
Bir dilin gelişebilmesi için mutlaka o dilde yüksek kültür ürünü verilmesi gerekmektedir. Bu hale göre, kendisiyle ilim yapılmayan, felsefe yapılmayan, elit tabakanın dünyasından sökülüp atılan Türkçe nasıl olur da gelişebilir, bir yüksek kültür, medeniyet dili haline gelebilir?
* * *
YÖK, doçentliğe yükseltme değerlendirmesi için hemen hemen her bilim dalında yabancı dilde yayınlanmış makale ve kitaplara Türkçede yayınlanmış olanlara oranla çok daha yüksek puan vermekte ve bazı alanlarda da doğrudan bir mecburiyet koymaktadır. Ayrıca doçentlik, yardımcı doçentlik ve profesörlük kadro atamalarında dahi birçok üniversite tarafından aynı politika takip edilmektedir. Bu uygulama Türkiye’de Türk Dili’ni üniversite dışına kovmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Aşağıda, doçentliğe yükseltme için yerli ve yabancı yayınların kredi sistemini veren liste bu bakımdan yoruma hacet bırakmayan apaçık bir belge niteliğindedir.
* * *
I. Uluslararası yayın ve atıflar:
1) SSCI, SCI-Expanded veya AHCI kapsamındaki dergilerde yayımlanmış tam makale, 4 puan
2) ilgili alanda önde gelen uluslararası yayınevleri tarafından yayımlanan kitap, 5 puan
II. Ulusal yayınlar:
1) Ulusal hakemli dergilerde yayımlanmış tam makale, 1 puan
2) Tanınmış ulusal yayınevleri tarafından yayımlanan kitap (ders kitabı hariç), 3 puan
Yabancı dil bilmekle onunla eğitim-öğretim yapmak ayrı şeyler olduğu gibi, yine yabancı dil bilmek ile yüksek kültür eserlerini ve bu cümleden olmak üzere ilmî ve felsefî eserlerini yabancı dilde verip o yabancı dili kendi ülkesinde yüksek kültürün ve akademik hayatın en itibarlı dili haline getirirken kendi dilini “sokağın dili” haline indirmek kabul edilemez büyük bir yanlışlıktır. Bu bir bakıma, millî dile, millî kültüre ve medeniyete ihanetten başka bir anlam taşımamaktadır. Çünkü unutulmamalıdır ki, bir bilim insanının akademik kimliği konuştuğu dil ile değil yazdığı ile belirlenir. İngilizce neşriyat yapan bir Türk bilim insanı, Türk kültür ve medeniyetinin değil, Anglo-Sakson kültür ve medeniyetinin bir parçası olur. Söz gelimi, Türkçe yerine İngilizceyi tercih eden bir Türk felsefecisi, esasında, Türk felsefesinin değil Anglo-Sakson felsefesinin yazarı olacaktır.
* * *
Bunun yanında yabancı dil ile neşriyata karşı olan da yoktur; ancak bunun yolu, Türk akademisyenlerini yabancı dil ile yazmağa o yabancı dile hizmet etmeğe zorlamaktan geçmez. Daha mantıklı ve daha tutarlı bir başka yol “tercüme”dir. Bu konuda, YÖK, Millî Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı müşterek bir kurum oluşturarak, hem Türkçeden yabancı dillere, hem de yabancı dillerden Türkçeye düzenli ve sistematik tercüme yaptırabilirler. Bu suretle, bir yandan Türk akademisyenlerinin neşriyatını dünyaya açarken diğer yandan da yabancı akademik neşriyatı Türkçeye kazandırmak suretiyle eşsiz bir hizmette bulunabilirler ve bulunmalıdırlar da.
* * *
Bunun yanında, böyle bir tercüme faaliyeti, sadece Türkçeden İngilizceye ve İngilizceden Türkçeye olacak şekilde sınırlandırılmamalıdır. Birçok dilde tercüme ve yayın yapılmalıdır. Bunun sonucunda hem Türk akademisyenlerin yayınları daha geniş çaplı bir akademik dünyaya açılmış olacak ve hem de İngilizce dışındaki dillerde yapılan yayınların da tanıtılması suretiyle bir yandan İngilizcenin tahakkümü kırılırken, diğer yandan da farklı dillerdeki akademik neşriyatla da bağlantı kurulması sağlanacaktır.
YÖK’ün, yukarıda ana hatlarıyla tasvir etmiş olduğumuz hususları ciddiyetle dikkate almasını ve “Beyaz Efendinin Dili” ne değil “Türkün Dili” ne hizmet etmesini bekliyoruz.
Hanefi BOSTAN, Yeniçağ, 18 Kasım 2013
hanefibostan@mynet.com