Depremi Unutmadık Mı?

Depremi Unutmadık Mı?

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Ağu 17, 2012 20:42

DEPREMİ UNUTMADIK MI?
Resim


“17 Ağustos’u unutmadık!” diye başlık atmışlar bu gün bazı gazeteler. Kimi gazete küçücük bir yer ayırmış bu yıldönümüne, kimi biraz daha büyükçe. Hepsinde ortak olan özellik ise, bu günü geçen yıllara göre daha sönük bir şekilde anmamız… Daha on üç yıl önceki on binlerce can kaybını ulusça unutur gibi olmuşuz. Günü anar gibi yapıp şöyle bir geçiştirmişiz…

Yurt Gazetesi bu günü tam sayfayla anmış. Hem de şöyle bir açıklama yapmış: “Gerçek rakam yüz bin ölü”

O zamanki hükümet ,“Olağanüstü hâl” ilan etmemek için gerçek can kaybı sayısını gizlemişmiş bu gazeteye göre.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) üyeleri dün akşam Galatasaray Lisesi önünde toplanmışlar: “ 17 Ağustos’u unutmadık, unutturmayacağız”, yazmışlar kocaman bir beze.“Deprem değil AKP felaket” demişler, bu yazılı bezle Taksim Meydanı’na ellerinde meşalelerle yürürlerken…

Başka da bir gösteri yapılmış mı bilmiyorum.

Bir acıyı anlayabilmek için, o acıyı yaşamak gereklidir. Ya da acıyı yaşamış gibi yüreğinde duymak… Kendini , canını yitirenlerin, yakınlarını yitirenlerin yerine koyabilmek…

On üç yıl önce bir anda yitirdiğimiz on binlerce canımızı kendimizi onların yerine koyarak analım mı?

İşte onların dilinden, o günlerden bize sesleniş:


DEPREMİ UNUTMADIK

Yaşanan acılara dayanmak için,

En iyi ilaç zamandır derler.


Sevdiklerimizi yitirdik, yaralandık, sakat kaldık…

Diri diri gömüldük, öldük, ölümü yaşadık…

Gölcük depremi, on binleri aldı, 17 Ağustos’ta.

Bebek, dede, nine, varsıl, yoksul demeden…

Artçı sarsıntılarsa aylar boyu kimsede uyku bırakmadı, ülkede huzur kalmadı…

*

Daha sonra, 12 Kasım Düzce depremi,

Aynı acıları yaşatıverdi, bir daha böyle deprem olmaz derken.

Yüzlerce kişi yine yaşamını yitirdi, yandı, sakat kaldı.

Aynı yıl Aralık’ta da Erzurum, Horasan sallandı.

Kerpiç evli köyleri siliniverdi haritadan.

Yalnızca bir kişi öldü dediler, o da kalp krizinden.

Deprem orta şiddetliydi, köylüler, tek katlı köy evlerinden kaçabildiler.

Soğuğun, zaten hep var olan yoksulluğun kucağına düştüler…

*

Halkımız el uzattı birbirine, Kızılay’dan önce.

Mehmetçik ilk yetişen oldu, yaşanan tüm felaketlerde...

*

Yöneticiler hep aynı şarkıyı söylüyorlar, yıllardır bıkmadılar:

“Yapacağız, düzelteceğiz, varız, ordayız!”

*

Yerkabuğu kırıklarının üzerine kentler kurdurmuşlar.

Ovalara, sulak topraklara apartmanlar dikmişler.

Kimya fabrikaları, yüzlerce sanayi tesisi…

Hep aynı yanlış bölgeye yerleştirilmiş,

O binlerce gurbetçi işçi, buralarda ekmek bulmuş, buralara göç etmiş.

Kaçak katlar affedilmiş, yapı malzemelerinden çalmış açıkgözler…

*

Sarsıntılar sürüyor, Marmara’da eski yaşam kalmadı.

Depremle yatılıyor, depremle kalkılıyor.

Olanlardan ders alınacağına yine yanlışlar yapılıyor.

Taşınması gereken ilçe, yeni il yapıldı.

Fabrikalar da taşınmadı, işçileri hep orada oturacak mecburen…

*

Binaları üst üste büyük kentlerin.

Yolları daracık, parkları, bahçeleri yıllardan beri kayıp.

Kaçılacak olsa, kaçacak alan kalmamış.

Oturulan evlerimiz güvensiz, sırat köprüsündeyiz.

Yüreklerimizdeki korku: “Ne zaman düşeceğiz?”

*

Sesleniyor sivil toplum, “Bu yöneticilere artık dur demeliyiz!”

*

Depremi unutmadık.

Unutmadıkça da ,

Sorunlarımızın üstesinden mutlaka geleceğiz!..


RESMİM DEPREMİN SİMGESİYMİŞ


Öyle dediler, o resmimi pek çok kez gösterdiler.

On yedi Ağustos depreminin simgesi yazdılar altına.

Üzerimde pijama altı, yarım kollu gömlek.

Öylesine yatıyorum, boylu boyunca, gözlerim açık…

Yanım yörem, toz duman…

Bir de morarmış, kıpırtısız yatan bir kadın az ötemde, başı görülmeyen…

Molozların, betonların altında kalmışız, çöken beş katlı katil binanın!..

*

Saçlarımı çekerek çıkardılar beni oradan, zorlukla anımsıyorum.

Bedenimi oynatamıyordum, acılar içindeydim.

Günlerce, aylarca bakım gerekirmiş bana, öyle dediler.

Annemi sordum hep, “Neden gelmiyor, nerede?” diye.

Sakladılar günlerce, onu kaybettiğimi bilmedim.

*

Şimdi bir tekerlekli sandalyedeyim, yanımda da sevdiğim.

Onun desteğiyle, içimdeki tükenmez güçle,

Her şeyi yeniden öğreniyorum.

Önceki on sekiz yılım artık yok!

Yaşama yeniden başlıyorum.


YAŞAM HAKKI


Bebektim, çocuk olmadım.

Ergenlik çağına ermişken, gençliğe yetişemedim.

Hayallerim vardı, say say bitmez,

Bilgi edinmek, sevmek, yaşam üstüne…

Dünyayı tanıyacaktım, okunacak kitaplar vardı daha,

Öğreneceğim bilgiler, deneyimler…

Gençliğimi yaşıyordum, yaşayamadım.

Hastaydım, işsizdim, sıkıntılıydım belki ama, umudum vardı,

Gelebilirdim hepsinin üstesinden…

*

Anneydim, içim titrerdi çocuklarıma.

İlk çocuğumu bekliyordum, belki ikincisini, üçüncüsünü…

Belki de yuva kuracaktım yakında.

*

Genç bir adamdım, neden olmasın, belki de baba…

Yaşamadan göçüp gittik öte dünyaya…

Gidenler gitti, kalan canlar bizim mi dediniz?

O halde sanırım siz hiçbir yakınınızı böyle kaybetmediniz!

Gitmenin kolay, kalmanın ne zor olduğunu öğrenmediniz...

*

Dayanmak ne zormuş yiten canların ardından.

Büyükanneydim, büyükbaba, emekliliği yaşayan…

Tanrım evlat acısı göstermesin derken,

Biz onların acısını gördük, onlar öksüzlüğü tattılar…

Topluca ölüverdik, ölümü aklımıza getiremeden,

Hastalanmadan, kimseleri alıştıramadan, bir anda…


*

Unutmayın suçluların yakasında elimiz.

Siz bizim yaşam hakkımızı savunmazsanız,

Yarın bütün bunlar bir daha yinelenir!

Hep birden seslenelim, yaşam hakkımız için:

“SUÇLU AYAĞA KALK!”


Feza TİRYAKİ, 17 Ağustos 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x