1. yüz (Toplam 1 yüz)

Bozulan Yemek Dökülmelidir! / Figen ÖZEN

İletiGönderilme zamanı: Pzr Oca 26, 2014 20:01
gönderen Oğuz Kağan
Bozulan Yemek Dökülmelidir!

TBMM. Adı üstünde Türk milletinin, Meclis’i… Ve duvarında göstermelik de olsa “Hakimiyet Kayıtsız, Şartsız Milletindir!” yazmaktadır.

Meclis’in çatısı altında da milletin vekilleri görev yapmaktadır. Göreve başladıkları gün ise TBMM’de ve Türk milletin huzurunda yemin etmişlerdir.

Anayasa’ya göre, milletvekillerinin bu yemini etmeleri zorunludur.

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Ancak 550 milletvekilinin ettikleri yemine sadık kaldıkları şüphelidir. Mevcut Anayasa’ya göre “Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacaklarına” namus ve şerefi üzerine ant içenler, küresel çetelerin, Öcalan’ın ve AB’nin talimatnameleri doğrultusunda Anayasa’yı değiştirme çalışmalarıyla, ilk önce bu yemini, ayaklar altına almıştır.

TBMM’de milletin vekilleri tarafından onaylanan yasalar ise “milletin kayıtsız şartsız egemenliğini” yok edecek cinstendir.

Bu Meclis’te hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı yok edilmiş, kişiye özel yasalar çıkarılarak suçlular ve suç örgütleri koruma altına alınmıştır.

Gene aynı Meclis’in BDP Grup Salonu’nda konuşmalar Kürtçe yapılmakta ve Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez 3.Maddesi açıkça ihlal edilmektedir.

Bunların sayısını artırmak elbette mümkündür. Siyasi partilerin grup salonları gelen izleyiciler tarafından adeta bir orta oyunu sahnesine dönüştürülmüştür. “Yaşa, Var Ol, Gururumuzsun” çığlıkları ayyuka çıkmakta, Meclis saygınlığını yitirirken hiçbir yetkili bu duruma müdahale etmemektedir.

Ama son zamanlarda olan bazı çirkin olayların yanında, yukarıda saydıklarımızın esamisi dahi okunmamaktadır.

Bir vekilin diğerine hitabındaki en zarif(!) sözcük, “şerefsiz”dir. En galiz küfürler Meclis’in duvarlarında yankılanmaktadır.

Türk milletinin hakkını savunmayı unutanlar, tekme, tokat ve hatta yumrukla yek, diğerine saldırmakta sakınca görmemektedir. Suçluluk psikolojisi kişiyi elbette zorbalık ve şiddete yöneltir.

İktidara mensup milletvekillerinin böylesine saldırgan oluşu, tükenmişliğin ifadesidir. Bir başka ülkede yolsuzluk iddiaları böylesine ayyuka çıksaydı, en azından hükümetin istifa etmesi gerekirdi.

Ancak Türkiye’de bunun tamamen tersi olmuştur. Aslında iktidar artık eski imajını yitirmiştir. Erdoğan’ın en sağlam kartı ekonomi çökmüş, 57. Hükümet’ten devir alınan kaynaklar tükenmiştir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in itiraf ettiği gibi “Satacak hiçbir şey kalmamıştır.”

İç ve dış politika iflas etmiş, ”Ağamsın, paşamsın” diye küresel çeteler tarafından sırtı sıvananlar bir kenara itilmiştir. Bölgesel liderlik iddiası ise çöpe atılmıştır.

Yürütme “YARGI”yı, göz altına almıştır.

17-25 Aralık soruşturmaları engellenmiş, Emniyet ve Yargı’da tasfiye operasyonu yapılmış, soruşturmada yer alan tüm görevliler yerlerinden alınmıştır.

Erdoğan yapılan bu operasyonu ise “Hükümete şer güçlerin(!) yaptığı bir darbe teşebbüsü” olarak nitelendirmiştir.

Daha dün can ciğer kuzu sarması oldukları, Diyarbakır’da PKK’nın uzantılarıyla birlikte halay çektikleri TUSİAD’ın yayımladığı bildiri iktidar için yolun sonunu işaret etmiştir. İş dünyası ve patronlar dünyası, para kaynaklarının tükendiğini görmüşlerdir. Sermaye de artık iktidarın tekelindedir.

Aslında bu bildiri ne halktan, ne emekten ne de Türk milletinden yanadır. Satır aralarında gizlenen şifreler çözüldüğü takdirde, bu bildirinin buram, buram AB koktuğu görülecektir.

Erdoğan celâllenmiş, derhal kendisi gibi düşünmeyenleri “vatan haini” ilan etmiştir.

Yoksulluğa, yolsuzluğa, hukukun göz altına alınmasına, yönetilerek yönetilmeye karşı çıkmak, tam istiklalci ve anti-emperyalist, devrimci, Kemalist olmak vatan hainliğiyse ben de bir vatan hainiyim(!)

Ben “itaatse itaat, biatse biat, ölümüne arkasındayım.” demem. Sorgularım. Başkalarına çözüm nedir diye de sormam. Ders Kitabım Nutuk önümdedir. Fikir paylaşımında bulunur, ortak akılla hareket ederim. Bu yurttaşlık bilincinin gereğidir.

ALLAH Kuran-ı Kerim’de kullarına akıl ve fikir ihsan ettiğini söylemektedir. Aklını ve zekasını kullanmayı bilmeyenlerin, iyi ve kötüyü tefrik edemeyenlerin Meclis’te işi yoktur. İtaatçi ve biatçiler bu milletin vekili olamazlar.

TBMM ne boks ringidir, ne de Romalıların gladyatörleri dövüştürdüğü arenadır. Meclis saygınlığını tamamen yitirmiş bu işin şirazesi kaçmıştır.

Var olan vekillerin asillerinden, Türk milletinden özür dilemesi de yeterli değildir. Bu Meclis kendini fesih etmelidir.

Hele, hele Devlet’in istihbarat teşkilatı MİT, Erdoğan’ın deyimiyle, bir başka ülkenin bölücülerine TIR’larla silah, mühimmat gönderiyorsa ve Başbakan “Benim iznim olmadan savcı arama yapamaz.” diyorsa, şirazeyi tutan ip tamamen kopmuştur.

Görev vekillerin değil, asillerindir. Görev Türk milletinindir.

Bozulan yemek dökülmelidir.

Figen ÖZEN, 26 Ocak 2014