1. yüz (Toplam 1 yüz)

İçimizdeki Hainler! (2) / Figen ÖZEN

İletiGönderilme zamanı: Cmt May 25, 2013 23:38
gönderen Oğuz Kağan
İçimizdeki Hainler! (2)

"Ben ona hayvan demem, hayvan ondan ar eder,
Ondan bir nebze düşse, hayvanı da murdar eder."


Şimdi haklı olarak bana şu soruyu sorabilirsiniz. "Ne alaka?"

"Çözüm sürecini hayvanlar bile anlamış ama bazı insanlar anlamıyor." İşte bu alaka!..

Koca Neyzen af eylesin beni, Akil İnsanlar(!) Karadeniz grubu üyesi Memur-Sen Genel Bşk.nı Ahmet Gündoğdu'nun Ağrı'da yediği herze üzerine, Üstad'ın çok bilinen beytinde bir değişiklik yaptım.

Yalnız bu zat-ı muhteremin(!) anlayamadığı çok önemli bir ayrıntı var. Biz bu süreci çok iyi anladığımız için direniyoruz. Türkiye'nin bir avuç ne idüğü belirsiz güruha teslim edilmesinin önüne geçmeye çalışıyoruz. Anlayamayanlar veya anlamamazlıktan gelenler içimizdeki hainlerdir.

*****

Ve şimdi kaldığımız yerden toplantı sürecine, yaptığım konuşmanın son bölümüne tekrar göz atarak yolumuza devam edelim.

"Size bir de mesaj getirdim. Şehit Uğur Bilgiç'in anası Fatma kadın" Benim ciğerimi 13 Temmuz 1995'te bölücü katiller Hakkari/ Çukurca'da söktüler, ocağımı söndürdüler. Ben her gece oğlumun tabutuna örtülen, şehidimin kanı bulaşmış al bayrağı koynuma alarak uyuyorum. Ne o katillere ne de onların destekçilerine, ne bu dünyada ne öbür dünyada hakkımı asla helal etmem."

Sustum ve elimden mikrofonu bıraktım. Salonda esen buz gibi havanın ve bana yönelen kin dolu bakışların farkındaydım. Çok yorulmuş ve susamıştım. Ama ALLAH şahidimdir ki onların bir yudum sularını dahi içmedim. Her tarafım titriyordu. Sanki yabancı devlet ajanlarının, işgalci düşman kuvvetlerinin arasındaydım. Yanımda oturan Akdeniz Üniversitesi ADT'den genç bir arkadaşım, "Sinirlenme Figen Hocam", dedi.

Benden sonra diğer katılımcılar konuştu. Bir kaç dakika konuşanlar da vardı, on beş-yirmi dakika da. İçimizdeki hainler iş başındaydı. Hele bir tanesi- bu yazının devamında sizinle paylaşacağım- Türk milletini kurtlar sofrasına yatırmaktan asla çekinmiyordu.

Elimde Isparta ve Antalya "Akiller Toplantıları"nın notları var. Hem benim halen neden çağrıldığımı anlayamadığım toplantının devamını hem de diğer notları size aktaracağım.
Ama şunu çok iyi biliyorum, bu millet, bu büyük millet hainlere asla geçit vermeyecektir.(İÇİMİZDEKİ HAİNLER/1)

Konuşmam biter bitmez, salonda var olan herkesin beni "uzaydan gelmiş yabancı bir mahlukat"ı incelercesine süzdüklerini fark ettim. Onlar için bir "Ayrık otu"ydum.

Onlar Türk milliyetçiliğini "ayaklarının altına almış" bir başbakanın akillerinin yardakçılarıydı. Vahdettin'in, Damat Ferit Paşa'nın işgalcileri sempatik göstermek için görevlendirdiği Heyet-i Nasiha'nın günümüze yansıyan işbirlikçilerinin karınları lüks otellerde doyurulan şakşakçılarıydı.

Bu arada gelen bayan görevli, yeni fark edilmiş olacaktı ki, telefonumun ses kaydını kapatmamı istedi ve yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Akıllarınca beni zapt ve rapt altına almışlardı.

Katılımcılar konuşmaya başladı. İlk katılımcıya mikrofon uzatıldığı zaman, türbanlı -baş örtülü değil, günün modasına uymuş- ağzındaki lokmayı sağa, sola devirerek yutmaya çalıştı. Ve sonra konuşmaya başladı. Adı Aynur, soyadını ve örgütünü yazamadım, bağışlayın.

-Antalya adına siz değerli heyet üyelerine hoş geldiniz diyorum. (kendi adına konuş be kadın.. Antalya'nın ortak sloganı -Antalya alanları/ Akillere kapalı-) AK Parti sayesinde ülkemizin refah seviyesi yükselmiş ve halkımız fakirlikten kurtulmuştur. (Demek ben başka bir ülkede yaşıyorum. Çünkü benim yaşadığım Türkiye'de insanlar açlık sınırı altında yaşamaya, daha doğrusu sürünmeye devam ediyorlar. Ve hatta akşam üzeri semt pazarlarından artık sebzeleri toplayarak çocuklarının karnını doyurmaya çalışan anneler var. 1,5 milyar dolara bir Rus iş adamının yaptırdığı bu otelde, kuş sütü eksik kahvaltı sofrasında, tıkınırken refahtan(!) bahsetmek, milletle açıkça alay etmekten başka bir şey değil.) Efendim, biz barış sürecini tam anlamıyla destekliyoruz. Sizin çabalarınızı takdirle karşılıyor ve Sayın Başbakanı'mızı alkışlıyoruz.

Tam yeridir. Yağcılarda inecek var. Veya "Gel de ispirto içme." Pardon, saat 22.30... İspirto da içki yasağına girer mi?

Kadın Dayanışma Derneği Bşk.nı Nigar Duru'ya kadar, konuşan katılımcılar süreci desteklediklerini, ancak Türkiye'nin üniter yapısının onlar için önemli olduğunu vurguladılar. birbirinin kopyası söylemlerde bulundukları içindir ki aldığım notları size aktarmıyorum. Ancak adı geçen kendini bilmez, işbirlikçi, solcu artığı bu kadının söyledikleri, inanın beni zıvanadan çıkardı.

"Efendim, ben Nigar Duru.. Kadın Dayanışma Derneği başkanıyım. Sosyolog ve emekli öğretmenim. Aynı zamanda Eğitim-SEN üyesiyim. Sizi burada görmekten mutluluk duymaktayım. Ancak aranızda kadınların azlığı dikkat çekmektedir. Ülkemizde kadın kıyımı vardır. Bunun yanı sıra Türkiye'de insan hakları ihlal edilmektedir. Bu güne kadar da Kürtlere büyük bir baskı uygulanmıştır. Mesela özgürce dillerini kullanamamaktadırlar. Canım, bir Rus pazarda Rusça konuşurken, Kürt neden Kürtçe konuşamasın?

Şimdi buraya bir nokta koyalım. Bu hanım (!) emekli öğretmen olduğunu söylemektedir. Şu cehalete bir bakınız. ki bir öğretmen yabancı uyruklu bir kişi ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt'ü aynı kefeye koymaktadır. Rus gayet tabii kendi dilini konuşacaktır. Üstelik Türkiye'de Kürtlerin kendi dillerini özgürce kullanmaları yönünde hiç bir engel yoktur.

Sinirden mideme kramplar giriyor, "Ya sabır Figen" diyorum kendi kendime... Ve kadın Türk milletini aşağılamaya, küresel çetelerin işbirlikçiliğini yapmaya devam ediyor.

"Türkiye mozaiklerden oluşmuştur. Bir çok etnik köken vardır. Anayasa'da bunların tümü belirtilmelidir. Hem ben Lale Hanım'la birlikte Pınar Selek davasında taraftım. Pınar Selek gibi bir özgürlük savaşıçısının hakkı yenmekte ve masum bir insan mahkum edilmek istenmektedir. Pınar Selek "HALKLARIN KARDEŞLİĞİ"nin öncülüğünü yapmaktadır. Biz halkların kardeşliğini ve halkların özgürlüğünü savunmaktayız. Türk bir kimlik değildir. Türkiyeli olmak önemlidir. Halklar özgür olmalıdır. Kürtler özgür olmalıdır. Yaşasın halkların kardeşliği!"

Ve artık sabır taşı çatladı. Avazım çıktığı kadar bağırdım. "TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR." Mustafa Kemal Atatürk. Türkiye'de halklar değil, Türk milleti vardır.

1998 yılında Eminönü'ndeki Mısır Çarşısı'nda 7 kişinin öldüğü 127 kişinin de yaralandığı bir patlama meydana gelmiştir. Pınar Selek bu patlamada ölen yedi kişinin katilidir. Fransa'da yaşayan Selek "ağırlaştırılmış müebbet hapse" mahkum edilmiştir. Ve bir katil bu kadın tarafından "öZGÜRLÜK SAVAŞÇISI" ilan edilmektedir.

Lale Mansur'un sesi duyuldu. "Susun, dışarıdan müdahale etmeyin.İnsanlar özgürce düşüncelerini ifade etsinler." Yanımda oturan görevli bayan da eliyle ağzımı kapamaya uğraşıyordu. Ona sertçe baktım ve uzattığı su bardağını elimle ittim. "Sizin suyunuzu dahi içmem." dedim. Kadın arsızca gülümseyerek konuşmaya devam etti.

"Biz barış diyoruz, siz ise insanları Cumhuriyet Meydanı'na çağırarak kardeşi, kardeşe vurduracaksınız. Kanla besleniyorsunuz. Faşist bir düşüncenin tohumlarısınız."

İşte o an ne olduysa oldu ve bende tüm sigortalar attı. Af edin beni, suratlarına kusmak üzereydim. Ama son sözlerimi söylemeden salondan çıkmaya da niyetim yoktu. Defterimi, telefonumu elime aldım, ayağa kalkarak Akil İnsanlar'a döndüm. Gene avazım çıktığı kadar bağırarak şunları söyledim.

"Ne kadar SOROSPU çocuğu varsa buraya toplamışsınız. Ama gücünüz bu ülkeyi bölmeye yetmeyecektir. Çünkü karşınızda biz varız, Türk milleti var"

Birisi arkamdan "YUH" dedi. Tam kapının önüne gelmiştim ki durdum ve haykırdım. "YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!" ve kapıyı çarparak çıktım. Arkamdan ne söylediklerini bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. Hepsini misliyle onlara iade ediyorum.

İçimizdeki hainler... Bu yazının devamında diğer toplantı notlarını sizinle paylaşmayı umuyorum. İnanın bana bunları yazmak, o insanların soluduğu havayı teneffüs ettiğim dakikaları hatırlatıyor ve kirlenmiş hissediyorum kendimi.

Ama Türk milleti olarak o Akiller'e ve onların işbirlikçisi olan tüm sorospu çocuklarına Cumhuriyet Meydanlarında diz çöktürüp şu cümleyi söyleteceğiz. Azim ve kararımız bu yöndedir.

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti ülkesi ve milletiyle bölünemez bir bütündür. Dili Türkçe'dir."

VAR MI İTİRAZI OLAN!? TÜM SOROSPU ÇOCUKLARINA DUYURULUR!


Figen ÖZEN, 26 Mayıs 2013