
SUNUŞ
Kod Adı: 68de, 1968 Kuşağının Türkiyedeki liderlerinin yıllar sonra yaptıkları ilk ağızdan açıklamaları var.
Bir daha bir araya gelemeyecek tarihin canlı tanıklarını bir araya getirdim ve kameralar ile milyonlarca izleyici önünde konuşturarak, 68in yazılı tarihini oluşturdum.
Bu kitapta;
- Darbe yapsın diye askerleri kışkırtan gazetecilerin itiraflarını,
- İhtilal ortamı yaratmak için gençleri kimin örgütlediğini,
- MİTteki Balon Dosyası.. 12 Mart Cuntasının telefonlarının dinlenmesini,
- 12 Marttan üç gün önce darbe olsaydı başbakan olacak sürpriz kişiyi,
- APOyu salıveren savcıyı,
- Deniz Gezmiş, mahkemeye saygılı olsaydı idam edilmezdi! biçimindeki tarihi itirafı,
- İlk kez konuşan 12 Martın esas savcısı Keramettin Çelebinin Elhamdülillah Atatürkçüyüm! ve Deniz Gezmişe Allah rahmet eylesin sözlerini,
- CHP milletvekillerinin çoğunluğunun niçin Denizlerin idamına hayır oyu vermediğini,
- Uğur Mumcunun, 12 Martın savcılarından Baki Tuğdan özür dileyip dilemediğini,
- Tam bağımsızlık için banka soymak ve adam kaçırmanın mubah olup olmadığını,
- 68de kimin hain, kimin vatansever olduğunu; bu kavramların bugünle örtüşüp örtüşmediğini,
- Balyoz Harekâtı ve balyozun kimlerin kafasını ezdiğini,
- Deniz Gezmişlerin idamının emirle gelen karar olup olmadığını ve bunun belgesini,
- Onları dağa çıkaran birtakım güçler vardı!.. diyen Deniz Gezmişin babasının şok açıklamalarını, ve
- Gençlerin bir daha birbirine düşmemeleri, aynı filmi tekrar yaşamamaları için alması gereken dersleri, ve daha fazlasını okuyacaksınız!..
İnce eleyip, sık dokuyarak, tarihe yazılı bir belge daha bırakmanın mutluluğunu yaşıyorum. Umarım, gelecek kuşaklar için çok yararlı bir eser olur.
Hulki CEVİZOĞLU
Atatürk ve bayrağa saldıranlar 68in devamı da değil adam da değil
Hasan Yalçın- Bugün Atatürke, Türkiye Bayrağına saldıran insan, grup veya çizgi, 68in devamı olamaz. Hatta adam bile olamaz.
Bunu net olarak, altını çizerek söylüyorum. 68 özetle bağımsızlık demektir. Bugün bağımsızlık devasında sarı çizmeli hiç kimsenin 68in devamıyım demeye hakkı yoktur.
Kurtuluş Savaşı ve Kemalizmi suçluyorlar...
Türkiye tarihinin en büyük devrimi olan Cumhuriyet devrimini suçluyorlar. Kurtuluş Savaşımızı suçluyorlar. Kurtulamayış Savaşı diye onu eleştiriyorlar. Bunların 68 ile hiç bir alakası yoktur.
Türkiye insanı bugün Türkiye bayrağına saldırılmasını tasvip etmez. Atatürke saldırmasını tasvip etmez.
68 Türkiyelidir. Yani dünyanın şurasından, burasından, Che Gueveradan, Marigelladan etkilenmiş, veya Fransadaki gençlik hareketinden etkilenmiş bir hareket değildir. Özbeöz Türkiyelidir. Türkiye toprağından fışkırmıştır.
27 Mayıs olmuştur. Daha sonra 1964-65lerde milli petrol, milli maden mücadelesi vardır. Daha sonra öğrenci hareketi Amerikayı karşısına almıştır, haklı olarak. NATOya karşı çıkmıştır. Türkiyeye gelen Amerikan 6. Filosuna karşı çıkmıştır. Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye sloganları yükseltmiştir. Bu tamamen Türkiyenin toprağından fışkıran bir harekettir. Tabii bunun altını net olarak çizmek lazım.
Bu bizim özbeöz Türkiyeli talebimizdir. Türkiye, Amerikaya bağımlıydı, bugün çok daha bağımlıdır.
68in Türkiyelidir. İkincisi, 68 bağımsızlıkçılıktır. Mustafa Kemal temasıyla, bağımsızlık teması, bu 68in grubunun özünde vardır.
SAĞCI 68Lİ:
Türkiyedeki 68 Kuşağının dünyadaki ile ilgisi yoktu!
Hulki Cevizoğlu- Siz bugün İslamcı şair olarak tanınıyorsunuz. Çeşitli gazetelerde, çeşitli yayınlarda yazılarınız, şiirleriniz çıkıyor. 68 Kuşağını sizden öğrenelim. Siz de o dönemde, bugün İslâmi kesimde çok iyi tanınmanıza rağmen o dönemde TİPliydiniz. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde de, sizin açıklamalarınıza dayanarak söylüyorum yine, ilk kez Türkiye İşçi Partisinin rozetini yakanıza takarak dolaşan bir insandınız. Doğru mu? 68, Türkiyede tabii ilk öğrenci, üniversite öğrenci hareketlerinin çok çarpıcı ya da taşkın bir şekilde ortaya çıktığı bir yıl.
Fakat öğrenci hareketlerinin dışında da bir olay vardı Türkiyede. Türkiyede, o 68 Kuşağı denilen şeyin dünyadaki 68 Kuşağı hareketi ile hiçbir bağlantısı yok. Sadece bir garip senkron var. Aynı döneme rastlıyor.
1968de önce Almanyada başlayıp, sonra Fransaya yayılan hareket Türkiyedeki hareketle alakalı değil. Avrupa ve Amerikadaki 68 Kuşağının savaş sonrası, 1945den sonra yetişmiş, yetişmesini savaş sonrası şartlarına borçlu olan insanların hem Amerikan emperyalizmi, hem de Sovyet düzenini benimsemek için daha özgürlükçü, belki sosyalist olmakla beraber ya da sosyalist eğilimleri ağır basmakla beraber her iki tarafı da kurulu düzene muhalif bir ruh taşıyan bir hareket olma özelliği var.
Türkiyede, iş biraz değişik. Türkiye 68 Kuşağı diye bilinen insanlar, sosyalist Türkiye özlemini taşıyan genç veya yaşlı iddia sahiplerinin tavsiye edilmeleri sonucunda ortaya çıkmış insanlar. Yani Türkiyede sola açık ya da Sosyalizme açık bir politikanın özel bir versiyonu.
Türkiyede 68 Kuşağı sosyalist tezlerini Türkiye halkına bağlı bir sosyalist hareket geliştirmek isteyen insanların çabalarının tasfiye ettikten sonra ortaya çıkmış bir harekettir. Yani Türkiyede sosyalistler arasında temel bir tartışma vardır. Sosyalist Türkiye, veyahut Milli Demokratik Devrim.
İsmet Özel: Sosyalistlerin önünü tıkamak namusa yakışmazdı
İsmet Özel- Tabii. Mecburduk ona. Çünkü elimiz mahkumdu. Türkiyede sosyalistler bir şey yapıyorlardı. Onları geride bırakmak, daha doğrusu onların elini, kolunu bağlamak namusa yakışmazdı. Onun için tabii ki, kurucular arasında yer almayı görev bildim kendime.
Hulki Cevizoğlu- Siz, O zaman sosyalistlerin elini kolunu bağlamak namusa yakışmazdı. Fikir Kulüpleri Federasyonunu kurmak zorundaydık diyorsunuz.
Peki bugün sosyalist düşünceye sahip insanların elini kolunu bağlamak gerekir mi?
İsmet Özel- Eğer ben sosyalist görüşlerimi o günkü kafamla muhafaza ediyor olsaydım, tabii ki olmazdım. Bugün bir Müslüman olarak, İslamcı olarak da aynı şekilde Müslümanların elini, kolunu bağlayacak bir davranışa...
Tabii ki. Halkın önünü kapamak doğru değil. yani halkın, ya da bir şeyler kendi gerçekliğini ifade temek isteyen insanlar bir yöne girmişlerse, onların maniple edilmesi doğru değildir.
Baki Tuğ: Devlete karşı silahlı hareket başlamıştı
Baki Tuğ: Türkiyede bir silahlı hareket başlamıştır. Bu hareket kime karşı başlamıştır? Devlete karşı başlamıştır, rejime karşı başlamıştır, anayasal düzene karşı başlamıştır. Zaten 12 Mart 1971 Muhtırasının özünde de bunlar vardır. Bunlar olduğuna göre, acaba devlet ne yapacaktı? Yani eli kolu bağlı olarak silahlı bir mücadeleye teslim mi olacaktı? Bu mümkün değildi. Şunun için mümkün değildi. Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası, mevcut sistem elbette ki kendisini savunacak, kendisini koruyacak, kendisine silah çekenleri de bertaraf edecek şekildedir.
12 Mart 1971 Muhtırasıyla böyle olmuştur. O günleri eğer hatırlarsak, üzerinde de geniş çapta durmak istemiyorum. Banka soygunları vardır, grevler vardır, toprak işgalleri vardır, Nurhak Dağları vardır, Kızıldere olayları vardır. Yani silahlı yapılması gereken hareketlerin de hepsi vardır. Devlet de buna karşı tedbir almıştır. Devletin tedbirleri içerisinde 12 Mart 1971 Muhtırası söz konusudur.
Muhtıra ile beraber sadece sıkıyönetim ilan edilmiş, ancak sıkıyönetim mahkemeleri kurulmamıştır. Yani yargı organlarına başvurulmamıştır. Şunun için başvurulmamıştır. Acaba bu hareketleri normal düzenle önleme imkanı olur mu, olmaz mı? Olmayacağı kanaatine vardıkları için de 28 Nisan 1971 tarihinde sıkıyönetim ile beraber askeri savcılıklar, mahkemeler, komutanlıklar kurulmuştur. Komutanlıklar elbette ki hakimine, savcısına, müşavirine ihtiyaç vardır. Bu görev kendine komutanlıklar vasıtasıyla görev, savcılara, hakimlere tevdi edilmiştir.
Devletin verdiği görevi hiç kimseye taviz vermeden, vicdan huzuru içerisinde yapmamız gereken ne ise bütün arkadaşlarımız ile beraber yaptık ve sonucu da aldık kanaatindeyim.
16 Şubat 1969 Kanlı Pazar
Kanlı Pazar, 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Bayazıt meydanında ABDnin 6. Filosunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün toplandığı sırada meydana gelen olaylardır. Olayda 2 kişi öldü. Ayrıca yaklaşık 200 kişi yaralandı.
Hangi örgüt hangi görüşe aitti?
Milli Demokratik Devrim şuydu: Anadolu ihtilali, yani Kemalist devrim, Cumhuriyeti ilan ettik fakat demokratik süreç tamamlanmadı. Türkiye, hâlâ yarı feodal, ondan sonra yarı sömürge bir ülkedir tezinden hareketle; yani TİPin Hakim üretim ilişkisi; kapitalist üretim ilişkisidir ve parlamenter Kemalist bu sistem içerisinde yer alacak görüşü vardı. Hakim üretim biçimi, yarı feodal, yarı sömürge bir ülkedir Türkiye. Ama Anadolu ihtilalinin eksik bıraktığı demokratikleşme süreci tamamlanacaktır. Bu nasıl tamamlanacaktır? Bunun tartışmaları başladı ve bunun o zamana kadar ki tek gençlik örgütü olan FKF içerisinde idi herkes de, bu FKF içerisindeki bu tartışma daha da alevlendi. FKFye işte Ankarada yine TİPte ağırlıklı kesim, İstanbulda da TİPte ağırlıklı kesim hakimdi.
Fakat buna geçmeden önce ben bir şeyi daha belirtmek istiyorum. Bu 67ye kadarki bu yapı içerisinde geçmişten kalan belli gençlik örgütleri vardı. Bunlar, devletin yarı resmi örgütleriydi ve devletten, bütçeden ödenek alan örgütler vardı. Bunlar Türkiye Milli Talebe Federasyonu(TMTF), Türkiye Milli Talebe Birliği(TMTB), Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı(TMGT).
Süleyman Demirel, o dönemin Başbakanı idi. İşte Faruk Sükanın operasyonları ile bu örgütler, lağvedildi. Yani buralarda 27 Mayısın ağır havasının bastığı bu örgütlerde büyük bir kargaşa çıktı. İşte Sükanın uygulamaya koyduğu bir plan dahilinde buralar çökertildi. Bunların meselâ TMTF o zaman ülkücülere temel olacak milliyetçilerin eline geçti. Türkiye Milli Talebe Birliği ise, Siyasal İslâmın yani bugünkü işte o gençlik liderlerinin çoğunun çıktığı ye. Türkiye milli Gençlik Teşkilatı ise, 27 Mayıs söylemine ve havasına çok bağlı sol Kemalistlerin içinde olduğu, ağırlıkta olduğu, onların yönettiği bir örgüttü. Onun yapısı ise, Türkiye İzciler Birliği, Türkiye Kadınlar Birliği...
KAYNAK
68in yazılı tarihi -2-

Çağlayangil: CIA adamın altını oyar
Haşmet Atahan(68liler Vakfı Başkanı)- 12 Martın bugün yarattığı CIA tarafından Türkiyede yapıldığı açıklamalarla ortaya çıkıyor.
Biz hemen kısa bir açıklama yapalım. İhsan Sabri Çağlayangil, ki o zamanın Dışişleri Bakanıdır, yapmış olduğu bir İsmail Cemle söyleşide şunu söylüyor:
CIA benim altımı oyar. Elinde imkan var adamın. Girmiş en fiziksel bir biçimde. Onun için hiç şaşmam, arasam da bulamam ki, nasıl yaptı bulamam. Bakınız Amerika şuna aldırmaz; bir memlekette demokratik idare olmuş, şoven idare olmuş, faşist idare olmuş.
Hulki Cevizoğlu- Bunu nerede söylüyor?
Haşmet Atahan- İsmail Cemle söyleşisinde, kitabında geçiyor bu:
Faşist idare olmuş, ona hiç bakmaz. Amerika o memleketin kendisine ne ölçüde tabi olduğunu, kendi politikasına ne dereceye kadar uydu haline getirildiğine bakar.
....... Yine CIA başkanı Helmsin 12 Mart için yaptığı bir itiraf geçiyor. Sayın Tanzer Sülkerin kitabında alıntı olarak geçiyor. Aynen şöyle diyor:
Evet 12 Martı hazırlama oluşumları biz, ajanlarımız aracılığı ile düzenledik.
Yani ajanları ile düzenlemiş olduğunu CIA Başkanı ifade ediyor.
Baki Tuğ: Birazcık saygılı olsalardı idam edilmezlerdi
Hulki Cevizoğlu- O tarihteki bu idamlar için yapılan en büyük eleştiri şu noktada. Size karşı ve o dönemdeki yargılamaya karşı en büyük eleştiri şu: Hiç adam öldürmemiş bir insan Deniz Gezmiş idam edildi. Bu bir hukuki karar değildi, bu bir siyasi karardı. Emirle gelen karardır. Hatta bu konuda yazılan kitaplar var. Emirle gelen, verilen bir idam kararıdır, idam isteğidir deniliyor. Siz ne diyorsunuz?
Baki Tuğ- Sayın Cevizoğlu, olayı şu şekilde görmekte yarar vardır. Eğer olayı sadece bir Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının olayı olarak ele alırsanız söylenenler doğrudur. Ancak olayı Türkiye genelinde gelişen hareket olarak ele alacaksınız ve bunu o şekilde ele aldığınız zaman da Türkiye genelinde topyekün anarşik olaylar olarak mütalaa ettiğiniz takdirde Türk Ceza Kanununun 146. maddesi karşınıza çıkıyor. Nedir bu madde? Anayasayı tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüstür. Yani mevcut anayasal düzeni değiştirmek, onun yerine başka bir düzen kurmaktır. Bu düzen de bellidir, sosyalist düzen olacaktı.
Nitekim, arkadaşlarımızın bazıları Milli Demokratik Devrimden, bazıları sosyalist devrimden söz ettiler. Bunu böyle Türkiye geneline mütalaa ettiğiniz takdirde, mahkemenin uygulaması sadece Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına karşı değil, hareketin topyekününe münhasırdır.
Şimdi ben burada şunu da sormak isterim o zaman. Nurhak Dağlarındaki arkadaşlar vuruşarak bu ölümü şey yaptılar. Kızılderedeki gençler aynı şekilde.. O nedenle zaten mahkemenin kararını, Yargıtayın onayını, TBMMnin tatbiki iyi okunursa, hareket bütün olarak mütalaa edilmiş, o şekilde değerlendirilmiş. Deniz Gezmiş ve arkadaşları da o şekilde idama mahkum edilmiştir. Yoksa ferdi hareket olarak ele alınmamıştır.
Bu nedenle diyorum ki, sorunuza cevap olarak; mahkemenin kararı siyasi değildir, hukuka tamamen uygun bir karardır. Türkiye Ceza Kanununun 146. Maddesinin kapsamındadır ve karşınızdadır.
Baki Tuğ- ......... Türkiye hepimizin. Türkiye şu veya bu düşüncenin değildir. Olmadığına göre, hepimiz bu toprakların çocuğu, bu toprakların insanıyız. Bu bayrağın altında yaşıyoruz. Birbirimizi seveceğiz, birbirimizi kucaklayacağız ve Türkiyede bütünleşmeyi sağlayacağız. Eğer yanlışlar varsa, onların düzeltilmesini de Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası ölçüleri içerisinde hep beraber yerine getireceğiz. Zorla bir yere gitmek mümkün değildir. Zorla faydalı olmak da söz konusu olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
Benim söylemek istediğim bunlardır.
Hulki Cevizoğlu- Peki son bir soru. İdam cezası verilmeseydi, diyelim ki müebbet hapis cezası veya başka bir ceza verilseydi, daha iyi bir çözüm olur muydu? Bu hareket zaten cezalandırılmış veya önlenmiş olmaz mıydı? İdam cezası şart mıydı?
Baki Tuğ- Sayın Cevizoğlu, ELBETTEKİ İDAM CEZASI, ŞART DEĞİLDİ. Ancak biliyorsunuz Türk Ceza Kanununun 59. Maddesi sanıkların duruşmadaki tavırları ile ilgilidir. DURUŞMADA SANIKLAR BİRAZCIK EĞER MAHKEMEYE SAYGILI OLMUŞ OLSALARDI, ZANNEDİYORUM TÜRK CEZA KANUNUNUN 59. MADDESİ UYGULANIRDI VE BU GENÇLER DE İDAM EDİLMEZLERDİ.
Ancak bu çocuklar mahkemede çok sert, haşin, mahkeme heyetine karşı olumlu davranış içerisinde olmadıkları gibi, Eğer biz yaptığımız ihtilalde, yapacağımız ihtilalde başarılı olsaydık, sizleri burada yargılamazdık, hepinizi duvar dibine dizip bir kurşun şekliyle hallederdik şeklinde de beyanda bulundular.
Yani 59uncu maddenin kullanılmaması, duruşmadaki sanıkların hal ve tavırları ile ilgilidir. Bu nedenle kullanılmamıştır kanaatindeyim.
Peki, mahkeme -şimdi buradan başka bir anlam çıkıyor Sayın Tuğ- Mahkemeye saygılı davransalardı, böyle olmazdı diyorsunuz. Saygısızlıktan mı bu idam cezası geldi?
Baki Tuğ- Efendim 59uncu maddenin özü odur.
Eğer mahkemedeki duruşmada sanıkların hal ve tavrı, 59uncu maddenin uygulanmasını veya uygulanmamasını amirdir o nedenle olmuştur.
Hulki Cevizoğlu- Yani iyi halleri görülseydi mahkemede, daha önceki yaptıkları eylemler idam cezasını gerektirmiyor muydu?
Baki Tuğ- Gerektirme değil, idam cezası verilirdi, taktiri tahsis sebebiyle müebbet hapse çevrilirdi.
Atilla Sarp: Amerikalıları kartopu ile kovamadık
Atila Sarp(Eski Dev-Genç Başkanı) - Genç insanların 68 Kuşağından beklediği mesaja yönelik olarak Türkiyenin bugün üçüncü kuşak politikacıları, yani tıpkı 68lerin namusluluk, dürüstlük, yurtseverlik değerleri olan bir politikacı kuşağını yaratmak zorundayız. Bu yoldu yürümek zorundayız ve Türkiyede bunu yürütürken önümüzde engeller olabilir.
Bazı şeylere katılmıyorum. Amerikalılar 1958 yılında Ankarada (çocukluğumdan hatırlarım ve bilirim) 12-13 yaşında çocuklar Amerikalılara kar topu atarlardı, onun içine taş koyarlardı ve Amerikalıları kar topları ile kovamadılar.
Ama 10 yıl Amerikalı sayısı arttı, 10 yıl sonra çok iyi hatırlarım Nedim Öztaşlar İzmirde 6 tane Amerikalı ile karşılaştık, (gencecik çocuktuk) Amerikalılara saldırınca bizim yanımızda hiçbir şey yoktu. Amerikalılar üzerime yürüyünce ben elimi attım arkamda tarak vardı bunu bir şey zanneder diye, Amerikalılar kasatura çektiler, 6 tane Amerikalı. Biz Nedim ile kaçarken, ben sokakta hızlıca ıslık çalmaya başladım. Islığı duyunca Amerikalılar etraftan insan gelecek diye kaçtılar.
Amerikalılar öyle, eğer bizim mücadelemiz olmasaydı, 10 yıllık gelişen süreçte ve 6. Filoya karşı 68 Kuşağı olmasaydı, Amerikalılar Türkiyeyi V i e t n a ma çevirmekte tereddüt etmezlerdi. Yani Amerikanın o sıra politikası dünyanın dış yerlerindeki, Vietnamda şahlanan bir politikayı Türkiyeye sarkıtmaktı.
Bu nedenle yani...
Hulki Cevizoğlu- Sayın Sarp, şimdi daha önce konuşmacılar da Sayın Kaynakın da soruları üzerine söylediler, biz de sorduk. Arkada herhangi bir güç yok idiyse, Türkiyeyi Vietnama çevirme niyetinde olan Amerikalılar bu kadar arkası desteksiz olan bir harekete karşı direnemediler mi? Bu kadar büyük bir hedefi var idiyse Amerikanın...
Atila Sarp - Şimdi efendim şöyle; Amerikalıların CIAnın raporları var. CIA raporları, Türkiye gençlik hareketlerine fazla sızamadık diyor. Bu şu demektir ve doğru gerçekten. Benim, özellikle benim yaşamış olduğum süreçte, ki gerçekten, bizim aramıza sızacak durumları yoktu. Çünkü biz çok yurtseverdik, yurtsever olmayan insanları da teşhiste son derece kabiliyetliydik. Bu anlamda bizim aramıza sızmaması şu demektir:
1.500-2.000 köy gezdim ben kendim Türkiyede ve Anadolu bizi çağırıyordu, gelin yanımıza diye. Bize herhangi bir müdahalesi, bizim büyük bir gençlik hareketimizin 67-68 ve 69larda Anadolu halkı ile beraber hareket etmesi demekti. Hiç hayalci olmayalım. Yukarıdaki eyalet valileri gerçekten teşebbüse bu yüzden giremediler. Çünkü biz, aynı zamanda Kurtuluş Savaşını ilk defa yapmış bir ülkenin çocuklarıydık. Biz, 1919-20lerde 7 düvelle dövüşmüşüz, bize böyle bir miras gelmiş, herkesin söylediği gibi 6-7 bin kişi, 10 bin kişilik bir Kurtuluş Savaşında ölümüz yok. Memleket evladı 1912 ile 1919 arasında ölmüş, dünyanın her yanında.
Bu anlamda bizim arkamızda böylesine büyük bir miras ve böylesine büyük bir halk desteği vardı.
Kafa yarılan mahkemede yalvaracaklar mıydı?
Cemil Gezmiş- Ben yalnız şu kararımı söyleyeyim. Üç oğlum vardı benim. Tanrıdan herkes için böyle üç evlat vermesini, nasip etmesini istiyorum. Benim en büyük duam bu herkes için. Yani bunda sözü uzatmıyorum, o bakımından Denizi nasıl gördüğümü de izah etmiş oluyorum size.
Ancak şurada dinlediklerimden biraz önce konuşmacı olan arkadaşın dışında o hariç, evvela Baki Tuğ meselesine dokunacağım, buna defalarca dokundum. Bir defa Bu verilen karar hukukidir, siyasi yani yoktur diyor. Evvela dava siyasi olarak başlamıştır. Yani şimdi soruyorum siz savcı olarak, Genelkurmay Başkanlığının yazılı emriyle, bu davayı 146dan açın diye verdiği emirle beraber açmadınız mı? Açtınız.
Mahkeme Başkanınız emekli olduktan sonra Demirelin kanadı altına girip, orada politikaya başladığı zaman tek bir sözü vardır orada. Kendisini tarif ederken Ben yargıçken mahkemede yalnız adli karar değil, aynı zamanda çok faydalı siyasi kararlar verdim diye itiraf etmiştir. Böyle bir itiraftan sonra nasıl çıkarsınız da, bu davadan bu kararda siyasi bir etki yoktur, dersiniz?
Üçüncüsü, 59u neden uygulamamıştır? Çünkü çocuklar orada, mahkemede mahkemeye karşı tutumlarını sertleştirmişler de onun için uygulanmamış. Kapısında bir dipçikle kafa yarılan bir mahkemede acaba Bizim bu mahkemeye güvenimiz yoktur dedikten sonra size tekrar boyun mu kıracaklardı? Yalvaracaklar mıydı? Ayaklarınıza, elinize mi düşeceklerdi? Ki, o zaman bağışlıyorsunuz? Bunlar tabii kabul edilebilir şeyler değil. Ama ne söylerlerse söylesinler onları zaten biliyoruz.
..... Genel olarak toparladığım vakit, şimdi 68ler Vakfının arkadaşların çok güzel konulara şey ettiler. Hakikaten bizdeki 68ler, Avrupa ile Amerika ile veyahut başka bir yabancı ülke ile, oradakilerle karşılaştırmaya kimse kalkmasın. Bizdeki 68ler, onların hiçbirisine benzemez. Bizde 68ler, öyle bir örnek ortaya koymuşlardır ki, o örneğe göre yetişmiş olan gençliği bulunan bir ülke hiçbir zaman sırtı yere gelmeyecek bir ülke olur. 68ler Vakfını burada görüyorum ben.
KAYNAK