Kahraman dediğin ölür. On karanfile on birinci olamamışsan yıllar sonra bebek katilinin uşağı olursun. BDP’li Ertuğrul Kürkçü yemin töreninde öldürülen Mahir Çayan ve diğer dokuz arkadaşını temsilen on karanfilli rozet takmış. O baskından sağ kurtulan sadece o.
Yandaş medya bunu “İdam sehpasından meclise” başlığı altında haber yaptı. İdam deyince herkesin aklına ilk Abdullah Öcalan gelir. Bu dönek de onun partisinden meclise girdiğinden el altından o katile de gönderme yapıyorlar. Herkesi aptal yerine koyup toplum mühendisliğine soyunan medya vatan hainliğinin en somut örneğini sergiliyor.
9 yıldır yapılan da bu. Çankaya Noterliğinin yanı sıra kendisine verilen görev gereği işaret fişeği de olan Abdullah Gül, esas patronun emrettiği konuyu önce kendisi ortaya atıyor, peşinden medya bunu işliyor ve AKP son noktayı koyuyor. Bunun en somut örneği resmi ağızdan “Kürdistan”ı ilk Abdullah Gül telafuz ettmişti. Açılım saçmalığını da "güzel gelişmeler olacak" diye ilk o müjdelemişti. Bir çok olayda bu yöntemi sürdürdüler.
Cuma günü Silivri’de öncekilere oranla daha geniş katılımlı eylem vardı. CHP’nin organize ettiği, Gürsel Tekin başta olmak üzere bazı milletvekillerinin iştirakine birkaç ilden otobüslerle gelen partililer de destek verdi. Somut hiçbir delile dayanmadan keyfi olarak tutukluluk halinin devamı kararını salonda bulunan 350 kişi protesto etti. Hakim derhal salonun kapılarını kapattırıp kamera kayıtlarından bu kişilerin tespitini istedi. Tayyip de bunu açılışında protesto edildiği Galatasaray stadı için istemişti. Aykırı sese sıfır tahammülü olan faşist zihniyetin derhal "yakalayıp yok etme" zihniyeti hep aynı işte. O mahkemenin savcısı ve hakimi AKP’nin atanmış mamuru olduğundan onların da aynı tepkiyi vermesi gayet normal.
Tabii bizim medyamız bütün bu olaylara her zamanki gibi kör-sağır kaldı. Doğuda taş atan on tane çocuğu PKK propagandası yaparcasına şehir ayaklanması ve iç savaş kıvamında sunup saatlerce halkın gözüne sokan medya ulusal tüm olaylara karşı gene sırtını döndü. Bu tabii ki sebepsiz değil.
Silivri bu işin mihenk taşı durumunda. O cephede sağlanacak yığılma ve ısrar, bundan sonraki mücadeleler için umut olacak yeni kazanımlar sağlayabilir. Asıl mesele dağınık ve birazda yılgın görünen gücün hepsini bir noktada toplamayı başarabilmekte.
Bunu AKP yapıyor, PKK, BDP yapıyor. Biz de yapabiliriz. Tamam, onların arkasında koca emperyalist güçler var. Sınırsız devlet imkanları, kolluk kuvvetleri, medyaları, paraları, hatta silahları var. Olsun, Silivri’deki rezilliği haber yapmaktan korkanlar bizim gücümüzü bizden daha iyi biliyorlar. En azından aralarında tarih okumuşlar var. Bunların okumuşluğu senin-benim gibi değil.Bildikleri tek dil, insan ve vatan sevgisini bastıracak koyulukta ezberletilmiş nefret.
Bize dayatılan Suriye, Gazze, Libya haberleri bizim gündemimiz değil. Son beş yıldır bu ülkenin hangi sorunu konuşuluyor? Hiç. . . Varsa yoksa İsrail, Araplar, Ergenekon ve Balyoz gibi önceden kurgulanmış davaların bitmeden dalgaları. İyide doğuda her gün üçer-beşer askerlerimiz ölüyor. Hükümet resmen teröristlerle ahbap olmuş. Ordunun subaylarının yarısı tutuklu. Bir avuç Ermenistan, Rum bizimle alay ediyor, bizimkiler misilleme olarak gemi gönderip doğalgaz arıyor. Malatya’ya kuracağı radarla yakın korumaya aldığı İsrail’le danışıklı dövüş gereği Gazze’ye savaş gemisi göndermekten bahseden başbakan Kıbrıs’a sondaj gemisi gönderiyor. Bulmayı umduğu gazla tüm düşmanları zehirlemeyi planlıyor olmalı.
Türkiye çok kritik cepheleri birer birer kaybediyor. Yarın AKP hükümeti gitse bile çok geç kalınmış olacak.
Yeni anayasa ile ilgili de birkaç cümle söylemeli. Neredeyse bir yıldır sabah akşam bu konuşuluyor. Seçimlerde bile tüm sorunları bıraktılar İstanbul’a ikinci boğaz ve yeni anayasa konuşuldu. Mutlaka anayasanın değişmesini hararetli şekilde savunanlara mevcut anayasanın hangi maddelerini beğenmiyorsun da değişmesini istiyorsun desen anca üç madde sayarlar. O da anayasanın ilk üç maddesi. Yani değiştirilemeyen maddeler. Zaten gerisi kimin umurunda. Asıl amaç ilk üç maddede gedik açıp toplumsal ayrışmayı somutlaştırıp derinleştirmek.
Artık on birinci karanfil olamayanların kirli yakalarındaki rozeti sökme zamanı geldi. Madem kahramanlık, özgürlük, demokrasi ve Atatürk döneklerin saklamayı beceremedikleri iğrenç tebessümleriyle kirletiliyor, ben de bugünü 6 Mayıs ilan ediyorum. 7 Mayıs olana dek 6 Mayıs olmaya devam edecek. İdam edileceğini bile bile “Mustafa Kemal’e asıl sahip çıkan bizleriz” diyecek kadar bilinçli, “Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim, bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve onun işbirlikçilerine karşı mücadele verdim. Bundan dolayı ölümden korkmuyorum. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşımda kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyor” diyecek kadar yürekli insan olan Deniz Gezmiş 6 Mayıs’da idam edildi.
Bugün 6 Mayıs, kahraman dediğin ölmesini bilir...
Seçkin UMUT, 2 Ekim 2011