PUSU-LA

PUSU-LA

İletigönderen Seçkin ERGÜN » Çrş Haz 13, 2012 14:44

Batı aşkı kadife örtülere yayıp Sevgili’ye Rönesans zarafetiyle sunarken Anadolu’da aşk sadece din bezirganlarının uçkuru için yazılı olmadığı halde herkesin ezbere bildiği ayet, gerçek sevdalılar içinse en büyük günahın cüretkarlığı, en ölümcül salgının illet mikrobu gibi görülüp dağlara sürgün sebebi oldu.

Toprağında dumanı eksik olmayan Anadolu’nun ozanlarının yüreğine sevda ateşi düştüğünde hiçbiri Sevgili’yi alıp bacası tüten küçük kulübede mutlu mesut yaşamayı seçmedi. Seçmedi çünkü vatanını kulübesi gördü. Kılıcıyla, mavzeriyle, sazıyla, sözüyle amansız bir savaşa girişti. Bu savaş” yeryüzü aşkın yüzü olana dek” savaşıydı. Her biri öldürüldü. Onları bekleyen hain pusu hep bir patika yolun kıvrımında tertiplendi. Her seferinde öldüler. Her ölümle çoğaldılar. Her seferinde diz çökmeyip, “Harmandalı” gibi diz vurdular.

Harmandalı. . .

Harmandalı sabrın değil, ilk kurşunun adıdır. Zaferin değil, karşı duruşun adıdır. Çatık kaşın, mavzerin patladığında hakimiyet alanını ilan eden sesin adıdır. Çelikleşmiştir. Kalkışmaya hep hazırdır. İçinde hiç sevda sözü geçmese de bir yanı hep hüzünlüdür. Beceremeyişinden değil, sevda sözünü en kutsal yemin bildiğinden esirger. Bu da bu topraklarda yaşamanın bedeli oldu. Bu bedeli hep ödediler, hep öldüler, her ölümle çoğaldılar. Ne kadar mı çoğaldılar? Bu toprakların gördüğü en büyük sevda ustası, en tutkulu vatan sevdalısı Atatürk’ün peşine düşüp tarihin en büyük zaferine kazanacak kadar çoğaldılar!. . .

Atatürk gibi tarihin en büyük devrimcisi varken, devrimlerin en büyüğünü başarmışken, solculara, komünistlere, yıllarca, ısrarla “enternasyonel” dayatmasıyla başka liderlerin posterlerini taşıtıp savunuculuğunu yaptırdılar. Bu, Atatürk devrimlerini, devrimciliğini kurutmak için oldukça işe yarar bir plandı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları bunu gördü. Zaten bu yüzden öldürülmeleri gerekiyordu. Emperyalist kuşatmadan tek kurtuluşun tıpkı daha önce olduğu gibi Kuva-i Milliye kalkışması olduğunu biliyorlardı, bu örgütlenmeye yöneldiler, bunun için katledildiler. Rusya’da ki düzenin kapitalizmin başka bir versiyonu olduğunu görüp gerçek sosyalizmin ancak Atatürk’ün Devletçilik, Halkçılık ilkeleri üzerine inşa edilebileceğini biliyorlardı, bunun için kıydılar.

Dayanağı, kaynağı, içeriği Kemalizm içermeyen her girişimin, oluşumun tek amacı “tam bağımsız Türkiye” hedefinden uzaklaştırmak, bu amacı bulandırıp savsaklamak oldu. Etnik kimliği ve mezhepsel inanışı çeşitlilik gösteren Türk Halkını bir arada tutan tek ve en güçlü olgu Kemalizm’dir.

Yandaş medyanın kuşatmasıyla afallayıp, yenilmişlik duygusu içinde şu an ki durumdan umutsuz olanlar şunu bilsinler ki, “kesin zafer” diye bir şey yok, sadece mücadele var. Şu an AKP çatısı altında toplanmış işbirlikçi hainler daha önce de vardı. Başka parti, dernek, tüzel kişilik adı altında durmadan, bıkmadan, içlerindeki kini hep sıcak tutarak çalışıyorlardı. Evet, kesin zafer diye bir şey yok, İnsanlık tarihi kadar eski olan mücadele var. Aydınlığın karanlıkla mücadelesi, insanlık onurunun zulme karşı amansız savaşı var.

Bir düşünün, milyonlarca yıllık dünya tarihi boyunca yapılmış binlerce savaşta “kesin zafer” kazanılabilir bi şey olsaydı bunu Atatürk’ten başka kim kazanabilirdi? Düşmanı yenersin. Bozguna uğratırsın. Ama düşmanın içerideki hainleri hep uygun anı kollamak için tetikte hazır durur. Son dönemde gördüğümüz üzere bizde “hain” oldukça bol. Atatürk olağanüstü bir yapı kurup büyük kazanımlar elde etti. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in ne kadar muazzam olduğunu anlamak için yakın tarihe, etrafımızdaki gelişmelere bakmak yeterli.

Parçalanma planının bizzat hükümet eliyle yürütülesine, sınırsız dış desteğe, bol sıfırlı paralarına rağmen, türlü seçim hilelerine, Ulusalcılara karşı uyguladıkları orantısız güce ve Kenan Evren döneminden daha vahşice saldırılarına rağmen, (bunu yazmak zor olsa da) tarihimizin en pasif direnişiyle karşı durmaya çalışmamıza rağmen Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti ancak bu kadar hırpalayabiliyorlar. Yapılanları küçümsemek için söylemiyorum. Atatürk’ün kurduğu yapının ne kadar sağlam olduğunu göstermek için yazdım. Bunun çok daha azıyla Yugoslavya paramparça oldu. Irak üç parçaya bölünüp iç savaşa sürüklendi. Arap ülkelerinde kendi yarattıkları Kaddafi gibi kağıttan kaplanları akşamdan sabaha alaşağı yaptılar.

Evet, bütün bunları yaptılar ve hepsinde başarılı oldular. Peki bizde neden henüz somut bir başarı kazanamadılar? Çünkü bizde milli bilinç, millet olma geleneği var. Bizim kadar olmasa bile bir miktarı Suriye’de de var, orada da çırpınıp duruyorlar. İşin temelinde ulus olma var. Ulusalcılık var.

Son birkaç yıldır yapılmaya çalışılan, bizi yıkacak asıl tehlike de bu. Ordu dağıtılsa da, partiler, medya, burjuva takımı emperyalistlerle işbirliği içinde olsa da “ümmet” değil “millet” dediğimiz sürece en azgın emperyalist dalgalar ne kadar köpürürse köpürsün Ulusalcı kayalara çarpıp yok olmaya mahkumdur. Fetullah Gülen işte tam burada devreye giriyor. Osmanlıcılık özentisiyle Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Said-i Nursi’yi (Kürdi), Şeh Sait’i öne çıkarmaları hep bu bilinci zayıflatmak için. Hemen her gün yobaz, ümmetçi konferanslar, toplantılar, çeşitli etkinlikler düzenleyip bunu şehrin koca koca reklam panolarına koymaları bu yüzden. Bu faaliyetlerini ihale ve çıkar ilişkileriyle güçlendirip süreci hızlandırmak istiyorlar.

Bütün bunlar orta yerde olup bitiyor. Artık kimse niyetini, kime hizmet ettiğini gizlemiyor. Ama biz hep görmezden geliyoruz. Gördüklerimize değil, inanmak istediklerimize inanmak istiyoruz. Çünkü kendimizi ve ait olduğumuz düşünceyi güçsüz görüyoruz. Oysa çok iyi biliyoruz ki gücümüz feda edebileceklerimiz kadar. Herkesin elinde bir pusula var. Ama ne hikmetse gösterdiği yöne değil, hep aksi yöne gidiliyor. Mesela, medyayı hainlerle işbirliği içinde olmakla suçluyoruz. Satılık, yandaş, korkak, hatta hain diyoruz. Sonra da o medyanın rüzgarıyla şişirilen adama sahip çıkıp neredeyse kurtarıcı görüyoruz. Habur rezaletinden sonra MİT- PKK görüşmelerindeki tarifi imkansız ihanetin deşifre olmasıyla köşeye sıkışmış Tayyip’i kurtaran Kemal Kılıçdaroğlu’na herkes kızgın. İyi de resmen ve alenen medya operasyonuyla CHP nin başına geçirildiğinde neler olacağını sanıyordunuz? Elindeki pusulayı kullanmayacaksan kır o zaman. Kır ve asfalt yoldan değil, patikadan yürü. Unutma, orada seni bekleyen bir pusu mutlaka olacaktır. Ama en azından düşmanınla yüzleşmiş olacaksın. Sonrası zaten Harmandalı’na kalmış!. . .

Seçkin UMUT, 13 Haziran 2012
Kullanıcı küçük betizi
Seçkin ERGÜN
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 58
Kayıt: Pzt Tem 04, 2011 22:01

Şu dizine dön: Seçkin ERGÜN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x