28 Sent (Cent)
Almanya’da, onların Noelleri öncesi bir köy fırını. Normal günlerde sıra beklemeden alışveriş edilebilen fırın tıklım tıklım. Burası köyün tek dükkânı. Ekmek pasta satışının yanında gazete, dergi, ıvır zıvır yiyecekler de satılıyor. Buzdolabında süt, peynir, yumurta… Raflarda toz şeker, pirinç… Sebze - meyve bile var. Fırının içinde iki sıra dolanan kuyruk. Kuyruğun bir yerinde üç çocuk. Yedi sekiz yaşlarında görünüyorlar. İkisi oğlan, biri kız. Kara saçlı, kara gözlüler. Belli Alman değiller, buraya da yalnız gelmişler. Önlerindeki ardlarındaki Almanlar- olur ya- bunların babası anası mı dedim önce, yok, kimse onlarla konuşmuyor, bunlar yabancı. Kız, Bakan Güler’in para sayan oğlunun giydiği parkaya benzer naylondan kabarık bir mont giymiş. Büyücek oğlanın başı bereli ama sırtında yarım kollu gömlek, üstü yelekli. Diğer oğlan öyle sıradan…
Neyse bunlara sıra geldi. Fırında çalışan kadınlardan biri fırının sahibi, yaşı yetmişe yakın olmalı ama öyle dinç ki, yaşı yok dersiniz, kız gibi oradan oraya koşturuyor, müşterilere ekmek, pasta yetiştiremiyor. Tam iş yaptıkları günler bu günler. Millet aç kurt gibi, herkes Noel nedeniyle kafasına sanki vurgun yemiş, alışveriş çılgını, yemek delisi olmuş… Fırının diğer çalışanı şişmanca bir genç kadın. Fırın sahibine denk geldi çocukların sırası. Fırıncı kadın soruyor ne istediklerini. Parmakla gösterdiler, üç küçük ekmekçik aldılar, avuç içi büyüklüğünde her biri, bir avro, on sente. Ödediler. Sonra bir avuç para gösterdiler, kırmızı bir, iki, beş sentlikler. Bunlarla da başka bir şey alacaklar. Fırıncı hemen duruma müdahale etti, müşterilerini bekletmemek için içerde fırın kısmında çalışan kızını çağırdı sessizce.
Bizdeki “Sarıgül” gibi yüzüne hep sahte bir gülücük tutuşturulmuş, her dakika gülümseyen fırıncının yetişkin bir hanım olan kızı çocukların yanına geldi. Önünde iş önlüğü var. Çocuklara kibarca soruyor daha başka ne istediklerini. Büyük oğlan yan rafın üstünü gösteriyor. Çikolatalı fındık ezmesi kavanozunu. Nutella marka bir kavanoz. Fiyatını soruyor. Fırıncının kızı fiyatının iki avro, seksen dokuz sent olduğunu söylüyor. Müşterilerin alışveriş ederken çantalarını koydukları tahta çıkmaya çocuklar ellerindeki bütün bozuk paraları döküyorlar.
Fırıncının kızı hiç ses etmeden sabırla paraları sayıyor. Nutella için 28 sent eksik. Çocuklara söylüyor bunu. Başka şey verelim size marmelat şu fiyata, onu verelim bunun yerine diyor.
Bu arada fırın tek göz, tek kulak olmuş bu olanları izliyor. Onlarca kişi ses çıkarmadan bunlara bakıyor. Çocukların arkasında tipik bir Alman var. Çocukları küçümseyerek, bir böcek izler gibi izliyor. Burnu havada. Bu güneşli havada bayramlık kürk yakalı mantosunu giyen öndeki Alman kadın da aynı bakışlarla çocuklara bakıyor. Herkes izliyor, herkes görmezden gelerek, çaktırmadan olayı izliyor… Ha bir de şu var. Her müşteri en az on avroluk ekmek – pasta alışverişi yapıyor bayramları için. Yirmi- otuz avro bile ödeyen var. Özel sipariş edilmiş pastaları yüklenip götürüyorlar.
Çocuklar marmelat istemiyorlar. Kız yüzünü buruşturuyor marmelat verelim sorusuna karşılık. Parmağıyla kavanozu gösteriyor: “Ondan istiyorum.”
Aralarında bir dil konuşuyorlar, Arapça desem değil, duymadığım bir dil. Köye Macar çingenesi bir aile taşındı deniyordu, bu çocuklar onların olmalı.
Büyük oğlana fırıncının kızı tekrar tekrar paranın yetmediğini daha 28 sent getirmesi gerektiğini söylüyor. Yüzü hep öyle güleç. Sizli konuşuyor, saygıda kusur etmiyor çocuklara. Bir yetişkinle konuşur gibi.
Son ana kadar işe karışmıyorum. Bakalım köyün en zengini bu fırıncı aile çocuklara bayram hediyesi olarak 28 sentlik bir kıyak yapacak mı? 28 senti almadan Nutella’yı verecekler mi? Fırın kendilerinin. Çalışan kendileri.
Yok, çocuklara sabırla eksik parayı söylüyorlar. Eksiği getir, al diyorlar.
Ah bu Türk kafası. Kendimi buraya kadar tutuyorum. Fırıncıya soruyorum: “Ne kadar eksik paraları?” “ 28 sent.” “Buyrun 28 sent.”
Burada fırıncının kızı hemen çocuklara dönüyor. Onlar için eğitim önemli. Eğitimi aksatmıyor:
“Teşekkür edin, teşekkür etmeyi unutmayın, paranız ödeniyor.”
Çocuklar Nutella kavanozunu kucaklayarak fırlıyorlar fırından. Bana bakmadan yarım ağız teşekkür ediyor, hızla oradan çıkıyorlar…
*
Ah benim insanlarım… Benim ülkemin cömert, yüreği sevgi dolu insanları… Siz neredesiniz, bu paraya para diyen, bir gıdım kimseye bir şey koklatmayan Almanlar nerede… Sizin onlara ne kadar çok kıyak çektiğinizi gördüm ben alışverişlerde. Parası çıkışmayandan kaç kez para almadınız gözlerimle gördüm memleketimin turistik köylerinde, ilçelerinde…
Yoksa bu yufka yüreğimiz yüzünden mi şimdi bu durumdayız? Hırsızlara ses çıkarmıyor, arsızları baş tacı ediyoruz… Bu yüzden mi? Bir kuruşun bile hesabını bilmediğimiz, bir kuruşu para yerine koyup istemediğimiz, para işlerinde kimsenin gözünün yaşına bakmayan yabancılar gibi katı olamadığımızdan mı başımıza geliyor bütün bu kötülükler?
Feza Tiryaki, 23 Aralık