Sonbahar hüzündür... Sonbahar İspanyol şair Rafael Alberti’nin başkaldıran yılmaz rüzgârıdır...
Sonbahar, tramvayın balkonundan koparılmış bir çiçek, üstünde yer adları yazılı bir yaprak.
Ay tutulması aklını karıştırır çiçeklerin... Kuşların uçmasını hızlandırır...
Alberti şöyle seslenir, bir sonbahar sabahında:
“Ne gül yanar gövdende, ne ölü karanfiller
çağdaş bir menekşedir içindeki, birinin cebinde
yolculuk eden kitaptan çıkagelmiştir.”

Serin bir Ankara sabahında aracına konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirmişti on yıl önce.
Ben yazımı yazdığım saatlerde Silivri’de Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Arslan’ın çapraz sorgusu sürüyordu.
Arslan, önceki gün verdiği ifadede, Cumhuriyet’i bombalama nedenini şöyle anlatmıştı:
“Emir Allah’tan geldi... Turhan Selçuk’un başörtülü domuz karikatürüne kızdığım için bombaladım!”
Malum dinci ve tetikçi gazete Ahmet Taner Kışlalı’yı hedef göstermişti, tıpkı Danıştay üyelerinin fotoğraflarına çarpı işareti koyduğu gibi.
Kışlalı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine inanmış, Atatürk ilkelerini özümsemiş bir bilim insanı, siyasetçi ve yazardı.
Yazılarında, konferanslarında terörle savaşımın salt silahla olmayacağını, ekenomik, sosyal, kültürel alanlarda eşzamanlı adımlar atılmasını öngören bir insandı Kışlalı.
Bir yazısında aynen şöyle diyordu:
“Sadece silahlı mücadele, baskı ve yasaklarla gidilirse, sorun daha da derinleşir, şiddet taban bulur ve böylece geçerlilik kazanmaya başlar.”
Kışlalı 1995 yılında Kürt sorununa böyle yaklaşıyordu.
***
Ahmet Taner Kışları suikastı, adı duyulan duyulmayan dinci terör örgütleriyle bağlantılı bulundu, tıpkı Uğur Mumcu cinayetinde olduğu gibi tetikçiler yakalanıp yargılandı.
Suikastın hemen ardından, bombalanan aracının jandarma tarafından yıkanması, kanıt oluşturabilecek olay yerinin süpürülmesi kafamdaki kuşkuları arttırdı benim.
Uğur Mumcu suikastında da aynı durum yaşanmış, kanıtlar ortadan kaldırılmıştı.
Kışlalı da Uğur gibi gardırop Atatürkçüsü değildi...
Yazılarında, konferanslarında ve derslerinde felsefenin ortaya çıkışından, siyaset bilimine, toplumların sınıfsal bölünmelerinin tek başına olmayacağını anlatırdı.
Salt Atatürkçülüğü değil, sosyalizmi de bilir, askeri darbelere, yasaklara karşı tavır alırdı.
Demokratik siyaset alanının genişletilmesinden, farklı ideolojilerin tartışılmasından yanaydı.
Dinsel ve etnik siyasete karşı çıkardı...
Ahmet Taner Kışlalı için, demokrasi bir yaşam biçimiydi ve özgürlükleri savunurdu.
YÖK’ü eleştirirdi!
Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı suikastı kanımca derinliğine araştırılmadı ve ihale adı sanı belli olmayan dinci örgütlere kaldı.
Yani büyük patron, devlet içindeki derin ilişkiler göz ardı edildi.
Kışlalı’nın, demokratik cumhuriyet anlayışı tüm yurttaşların hangi etnik, dinsel, mezhepsel kökenden gelirlerse gelsinler anayasa karşısında eşit oldukları yolundaydı.
***
10 yıl önce bugün yitirdik Ahmet Taner Kışlalı’yı...
Atatürk’ün ulus modelinin ırk ya da etnik temele dayanmadığını anlatan yazıları, kitapları ve konferansları...
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrencilerle olan ilişkileri, farklı ideolojilere olan yaklaşımı, bunu tartışması.
Demokrasiyi özümseyen, özgürlüklerin genişletilmesini isteyen yaklaşımı.
Peki neden öldürüldü Ahmet Taner Kışlalı? Olay yerindeki kanıtlar niçin aceleyle süpürüldü, aracı yıkandı?
Aradan 10 yıl geçti ama hâlâ bu suikast aydınlanmadı bana göre!
Rafael Alberti’nin dizelerinde bir sonbahar hüznü yaşıyorum.
Yitip gitmiş evrenin içinde onurlu bir yaşam. Denizlerin iç çekişleri gibi ölüm durakları.
Ve geçen yıllar!..
Bir yiğit insandı Kışlalı!
hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr
Hikmet ÇETİNKAYA, 21 Ekim 2009