazıda neler yazılı.

Çankaya köşkünde 464 plak varmış, Yazarın deyişiyle “rahmetli olduğunda” sayımı yapılmışmış bunun yirmisi Rum şarkıcı Deniz Kızı takma adlı Eftelya’dan imiş.

Gelin de bunlara inanın… Diyelim ki meraktan dinledi satın aldırdı o devrin ünlülerinin plaklarını. Size ne bize ne? Bunları duyunca ne öğreneceğiz? Neden, neden, neden?

Rebetiko dinlermiş.(Bir tür Yunan müziği, esrar tekkelerinin müziği)

Roza Eskenazi dinlermiş. Mübadeleden kurtulmak için Türk kemancısıyla evlenen kantocu. ABD’li Paul Whiteman dinlermiş. Arayın bakın en ünlü şarkısı Constantinople.

Bir yaşına daha girdim derler ya inanılmayacak yalanları duyanlar, öyle…

1935 yılı balosuna ne demeli? Rus oyuncu Maria’yı dansa kaldırması, saat 22’de başlayan balonun sabah yediye kadar sürmesi… Ne için bu bilgiler? Ne demek isteniyor? Bu abartılı, gereksiz anı kime neden anlatılıyor. Ya Sovyet sanatçıların o geceye ait yorumları: ”Mustafa Kemal çok etkileyici dans ediyor.” Çarpılmayın, sakin olun… Bunlar neden yazılır? Niçin, amaç nedir bu anlatıdaki?

1923 İzmir, sinema anısı… Şarlo filmine(sessiz film) salon dışında bekleyen(?) kadınları doldurması, erkekleri çıkarması, filmi iki kez seyrettirmesi… Böyle bir anıyı ömrü hayatımızda hiç duymadık, vah vah, araştırdım, anlatan da o sinemacı Cemil Filmer imiş. Ne kadarı doğruysa artık. Kadın hakları konusunda yazmak başka, böyle anlatmak bambaşka… Ne yapmak isteniyor?

Yine Atatürk’ün eşinden Latife diye söz edilmesi. Latife Hanım demek çok mu zor? Nasıl adıyla senli benli söz edilebilir, Latife denebilir yüce önderimizin eş seçtiği, kısa bir sürede olsa evli kaldığı hanıma…

Yıkanması, saç tıraşı, her sabah banyo almasından kime ne? Neden özel yaşama bu tarz bir saldırı?

Yazının sonunda denen söz, akla ziyan bir söz:

“Milli mücadele, halk egemenliği, devrimler elbette çok önemlidir ama… Türkiye’nin kuruluş ayarı aslında, Mustafa Kemal’in yaşam felsefesidir, yaşama sevincidir…”

Yaşam felsefesi denince; Atatürk’ün eğitimciliği, dil sevgisi, devrimciliği, kahramanlığı, korkusuzluğu, güçlükleri yenmeyi bilmesi, yersiz acıma gücünü kontrolü, yöneticiliği, yeniliğe açıklığı, gerçekçiliği, idealistliği öne çıkarılacağına, yaratıcı düşünce yapısı, en önce de vatanseverliği, ulus insan sevgisi, açık sözlülüğü öğretileceğine, bunlardan söz edileceğine, barlardan, içkilerden, şişelerden söz etmek…

Aynı gazetede söyleşisi olan Orhan Çekiç’in bu sözleri neyin nesidir? Ortalık bu sözlerle başlayan anıdan geçilmedi, bilgi ağında herkes paylaştı duyurdu bu sözleri:

"Tuvalete tekerlekli sandalye ile giden adam Fransa ile durum sertleşince ayağa kalktı. Hudutta Orduyu teftiş edeceğim dedi.”

Yukarıdaki cümleyi kurabilen birine şimdi tarihçi mi denecek? Atatürk’ü anlattı mı denecek? O nasıl anlatım, nasıl benzetme… “Tuvalete tekerlekli sandalye ile giden adam…”

Böyle bir anlatımı başka bir devlet adamı için duyabilir misiniz?

Bu sözdeki hangi sözcüğü değiştirelim, sözün neresini atalım, adam sözünü mü, tuvalete sözünü mü? Ayıptan da öte, çok çirkin bir tanımlama. Diliniz nasıl bu kadar kabalaşıyor. Bu ifadeyi babanız için kullanır mısınız?

En son ne içti, ne zaman son komaya girdi, kaç kiloya düştü… Gazetelerde bunlar kime anlatılıyor? Neden anlatılıyor?

Aynı gazetede Uğur Dündar da yapmış yapacağını:

“Mayıs 1998. Büyük Önderimiz Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu 71 numaralı odaya çıkıyoruz.
Ama o da ne?
Ata’nın yatağının üzerinde yarı açık, içi çinko kaplı ve talaş dolu bir tabut duruyor. Prof. Eti’ye (Milli Saraylar Dairesi Başkanı) “ Bu tabutun burada ne işi var?” diye soruyorum. ”Bilmiyorum, araştırırız!..” diyor. Odanın her yanı, özellikle Ata’nın tedavisinde kullanılan ilaçlar, Fransa’da üretilmiş enginar özlü şuruplar, karaciğer takviyeleri, karnından su alınmasında kullanılan şırıngalar, enjektörler ve tansiyon ölçüm aletlerinin bulunduğu camlı dolap, bir karış toz içinde.”

1938’de yitirdiğimiz yüce Atatürk’ün o zamanlar kaldığı odaya demek bunca yıl girmemişler. Tabutu öylecene bırakmışlar inanırsanız. Oy anam oy… Uğur Dündar ilk girmiş, “Böylece korkunç bir skandalla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.” diyor. Skandal dediği de toz. Anlattığı tabut değil. Öyle mi? Ya şu ayrıntı acaba ne içindir? “Fransa’da üretilmiş enginar özlü şuruplar.”

Bakkallardaki, fırınlardaki döküntülerin peşine düşmesiyle ün yapan, adı böyle tanınan araştırmacı (!) gazetecimizin 2022 10 Kasım yazısı işte böyle akıl almaz bir şekilde başlayıp, Fenerbahçe’yle sürüyor.
*

Bizim kendimize yaptığımız kötülüğü kimse kimseye yapmadı!

Eskiden Atatürk anmaları nasıldı? Kitaplarımız nasıldı? Yazarlarımız nasıl özenli yazarlardı…

En azından Atatürk’ün şu sözü de mi yol göstermiyor bize:

“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.”

Feza Tiryaki, 13 Kasım 2022

Re: BÖYLE Mİ GÖSTERECEĞİZ?

İletiGönderilme zamanı: Sal Kas 15, 2022 9:30
gönderen MİLLİ KURT ATILIMI !
Atatürk , Rusya'ya karşı askeri bir oluşumda yer almayı dedi. Rusya ile müttefik olacaktı. Rusya da ikinci dünya savaşını kazandı. Askeri ve endüstriyel iş birliği sonucu 60lı yıllarda nükleer silahlarımız ve füzelerimiz olacaktı.