28 Şubat Merkez ve/veya ‘Milli Merkez’in İP’i kim’in elinde?!
Uzun zamandır, “Sosyalleş, insan içine karış” diyen “nitelikli okur” baskısı altındayım.
Okur’u doğru ve yerinden gözlemler üzerinden bilgilendirmek için İzmir üzerinden İstanbul, oradan da Ankara, Yeni Mahalle’ye geldim.
Bir adım daha atsam MİT’in ve/veya Kürdistan İstihbarat Teşkilatı’nın bahçesindeyim.
23 Nisan’da Başkent’teydim, vaktimi yoğun gazetecilik faaliyeti içinde geçirdim.
Adres: Yeni Mahalle Belediyesi
Nazım Hikmet Kongre ve Kültür Merkezi
Saat: 11,30
Toplantı salonunun içindeyim.
Sahneyi tam cepheden gören izleyici koltuklarının tam ortasındaki bir yere oturdum.
Saat 14’te başlayacak kurultay öncesi, salona hakim bir koltuğa konuşlandım.
Hem yurtsever ulusalcı izleyicileri hem de sahneyi göz hapsine aldım.
Sonra başladım, yeni yazım için not tutmaya.
İşte o izlenim notlarından birkaçı:
…
11,30.
Coşkulu bir kalabalık!
Genelde salonda 50 yaş üstü ulusalcılar var!
Atatürk desenli Türk Bayrakları sallanıyor.
TGB flamaları salona hakim.
VIP konuklar için salonda özel yer ayrılmış.
TGB ise o koltukları koruyan özel yetkili jandarma gücü!
Kimseyi yaklaştırmıyorlar.
Anlaşılan o ki, askere gidince zorluk çekmeyecekler!
TGB’li gençler VIP alana yaklaşana anında müdahale ediyor!
Zaman zaman gergin anlar yaşanıyor, hoş değil!
Atılan sloganlar ise Silivri’den tanıdık sloganlar:
“Silivri zindanı yıkılacak!”
“Birleşe birleşe kazanacağız!”
“Milli Merkez, Milli Hükümet!”
“Cumhuriyet değil AKP yıkılacak!”
Bu sloganları atan yurtseverler, kocaman bir zaten aile olmuşlar.
Birçok miting, gösteriden tanışlar.
Kurultay başlamadan önce ulusalcılardan en çok reaksiyon alan iki parça:
Biri, Ayten Alpman’dan “Memleketim”!
http://www.youtube.com/watch?v=XSYueqGSwWA
Diğeri ise Moğollar’dan “Dinleyiverin gari” diye başlayan şakamtrak bir parça!
http://www.youtube.com/watch?v=opF0GzFia5Q
Hoşlaşmadım.
Toplantının ciddiyetine uygun değil!
Ne var ki, en çok bu parça çalınca salon coşuyordu.
…
12,30 gibi ağzına kadar doldu.
İçerideki hava an be an ısınmaya devam ediyor.
Nefes almakta zorluk çekilse de kimsenin yerinden kımıldamaya niyeti yok.
Marşlar, sloganlar, alkışlar!
Yanımda oturan yurtsever’e dedim ki, “Şu an deprem ya da yangın çıksa buradan kimse sağ çıkamaz, kürsü dışında çıkış yok!”
“Haklısın” dedi, “Hepimiz ölürüz!”
Demek ki, buraya gelenler ölmeye gelmişler, yaşamaya değil!
Kürsüden defalarca yapılan “Ayakta bekleyenler lütfen alt kata insin sinevizyondan kurultayı izlesin” ricasını ip’leyen olmadı.
AKP’ye, BOP’çulara zarar veremeden ölümü göze aldılar, yerlerini terk etmediler.
Bol bol slogan atıp, kendilerini alkışladılar.
İri kıyım, elinde bayrak sallayan 30 yaşlarında, deli olduğu söylenen bir genç, arka sırada oturan kadını “Otur sahneyi göremiyorum” diye ikaz ettiği için dövmeye kalktı, bayrakla başına vuracaktı ki, zor durdurdular.
Salonu terk etmeyip ayakta kalan yurtsever ile koltukta oturan yurtsever de zaman zaman sahneyi göremiyoruz diye tartıştı ama araya girenler sayesinde tartışma uzamadı.
Nazım Hikmet Kongre ve Kültür Merkezi “ulusalcıların hakimiyeti”ndeydi, dışarısı ise AKP’nin, “Devlet” deseniz, Topaç Gülen’in!
Anlaşılan o ki, İP’li ulusalcı cenahta önemli olan salon hakimiyeti!
Gördük, yerinde gözlemledik.
Ayniyle vaki.
…
Saat 14,00.
Kurultay başladı.
Katılımcılar sahnedeki yerlerini aldılar.
Alkışlar, ıslıklar…
Kurultayı modere eden yurtsever, ünlü gazeteci yazar sanatçı şair ne varsa anons ediyor.
İsim isim, sıfatı ile birlikte.
Salondan en çok alkışı, açık ara farkla Kamer Genç aldı.
Ağlayarak yorum yapan Nihat Genç ise ulusalcı cenahın pop star’ı olmuş.
http://www.odatv.com/n.php?n=soruyorum- ... 2404131200
Alkıştan salon inledi.
Yıkıldı desek yeri var.
F tipi cemaat’in ağlak Gülen’i varsa ulusalcıların da Nihat Genç’i var!
Zekeriya Beyaz salona girince hem kahkaha sesleri yükseldi hem de alkışlar.
Bu sırada önümdeki not kağıdına salona yüzde 85 İP’liler hakimdi diye not düşmüşüm.
Doğu Perinçek’in Silivri’den çektiği telgrafı okunduğunda ise salon alkıştan inledi.
Doğu Perinçek’i alkışlamayan kesim ise Hasan Atilla Uğur’un adı okunduğunda ise tüm salon ayağa kalktı, ayakta alkışladılar, çok uzun alkışladılar.
Atilla Albay’ı tanımasam çok iyi politikacı olmuş diyeceğim ama resim ortada:
Hasan Atilla Uğur üzerinden İP’liler Jandarma’yı alkışladı.
Polis onlardan yani Gülenciler’den, Jandarma ise bizden havası vardı salonda!
Ne var ki, Levent Paşa’nın kitabında yazdıkları ortada:
“Sen işçisin işçi kal!”
http://ultra-turkler.blogspot.com/2013/ ... ncere.html
İsa Gök de çok alkışlananlar arasındaydı.
…
Hareketin lideri Hüsamettin Cindoruk kısa ve öz konuştu.
23 Nisan’ın ruhuna uygun birkaç saptama yaptı.
“Milli Merkez, Atatürk’te birleşti!” dedi.
Ekranda, Atatürk, Celal Bayar, İsmet İnönü, Nazım Hikmet vardı ama her nedense “Milli Şair” (TM) Mehmet Akif Ersoy yoktu.
Cindoruk daha sonra “PKK özür dilemeli” diye bir söz söyledi.
Salondan cılız birkaç tepki sözü yükseldi:
“Özür yetmez” diye.
23 Nisan 1920 Meclis’inin ruhu burada dedi, salon alkıştan inledi.
Okunan telgraflar arasında Tansel Çölaşan’ınki dikkat çekiciydi, katılamıyorum diyordu.
28 Şubat sürecinin unutulmaz ismi Osman Özbek de aramızda diye anons yapılınca salon yine alkışa boğuldu.
Salonda göze çarpan tek gazete var, Aydınlık!
Konuşmacılar, katılımcılar saydım 25 kişi kadar vardı, hepsi yan yana dizilmişler.
Sağ en başa, dip köşeye Mümtaz Soysal Hoca’yı koymuşlar.
Yalnız bırakmışlar, tek başına.
Kağıdıma not düşmüşüm, “Hoca yanındakini dürtse, domino taşı etkisi yapacak, hepsi peş peşe yıkılacak!”
Çünkü, Mümtaz Hoca’dan uzak duruyorlar.
Masadakiler bir yanda hoca diğer yanda!
Biraz sonra konuşma sırası Mümtaz Hoca’ya geldi ve aynen not düştüğüm gibi oldu.
Salona döndü ve sordu, bu ne buluşması diye.
Ortalık karıştı.
Öncesinde; 23 Nisan ruhu’nu anlattı.
“Bu devletin temelleri sağlamdır, kimsenin endişesi olmasın yıkılmaz” dedi.
Ardından da ekledi; “Bu Cumhuriyet yenilmez!”
Neden yenil(e)meyeceğini ise tarihsel perspektif üzerinden kısaca, kısık sesi ile aktardı.
Niçin bu toplantıya katıldığını şu kelimelerle özetledi:
“Toplantının amacı belli değil, kusurları söylemek için geldim.”
Sonra o basit soruyu sordu:
“Bu organizasyonun başında kim var, arkasında kim var, muhatap kim, milli merkez gibi yakıştırmalardan hoşlanmam” diye.
Laf atanlar oldu, Hoca’yı susturmak için araya girenler oldu, o konuşmaya devam etti.
Bu defa İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey, VIP konuklara ayrılan ön sıradan ayağa kalktı, izleyicilerin olduğu tarafa döndü ve yumruğunu sıkarak slogan atmaya başladı, İP’lileri tepki vermek için ajite etti.
Mümtaz Hoca’nın sorduğu soru ile yıkılacak kadar zayıf bir “milli” birlik ise bırakın yıkılsın.
Önümdeki kağıda not düşmüşüm, “Hasan Basri Bey, demokrasiyi Recep Tayyip Erdoğan’dan mı öğrenmiş!? Aynı kodlarla siyaset yapıyorlar, ben konuşacağım sizler de alkışlayacaksınız, karşı görüş söyleyen olur ise yumruk havaya yaparım, yuhalatırım.”
Olmadı!
AKP’yi demokrasi, gayr-ı millilik üzerinden eleştiren bir siyasi partiye bu üslup yakışmadı, belki de yakıştı, üslupları budur.
Vs.
…
Sonra sahneye “Milli Merkez”in potansiyel lideri Ufuk Söylemez çıktı.
Hamasi bir konuşma yaptı.
Salonu coşturdu, ayağa kaldırdı.
Türkiye’de artık sol / sağ ayrımı kalmadığını, “Milli, gayr-ı milli” ayrımı olduğunu söyledi.
Seçimlerde merkez sağ adına katılabileceklerinin altını çizdi.
ABD’ye meydan okudu.
Bu sırada önümdeki kağıda not düşmüşüm:
“Kurşun yiyen de atan da bizdendir” diyen Çiller de mi ABD düşmanıydı?!
Çiller neden AKP’nin kanatları arasında korunmuş, saklanmış?!
Demirel’in adının anılmadığı bir Milli Merkez kurultayı olabilir mi?!
Bu vb basit soruları sormuşum.
Bu notları yazarken moderatörden bir anons:
“Katılılımcı sayısı 10 bini aştı, dışarısı yurtsever kaynıyor! Otobüsler gelmeye devam ediyor!”
Ulusal Kanal ise bu sırada toplantıyı canlı yayınlıyor.
Demek ki, dedim, buradan çıkmamız sabahı bulacak.
Yanımdakilere iyi günler dileyip ayağa kalktım, yavaşça toplantıyı terk ettim.
Saat 16,00.
Zaten toplantı bitmişti, içerik de gündem de yoktu!
Sadece başlıktan, slogandan ibaret 23 Nisan 1920 Meclisi olur mu?!
Alt kata indim, salonun beşte ikisi dolu, gerisi boş.
Tuvalet sırası ise uzun, en az yirmi kişi var, beklemeye değmez.
Hemen kapıdan dışarı çıktım, sinevizyon önünde elli kişilik bir kalabalık var, aralarından geçtim.
Kültür Merkezi’nin önündeki caddeye doğru çıktım, parka yayılmış, uzanmış ulusalcıları gördüm.
Demem ki, birileri moderatörü yanlış bilgilendir diye düşündüm.
Hepi topu salon içinde ve dışında bin kişi vardı, velev ki iki bin diyelim.
Ekrandan milyonlar bizi izliyor deselerdi belki daha sağlıklı bir dil kullanmış olurlardı.
BOP’eşbaşı AKP’yi, Erdoğan’ı yıkmaya hazırlananlar kendilerini, kandırmaya devam edecek olurlarsa daha çok sandık şokları yaşarlar.
“Bidon kafalı” demekle sorunun çözülmediği ortada!
…
Bir başka önemli not:
Moderatör, gazetecileri de tek tek anonslattı.
Aydınlık ve Yeni Çağ gazetesi yazarları da oradaydı.
Bu sırada “Beyaz Tv’de program yapan ulusalcılar, AKP’yi yıkabilir mi?!” diye bir soru sormuşum.
Aynı zamanda, nasıl AKP’nin akredite edilmiş gazetecileri var ise Aydınlık ve Yeni Çağ’ın da benzer gazetecileri var.
Hadiselere gazeteci gibi değil kayıtlı parti üyesi gibi bakıp yazıyorlar!
Milli olmak, milli duruş sergilemek başka, AKP’nin karşısına bir başka partinin alkışları altında çıkmak başka bir şey olsa gerek!
Dinime küfreden diye yazdıklarında bakalım ne cevap verecekler?!
Odatv yazarı Müyesser Yıldız’ın adı anons edilince, kollarını açtı uçak gibi yapıp sahne önüne doğru hamle yapıp, yurtseverleri selamladı.
Komikti.
Diğer yazarlar da çok neşeli idi.
Eğer bu kurultay Cindoruk’un iddia ettiği gibi 23 Nisan 1920 Meclisi’nin ruhunu taşıyor ise ilk notum, ciddiyetten uzak oluşuydu.
Ülke bölünme noktasına gelmiş, yazarı çizeri rüzgar yapıyor, popülerlik yarışında!
Melih Gökçek’in kanalında program yapan Ümit Zileli seyircilere öpücük yolluyor!
Kürsüde işin ciddiyetinin farkında olanlar vardı ama onlar da duruş’larını bozmadan sadece dinlediler.
Seslenmediler.
Nedir bu ciddiyetsizlik diye sormadılar?
Muhakkak atalarımızın kemikleri sızlamıştır, nedir bu ciddiyetsizlik diye!
…
Ve…
Son olarak…
Sözün özü:
Milli merkez başlığı altında birçok isim göze çarpıyordu.
“Birleşe birleşe kazanacağız” sloganları atılsa da, İP dışında salonda başka parti de partili de yoktu.
Gazete olarak Aydınlık, kanal olarak Ulusal Kanal vardı.
TGB, slogan ve jandarma gücü olarak salondaydı.
Raf ömrünü tamamlamış değişik partilerden birçok siyasi ise konu mankeni!
Demem o ki:
Gözler, salonda Çevik Bir, Çetin Doğan’ı aradı.
Not düşmüşüm, “Bu ikili salonda olsaydı, alkışlanır mıydı yoksa yuhalanır mıydı?”
Demem şu ki:
Sadece ter akıtmak yetmez, neyi neden yaptığını da bilmek şarttır.
“Milli Merkez” başlığı altında AKP’yi tasfiye etmek için yapılan organizasyonunun arka planında hangi isimlerin olduğu ortada!
Cindoruk, Söylemez, Gökçek, Gül, Gülen, CNR Ceyda, Çevik Bir, Çetin Doğan, hülasa 28 Şubat kapısı!
Netice:
1. AKP, slogan atarak yıkılmaz! AKP, F darbecilerle iş’birliği yaparak da yıkılmaz!
2. İP de, AKP gibi bir siyasi partidir. İP üzerinden milli merkez inşa edilmez. Edilmeye çalışılsa dahi temeli olmadığı ve/veya temeli İP olduğu için tavanda kurulan oluşum yıkılır.
3. Abdullah Gül, Çankaya’da, Gökçek belediyede kaldığı sürece Gülen Camiası devlet içindeki pozisyonunu korur.
4. AKP’yi ben yıkarım diye masa yumruklayanların perde arkasında kimlerle iş tuttuğuna bakmak gerekir, bir de günah defterlerindeki akçeli kayıtları bilmek şarttır. Rüşvet alan emir de alır, ip’ler hep aynı adresin elindedir.
5. Anayasa’yı tartışmaya açmak, AKP’nin elini kuvvetlendirir!
6. Çürük, eski malzeme ile yeni inşaat yapılmaz! Abdullah Gül’ün arkaladığı 28 Şubat kapısı, İran’la savaşa çıkıyor. AKP’nin mecburiyetleri adına ölmeye hazır mısınız?!
7. Gördüklerinin yarısına duyduklarının hiçbirine!
Nokta.
Hayrullah Mahmud ÖZGÜR, 24 Nisan 2013