1. yüz (Toplam 1 yüz)

ASGARÎ ÜCRET VE ŞEYTAN - işçileri Bunlar Satmaktalar.

İletiGönderilme zamanı: Prş Ara 17, 2020 19:23
gönderen İlteriş Kağan
Yine asgari ücret tiyatrosu oynanmaya başladı. Taraflar kozlarını oynar görünerek, milleti kandırmaya devam ediyorlar.
Resim
İlk mektep talebesi dahi bilir ki, önemli olan rakam değil, alım gücüdür. Örneğin 5 yıl önce asgari ücretle 2 tam altın bir deyişle 8 çeyrek altın alabilen bir kişi bugün 3 çeyrek altın ancak alabilmektedir. Böyle giderse bir beş yıl sonra asgari ücretle 1 çeyrek dahi alınamayacaktır.
Bu işin bir tarafı. Bir de öyle alçakça bir tarafı var ki, sormayın gitsin.

Şimdi, özellikle orta ölçekli işyerlerinde(buna atölye ve fabrikalar da dahil) uygulanan bu şeytani yönteme değineceğim.

Diyelim ki falan yere 50 işçi alınacaktır. Ve diyelim ki asgarî ücret de 2.500 TL’dir. Müracaatlar değerlendirilir. Sonra da işçiler tek tek mülakâta alınır. Temel konu şudur. “Ey işçi kardeşim, bizim sana vereceğimiz ücret, 2.500 değil, 2.000 lira olacaktır. Sen bu paraya çalışmaya razı mısın, değil misin?”
Ne yapsın işçi? Boynunu büker ve “razıyım” der

Peki yasal olarak 2.500 liraya çalıştırdığın bir kişiye, yine “yasal” olarak 2.000 lira nasıl vereceksin, bordrosunu nasıl tanzim edeceksin?

İşte şeytan burada devreye girer ve önce ödemenin yapılacağı bankada, o işçinin adına bir hesap açılır. Bankanın bankomat kartı işçinin adresine gelir ve işçi o kartı cebine koymayıp, getirir işverenin mutemedine(muhasebecisine) teslim eder. Maaş günü gelir. İşçinin adına 2.500 lira banka hesabına yatar. Mutemet gider elindeki bankomat kartı ile bu parayı çeker. 500 lirasını işveren adına alıkoyup, geri kalanını bir zarfa yerleştirir ve işçiye elden teslim eder.

Böylece yasal prosedür yerine getirilmiş, 2.500 lira asgari ücretli kardeşim, 2.000 liraya kuzu kuzu çalıştırılmış olur.
Şeytan bile bu yöntemi duysa “vay anasını sayın seyirciler” der mi, demez mi?

Peki sendikacılar, mendikacılar, sandukacılar, sandıkçılar bu işlere ne derler?
Ne diyebilirler ki? Lüks bürolarda oturduktan, lüks arabalara bindikten, asgari ücretin en azından 10-20-30-40 katı maaşlar aldıktan sonra, bu alçakların işverene karşı dürüst bir şekilde çalışanların haklarını savunacaklarına inanan varsa, gitsin en yakın akıl hastanesinde bir kontrol yaptırsın.

Ben Manisa’ya boşuna mı yerleştim sanıyorsunuz?
Ha az kalsın unutuyordum, Manisa'da şimdilerde belediye başkanlığı yapan bir büyüğümüz bu işleri çok iyi bilir. Sorun ayrıntıları ile size anlatsın.

Sarı Sendika Ne Demektir? - işçileri Bunlar Satmaktalar.

İletiGönderilme zamanı: Prş Ara 17, 2020 19:24
gönderen İlteriş Kağan
Sarı sendika tanımlaması ilk kez 1899 yılında Fransa’da gerçek işçi sendikalarıyla savaşmak için kurulan sendikalar için kullanılmıştır. Fransa’da 1900’lerin başında ortaya çıkan “sarılar” (les jaunes) hareketinden gelmektedir. Hareket işçi haklarının savunulmasının sosyalizm ile ilişkilendirilmesini reddeden ve sınıfların sosyal adalete dayanan bir plan üzerinde yeniden barıştırılması gerektiğini savunmuştur. Bu harekete bağlı olan ilk “Sarı Sendika“, 1901 yılında grevlere katılmayı reddetmiştir.

Sarılar hareketi giderek milliyetçi akımlar tarafından sahiplenilmiş ve nasyonal sosyalizme giden yolu açmıştır. Sarı sendika terimi ise işçilerin karşısında patronları tutan, maşa sendika anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

Resim
Resim
Resim

Re: ASGARÎ ÜCRET VE ŞEYTAN - işçileri Bunlar Satmaktalar.

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ara 28, 2020 18:57
gönderen İlteriş Kağan
Askari ücret zammına;
Türk-İş; Gönül isterdi ki,
Hak-İş; Herşey bitmiş değil,
Disk; Asla kabul edilir değil...
Bu tabloya da bakarak hangi sendikaların "sarı" sendikacılık yaptığını bariz görüyoruz..

Bana soruyorlar: “Hocam virüs var mı?”

İletiGönderilme zamanı: Prş May 06, 2021 17:22
gönderen İlteriş Kağan
Hocam virüs var mı? “Olmaz mı?” diye cevaplıyorum. Belki de on binlerce yıldan beri. Her geçen gün üstüne koyan, kendini geliştiren, yetkinleşip mükemmelleşen, tarihin her döneminde kendini çeşitli isimlerle adlandırıp hayatımıza giren…
Resim
“Anlamadım hocam, ne demek istiyorsun?”
“Anlatayım. Bak kardeşim, bak canım ciğerim, insanlık tarihinde ilk virüse ne zaman rastlanmıştır biliyor musun? İlk defa BU BENİM, ŞU SENİN denildiğinde. İnsanoğlu, en yakın kardeşi ile arasına bu virüs mikrobunu soktuktan sonra bir daha iflah olmamış; yaşadığı acılardan, olaylardan ders alıp, geri adım atıp, kelimenin gerçek anlamı ile insan olacağına, bilakis BEN, BEN, BENİM, BENİM, HER ŞEY BENİM, HER NE VAR İSE BENİM OLSUN düşüncesini sürekli geliştirmiş; bu düşüncenin oluşturduğu dürtü ile enini-boyunu; arkasını-önünü düşünmeden kendisi (-HATTA ZAMAN ZAMAN KENDİSİ DE DAHİL) dışındaki bütün varlıkların mevcudiyetini her geçen gün daha da tehlikeye atan ve onları zaman zaman tamamen, zaman zaman da kısmen ortadan kaldıracak fiillerin uygulayıcısı ve uygulatıcısı olmuştur.

“İşte bugün adına “korona”, daha önce “kuş gribi”, “domuz gribi”, “ebola”, “hiv-aids”, “Asya Gribi” vb. her ne ad verilirse verilsin, bütün bu virüslerin ana kaynağı yukarıda belirttiğim anlayıştan kaynaklanan yapılanmaların sonucudur.”

“Yani Hocam..”
“Yani si şu: Günümüzde en büyük virüs emperyalizmdir, bir yanına gericiliği, diğer yanına da dünyanın her yerindeki işbirlikçilerini koyabiliriz. Bunlara VİRÜS’ÜN TEMEL KAYNAKLARI da DİYEBİLİRİZ.
“Bunun yanında VİRÜSCÜK’ler vardır. Hani şu büyük sermaye, kapitalist, küresel efendilerden olamayıp da, onların bir parçası olmayı, eklemlenmeyi kabul ederek pastadan pay alanlar kesimi… Bildiğin tipik küçük ve orta burjuvalar kesimi… Bulundukları konuma gönül rızası ile razı olmayıp, mecburiyetten katlananlar. Her an büyüklerin arasına girebilme umudunu kaybetmeyenler. Bunlara da VİRÜSCÜKLER diyebiliriz.

“Bir de VİRÜSCÜLER vardır: Efendilerinin istedikleri şekilde imalat yapanlar. Emperyalist virüsün daha da çoğalması, etkinlik alanının artması için bir yandan gericiliği teşvik eder, diğer yandan işbirlikçiliğin faziletlerini anlatırlar. Bunları o kadar güzel yaparlar ki aklınız hayaliniz durur. İsimleri mi, hangisini sayayım? Mesela Malthüs, ardından Darwin, günümüzde Harari.. Bunlar işin “bilimsel” yanını anlatırlar bizlere… Makyavel, Kautsky, Kissinger, Fuller, Brezinski, Hungington, Abramovitz vb. leri de siyasi kanadını temsil edenlerdendirler… Eh bir de bunların yanına kapitalizmin, emperyalizmin, küresel liberalizmin faziletlerini yazıp anlatan söz gelimi en taze ve canlı örneklerden Daron ACEMOĞLU gibileri de ekledik mi büyük çerçeveyi tamamlayıp, tabloyu yerli yerine oturtmuş sayılırız…”

“Ha bu arada, 1 Mayıs. İşçilerin ve emekçilerin bayramına gelince:
Hikaye. Dünya küresel sistemi böyle kutlamalarla, merasimlerle, yürüyüşlerle, falan yerle bir edilemez. Bunlar sadece ve sadece bu büyük mücadelenin, küçücük bir parçası olabilirler o kadar. Sistemin kafalarına geçirilmesi için çok daha farklı mücadele yöntemleri gereklidir. Bunun da birinci yolu nedir biliyor musun? Böyle bir mücadele yanlısı, görevlisi olduğunu iddia edenlerin, zannedenlerin en başta kendilerini MÜLKİYET VİRİSÜNDEN ARINDIRMALARI….

Kişiye bakıyorum: Atı var, iti var, yazlığı var, kışlığı var, bankada epeyce parası var. Eeee.. 1 Mayıs vb. kutlamalarda gördüğüm resimlerde en önde de bunlar var…
“Yine, bak şu işçi haklarını savunduğunu iddia eden sendikalara ve yöneticilerine. Git gör kaç para maaş aldıklarını, nerelerde yaşadıklarını, nasıl arabalara bindiklerini, çocuklarının yurt dışında ve içinde hangi özel okullarda okuduklarını…

“Dünyanın ve ülkemin mazlumları, VİRÜSLERE karşı mücadelelerinde başarıya ulaşmak istiyorlarsa, en başta bu en yakınlarındaki VİRÜS BOZUNTULARINI yanlarından uzaklaştırmalıdırlar. En azından onları bir şey sanıp peşlerinden gitmekten vazgeçmelidirler.

“Anladın mı evladım?”
“Sanırım anladım hocam.”
“İyi, ne mutlu bana…”

01.MAYIS.2021
MEHMET BEŞERİ