1. yüz (Toplam 1 yüz)

Büyük Resim 1 / Arslan BULUT

İletiGönderilme zamanı: Çrş Şub 15, 2012 23:53
gönderen Başkomutan
BÜYÜK RESİM (1)

Stockholm’den Oslo’ya, Camp David’den Buckingham Sarayı’na

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, MİT üzerindeki operasyon girişiminden sonra “Türkiye’nin çevresinde lehte ve aleyhte değişimler yaşanıyor. Herkes büyük fotoğrafa dikkatle bakmalı” dedi. Bunun üzerine büyük fotoğrafı araştırdık. Resmin 21 yıl önce çizildiğini tespit ettik.

Güneş, Milliyet ve Tercüman gazetelerinin 1991’deki haberlerinde sadece Büyük Orta Doğu Projesi değil, 1 Mart tezkeresi ile ABD ordusunun Türkiye’ye yerleşme planları, bugün Arap Baharı denilen olayların nasıl gelişeceği, TSK üzerinde hangi operasyonların uygulanacağı harfiyen anlatılıyordu..

Proje, ise Türk halkı üzerinde sürdürülen psikolojik harekatla eş zamanlı olarak, 1991 yılında Ankara’daki gizli görüşmelerde Türk tarafına dikte ettirilen kararlardan kopyalanarak aynen uygulanıyor. Peki Türk tarafı 1991’de neyi kabul etmişti? Genelkurmay da işin içinde miydi? Karşı çıkanlar var mıydı?

Türk ordusunun küçültülmesi, profesyonelleştirilmesi ve direnenlerin tasfiyesine nasıl karar verildi? Kürt devletinin temelleri atılırken, Büyük Kürdistan öngörülmüş müydü? Türkiye son dünya ekonomik krizlerini neden hafif atlattı? Kaynağı açıklanmayan 30 milyar dolar, neyin karşılığında gönderildi?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son iki MİT müsteşarı Emre Taner ve Hakan Fidan ile Müsteşar yardımcısı Afet Güneş dahil beş istihbaratçı, özel yetkili savcı tarafından ifadeye çağrıldığında “Gerçekten talihsiz ve üzücü bir durum. Türkiye’nin çevresinde lehte ve aleyhte değişimler yaşanıyor. Herkes büyük resime dikkatle bakmalı” deyince, Genel Yayın Yönetmenimiz Hayri Köklü’nün de ricasıyla ben de bu tavsiyenin gereğini yerine getirmeye karar verdim..

Kararı verdim vermesine de büyük resmi görmek veya herkesin görmesini sağlamak için ne yapmalıydım?

Fuller ile özel görüşme

Mesela 1996 yılında Kafkaslar Konferansı’na katılıp bir röportaj için o zaman Topkapı’da bulunan Yenişafak gazetesine giderek meslektaşımız Yusuf Ziya Cömert’in sorularını cevaplandıran CIA’nın beyin takımından Graham Fuller’in, daha sonra binanın üst katında bulunan Refah Partisi İl Başkanlığı’na çıktığını, orada Abdullah Gül ile görüştüğünü biliyordum, hatta bunu birkaç defa da gündeme getirmiştim ama ne konuştuklarını bugüne kadar öğrenememiştim! Yine İngiltere Kraliçesi İstanbul’a geldiğinde, bir İngiliz savaş gemisinde Abdullah Gül’ü kabul ederken ne konuştuklarını da bilmiyordum! Hele hele Buckingham Sarayı’nda, eşi ile birlikte gece yatıya kalırken, Abdullah Gül ile Kraliçe Elizabeth’in ne konuda uzlaştıklarından da haberim yoktu! Peki o halde büyük fotoğrafı nasıl görecektim bir gazeteci olarak?

Kime soracaktım veya nereden öğrenecektim?

Türk bilim adamlarının, “görünmezlik pelerini” üzerinde çalıştıklarını biliyordum ama böyle bir pelerin icat edilecek olsa bile geçmişte olmuş bitmiş ama günümüzü etkileyen önemli olayları görmek için bir de zaman tüneli kurmaları gerekiyordu ki olayları yerinde öğrenelim..

O halde klasik yöntemleri kullanmaktan başka çare yoktu.

Ben de “fikri takip” dediğimiz gazetecilik melekesine sahibim ama Hayri Köklü, 1991 yılına ait Güneş ve Milliyet gazete arşivlerini işaret etmesin mi?

O yıllarda ben Tercüman’daydım. Benim de kendi yazılarımın, incelemelerimin yayınlandığı Tercüman gazeteleri elimin altındaydı..

Büyük resmi görme yöntemimiz şöyle gelişti:

Mesela, 13 Şubat 2012 günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Washington’da görüştü. Ortak basın toplantısında, Davutoğlu, Suriye konusunu ayrıntılı bir şekilde görüştüklerini belirterek, “Suriye’de şiddet artıyor, artık bekleyecek durumda değiliz. İnsanların bombalanmasına seyirci kalamayız. İnsani bir inisiyatifin başlatılması lazım” dedi.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da “Suriye’de bir çözüm bulunması yolunda Davutoğlu ve ben aktif rol üsleneceğiz. Türkiye ile insani durumun düzeltilmesi konusunda çabalarımızı birleştiriyoruz. Esad rejimi kaçınılmaz sona sürükleniyor” dedi.

Çok değil 21 yıl öncesine ait, 1991 yılının 18 Mart tarihli Güneş gazetesini açtım önüme.. İkinci manşette, bir haber vardı: Başlıklarda “Saddam katlediyor. Irak ordusunun, kadın-çocuk ayrımı yapmadan napalm bombası kullandığı iddia edildi” deniliyordu. Devam sayfasında bir haber daha: “Saddam’ın sekiz ay hükmü kaldı!”

ABD Dışişleri Bakanı James Baker, yeni tamamladığı Orta Doğu gezisinde edindiği izlenimlere göre, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in yıl sonundan önce iktidarını yitireceğini söylüyordu..

Şimdi Suriye’de de aynı senaryo, benzer konuşmalarla uygulanmıyor mu? Libya’da uygulanmadı mı?

Özellikle 18 Mart 1991 tarihli Güneş gazetesi, öyle bir gazete ki bugün ne yaşıyorsak hepsini bütün ayrıntıları ile anlatıyor.. Sadece aktörler değişmiş ama olaylar, siyasi söylemler birbirinin aynısı...

Manşette, “Kürtler dünyaya açılıyor” başlıklı bir haber var.B. Murat Öztemir imzalı haberde “20 ülkeden 240 temsilcinin katıldığı Kürt Konferansı İsveç’in başkenti Stockholm’de sona erdi. Konferansın bitiminde ‘Kürt Halkının İnsan Haklarına İlişkin Stockholm Deklarasyonu’ yayımlandı” bilgisi veriliyor.

Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde de Norveç’in başkenti Oslo’da bugünkü MİT müsteşarı Hakan Fidan ile MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, koordinatör ülke temsilcisinin daveti sonucunda PKK ile müzakerelere oturmuştu.. Hani Gül’ün “İyi şeyler olacak” dediği süreç.. İyi şeylerin ne olduğunu, Oslo zabıtlarının İnternet ortamında yayınlanması ile bütün Türkiye gördü.. Her ne kadar Beşiktaş’taki özel yetkili savcılık “Biz Oslo sürecini soruşturmuyoruz” dese de bu toplantıda konuşulanlar büyük resmin görülmesinde de yardımcı olabilirdi.

Fakat ne göreyim.. Oslo’da konuşulanlar, sanki bir filmin geriye sarılıp yeniden oynatılması gibi.. 21 yıl önce Stockholm’de ne konuşulmuşsa, Oslo’da da 2009 yılında konuşulanlar aynı!

Bu konuya ayrıntıları ile döneceğim.

Camp David’in sırları

Ancak benzerlikler bununla bitmiyor.. Hani ben Buckingham Sarayı’nda ne konuşulduğunu bilmiyorum demiştim ya, 1991 yılında Camp David’de ABD Başkanı (Baba) George Bush, Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı eşiyle birlikte misafir ediyordu. Özal ve Bush karayolu ile Washington’a dönerek ortak basın toplantısı yapıyordu..

24 Mart Tarihli Güneş gazetesinde bu basın toplantısında verilen bilgileri hatırlayınca, büyük resim biraz daha aydınlanmaya başladı.. Orada ortaya konulan politika, bugün de aynen tekrarlanıyordu..

Yalnız resmi olduğu gibi görebilmek için 18, 19 ve 24 Mart 1991 tarihli Güneş gazeteleri ile 24, 26 ve 27 Mart tarihli Milliyet gazetelerini, satır satır okumak gerekti.. Tabii 1990 yılında Muammer Aksoy’un 1991 yılında Çetin Emeç’in, 1993 yılında Uğur Mumcu’nun katledildiğini, yani Türkiye’nin aydınlarına operasyon yapılmaya başlandığını da unutmayalım..

17 Temmuz 1991’den itibaren 13 gün süreyle Türk-Amerikan ilişkilerini, tarihi süreçle birlikte “Önce Vatan’dan Önce Amerika’ya” başlığı altında incelemiştim.. Bugünkü Kürt devletinin temellerini atan Çekiç Güç de o dönemde Türkiye’de konuşlanmıştı.. Hatta bir İngiliz subayı, Silopi kaymakamını tokatlamış, bu olay büyük bir infiale sebep olmuştu.. Olaya sert tepki göstermiştik ama Çekiç Güç’ü davet eden Türkiye idi!

Bugün de NATO Genel Sekreteri Fogh Rasmussen, Rusya ve İran’ın karşı çıktığı füze savunma sisteminin Türkiye’de konuşlandırılması talebinin Ankara’dan geldiğini söylemedi mi? Çekiç Güç, Kürt devletini kurdu, füze kalkanı da Büyük Kürdistan peşinde değil mi!

O dönemde “Çekiç Güç kimin başına inecek?” başlığıyla hazırladığım inceleme yazısı, birinci sayfanın sürmanşetinden indirilmiş ve yayınlanmamıştı. Çünkü eleştirilen Özal’ın politikasıydı ve Özal da o günlerde Tercüman gazetesini yok etmeye çabalıyor, “ikibuçuk gazete kalacak” diyordu.. Gazete yönetimi ise Turgut Özal ile Semra Özal üzerinden bağlantı kurmaya, gazete üzerindeki ablukayı kaldırmaya uğraşıyordu. Ancak Silopi kaymakamı tokatlandıktan sonra, Çekiç Güç yazım yayınlanabilmişti. Bu arada Çekiç Güç, çoktan Türkiye’ye yerleşmiş ve Kuzey Irak operasyonuna başlamıştı..

Orta Doğu Birleşik Devletleri mi?

Yani bugün meydana gelen olayların 1991’deki modelinin tıpatıp aynısını ben de yakından takip etmiştim.. Onlarla birlikte değerlendirdiğim zaman Güneş, Milliyet ve Tercüman’ın o günleri bütün ayrıntıları ile yansıttığını görüyorum. Fakat o zamanlar Büyük Orta Doğu projesini, Türkiye’de projenin görevlileri dışında kimse bilmiyordu. Mesela, 1996 yılında, Hürriyet’te yayınlanan, Talabani’nin “Hayalim İstanbul başkentli OBD” açıklamasına ve ABD Başkanı George Bush’un danışmanı, tarihçi Bernard Lewis’in İstanbul Yapı Kredi Plaza’da verdiği “Ortadoğu kimliği üzerine” konulu konferansta gösterdiği Orta Doğu haritasına dayanarak “Orta Doğu Birleşik Devletleri” oluşturmak için Amerika tarafından bir proje geliştirildiğini, Akşam gazetesinin manşetinden haber verdiğim zaman, Taha Akyol ve Nazlı Ilıcak, yüzüme karşı komplo teorisi ürettiğimi söylemişlerdi.

2004 yılında ABD Başkanı George W. Bush projenin eş başkanlığını Tayyip Erdoğan’a tevdi ettiği, o da kabul ettiği zaman ise iki yazar da köşelerinde bu adımı alkışlarla karşılamışlardı..Fakat daha da garibi, Güneş gazetesinin 1991’deki haberlerinde sadece Büyük Orta Doğu Projesi değil, 1 Mart tezkeresi ile ABD ordusunun Türkiye’ye yerleşme planları, bugün Arap Baharı denilen olayların nasıl gelişeceği de harfiyen anlatılıyordu.. Hatta daha sonrası da..

Yani Stockholm’den Oslo’ya, Camp David’den Buckingham Sarayı’na uzanan süreçlerde, sadece yaşlanan veya bu dünyadan ayrılan aktör veya aktrislerin yerine yenileri gelmişti.Mesela Korkut Özal ve Cengiz Çandar o zamanki süreçte de vardı, hala varlar.. Veya o yıllarda Amerikan projelerine alkış tutan Taha Akyol, bugün oğluyla birlikte Atatürk’ü Türk halkının gönlünden silmekle meşgul..

30 milyar dolar nereden geldi?

Projeler ise Türk halkı üzerinde sürdürülen psikolojik harekatla eş zamanlı olarak, 1991 yılında Ankara’daki gizli görüşmelerde Türk tarafına dikte ettirilen kararlardan kopyalanarak aynen uygulanıyor. Peki Türk tarafı 1991’de neyi kabul etmişti? Genelkurmay da işin içinde miydi? Karşı çıkanlar var mıydı? Türk ordusunun küçültülmesi, profesyonelleştirilmesi ve direnenlerin tasfiyesine nasıl karar verilmişti? Irak’ta Kürt devletinin temelleri atılırken, Büyük Kürdistan öngörülmüş müydü? Projenin finansmanı 1991’den itibaren nasıl sağlandı? Türkiye son dünya ekonomik krizlerini neden hafif atlattı? Kaynağı açıklanmayan 30 milyar dolar, Türkiye’ye neyin karşılığında gönderildi?

Projenin nihai hedefi nedir?

Şimdi dilerseniz bu süreçleri ayrıntıları ile inceleyelim.. Büyük resmi hep birlikte görelim..

Tabii Ertuğrul Özkök’ün son yazısında belirttiği gibi önce küçük resimleri görelim sonra bunları birleştirelim ve büyük resmi ortaya çıkaralım...

Arslan BULUT - 15 Şubat 2012, YENİÇAĞ