1. yüz (Toplam 2 yüz)

SARIZEYBEK: Ergenekon terör örgütü ama PKK değil, öyle mi?

İletiGönderilme zamanı: Çrş Tem 02, 2008 21:14
gönderen Türk-Kan
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ AMA PKK DEĞİL ÖYLE Mİ?

Medya büyük bir güç, hele ki milyonların okuma yazma bilmediği bir ülkede görsel medya daha da büyük bir güç. Yönetenler bu gücün farkında ve medya ile iktidar arasında hassas dengeler gözetiliyor. Medya, siyaseti de, kamuoyunu da, sosyal hayatı da etkiliyor. Ulusal güvenlik de medyanın bu çekim gücü içerisinde yer alıyor.Medya büyük bir güç, hele ki milyonların okuma yazma bilmediği bir ülkede görsel medya daha da büyük bir güç. Yönetenler bu gücün farkında ve medya ile iktidar arasında hassas dengeler gözetiliyor. Medya, siyaseti de, kamuoyunu da, sosyal hayatı da etkiliyor. Ulusal güvenlik de medyanın bu çekim gücü içerisinde yer alıyor. Ayrıştırma ve kutuplaştırmanın siyasi aktörlerin emellerine ulaşabilmek için içte ve dışta başvurduğu bir taktik olduğu düşünüldüğünde, medyanın ulusal güvenliği etkileyen faktörlerin başında yer alması şaşırtıcı olmuyor. Suni olarak yaratılan gündemler iç ve dış güvenlikle ilgili dinamikleri yönlendiriyor, hedef saptırıyor, dikkatleri dağıtıyor ve siyasi aktörlere geniş manevra alanı sağlıyor. Medyanın ulusal güvenlikte rolünü gözler önüne serebilmek için güncel birkaç konudan bahsedilebilir.

ERGENEKON GÜNDEMDE AMA PKK DEĞİL


Son günlerde yazılı ve görsel medyada adını sıkça duyduğunuz bir Ergenekon meselesi var. Akıllarda kalan; “Terör Örgütü, Derin Devlet, Karanlık İlişkiler, Faili Meçhul Cinayetler, Ordu-Çete” temalarıdır. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler açısından bakıldığında emekli askerler, üniversite öğretim üyeleri, yazar, gazeteci, siyasi parti başkanı, medya mensubu gibi adı ulusalcı olan bir çevrenin etkin isimleri göze çarpıyor. İsnat edilen suçlamalar açısından ise, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla “terör örgütü kurmak, örgüte üye olmak, örgütün fikir babası olmak, sabotaj ve suikastler” gibi geniş bir suç yelpazesi sergileniyor. İddialara dayanak teşkil ettiği öne sürülen ve yaklaşık sekiz ay önce Ümraniye’de bir evde ele geçirilmiş el bombaları ise Ergenekon ile şiddeti yan yana getiriyor.

Hukuk devletinde, bir suçun işlendiği iddiası varsa elbet bunun bir soruşturması yapılır ama soruşturma gizli olmalı, şüpheli masumiyeti ön planda tutulmalı, benzerleriyle mukayese edildiğinde eşitliği çağrıştırmalı. İşte o zaman hukuk, hukuki değer taşır. Demokratik bir ülkeyiz ama medya hukuku tartışmalı hale getiriyor çünkü soruşturmanın gizliliğini bozuyor. Toplumdaki adalet duygusunu incitiyor çünkü şüpheliler daha ifadesine başvurulmadan önce mahkûm ediliyor kamuoyu vicdanında. Bunu kim yapıyor ya da hukukun bu şekil medya günlüğüne düşmesine kim sebep oluyor?

Aslında Ergenekon medyanın kapsamlı bir psikolojik harekâtı halini aldı hem de ben Türk’üm diyenlere karşı. Neden?

Bu; bir taşla beş kuş vurma operasyonudur.

Bir; 2008/5, 2008/679 gibi yıl ve sayı ile ifade edilmesi gereken bir soruşturmaya ERGENEKON ismi verilerek, “terör, çete, terörist, saldırı, bomba” gibi dehşet imajlarıyla ERGENEKON gibi Türk destanını ifade eden bir tarihi kavram yan yana getirilmiş ve kamuoyunda Türk kimliği ve tarihi üzerinde özellikle çocuklarımızın hafızalarında olumsuz bir imaj algılaması yaratılmıştır.

İki; Emniyet Genel Müdürlüğünce ulusalcılık mücadele edilmesi gereken iç tehditler arasında sayılmış, Atatürk’ün ilke ve devrimleri etrafında oluşan ulusalcılık ideolojisi kamuoyuna iç tehdit olarak algılatılmıştır.

Üç; AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kapatma davasının bu hazırlık soruşturmasına karşılık olarak açıldığı imajı servis edilmiş ve kapatma davası ile siyasi iktidar mağduriyeti algı olarak birbirine yansıtılmıştır.

Dört; siyasi otoritenin PKK terör örgütüne karşı gösterdiği anlayışlı ve hoşgörülü tavır gözden uzaklaştırılmış ve Ergenekon terörle mücadelenin simgesi haline getirilerek iktidarın terörle mücadele kararlılığı ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.

Beş; PKK’nın siyasallaşması, Barzani’nin bölgesel lider olması, Irak’ın parçalanması ve Kürt devletinin kurulması, Kıbrıs’ın elden çıkar hale gelmesi, ekonomik zafiyetler, işsizlik gibi sayısız iç ve dış sorunlar kamuoyu dikkatinden uzaklaştırılmış, suni bir gündem yaratılmıştır.

Şimdi sorulmalı; Ergenekon terör örgütü ise PKK nedir? Terör örgütü değil midir? Avrupa’daki siyasi cephesi nasıl serbestçe faaliyet gösterebilmektedir? Lider kadroları nasıl eli kolu serbest dolaşmaktadır? AB ülkelerindeki para trafiği bir engelle karşılaşmadan nasıl akabilmektedir? Siyasi iktidar gerçek terör örgütüne karşı mücadelede ne yapmaktadır? İşte bu sorular medyada yer almıyor, gündem oluşturmuyor, manşete çıkmıyor. Buna karşılık emekli General Veli Küçük terör örgütü üyesi ve üst düzey sorumlusu olarak kamuoyuna duyuruluyor, medya duayeni İlhan Selçuk ile terör yan yana getiriliyor, yasal bir siyasi parti başkanı Doğu Perinçek darbeci imajı ile veriliyor ama otuz bin canımızın katili PKK terör örgütünü elebaşısı Osman Öcalan Süleymaniye’de, Barzani himayesinde eli kolu serbest dolaşıyor, ekmek pişiriyor, fırıncılık yapıyor, 18 yaşındaki bir genç kızla evlendiği haberi manşet oluyor ve kimseden ses yok, kimseden ses çıkmıyor. Bunların anlamı nedir?

CUDİ GÜNDEMDE AMA HAKURK DEĞİL


Şırnak’ta gerçekleştirilen askeri operasyonlar medyanın gündeminden hiç düşmüyor. Daha birkaç gün önce bir yüzbaşı iki astsubay şehit verdik, her zaman olduğu gibi acımızı yüreğimize gömdük, “Kahrolsun PKK” diye haykırdık. Şırnak, Cudi, Gabar, Tunceli’den aldığımız haberler hava durum raporları gibi oldu, günlük veriliyor. Ama Hakurk’tan bahseden yok, Basyan’dan Avaşin’den bahseden yok, neden?

27 Mart’ta Genel Kurmay açıklamadı mı; “Avaşin-Basyan bölgelerinde terörist var, Türkiye’ye eylem hazırlığı içindeler,” demedi mi? Demek ki teröristler Avaşin- Basyan’a kadar gelmiş, yanı başımıza kadar gelmiş Dağlıca’nın güneyine, Aktütün’ün batısına, bir nefes kadar yakına. Karada konuşlu uzun menzilli silahlarla ateş altına almışız, 15 terörist etkisiz hale getirilmiş. İyi ama hani sınır ötesi harekât, neden medya sormuyor bunu siyasi iktidara? Madem inisiyatif de harekat yetkisi de Türkiye’dedir, bir tehdit olduğunda meşru müdafaa hakkını kullanmak hakkı Türkiye’dedir, öyleyse neden teröristlere karşı bir harekât gündemde değil?

Bakınız, 1 Aralık’ta başlayan hava harekâtından bu yana Irak kuzeyinde vurulan yerlere bir bakınız; Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk, Kandil. Zap’ı vurduk diyelim peki ya diğerleri? Oralarda terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Daha dün, daha 1 Nisan’da Genel Kurmay açıklamadı mı; “Teröristler Çukurca güneyinde, ateş açtık, yok ettik”, diyerek! Çukurca güneyi neresi, Irak kuzeyindeki Avaşin ve Basyan teröristleri kampları değil mi? Dağlıca’da 13 canımızı alan 8 askerimizi kaçırarak bize İkinci Süleymaniye Vakası yaşatan teröristler bu kamplardan gelmemiş miydi? Peki, bu konular neden medya günlüğüne düşmüyor? Barzani’nin sakladığı teröristler yok mu? Var, hem de yıllardır var. Avrupa’da terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Ama Cudi denince akan sular duruyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt içi operasyonları satır satır, adım adım anlatılıyor buna karşılık iş Irak’a gelince ses yok, Barzani’ye gelince, Osman Öcalan’a gelince, AB’ye gelince ses yok. Tüm bunların anlamı nedir?

ŞEHİT GÜNDEMDE AMA DAĞLICA DEĞİL

Bizde şehit gündemden düşmez, kaderimiz oldu bu bizim. Atalarımız da hep şehit olmamış mı Yemen ellerinde, Suudi Arabistan çöllerinde? Daha dün Çanakkale’yi andık, kesin sayı yok ama olsun, en az 250 bin şehidimiz yatıyor orada, Allah-u Ekber dağlarında ise 90 bin şehit. Bu topraklar şehit kanıyla sulanmış, yoğrulmuş, ağaçlar şehit kanıyla yeşermiş, bu topraklar kutsal bizim için. Şehit toprağımızın bir parçasıdır bizim, vatanımızın bir parçası. Peki, şehit haberleri hep verilir de şehidin hesabı hiç sorulmaz mı bizim medyamızda? AKP iktidarının yarattığı bir alışkanlık oldu bu; şehidin kanını yerde bırakmak! Medya da bu hesabı hiç sormaz oldu, nedendir bilinmez.

Biz soralım o zaman; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Piyade Taburu Dağlıca’da 21 Ekim 2008 günü Irak’tan gelen 400 kadar silahlı bir gurup tarafından saldırıya uğramadı mı? Uğradı; 12 şehit 18 yaralı 8 asker kayıp! Türkiye Büyük Millet Meclisi millet adına, milletin egemenlik hakkını kullanarak bu siyasi iktidara Irak’a harekât yapmak yetkisi vermedi mi? Verdi. Ne zaman, 17 Ekim 2008’te. Yani Dağlıca’da Türk Ordusu’nun, Türk milletinin bir Piyade Taburu saldırıya uğradığında hükümet bugün olduğu gibi halkın iradesini temsil ediyordu ve yetki elindeydi ama kullanmadı, bu yetkiyi TSK’ne vermedi. Medyayı duyuyor ve görüyoruz, “şehidimizin kanı yerde kalmadı”, diye manşet atıyor. Ama doğru değil ki bunlar! Şehidinin kanını yerde bırakmayacak bir hükümet gidip ABD’den izin istemez. Dağlıca Dramının sabahında yeri göğü titretmek varken, Başbakan, “ABD ile konuyu görüşeceğiz”, demez ve de gitmez. Gündem de olması gereken, her gün hesabının sorulması gereken bir Dağlıca olayı varken, medya şehit haberleriyle yüreğimizi dağlıyor ama bir türlü Dağlıca’nın hesabını sormuyor ve de şehitlerimizin kanı yerde kalıyor. Bunların anlamı nedir?

IRAK GÜNDEMDE AMA ABD DEĞİL BARZANİ DEĞİL


Medyada nerdeyse her gün Irak’la ilgili bir haber yer alıyor; işgal, direniş, patlamalar, ölümler, bombalar gibi ama hep tek yanlı. Katliama dönüşen Amerikan işgali büyük bir hoşgörü ile anlatılırken masum Iraklıların direnişi bir atari oyunu gibi ekranlara yansıtılıyor. Direnişçi olarak nitelendirilen Iraklı vatandaşların iç yakan dramından bahseden yok, tecavüzlerden, işkencelerden, cinayetlerden haber yok.

Irak’taki masum vatandaşların ölüm kalım mücadelesindeki haklılık dile getirilmezken ve Türkiye’de şehitlerimizin hesabı sorulmazken ABD işbirlikçisi Talabani ve Barzani nerdeyse barış kahramanları oluyor medya sayesinde. Talabani Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlanıyor ama Kürdistan açıklamasına tepki yok. Güneyde öldürülen Iraklılar sanki bir sürek avının hedefi olan hayvanlar gibi gösterilirken kuzeyde yaşayan Iraklı Kürtlere ise mağdur rolü oynatılıyor. Medya, Barzani fotoğrafı içerisinde yoksulluk, yardım, merhamet, acıma gibi algılamalar yaratıyor, iktidara Barzani’yi tanıması için kamuoyu hazırlıyor.

Yaşanılan gerçek ise bize dayatılan algıların çok ötesinde: Irak parçalanmıştır; kuzeyde Kürt devleti kurulmuştur; ABD, Barzani’yi stratejik ortak ilan etmiştir. ABD, Türkiye’deki kurum ve kuruluşları Barzani ile işbirliğine zorlamaktadır Büyük Kürdistan’ın gerçekleşmesi için. AB, ABD, İsrail, Ermenistan ve Barzani aynı hedefe ulaşmak için işbirliği yapmaktadır. Stratejik bir amaçtır ve amaçları Türklerin Kafkaslar ve Orta Asya ile bağını kesmektir.

Barzani, PKK ile bütünleşecektir. Barzani, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye; Ermenistan, sözde Kürdistan, İsrail ve Yunanistan tarafından kuşatılacaktır. Kıbrıs üzerinde oynanan oyunları da bu çerçevede görmek gerekir. Anlaşılan o ki; petrolden pay verilerek Barzani güçlendirilecek ve İran, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde etki alanı yaratılacak ve Barzani gelecekte kurulması düşünülen Büyük Kürdistan ve PKK’nın lideri olacaktır.

Ulusal güvenliğimize asıl tehdit bunlardır ve hal böyle iken Barzani’yi desteklemek demek; Türkiye’nin bölünmesini kolaylaştırmak demek değil midir, Türk varlığını Anadolu’dan silmeye çalışmak demek değil midir? Bu konuları gündeme almamak demek, kamuoyunun dikkatinden kaçırmak demek; ulusal güvenliğimize tehdit olan unsurlarla işbirliği yapmak demek değil midir?

MEDYA ULUSAL GÜVENLİĞİ OLUMSUZ ETKİLİYOR

Medya gerçeği yansıtmak yerine ulusal güvenlik aktörlerinin etkinliğini azaltacak şekilde kamuoyunda yanlış algılamalara yol açıyor. İç ve dış güvenliğimizin temelini teşkil eden ordu; “çete, derin devlet, yolsuzluk, ihanet” gibi olumsuzlukları çağrıştıran temalarla birlikte işleniyor. Ordunun komuta kademesini teşkil eden generaller, darbe söylentilerine sürekli konu ediliyor. Siyasi otoritenin mutlak gafletini teşkil eden Dağlıca Olayı, askerin korkaklığı, esareti şeklinde yansıtılıyor, kahraman Türk Askeri imajı unutturuluyor.

Buna karşılık gerçeği bilmez ve duymazdan gelen medya; emekli bir generali, duayen bir yazarı, bir bilim adamını, bir siyasi parti başkanını “eli kanlı terörist” imajı ile bize yansıtırken, Şemdinli’de 74 askerimizin katili Osman Öcalan’ı fırıncı, Ekim 92 harekatında Mehmetçiğe ihanet eden Barzani ve Talabani’yi iyilik meleği, PKK terör örgütüne kurulduğu günden bu yana desteğini esirgemeyen AB’yi çağdaşlık sembolü, işgalci ABD ve İsrail’i demokrasi havarileri olarak yansıtıyor.

Ulusal güvenliğimize risk oluşturan bu kapsamdaki yayınlar gündemde yer alırken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt’ın iç ve dış tehdit analizlerini yansıtan 12 Nisan 2007 tarihli konuşmaları gündemde yer etmiyor, üniter ve laik yapımıza yönelik tehditler gözardı ediliyor ve tehdit algılaması dışında bırakılıyor. Belki de en önemlisi, geleceğimiz olan Türk gençliği sorunlarına terk edilirken üniversite olayları günlük asayiş olayları gibi işleniyor, gençliğin içindeki kutuplaşmaların kaynağı ise gündeme taşınmıyor.

Ulusal güvenliğin her zamankinden ağır ve yakın bir tehdit altında olduğu bu dönemde, Türk ulusuna değil de başkalarına hizmet edenlerin bir hesabı vardır şüphesiz. Doğrudur, bu bir hesap kitap meselesidir. Biz biliriz ki, üniter ve laik yapımıza ve varlığımıza tehdit olan yıkıcı ve bölücü unsurlar yok edilmedikçe şehitlerin kanı ödenmez ve bu kan yerden silinmez. İşte bizim hesabımız budur, açık ve nettir. Bu hesap içerisinde, bu hain örgüte destek verenlerin de yer aldığından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Türkiye’de demokrasi değil yönetim erki kilitlenmiştir. Türkiye dış politikada teslimiyetçiliğe, iç politikada yönetim zaafına uğramıştır. Yönetim erkindeki bu zafiyet demokrasiyi ve doğal olarak da ulusal güvenliği risk altına almıştır. Medya da bu riskin bir parçası haline gelmiştir. Çözüm; ulusal birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde Gazi Paşa’nın, ilke ve devrimlerini yurt sathına yayacak, evlatlarındadır.


Emekli Albay Erdal SARIZEYBEK

İletiGönderilme zamanı: Çrş Tem 02, 2008 23:19
gönderen tuba
Eline sağlık, Türk-Kan.

Sayın Erdal Sarızeybek gündemimizde yer alması gereken fakat kasıtlı olarak üstü örtünen çok can alıcı konulara değinmiş. Çok teşekkürler...

İletiGönderilme zamanı: Prş Tem 03, 2008 22:53
gönderen Türk-Kan
Medya, gercekleri göz önüne sermek yerine milleti uyutma ve manüpüle etme görevini layikiyle yerine getiriyor ne yazik ki...

İletiGönderilme zamanı: Cmt Tem 05, 2008 23:46
gönderen erkan73
Hainler isbasinda hukumete,cumhurbaskanliginda medyada her tarafimizi sarmislar,dis dusmanlara gerek bile yok artik

İletiGönderilme zamanı: Prş Tem 10, 2008 13:12
gönderen veli1111
tesekkürler

ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ AMA PKK DEĞİL ÖYLE Mİ?

İletiGönderilme zamanı: Prş Tem 10, 2008 17:28
gönderen kurdoğlu
Sayın Albayım, bazı konulara değinmemiş,günümüz Türkiyesinin profilini olduğu gibi söylemiş. Yalnız benim merak ettiğim halkın en güvendiği kurumlardaki bu pasiflik nedendir. Bir Kurtuluş mücadelesi daha yapabilecekmi bu Ülke, Bana göre atalarımızın o geride bıraktıklarını, düşünmeden, gözünü kırpmadan ŞEHİT olduğu iman ve inancı günümüz gençlerinin % kaçında görüyoruz. ALLAH O GÜNLERİ GÖSTERMESİN AMA YİNE SÖYLÜYORUM.

BİR GÜN UYUYANLARIN YANINA GELECEK OLANLAR,İNANINKİ UYANDIRMAK İÇİN GELMEYECEKLER..

Ergenekon Terör örgütümü ?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 16:06
gönderen sailman
]Ergenekon adlı örgüt onu savunanlar yada karşı olanlar tarafından farklı değerlendiriliyor, savunanlar için ülkesini seven, ülkesine her alanda yıllarca emek vermiş, Laik, Atatürkçü, Modern saygıdeğer insanlar, Karşı olanlar içinse, din düşmanı, Darbe heveslisi, iç istikrarı istemeyen, statükocu, korkudan beslenen asker kafalı adamlar, Kaos istedikleri içinse doğal olarak Terör örgütü.

Şimdi gelelim hikayenin buradan görünüş şekline, bu ülkede ihtilal yapmak üzere bir araya gelmiş, tüm guruplar terör örgütü olarak adlandırılır, tabiidirki ihtilal yapamak üzere bir araya gelmiş olanlar ancak bu ihtilali başardıkları zaman meşrudurlar, o zamana kadar yasa dışı ve terör örgütü olarak tanımlanırlar.

Ergenekon örgütünün içinde emekli generallerin ve subayların olması, hatta şu an görev başında bile olsalar bu doğru değişmez, ihtilal planı yapmak ve bunu hayata geçirmeye çalışmak suçtur, buna yeltenenlerse ceza yasasının ilgili maddelerine göre cezalandırılırlar.

Bu ülkede ilk defa ordu destekli ihtilal planı hayata geçirilmeden önce (yada uygulama aşamasında demek daha doğru) siviller tarafından açığa çıkartılıyor, bu pek alışılmadık birşeydi, bu nedenle genelde bir şaşkınlık ve hazmedememe durumu var.
Çünkü bu ülke insanının büyük bölümünün gözünde asker, dokunulmaz olan, hikmetinden sual olunmaz olandır. bütçesinin nasıl harcandığı topluma açıklanmaz, ülkenin coğrafik olarak en güzel köşeleri her türlü imar planına ve sit korumasına karşın bu kurumun hizmetine açılır, gerekirse dinlenme tesisi olarak tahsis edilir de yine kimse sorgulamaz, tabiidirki böyle bir kurumun içinden çıkan örgüte dair konuşurken insanlar dikkatli ve çekingen olurlar, sadece sıradan insanlar değil elbet Savcılar ve Yargıçlarda.

Diğer taraftan yılların emeği ve sabrı ile devlet kurumularının her tarafına sirayet etmiş, yerleşmiş olan din esaslı bir devlet hayalleri kuranlar içinse harekete geçme vakti gelmişti, ellerine geçirdikleri bu fırsatı kaçırmayacaklardı elbet, ordu içerisinden kendi yanlarına çektikleri birine işaret verildiğinde anıları yazmaya başlar, (ordu içerisinden bu tür anılar genellikle yeterli zaman aşımı süresinden sonra yazılsada bu kez öyle olmaz) belki Oğullarının başbakana ekonomik yakınlığından yada ideolojik yakınlığından kaynaklanıyordur! ordu içinden yine zamanında şu anki hükümetle arasının iyi olduğu için eleştirilen eski Genel Kurmay başkanlarımızdan biri "Akil" adamlar fikrini ortaya atarak, (tamda amerikadaki "Akil" hocası beraat etmişken ) Cumhurun başı ile sağduyu görüşmerleri yapıyor ve mütavazi bir şekilde Akil adam derken ben kendimi kastetmedim diyor.

Şimdi gelelim saadede, Bu ülkede aklı başında olan herkez daha 1980 sonrası, ABD nin emri ve zamanın diktatörü "Netekim" paşanın eliyle imam hatip okulları açılırken bu işin buraya varacağını söylemedimi? peki şu an emekli olmuş olan paşalar ve subaylar o vakit Atatürkçü değillermiydi? Yine 1980 den sonra terör örgütü PKK ye karşı Hizbullah örgütünü Hizbikontra olarak kuran ve geliştiren yine bu ordunun içinden, varlığı reddedilmeyen JİTEM e bağlı istitbarat birimleri değilmi? Arkasından kimsenin ciddiye bile almadığı bir baş örtüsünü, laiklik karşıtı eylemlerin en büyüğü olarak gösteren, Laikliği bu kadar bağnazca savunup islam yanlılarını "mağdur" hale getiren, bu toplumu geren yine bu kurumun anlayışı değilmi?

Bu ülkeyi kendi düşünceleri doğrultusunda yönetmek isteyen her anlayışın kullandığı yöntem, topluma Ölümü gösterip Sıtmaya razı etmek olmuştur, aynı yöntem yine devletin kurumları arasında halkı taraf yapmak için kullanılıyor, bu arada "Filler Tepişirken Çimler Ezilir" modunda halk ezildikçe ezilmekte, Akaryakıt zamları, Gözden gizlenen enflasyon, İşsizlik, Açlık, Gayrı meşru olaylardaki artış, ülkenin pazar haline getirilmesi, ekonomik olarak tamamen yabancılara teslim edilişi, ha bu arada PKK, yahu yine bu genel kurmay başkanı değilmiydi bize tezkere çıkarsınlar gerisini hallederiz diyen, tezkere çıkalı kaç aylar oldu? niye kimse bunuda sormuyor? hergün "hava durumu okur" gibi o bölgeden gelen şehit haberleri okuyoruz, yoksa bu işin bitmesini istemeyen birilerimi var ? bu gidişin sonu iç savaştır bilesiniz, ABD ellerini ovuşturarak seyrediyor bu durumu "orta doğunun en sadık müteffiki olarak"

Terör ve Terörist göreceli bir kavramdır, kimin terörist olduğu sizin durduğunuz yere göre değişir!

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 16:42
gönderen maydonos
sailman.seninde gemicigin var galiba...yani butun suc ordunun oylemi peki ordu kimin emrinde?hukumetin...ben daha bu kadar ordu dusmani insan bir arada gormedim .. bas dururken govdeye saldirmak niye ;bizi bu hale getiren hep ceplerini dusunen hukumetlerdir.hukumet politikalarinin yanlisligi ve ekonomik sebeplerden dolayi darbeler olmustur.asil suclulular politikacilardir.onlar islerini yapsalar orduyu da yipratmasalar daha iyi olur.beceriksiliklerini ve pisliklerini orduya temizletmek istiyorlar bugunde yapilmak istenen budur..burtuslugu ne cok seviyormus bizim toplumumuz...

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 17:32
gönderen sailman
maydonos yazdı:sailman.seninde gemicigin var galiba...yani butun suc ordunun oylemi peki ordu kimin emrinde?hukumetin...ben daha bu kadar ordu dusmani insan bir arada gormedim .. bas dururken govdeye saldirmak niye ;bizi bu hale getiren hep ceplerini dusunen hukumetlerdir.hukumet politikalarinin yanlisligi ve ekonomik sebeplerden dolayi darbeler olmustur.asil suclulular politikacilardir.onlar islerini yapsalar orduyu da yipratmasalar daha iyi olur.beceriksiliklerini ve pisliklerini orduya temizletmek istiyorlar bugunde yapilmak istenen budur..burtuslugu ne cok seviyormus bizim toplumumuz...


Maydonos hocam, Benim gemiciğim yok, babamda deniz işçiydi bende bir deniz işçisiyim yani yıllardır bu ülkeyi satıp savanların ve toplumsal gerilimleri önce yaratıp sonrada onu çözmek adına kemer sıkma politikaları ve anti demokratik yasaların ardından kendilerini kahraman ilan edenlerin yarattıklarının sonuçlarını çekenlerdenim, 1980 den beri bilinirki bu ülkenin en büyük partisi ordudur ve yine aynı ordu MGK toplantılarıyla ülkenin nasıl yönetileceğine dair direktiflerini (Önerilerini) en az ayda bir olmak koşuluyla hükümete verir, ülkenin dışa bağımlılığı sizce ülke güvenliği için tehlikeli değilmi? babalarımızın ve bizim verghilerimizle kurulmuş KİT ler satılırken ülke güvenliği tehlikeye düşmüyormu? en can alıcı yatırımlardan biri olan TELEKOM, ve TÜPRAŞ, PETKİM, PETLAS ın sadece kar mantığını güden yerli ve yabancı özel şirketlere satılması sizce ülke güvenliğini tehtit etmiyormu? kendiside ülkenin en büyük holdinglerinden birinin OYAK ın sahibi olan ordunun bunlar satılırken itiraz ettiğini duydunuzmu? yada bir mahkemeye dava açtığını? bizzat kendisi OYAk BANK hisselerini kendi üyelerine sorarakmı Fransız lara sattı, 1980 de İMF nin dayattığı 24 ocak kararlarına karşı çıktıda benmi duymadım? yada Yabancı bir sermaye kuruluşunun bizim ülkemize ekonomik yaptırımlarda bulunması ülke güvenliğini hiçmi tehtit etmiyor? Siz dünyanın neresinde milli bir ordunun ekonomik alanda yabancı sermaye ile ortak olduğu işletmeler kurduğuna şahit oldunuz? bende en az sizin kadar Dinin Siyasal bir malzeme olarak kullanılmasına ve gericiliğe karşıyım, dedim ya ben işçiyim yani "Filler tepişirken" ezilenlerdenim bu ergenekon gerçeği bizim ülkemizin bir gerçeği, bundan sonrada daha onlarca ergenekonvari oluşumlar olacak gibide görünüyor ve laiklik onu laik olanlar tarafından bu kadar bağnazca savunulduğunda buna benzer gerilimler de olacak, belki sizin umurunuzda değil ama böylesi kafalar tarafından bu memleket bölünecek, "Stratejik Müteffikinizin" istediğide bu, devam edin !

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 18:35
gönderen maydonos
evet kurumun icinde curuk elmalar olabilir fakat su gunlerde olanlari dogru bulmuyorum once meclis temizlesin o savcilarda gorelim..bence o meclis zaten halkin degil dolandirici hirsiz ve katillerin meclisi.ama turk milleti maaalesef orduya saldiriyi gozlemekten baska bir sey yapmiyor...din konusuda hic ilgilendirmiyor.din kisi ile tanri arasindadir tutup basbasbagirmaz ortaliklara boyle birsey olamaz gider hangi inanca sahipse ibadetini yapar tabi ama bu sahislarin amaclari malum. ben kimsenin muttefiki degilim Ataturkun dusuncelerinin disinda.

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 19:45
gönderen Ram
Sadık YILMAZ, hem ayrışımları ortaya koymuşsun, hem de "durduğun yerden" hükmünü vermişsin.

- Terör örgütü nedir¿?

- Ümraniye Soruşturması çerçevesinde gerçekleşen operasyonlarda gözaltına alınan yahut tutuklananlar, bir örgüt müdür¿?

- Söz konusu bir örgütse, bu bilgiyi nereden edindiniz¿?

- Yine söz konusu bir örgütse, bunun adı Ergenekon mudur¿?

- Ergenekon nedir¿?

- Gözaltına alınıp da -tutuksuz yargılanmak üzere- serbest bırakılan kimselerin, savcının sorgusu hakkındaki söylemlerini inceleyebildiniz mi¿?

- Söz konusu bir terör örgütüyse, örgüt amacının ihtilâl yapmak olduğunu nereden biliyorsunuz¿?

- Suçludur hükmü verilmeyen sanığın, bu karar verilinceye kadar masum kabûl edildiği gerçeğini biliyor musunuz¿?

Evvelden bu soruların cevabını vermek durumundasınız. Sonrasında ise cevaplarınıza göre soracaklarım vardır.

Gelelim ordu tanımlamanıza...

Bir defa, 1980 cuntasıyla bugünkü orduyu kıyaslamanın mantığı nedir¿? Bu durumda, Mustafa Kemâl'in ordusunu da 1980 ordusu ile kıyaslayabilir misiniz¿? Bırakın 1919 dönemini, 28 Şubat-9-Mart-12 Mart-21 mayıs-22 Şubat-27 Mayıs dönemlerindeki ordu yahut ordu içindeki ayrışmalarla kıyaslayabilir misiniz¿?

Lütfen tanımlamalarınızı, mantık çerçevesi içinde yapınız.

Ordunun özelleştirmelere karşı çıkmadığını yazmışsınız. Ordu karşı çıksa, darbe yapmak-istemekle itham edecek olan yine sizler değil misiniz¿? Ordu bazı şeyler için geç kalmış olabilir, ordu bazı yerlerde yanlış düşünmüş olabilir, ordu bazı hatalara imza atmış da olabilir. Fakat ordu millettir, millet de ordudur. Bu sebeple olacak ki, ordu değil, şahıslar suçlanır. Ordunun saygınlığı, halkın orduya bakış açısı işte bu anlayış ve tarihi geçmişindendir.

Ayrıca ordunun özel olarak baş örtüsü ile laikliği bağdaştırdığı gerçek dışıdır. İrticai her faaliyet, laik düzene karşı bir tehdittir. Karşı devrimin yükselen yıldızı, hastalık gibi yayılan sıkma baş ve beraberinde getirdiği kör zihniyetse, elbette bunun üzerine de gidilir. Fakat ordu, sıkma baş diye bir sorun olmadığı taktirde, bu irticai faaliyetlerin bitmeyeceğini herkesden, her kurumdan daha iyi bilir.

ordunun iki büyük tehlike tanımlaması vardır:

1) Bölücülük
2) İrtica

Ordunun öncelikli görevi bunlardır. Ordu, bölücülük kapsamında teöristle mücadele vermektedir. Bugünkü durumun sebibi, -bazılarınca iddia edildiği gibi- ordunun teröristle mücadelesinde başarısız olması değil, terörle mücadelede yetersiz kalan, başarısız olan diğer kurumlardır. Bu kurumların en başında da hükümet vardır. Ordu hangi birine yetişecek¿? Ya ihtilâl yapacak, ya susacak. Orduyu, bu sakal-bıyık zorlamasına mahkûm ettirmeyeceğiz.

Tezkere de, tezkere diyorsun. Tezkereyi asıl bekleten hükümetten bahsetmiyorsun. Ordu, gerekli şartlar oluştuğunda gerekene başvuracaktır elbet ama, bunu yine hükümetle birlikte hareket ederek yapmak durumundadır. Hükümet yetkilileri Irak'ta fink atarken, ordu nasıl Irak'a girip gerekeni yapacak¿? Bölge şartları ne hâldedir, ABD-İran çekişmesi sonucunda ne olur¿? Bu tür sorular kafaları meşgûl ederken, bugüne kadar -meclisin çoğunluğunu elinde bulundurup da- tezkere çıkartmayan ve bunu yetkişi orduya vermeyen hükümet sözde Kürdistan'ı nasıl tanırım diye uğraşırken, ordu sıkışmıştır, araftadır. İç mi, dış mı - iç mi, dış mı - iç mi, dış mı¿?

Halk, zihinsel ve ruhsal olarak çökmüş durumdadır. Ordu da, çökme aşamasına gelmektedir. Bu hâl ve şartlarda, fonlu basının, cemaatlerin, partilerin orduya vurmasını kabûl etmeyiz. Bizim bunu kabûl etmememiz, varsa suçlu kimseleri koruyup-kolladığımızı göstermez. Ordunun yanlışlarını, hatalarını örttüğümüz anlamına gelmez.

Herkes hakkını bulsun, bizim tek derdimiz budur.

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 22:34
gönderen Gilda
Halk, zihinsel ve ruhsal olarak çökmüş durumdadır. Ordu da, çökme aşamasına gelmektedir. Bu hâl ve şartlarda, fonlu basının, cemaatlerin, partilerin orduya vurmasını kabûl etmeyiz. Bizim bunu kabûl etmememiz, varsa suçlu kimseleri koruyup-kolladığımızı göstermez. Ordunun yanlışlarını, hatalarını örttüğümüz anlamına gelmez.


Memleketimizin en zor günleri, yargi organlari yipratilmis,yipratilmaya calisiliyor.Bu ne demektir?Konuyu basite indirgemek o dedi bu dediyle olmuyor ki.Halk neye inanacagini hakketen sasirmis durumda?

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 23:19
gönderen sailman
Benimde söylediğim budur, herkez hakettiğini bulsun ama hangi bakış açısıyla konuştuğumuzu bilelim, ortada bir gerçek var ergenekon adlı yapılanma değişik tarihlerde ihtilal planları yapmış, bunu yarınki iddaanamede daha iyi anlıyacaz, hukuka göre, ihtilal yapmak üzere bir örgütlenmeye giderseniz bu suçtur, var olan yasalara göre ben bu konuda taraf değilim yani ne Fettullahçı nede Militaristim, söylediğim şudur ordunu ilk görevlerinden bir tanesi ülke güvenliği ise bu hükümetler bu ülkeyi yabancı ülkelerin pazarı haline getirirken, ülkenin bütün değerleri satılırken ülke güvenliğini tehtit altında görmüyorlarmıydı? ayrıca bu nedenlerle bir ihtilal hazırlığı yahut ihtilal yapılsaydı sizde en az benim kadar eminsinizdir üç beş AB ve ABD yanlısından başka kimseden gıkı çıkmazdı, halkıylada, savcılarıylada herkez bu ihtilalin yanında olurdu diye düşünüyorum ayrıca ben Cumhuriyetin ilanıyla sonlanan Anadolu ihtilalini ileriye götürecek olan her türlü siyasal dönüşümü elbetteki desteklerim ama ordu bizzat Atatürk tarafından kendine verilmiş olan Cumhuriyeti ve Bağımsızlığı koruma Kollama görevini ihmal edip sadece şeriat ve bölücülük derdine düşmüş görünüyor, eğer gerçekten böyle bir derdi var isede bu ülkenin Ilımlı İslam Ülkesi olarak orta doğudaki misyonunu koymuş olan ABD ye karşı tavrını koyar, !974 kıbrıs harekatında ABD nin koyduğu ambargo nedeniyle uçak lastikleri üretmek üzere kurulmuş olan PETLAS ın satılması karşısında çıkıp hoşnutsuzluğunu gösterir ve halkının önüne düşer, sadece sınırları çizilmiş bir siyasal coğrafyamızı koruduğumuzda bağımsız bir ülke olmuyoruz, aynı zamanda kendine yeten, ekenomisi kaynağını üretimden alan, marketlerinde, mağazalarında kendi ülkesinde üretilmiş malların satıldığı, aynen 1980 öncesinde olduğu gibi kendi kalkınma planlarını kendisi yapan bir ülke olduğumuzda bağımsızlıktan söz edlebilir, Hadi bakalım bütün yabancı sermayenin millileştirildiği, satılan bütün KİT lerin geri alındığı Milli üretimin desteklendiği, ülkemizi sömürge bir ülke haline getiren bütün uluslararası anlaşmaların yırtılıp atıldığı, gerçekten laik bir ülkede olması gereken imamların devletten para almadığı, zorunlu din dersinin olmadığı, kuran kurslarının kapatıldığı, tarikatların suç örgütü sayıldığı gibi böyle bir anayasa kurmak için çıkın yola bakalım kim size ihtilalci diyecek yine geçmişte olduğu gibi bu halk kanıyla canıyla, aç karnına peşinizden gelmiyormu? geleceğini sizde biliyorsunuz.
Orduyla ilgili sorunuza gelince, ben bu orduyu kendi beyanlarından dolayı hala Mustafa Kemal in ordusu diye biliyorum, değilse bu ayrışmaları sizler daha açık ortaya koyun bizde bir değerlendirme yapalım! elbette şimdi bu tarz bir ayrışmayı ortaya koyduğunuz zaman benim yaptığım gibi gerekçeleriniz olacaktır, korkmayın bu sizi ordu düşmanı yapmaz! tek istediğimiz huzurlu ve onurlu bir ülkede yaşamak !

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 13, 2008 23:48
gönderen sailman
Terör örgütü nedir¿?
Terör örgütü:siyasal, dinsel ve ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla savunmasız ve suçsuz sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir!
.................................................................................................... ...............
Ümraniye Soruşturması çerçevesinde gerçekleşen operasyonlarda gözaltına alınan yahut tutuklananlar, bir örgüt müdür¿?
Ümraniyede ele geçen bombalar ve silahlar bir düğün kutlaması için orada değillerdi sanırım, ayrıca bir örgütsel ilişki yoksa devamı olan ilişkiler ortaya çıkmaz yani bir keç kişiden mütevvellit adli bir olay olarak kalırdı, ama dediğim gibi iddaanamenin çerçevesi yarın ortaya çıkar ve görürürüz ! sonuçta ben bu ülkede çocuklara bile örgüt üyesi muamelesinin yapıldığını görmüş biriyim!
.................................................................................................... ............
Yine söz konusu bir örgütse, bunun adı Ergenekon mudur¿?

Valla ben bu örgütün adının Ergenekon olduğunu basından takip ettiğim kadarı ile biliyorum sizin bu konuda başka bir bilginiz varsa lütfen düzeltin!
.................................................................................................... ...............
Söz konusu bir terör örgütüyse, örgüt amacının ihtilâl yapmak olduğunu nereden biliyorsunuz¿?

Yine basına ve internet sayfalarına yansıdığı kadarı iledir bilgim, Oramiral Örnek'in bilgisayar ortamında kopyalandığı iddia edilen günlüklerinin kuvvet komutanlığı dönemine rastlayan (2003-2005) bölümünde yer alan 'Sarıkız' darbe girişimi hazırlıklarıdır. Buna göre dönemin kuvvet komutanları Aytaç Yalman (Kara), İbrahim Fırtına (Hava), Özden Örnek (Deniz) ve Şener Eruygur (Jandarma) bir darbe planlamışlar, adına da 'Sarıkız' ve 'Ayışığı' demişler. Ancak bu, koşulların uygun olmadığı gerekçesiyle rafa kaldırılmış." yalanlama gelmediğini biliyorum, bazılarıda ne doğru derim nede yanlış deyip geçmiş, sizce?
.................................................................................................... .................

Suçludur hükmü verilmeyen sanığın, bu karar verilinceye kadar masum kabûl edildiği gerçeğini biliyor musunuz¿?

Elbette biliyorum, umarım sizin tarafı olmadığınız olaylardada böylesi adil davranıp peşinyargılı davranmazsınız!

İletiGönderilme zamanı: Pzt Tem 14, 2008 9:53
gönderen Ram
sailman yazdı:Benimde söylediğim budur, herkez hakettiğini bulsun ama hangi bakış açısıyla konuştuğumuzu bilelim, ortada bir gerçek var ergenekon adlı yapılanma değişik tarihlerde ihtilal planları yapmış, bunu yarınki iddaanamede daha iyi anlıyacaz, hukuka göre, ihtilal yapmak üzere bir örgütlenmeye giderseniz bu suçtur, var olan yasalara göre ben bu konuda taraf değilim yani ne Fettullahçı nede Militaristim, söylediğim şudur ordunu ilk görevlerinden bir tanesi ülke güvenliği ise bu hükümetler bu ülkeyi yabancı ülkelerin pazarı haline getirirken, ülkenin bütün değerleri satılırken ülke güvenliğini tehtit altında görmüyorlarmıydı? ayrıca bu nedenlerle bir ihtilal hazırlığı yahut ihtilal yapılsaydı sizde en az benim kadar eminsinizdir üç beş AB ve ABD yanlısından başka kimseden gıkı çıkmazdı, halkıylada, savcılarıylada herkez bu ihtilalin yanında olurdu diye düşünüyorum ayrıca ben Cumhuriyetin ilanıyla sonlanan Anadolu ihtilalini ileriye götürecek olan her türlü siyasal dönüşümü elbetteki desteklerim ama ordu bizzat Atatürk tarafından kendine verilmiş olan Cumhuriyeti ve Bağımsızlığı koruma Kollama görevini ihmal edip sadece şeriat ve bölücülük derdine düşmüş görünüyor, eğer gerçekten böyle bir derdi var isede bu ülkenin Ilımlı İslam Ülkesi olarak orta doğudaki misyonunu koymuş olan ABD ye karşı tavrını koyar, !974 kıbrıs harekatında ABD nin koyduğu ambargo nedeniyle uçak lastikleri üretmek üzere kurulmuş olan PETLAS ın satılması karşısında çıkıp hoşnutsuzluğunu gösterir ve halkının önüne düşer, sadece sınırları çizilmiş bir siyasal coğrafyamızı koruduğumuzda bağımsız bir ülke olmuyoruz, aynı zamanda kendine yeten, ekenomisi kaynağını üretimden alan, marketlerinde, mağazalarında kendi ülkesinde üretilmiş malların satıldığı, aynen 1980 öncesinde olduğu gibi kendi kalkınma planlarını kendisi yapan bir ülke olduğumuzda bağımsızlıktan söz edlebilir, Hadi bakalım bütün yabancı sermayenin millileştirildiği, satılan bütün KİT lerin geri alındığı Milli üretimin desteklendiği, ülkemizi sömürge bir ülke haline getiren bütün uluslararası anlaşmaların yırtılıp atıldığı, gerçekten laik bir ülkede olması gereken imamların devletten para almadığı, zorunlu din dersinin olmadığı, kuran kurslarının kapatıldığı, tarikatların suç örgütü sayıldığı gibi böyle bir anayasa kurmak için çıkın yola bakalım kim size ihtilalci diyecek yine geçmişte olduğu gibi bu halk kanıyla canıyla, aç karnına peşinizden gelmiyormu? geleceğini sizde biliyorsunuz.
Orduyla ilgili sorunuza gelince, ben bu orduyu kendi beyanlarından dolayı hala Mustafa Kemal in ordusu diye biliyorum, değilse bu ayrışmaları sizler daha açık ortaya koyun bizde bir değerlendirme yapalım! elbette şimdi bu tarz bir ayrışmayı ortaya koyduğunuz zaman benim yaptığım gibi gerekçeleriniz olacaktır, korkmayın bu sizi ordu düşmanı yapmaz! tek istediğimiz huzurlu ve onurlu bir ülkede yaşamak !


Güzel kardeşim, galibe sana anlatamıyoruz. Bu Ergenekon denen sözüm ona örgütün gerçekiğini nereden biliyorsun¿? Gerçekliğini nereden biliyorsun da çeşitli dönemlerde ihtilâl yaptığını iddia edebiliyorsun¿?

- Hükümet fonlu dinci medyadan mı öğreniyorsun bunları¿?
- Yoksa ecnebi STK'ların fonladığı liboş medyadan mı¿?

Taraf, Star, Sabah, Yeni Şafak, Zaman, Vakit, Bugün, Radikal, Bir Gün¿? Bunları mı okuyorsun¿? Sen, yazık ki "yalan" okuyorsun güzel kardeşim. Daha da vahimi, okuduğuna da inanıyorsun.

Gelelim ordunun tehdit algılamasına.

Ülke tarihinin hiçbir döneminde, bu derece bir risk ve tehdit ile karşı karşıya kalınmamıştır. İşin daha kritik yönü bu risk ve tehditlerin birbirleriyle organik bağlantıları vardır. Olayları birbirinden soyutlayıp çözme şansına sahip değiliz.

Yaşar BÜYÜKANIT

Demek ki neymiş; tespit yapılmış. Demek ki neymiş; bir izlem (strateji) oluşturulmuş. Şimdi bana diyorsun ki, "öyle olsaydı, böyle yapılsaydı, ihtilâl hazırlansaydı..."... Yahu güzel kardeşim bir karar ver, darbeye-ihtilâle karşı mısın, değil misin¿?

Yalnız buna, "iyi olanlarını seviyorum, kötü olanlarını sevmiyorum" mânâsına gelecek basit ve ilginç cevaplar vermemeni temenni ederim.

Yine ordunun görevleriyle, siyasetin-yargının-sivil toplum kuruluşlarının ve halkın görevlerini karıştırmışsın. Bir sorun mu var, ordu halletsin. Bir tehdit mi var, hemen herkes her şeyi bıraksın, ordu halleder. Bu bakış açısıyla da, ülkedeki tehditlerin sorumlusu yine ordu. Bu zihniyete ağlamamız mı, yoksa gülmemiz mi gerek bilemiyorum.

Ordu, mevzubahis tehlikleri-tehditleri görmüyor, bilmiyor, algılayamıyor demek, ahmaklıktır, cahilliktir. Elbette bunları bilmektedir. Fakat, öncelikli iki tane hedef olan "bölücülük ve irtica" faaliyetlerinde azalma değil artış varken, ordu nasıl diğer tehditleri birinci-ikinci sıraya oturtsun¿? Bölücü ve irtica faaliyetlerin siyasi desteğinin sorumlusu kimdir¿? Hükümet! Peki, ordu buna karışsa ne olur¿? Müdehale, darbe, ihtilâl. Peki, ordu bunu yapınca ne olur¿?

Hemen Sadık YILMAZ oradan öne atılır ve şöyle der: "Bunlar Ergenekon, atın içeri! Her türlü pisliği bunlar yapmış, bakın (!) gazeteler bile yazmış."

Ben sana şunu diyorum güzel kardeşim: "Öz-Kek döneminde yapılanlar ile BÜYÜKANIT döneminde yapılanlar bir değildir."

Tekrar ediyorum, görevini yapmayanların görevini orduya yükleyemezsin. Zaten bu dedikleriniz yapılsa, ülkeyi hükümetler değil ordu yönetiyor olacaktı. Orduyla yönetilen bir ülke, iç meselelerde olmasa dahi (-ki olur), dış meseleler yüzünden illâki milletine zarar verir. Bu bir noktadır. İkinci nokta, saydığınız satışlar-özelleştirilmeler ve daha çok daha fazlası bir projedir. Sovyetler yıkıldıktan sonra dünyanın geri kalanına bir kefen biçildi. Her ülkeye bir proje. 2000 yılıyla biraber bu, Türkiye'de "alenen" uygulanmaya başlamıştır. Yılanın başı küçükken ezilememiştir. İhtilâllerin de bir zamanı vardır. Geç kalınmışsa, en son seçeneğe düşer ve en son seçenek zorunluysa uygun zaman beklenir. Şu anda ihanet hükümeti için, yargı süreci işlemektedir, göreceğiz.

Kısaca ABD mevzusuna da değinelim. Ordu, güçlenmek için bazı silâhları ABD'den almak durumundadır. Ordu, zaten son birkaç yıldır, Rusya ile silâh anlaşmaları imzalamakadır. Bu anlaşmalar, yıllardır silâh alınan ABD'de endişe ve kızgınlığa yol açmıştır. Kendi silâhlarımızı üretmeye başlayarak da, ABD'ye bir darbe daha vurmuşuzdur. ABD'li üst düzey bazı askerlerinin terbiyesizliklerinin cevabı verilmiştir.

Son yıllardaki tek kara leke, "Çuval" hadisesidir. Öz-kek, çuval hadisesinden sonra bak nasıl cevap vermektedir:

"ABD askerleri bazen çok aptalca şeyler yaparlar"

İşte böyle olaylara, mahalle karısı gibi cevap verirsen, kara leke daha da büyür.

"Mustafa Kemâl'in Ordusu" tabiri, Mustafa Kemâl'in izinden giden mânâsında kullanılmamıştır. "Mustafa Kemâl'in Ordusu" tabiri, Mustafa kemâl Paşa dönemindeki ordu yapısı ve politikasıdır. Ayrıca ayrışımları ortaya koyması gereken kişi sensin. Zira 1980 dönemindeki orduyla, bugünkünü özdeştiren sensin. Bense, Öz-kek ile BÜYÜKANIT dönemini dahi ayıran biriyim.

Merat etmeyin, korktuğumuz, çekindiğimiz bir husus, bir kurum-kuruluş yoktur. Bence siz, biraz daha yukarıdan bakacağınıza, sahaya inmelisiniz. 1980 kompleksinden kurtulmalısınız.


Ümraniyede ele geçen bombalar ve silahlar bir düğün kutlaması için orada değillerdi sanırım, ayrıca bir örgütsel ilişki yoksa devamı olan ilişkiler ortaya çıkmaz yani bir keç kişiden mütevvellit adli bir olay olarak kalırdı, ama dediğim gibi iddaanamenin çerçevesi yarın ortaya çıkar ve görürürüz ! sonuçta ben bu ülkede çocuklara bile örgüt üyesi muamelesinin yapıldığını görmüş biriyim!


Hangi bombalar¿? Nereden biliyorsun bomba yakalandığını¿? Diyelim yakalandı, o bombalar nerede şimdi¿? Ümraniye'de yakalananlar ile "terör örgütü kurmak ve halkı silâhlı isyana teşvik etmek" suçu yapıştırılan kişilerin ne alâkası vardır¿? Devamı olduğunu nereden anlıyoruz¿?

Gözaltı nedir, tutuklama nedir, tutuksuz yargılama nedir¿?

Valla ben bu örgütün adının Ergenekon olduğunu basından takip ettiğim kadarı ile biliyorum sizin bu konuda başka bir bilginiz varsa lütfen düzeltin!


Soruşturmanın adı yoktur, numarası vardır. Bu Emniyetin açıklamasıdır. İllâ bir isim konulacaksa, Ümraniye soruşturması yahut operasyonu denilebilir. Bu yüzden, o takip ettiğiniz sözde demokrat özde faşist basına dikkat edin.

Yine basına ve internet sayfalarına yansıdığı kadarı iledir bilgim, Oramiral Örnek'in bilgisayar ortamında kopyalandığı iddia edilen günlüklerinin kuvvet komutanlığı dönemine rastlayan (2003-2005) bölümünde yer alan 'Sarıkız' darbe girişimi hazırlıklarıdır. Buna göre dönemin kuvvet komutanları Aytaç Yalman (Kara), İbrahim Fırtına (Hava), Özden Örnek (Deniz) ve Şener Eruygur (Jandarma) bir darbe planlamışlar, adına da 'Sarıkız' ve 'Ayışığı' demişler. Ancak bu, koşulların uygun olmadığı gerekçesiyle rafa kaldırılmış." yalanlama gelmediğini biliyorum, bazılarıda ne doğru derim nede yanlış deyip geçmiş, sizce?


Basında ve internette birçok bilgi yer alıyor. Doğruluğunu nereden biliyorsun¿? Sadece buna inanıyorsan, bunu doğruymuş gibi nasıl sunabilirsin¿?

Özden ÖRNEK bu günlükleri yalanladı. ÖRNEK doğru mu, yalan mı söylüyor bilemeyiz. Fakat, eğer darbe girişimi geçmişteyse, yani darbe girişimi yapanlar o vakit muvazzafsa, bu askeri mahkemelerin kapsamı alanındadır. Soruşturma sivilse, bu iddiaları şimdilik çöpe atıyoruz. E muvazzaf olmayan da darbe yapamaz, buna kimse izin vermez. Demek ki başka bir şey dönüyor. Ayrıca, hani Özden ÖRNEK alındı mı içeri¿?

Ne kadar bildiğin değil, ne bildiğin önemlidir.

Elbette biliyorum, umarım sizin tarafı olmadığınız olaylardada böylesi adil davranıp peşinyargılı davranmazsınız!


Ben bu olayın tarafı olduğum için adil davranmıyorum. Zira, önce "ben bu olayın neden tarafıyım¿?" sorusunun bendeki cevabını bilmeniz gerekir.

1) Yıllarca teör ve teröristle mücadele etmiş paşalarımız, teröristlik suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Kim tarafından, basın ve hükümet yandaşı cemaat, grup ve kümeler tarafından.

2) Eğer basının yazdıklarının, en azından bir kısmı doğruysa, soruşturmanın olağanüstü gizliliği defalarca ihlâl edilmiştir. Yalan yazılanlar ise, gözaltına alınıp bırakılanların ve tutukluların kişisel hak ve hürriyetlerini delik deşik etmiştir.

3) Toplumun saygın ve bilinen isimleri, neden çağırılmamıştır, baskına uğramıştır¿? Savcı davet usûlünü neden uygulamamaktadır¿? Davet usûlünün uygulanmaması için iki hâl gerekir:

a) Kaçma hali
b) Suçüstü

Bu iki seçenekten hangisi mevcuttur¿?

El-cevap: Hiçbiri.

4) Bir kişinin (rahmetli OKKIR) neredeyse ölüsü çıkmıştır cezaevinden. Suçunun ne olduğunu bilmeden, yargılanmadan hakkı rahmetine kavuşmuştur. Medyadaki suçu neydi peki bu adımın¿? Örgütün finansörü!